AMARE | 8

1255 Kelimeler
Daha uyuyalı beş dakika olduğunu sanıyordum ki aşağıdan kapı tıkırtısı gelince hızla yatakta doğruldum. Hırsız mıydı? Telefonumdan saate baktığımda 5.23 olduğunu gördüm. İki saattir uyuyordum.   Bacaklarımı yataktan sarkıtıp ayağa kalktım. Kalbim çok hızlı atıyordu. Hırsızsa ne yapabilirdim ki? Kapımı yavaşça açıp aşağıda ses var mı diye dinledim. Kapının açılma sesini duyduğumda korkudan bayılacaktım. Polisi mi arasaydım? Poyraz neredeydi?   Odamdan çıkıp merdivenlere doğru yavaşça yaklaştım. Sadece karanlık bir gölgenin kapıyı kapatıp içeri bir iki adım attığını görebilmiştim. Kalbim boğazımda atıyordu. Ona karşı kullanabileceğim bir şey var mı diye baktım. Odaya geçip gece lambasını alıp geri döndüm. Adam mutfağa doğru ilerlediğinde fırsat bu fırsat diye düşünüp sessizce merdivenlerden indim. Elimdeki lambayı sıkıca tuttum. Mutfağa adım attığımda adamın arkası dönüktü. Derin bir nefes alarak bağırıp gece lambasıyla sırtına vurmaya başladım.   "Seni şerefsiz seni sen kimsin benim evime giriyorsun he!" Adam kollarıyla başını korumaya çalışıp acıyla inledi.   "Lalin ne yapıyorsun benim!" Gece lambasını hemen yere atıp ışığı açtım.   "Poyraz?" Poyraz yavaşça bana döndüğünde elimle ağzımı kapattım. Kaşı ve dudağı patlamıştı. Gözünün altında kocaman bir morluk vardı.   "N-ne oldu sana?"   "Yok bir şey." Diyerek kendini zorlukla koltuğa attı. Telaşlanmıştım, ne yapacağımı bilmiyordum. Ecza dolabından ilk yardım setini çıkarıp hızla yanına gittim.   "Pansuman yapayım.” Sıkıntıyla nefes vererek başını salladı.   "Gerek yok, uykum var."   "Ya inatlaşma, beş dakika sürecek" Gözlerini kapatıp başını koltuğa yasladı. Elime pamukla tentürdiyot alıp biraz pamuğa döktüm. Yanına oturup ona doğru döndüm ve pamuğu kaşına bastırdım. Yarayı güzelce temizledikten sonra küçük bir yara bandı yapıştırdım. Dudağına da bastırdığımda acıyla gözlerini sıktı. Yakmıştı sanırım. Narin hareketlerle dudağını da silip gözü için buz almaya dolaba gittim.   Buzları hazırlayıp yanına döndüm ve başında dikilip dizimi koltuğa koyarak üzerine eğildim ve gözüne buzu tuttum. Elimden almasını bekliyordum ama o öylece yatıyordu.   "Poyraz, buzu alacak mısın artık?" Gözlerini kırpıştırıp gözlerime baktığında uykuya daldığını anlamıştım.   "Gerek yok, uyuyacağım."   "Biraz daha tutalım bekle.” Umursamayıp gözlerini tekrar kapattı. Birkaç dakika daha buzu tuttum. Baş parmağımla omzunu dürttüğümde hiç tepki vermedi. Uyumuştu. Buzu çekip yastığı düzelttim. Omuzlarından tutup uyandırmamaya özen göstererek başını yastığa koydum. Bacaklarını da koltuğa kaldırıp üzerine battaniye örttüm. Mışıl mışıl uyuyordu. Gözlerim yanmaya başladığında ışıkları kapatıp üst kata çıktım. Odaya girince kendimi direkt yatağa bıraktım.   Neden bu halde olduğunu merak ediyordum. Ağrıyan göz kapaklarımı daha fazla zorlamadım ve kendimi uykuya teslim ettim.   Alarmın sesiyle gözlerimi sinirle açtım. Sabah sabah ne alarmıydı ki bu böyle!     "Biri şu dingirdiyi kapatsın!” Kime söylendiğimi bilmiyordum. Odada benden başka kimse yoktu çünkü. Ayrıca ben bunu ne zaman kurmuştum? Gözlerimi zorlukla aralayarak komidindeki telefonu alıp kapattım ve yatağa fırlattım.   Yine başlıyoruz.   Ayaklarımı yataktan sarkıtarak kendime gelmeye çalıştım. Saat dokuzdu. Ayağa kalkıp banyoya girdim ve kıyafetlerimi çıkardım. Duşa kabinin içine girip kapıyı kapattım ve suyu açtım. Kendi kendime şarkı mırıldanarak duş alıyordum ki banyonun kapısının açılmasıyla ufak bir çığlık attım.   "Poyraz, sen misin?"   "Evet benim kim olacak başka?" Göz devirdim. Duşun kapısını biraz açıp kafamı dışarı çıkardım. Kapıyı açmış öyle bana bakıyordu.   "Ben duştayken niye içeriye giriyorsun, çıksana!"   "Acıktım." Dedi karnına tutarak. Hey Allah'ım..   "Ne yapayım?"   "Kahvaltı hazırla da yiyelim işte.” Gel beni boğ diyordu.   "Sen hazırlayamıyor musun?"   “Ben beceremiyorum, sen güzel hazırlarsın.”   "Canım hiç kahvaltı hazırlamak istemiyor biliyor musun?” Diye gıcık bir şekilde konuştum. Gözlerini kıstı.   "Ne yiyeceğiz?"   "Hazırla işte bir iki şey!" Diye söylenip tam duşa girecektim de konuşmasıyla tekrar ona baktım.   "Lalin biliyor musun şu an çok iştah açıcı görünüyorsun"   "Ee?"   "Seni mi yesek?” Göz devirdim. Bir de seni mi yesek diyordu.   "Beş dakikaya çıkıyorum Poyraz, artık rica etsem çıkar mısın, kocacığım?" Gülerek bornozumu alıp dışarı çıktı. Gözlerim irileşirken çığlık attım.   "Ya nereye gidiyorsun onu alıp! Gel buraya hemen!" Cevap vermiyordu. Sinirle tekrar duşa girip kendimi yırta yırta banyo yaptım. Gerizekalı şey! Duştan çıkıp banyonun ortasında durdum. Bunun bornozu neredeydi? Havlular dolaptaydı. Kapıya yaklaşıp biraz araladım ve odaya baktım. Yatakta oturmuş elinde bornozumla bana sırıtıyordu.   "Versene!" diye bağırdım.   "Gel al.”   "Ya sapık herif, dondum hadi ver!"   "Gel al karıcığım." dedi sırıtarak. Göz devirdim. Resmen oyun oynuyordu.   "Ya Poyraz…” diye mırıldandım. Konuşmasına fırsat vermeden devam ettim.   "Acıktım, dondum, kahvemi içmedim, sigara da içmedim. Kısacası o bornozu vermezsen seni gerçekten parçalayabilirim!”   "Dışarıda mı kahvaltı yapsak?” Ben ne diyordum bu ne diyordu!   "Tamam hadi ver çok uzattın!” Kafama bornozun gelmesiyle donakaldım. Resmen bornozu kafama atmıştı. Bornozu kafamdan çekmeden geri tuvalete girdim ve üstüme giydim. Dışarı çıkıp Poyraz'ın başında dikildim.   "Bir daha böyle bir şey yaparsan seni tırnaklarım!”   "Hmm geçen gece gibi mi?" Diyerek muzipçe sırıttı. Bugünlük bu kadar Poyrazla tartışmak yeterliydi. Dolabıma yönelip kıyafetlerime bir göz attım. Şortlu tulumumu elime alıp banyoya girdim. Saçlarımı tarayıp dişlerimi fırçalamaya başladım. Hafif bir makyaj yapabilirdim. Dişlerimi fırçalarken Poyraz'a bağırdım.   "Poyraz!"   "Ne?" Diye bağırdı o da. Aramızda sadece bir duvar vardı ama bağırarak konuşuyorduk.   "Makyoj çantamı getirseno!”   "Makyoj ne be!" Dediğinde kıkırdadım.   "Makyaj" dedim düzgün konuşmaya çalışarak. Kapıyı açıp elinde makyaj çantamla geri döndü. Önce kıyafetime sonra da köpüklü ağzıma baktı.   "Kuduz gibi görünüyorsun.” Diyerek sırıttı.   "Seni yolorum!”   "Seni yalarım mı?" Dedi. Güldüğünde kaşlarımı çattım.   "Yolarom" dedim tekrar.   "Hmm, yalarsın" Çıldıracağım!   "Yolarım!" diye sinirle bağırdım. Evet düzgün söylemiştim ama ağzımdaki köpükler Poyraz'a fırlamıştı. Ağzımdaki köpüğü lavobaya tükürüp ona döndüm.   "Ay pardon, bilerek oldu." Diyerek şirince sırıttığımda ağır adımlarla bana yaklaşmaya başladı.   "Gelme!” diyerek bir iki adım geri çekildim ama nafile. Ensemden tutup kendine çekti ve ağzımı sıkıp balık şeklinde ki dudaklarımdan ağzıma macun sıktı.   "Ya! Ne yapıyorsun, öğk iğrenç!" diye söylenip ağzımdaki macunu tükürdüm ve üç kere ağzımı çalkaladım.   "Hazırsan çıkalım hadi, açım aç!” Poyrazla daha fazla uğraşmayıp hızlıca makyaj yaptım. Banyodan çıkıp ayağıma beyaz ayakkabılarımı giyip aşağı indim. Poyraz koltuğun tepesine yaslanmış beni bekliyordu.   "Hazırım hadi çıkalım"   "Sonunda" diyerek kapıya yöneldi. Siyah pantolon, koyu mavi tişört giymişti. Arabaya binip yola koyulduğumuzda ona döndüm.   "Nereye gideceğiz?"   "Bildiğim güzel bir yer var.” Diye mırıldandı. Başımı sallayıp camdan dışarı izlemeye başladım. On beş dakikanın ardından gelmiştik. Arabadan inip etrafıma baktım. Kafe tarzı bir yer bekliyordum ama burası o kadar güzeldi ki!   Açık alandaydı, deniz kıyısında. Her yerde renkli renkli masalar vardı. Masaların üstünde güneşten korunmak için çardak tarzında bir şey vardı. Güneş gözlüklerimizi çıkarıp bir masaya oturduk. Garson siparişimizi almak üzere geldiğinde Poyraz bana döndü.   "İstediğin özel bir şey var mı?" Bunu düşünmesi hoşuma gitmişti.   "Hayır" dedim. Konu yemek olunca hiç fark etmezdi.   “İki kişilik serpme kahvaltı alalım” Bakışlarımı denize çevirdim. O kadar huzurluydum ki. Aklıma dün gece gelince gözlerimi Poyraz'a çevirdim.   "Dün ne oldu anlatacak mısın?" Geriye yaslanıp ellerini göğsünde birleştirdi.   "Şerefsiz babam her adımımı izliyormuş, ne bir yerde kalabiliyorum ne bir ev alabiliyorum. Her şeyi ayarlamış. Evimizde kalmam için zorluyor anlayacağın. Dün otele de gidemeyince arkadaşıma gidecektim, adam tutmuş dört tane, dövdürdü. İkisini halletsem de dört kişi olunca pek etkisi olmuyor gördüğün gibi.” Dövdürmüş mü? Ağzım açılırken şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemedim.   "Ben babanın böyle bir insan olduğunu bilmiyordum" Yaslandığı yerden doğrulup masaya kollarını koydu ve bana eğildi.   "Emin ol, hakkında hiçbir şey bilmiyorsun.” Bu adam gerçekten belaydı. Poyraz çok dik başlı bir adamdı, ama babasına karşı çıkması bir şeyi değiştirmiyordu.   “Sen neden otele gitmek istemiştin?”   “Sen rahatsız olma diye, ayrı kalmak istiyordun ya.” Hafifçe gülümsedim, böyle düşünmesi çok tatlıydı.   "Ne olacak şimdi?” Elleriyle yüzünü sıvazladı.   "Bilmiyorum Lalin, bunun arkasında neler döndüğünü o kadar merak ediyorum ki!”   Kahvaltılıklarımız gelince bir güzel kahvaltı yaptık. Çok güzeldi hepsi, taptazeydi.   "Kızım yavaş yesene, boğulacaksın!" Ağzımın dolu olmasını umursamayarak cevap verdim.   "Ay ne yapayım çok güzel!” Gülerek çayından bir yudum daha aldı. Yarım saat sonra kahvaltımız bitmişti. Birer sigara yakıp denizi izlemeye başladık. Belkide Poyrazla evlilik o kadar kötü bir şey değildi.. Alışmaya başlıyordum bu adama, umarım sonunda üzülmezdim.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE