Sabah kalkınca Kerem'in evde olmadığını görüp kahvaltıya oturdum. Demek ki sabahları da işe gidebiliyordu. Bu konuyu bir ara sorsam iyi olurdu, Selena gibi bir görünüp bir kaybolması kafamı karıştırıyordu çünkü.
"Bu gün misafirlerimiz var. Kahvaltıdan sonra evi toparlayalım, sonra da hazırlan." diyen Rabia teyzeye bakarak "Hayırdır, ne misafiri?" diye sordum.
"Komşular gelecek. Yanlış anlamanı istemediğim için şimdiden söyleyeyim, Kerem'le evlendirmek istediğim bir kız da var içlerinde, tabi gelirse. Ama aralarında bir şey olmadı, canını sıkma sakın. Aslında çağırmadım da hususi olarak. Ama en yakın komşularımdan birinin kızı. Gelirse diye diyorum. İstersen arar söylerim de."
Rabia teyzenin mahcup bakışlarını görünce "Yok, önemli değil." diyerek omuz silktim. Sanırım Kerem'in bahsettiği kızdı, ama bana neydi? Kerem'i kıskanma ya da birilerine sinirlenme gibi bir hakkım yoktu ki benim. Olsa dahi, Kerem onu sevmediğini dile getirmişti zaten. Kıskanılacak ya da yanlış anlaşılacak bir durum yoktu ortada yani. Ben de Eren’in en yakınlarımdan birinin kızıyla evlendirmeyi isterdim ileride. Ne kötülük vardı ki bunda?
Kahvaltı yaptıktan sonra evi toplayarak hazırlanmaya başladım. Eren'i de giydirdikten sonra odadan çıkınca misafirleri beklemeye başladık. Sanırım herkes yeni gelini görmeye geliyordu. Eee, bir kaç aylık dedikodu malzemeleri çıkmıştı ne de olsa.
Misafirler tek tek gelirken, Kerem'in o zamanki söylediği ismi hatırlamaya çalışıyordum ama o zamanlar aklım o kadar doluydu ki bu mümkün değil gibi görünüyordu.
"Rabia teyze bak bu çocuk bu kızın da bizden mi saklıyorsunuz siz? Ne de olsa Kerem'in beni istemeyip, bunu alması için hiç bir neden yok." diyen kıza baktım. Sanırım aranan kan bulunmuştu.
"O benim kardeşim." derken misafirlerden biri de, "Bence neden bol. Kızın güzelliği yeter bir kere." diyerek bana bakıp gülümsedi.
"Aleyna siz kalkın da çayları tazeleyin annem." diyerek az önce beni koruyan kızı dürten teyzeyle birlikte kalkan kızla birlikte ben de ayağa kalkıp mutfağa yöneldim.
"Sen Seher'e bakma ya. O kadar isteyip de Kerem'i elde edemeyince kudurdu tabi." Hah işte, Seher'di adı.
"Aman umurumda değil." diyerek omuz silkip çayları doldurmaya başladım. Cidden umurumda değildi. Kerem isterse birlikte bile olabilirlerdi hatta, onları engelleme gibi bir statüye sahip değildim ben Kerem'in hayatında.
"Ay olmasın da zaten. Gerçi yolarsan her türlü araya girip iki tel alırım ama." diyen Aleyna'ya bakarak kahkaha attım. Sanırım uzun zaman sonra içten ilk gülüşümdü. "Gülme ya, ben onun nefes alışına bile uyuzum."
"Hiç takma bile. Birileri ona sinir olsa da ilgi odağı olduğu için kendini değerli falan hisseder, hiç gerek yok onun egosunu şişirmeye." diyerek tepsiyi elime aldım.
"Bayağı sevdim ben seni." diyen Aleyna'ya gülümseyip içeri geçerek çayları dağıttıktan sonra tekrar yerime oturdum. Dedikodu hiç sevmediğim bir olaydı ve o yüzden de şu an ölesiye sıkılıyordum. Zaten dedikodusunu yaptıkları insanları da tanımıyordum.
Tuba okuldan gelip de Eren'le oynarken misafirlerin yarısı hâlâ oturuyordu.
"Biz de kalkalım." diyen kadınla birlikte Seher denen kız da kalkınca kızının annesine hiç de benzemediğini fark ettim, kadın gayet güler yüzlü ve tatlı bir kadındı kızının aksine.
"Kerem'e de selam söylersiniz." diyen Seher'le birlikte Rabia teyzenin rengi atsa da "Tabi, söyleriz." diyerek gülümsedim. Hadi ama, yalandan gülümsemeyi benim kadar hiç kimse beceremezdi.
Kız şaşkın şaşkın bana baksa da bir şey demeyerek çıktı evden. Ah canım, laf soktum falan mı sanmıştı haspam?
"Ya sen gerçek misin?" diyerek koluma çimdik atan Aleyna'yla kolumu tutup çığlık atarken "Şaka gibisin ya." diyerek bana baktı.
"Ne var ki?"
"Kız ayak üstü kocana yürüdü."
"Aman be istediği kadar yürüsün. Kerem isteseydi evlenirdi onunla. Onunla değil benimle evli sonuçta." derken bu söylediğime kendim bile kocaman olmuş gözlerle bakakaldım. Bendeki bu özgüven nerenin ürünüydü acaba? Beni sevmeyen bir adam hakkında böyle konuşacak kadar özgüveni nereden bulmuştum? Ne vardı o çayın içinde Allasen?
"Aman kızım sen bakma o yarım akıllıya zaten." diyen Rabia teyze Eren'i uyumaya giderken Aleyna'nın annesi de eve gitmiş ve biz de Aleyna ve Tuba'yla evi toparlamaya başlamıştık. Rabia teyze de bir kaç gün önce gelinim dediği kızı gömdü mü iki dakikada. Ben düşüncelerime gülerken "Ooo temizlik ekibi kolay gelsin." diyen Kerem'e bakıp tepsiyi eline tutuşturdum.
"Yardım teklifin için teşekkür ederim, tabi ki de yardım edebilirsin."
Benim söylediğim sözle herkes kahkaha atarken, Kerem tepsiyle birlikte mutfağa doğru yol almıştı.
"Ben senin neden bu kadar rahat olduğunu anladım." diyen Aleyna'ya ne dediğini anlamadığıma dair bakış attım. "Kerem öyle aşkla bakıyor ki sana, ben olsam ben de başka kadına asla bakmayacağına emin olabilirdim."
Bir yandan "Ya, öyle." derken, bir yandan da kalakaldım öylece. 'Aşk'la bakıyor derken? Kerem bana nasıl bakıyordu ki? Herkese baktığı gibi değil miydi yani? Bence Aleyna bizi gerçek bir çift sandığı ve öyle düşündüğü için böyle söylemişti. Tamam, Kerem Eren'i de beni de önemsiyordu ama aşk yoktu ki ortada. O başkasını seviyordu, açık açık söylemişti. Ne diye herkes kafamı karıştırıyordu ki durup dururken?
****
Akşam olunca Kerem'le birlikte eve giderken, bir kaç gün önce bomboş olan evin şu an nasıl bu kadar güzel olabileceğine şaşırıp kaldım. İşte şimdi buraya ev denebilirdi. Küçük eşyalar yerleşmiş olmasa da koltuklar ve halıyla bile gayet güzel görünüyordu.
"Yüzündeki gülümsemeye bakılırsa beğendin sanırım." diyen Kerem kucağındaki Eren'i yere bırakarak bana baktı. Rabia teyzenin tüm ısrarlarına rağmen Eren'i de almıştık. O, biz bir kaç gün yalnız kalalım diye Eren'i yollamak istememişti ama tabi ki de bizim aramızda bir şey olmadığı için Eren'in de evde olması sorun değildi. Zaten öyle de olsa Eren'i görmeden yapamazdım ben.
"Güzel olmuş."
"Geç oldu bu gün. Eşyaları falan yarın yerleştiririz artık." diyen Kerem, Eren'i kucağına alarak koltuğa oturdu.
"Bence siz aynen oturun öyle, ben başlayayım." diyerek önce mutfağa girdim. Zaten her yer temiz olduğu için bir tek eşyaları yerleştirmek kalıyordu bana da.
Mutfak bitmek üzereyken huysuzlanan Eren'e yemek yedirdikten sonra yatak odasına girip çarşafları bularak sardım ve tekrar Kerem'e teslim ettim.
"Pijamalarını giydirip yanına yat, uyur zaten o hemen. Ben başladığım işi bitireyim."
Odadan çıkıp da mutfağa geri dönünce işimi bitirip salondaki koltuğa oturmamla birlikte Eren'in kahkaha atan sesini duymam bir oldu.
"Onun çoktan uyuması gerekiyordu." diyerek ellerim belimde ve kaşlarım çatık odaya girerken, bir anda gülümser vaziyette buldum kendimi. Neden bu ikili bir araya geldiklerinde bu kadar tatlı oluyorlardı ki?
"Ama onu giydirmen ve uyutman gerekiyordu." diyerek uyumak yerine Eren'i tepetaklak tutan Kerem'e bakıp güldüm.
"Ben de öyle dedim aslında. Bak Eren ablan bize kızar giyin şunu dedim ama o ısrarla kaçınca ben de yiyeyim de kurtulayım en iyisi diyerekten giydirme işinden vazgeçtim."
Gülerek "Çekil sen, ben hallederim." deyip Eren'i Kerem'in elinden kurtararak giydirmeye başladım.
"Biz de yatalım artık zaten. Çarşaflar nerede?" Eren'in pijamasını kafasından geçirdikten sonra Kerem'e dönüp "Nerede yatacaksın ki?" diye sordum. İkinci bir yatak falan yoktu ki evde. Koltuklar da açılmıyordu. Madem yatacaktı ne diye ona göre koltuk almamıştı ki?
"Salonda."
"Saçmalama ya." diyerek pijamalarımı alıp odadan çıkarken "Zaten Eren de bizimle yatacak, yat sen de." diyerek banyoya gittim üzerimi değiştirmek için. Pijamanın üst kısmını kafamdan geçirirken, bunu nasıl oldu da söyleyebildim diye düşünüyordum. Sanırım yavaş yavaş eski kişiliğime geri dönüyorum. Eski kişiliğime dönünce annemle babam da dönseydi keşke. Gözüme kadar gelen yaşlara izin vermeyerek kafamı yukarı kaldırdım. Güçlü bir çocuğu ancak güçlü bir kadın yetiştirebilirdi, Eren için güçlü olmalıydım.
Yatağa yatarken, Eren'e sarılıp kapattım gözlerimi. Ve sabah uyandığımda sarıldığım şeyin Eren'den daha büyük olduğunu fark edip aceleyle geri açtım. Gözlerimi kocaman açıp Kerem'e bakarken, uyanmadığını fark edip yataktan kalkarak, Eren'in yatağın ucunda oynadığını görüp kucağıma alarak çıktım odadan. Resmen çocuğa ahtapot gibi sarılmıştım, olduğumuz durum büyük rezillikti. Tamam, o da bana sarılmıştı ama onun da benim gibi bir şeyden haberi olmadığından emindim. Eren olmadan ikimizde yatağın bir köşesinde yatarken, şimdi Eren diye birbirimize sarılmıştık. Sanırım Eren'e bir beşik falan alsak çok iyi olurdu. Aksi takdirde her gün böyle uyanmayı kalbim kaldıramayabilirdi.
Kahvaltı hazırlarken, "Günaydın." diyen Kerem'e "Günaydın." diyerek kahvaltıyı hazırlamaya devam ettim. "Pardon da sen ne ara gidiyorsun işe ya?"
Kerem gülerek "Belli olmuyor, evde çalışıyorum genelde." derken ilk defa ona dikkatli baktığım için yanağındaki gamzeyi fark ettim. Bayağı bir derindi aslında ama ben evde yüzüne bile bakamadığım için ilk defa görüyordum. Yüzündeki gamzeden bihaber olduğum bir kocam vardı!
"Hayırdır?" diyen Kerem'e bakmaya devam ederek "Gamzeni yeni görüyorum da." deyip kaynayan çayı demlemek için arkamı döndüm.
"Halbuki ben seni gördüğüm günden beri gülüyorum."
Tek kaşımı kaldırıp çayı demlemeye devam ederken, Kerem'e bakacak cesareti bulamadım kendimde. Beni gördüğü gün daha çok şaşkın gibiydi ama, neyse.
Kahvaltıya otururken, kahvaltılıkların yarısını katlederek kahvaltı eden Eren'e Kerem de katılınca şaşkın gözlerle ikisini seyrettim. Kerem'in ağzına attığı zeytine yüzümü buruşturarak bakarken "Az önce Eren ağzından çıkarttı onu, farkındasın değil mi?" diye sordum şaşkınlıkla.
"Evet, o yüzden ayrı bir tatlı zaten. Denemek ister misin?" diye sordu Kerem, Eren onun ağzına bir zeytin daha teperken.
"Ama iğrençsiniz ya." diye söylenerek kahvaltımı yapmaya devam ettim.
Eren sarelleyi Kerem'in burnuna sürerken, "Aa ama!" deyip Eren'i sandalyeden almamla Eren'in ağlaması bir oldu.
"Ya bırak sen, kahvaltını yap." diyen Kerem, Eren'i geri oturarak iğrenç kahvaltısına devam ederken geri oturdum ben de.
"Hadi o bebek, midesiz olması normal de, sen normal değilsin diyeyim ben." diyerek Kerem'e bakarken, gülerek baktı bana yine.
"Bence sen yemek yemeyi bilmiyorsun.” Kaşığı sarelleye batırdığı gibi ağzıma tepti Kerem. "Oysa ki yemek yemek çok güzeldir.”
Ağzımdaki kaşığı geri çekerken, çikolata komasına gireceğim kesindi. Sarelleyi yuttuktan sonra ağzımın kenarındaki sarelleleri parmağımla temizlerken, "Vallahi sizin tarzınız beni pek sarmadı. Ben her gün böyle kahvaltı yapsam yüz kilo olur çıkarım." diyerek elimi yıkamaya gidiyordum ki, "Olsun, bence güzel olur." diyen Kerem'in söylediğine kahkaha attım. Şaka yapıyordu değil mi?
Öğlene doğru Kerem işe giderken, ilk defa tek kalınca ev üstüme üstüme geldi sanki. Kerem eve saat kaçta geleceğini söylemediği ve benim ona haber vereceğim bir telefonum olmadığı için evde beklemeye karar verirken, evde anne diye gezen Eren hiç yardımcı olmuyordu şu an şahsen. Her ne kadar sinir olsam da, Kerem’in benimle uğraşması bayağı dağıtıyormuş kafamı. Onu fark ettim o yokken.
Daha fazla dayanamayıp, anahtarı ve konsolun üzerindeki parayı cebime atarken, üzerimdeki eşofmanlara aldırmadan Eren'i de alarak çıktım dışarı. Hiç bir yer bulamazsam, bir kaç sokak yürüyüp Rabia teyzelerin evini bulurum diye umuyordum. Biraz yürüdükten sonra gözüme çarpan büyük bir parka girerek Eren'i sallarken, bir süre sonra ileride oturan Aleyna çarptı gözüme. Sanırım yanındaki de müstakbel eniştem oluyordu.
Bir süre sonra beni fark eden Aleyna, çocuğu bırakıp yanıma geldi.
"Hayırdır kız? "
"Vallahi asıl sana hayırdır?" diyerek imalı bir şekilde Aleyna'ya baktım.
"Şey ya. Yani şey." diye geveleyen Aleyna'yı kıvrandırmak hoşuma gitmişti.
"Ne şey?"
"Aman Firdevs ya."
"Evde beni sıkıştırırken iyiydi değil mi?" diyerek güldüm. Kafamın dağılması iyi gelmişti. Aleyna'yla konuşurken, eve gitmek yerine Rabia teyzelere giderek Kerem'i orda bekleme kararı verdim. Ve eve girince beklediğim son şey bana sarılan bir Kerem'di.
"Ne oluyor ya?" diyerek kaşlarımı çattım.
"Bir şey olduğu yok. Anne Eren'i al, biz telefon alıp geliyoruz." diyerek elimden tuttuğu gibi arabaya bindirdi beni Kerem. Sarıldığına mı şaşırayım, elimi tuttuğuma mı? Yoksa nereye gittiğimizi mi sorayım bilemedim bir an.
"Ya ne oldu anlamadım ben?" diyerek Kerem'e döndüm.
"Eve geldim yoktunuz. Annemde de olmayınca merak ettim."
"Eren'i gezdirdim." diyerek omuz silktim. "Aleyna da yanımdaydı ama hemen geleceğini tahmin edemedim. Etsem de numaranı bilmiyorum zaten."
"Tam da bu yüzden acilen telefon alıyoruz." diyerek durdu Kerem. "Hadi in."
"Bir dakika." diyerek inmek üzere olan Kerem'i durdurdum. "Bu seferde senden para almayacağım, önce para çekeyim."
"In aşağı Firdevs." diyerek gözlerime bakıp arabadan inen Kerem'in dediğini yapmazsam, beni oracıkta öldürebilecekmiş gibi bakmıştı bana. Mecburen arabadan inerken, Kerem'le birlikte telefon dolu dükkana girerek telefonlara bakmaya başladım. O pahalı telefonlardan birini bana aldığı an kafasında kırardım yemin ederim.
"Bu güzelmiş. Bakabilir miyim?" Kerem'in gösterdiği telefona değil de fiyata odaklandım o an. Yedi bin küsur mu yazıyordu orada?
"Saçmalama istersen." diyerek dişlerimi sıkarak gülümsedim.
"Beğenmedin mi?"
"Çok beğendim çok. Hele fiyat etiketi beni benden aldı." derken Kerem beni dinlemeyip hat almak için işlemlere başlamıştı bile. O değil de bu çocuk nereden buluyordu bu kadar parayı? Avukat mı olsaydım ki acaba?
Biz benim gözlerimi pörtleterek baktığım telefonu alıp da arabaya binerken, ben hâlâ o fiyatın gerçek olup olmadığını düşünüyordum. Tamam, bana ulaşmak istemesi normaldi ama bir telefona bu kadar para vermesi normal değildi bence.
"Ne diye normal bir telefon almadın?" diyerek Kerem'e baktım arabaya biner binmez.
"Elindeki gayet normal bir telefon."
"Bu fiyata uzayla falan bağlantı yapması lazım. Yoksa darılırım bak." Kerem kahkaha atarken, ciddi durmaya çalıştım. Kızıyordum ama burada. Ama o şirin gamzelerini göstererek benim de gülmemi sağlıyordu. "Ciddiyim ben ya. Çok pahalı bu."
"Ben eve girip de seni evde bulamayınca ne kadar korktum biliyor musun?"
"Ucuz telefonlar aramalarına cevap veriyor ve sanırım sen bunu bilmiyorsun." Kerem tekrar gülerken, komik bir şey söylemediğime emindim. Ne diye her dediğime gülüyordu ki? Kızıyordum ama ben burada, Karagöz Hacivat oynatmıyordum ki!
"Aldık artık." diyerek arabadan inen Kerem'in arkasından indim mecburen. Her şeyi yapıp beni buna mecbur etmesi nedensiz bir şekilde hoşuma gidiyordu. Beni mecbur ettiği şeyler hep benim içindi zaten, hoşuma gitmemesi mümkün değildi bu yüzden. Ama yine de kendi param varken, her şeyi bana onun alması doğru değildi. Teknik olarak kocam olsa da, parasını kendisine saklaması gerekirdi. Sevdiği bir kadınla evlenince onun isteklerini yerine getirmesi çok daha doğru olurdu. Eve girip de Rabia teyzeyle yemek hazırlarken, son düşündüğüm şeyin neden olduğu boğazımdaki yumruya anlam veremedim bir türlü. Hava da sıcaktı ama, üşütmüş müydüm ki?
Yemek hazırlayıp da sofraya otururken, Tuba hâlâ telefonumu inceliyordu. Benden çok onun ilgisini çekmişti anlaşılan.
"Yenge f*******: hesabın falan var mı senin? Yükleyeyim." deyince oralardan kimseyle konuşmak istemediğimi fark ettim. Allah bilir yengem neler anlatmıştı herkese?
"Var ama dondursam iyi olur." diyerek sofraya otururken, "Neden?" diyerek bana baktı Kerem.
"Oradakilerden herhangi biriyle konuşmak isteyeceğimi sanmıyorum."
"Hadi yemeklerinizi yiyin önce." diyen Rabia teyze de benim gibi Kerem'in sinirlendiğini anlamış olmalıydı. Ama ne diye sinirlenmişti ki durup dururken?
Yemek yiyip de eve gidince "Erkek arkadaşın falan vardıysa evlendiğini söylemek zorunda değilsin." diyen Kerem'e bakıp kaşlarımı çattım. Ne saçmalıyordu bu akşam akşam?
"Anlamadım."
"f*******: hesabını o yüzden dondurmak istemiyor musun?" Şimdi anlaşılmıştı beyimizin derdi. Akşamdan beri evin içinde sinirli sinirli gezeceğine sorsaydı ya.
"Yengem herkese annem ve babamın arkasından yalandan yas tutup, o arada da seni ayartarak evlendiğimi söyledi Kerem. Herkes olmasa da yarısı inanmıştır. Ne diye umursamadığım insanlara açıklama yapayım ki?"
"Ha ondan." diyerek gamzesini gün yüzüne çıkardı Kerem. "Tabi ya. Ne diye açıklama yapasın ki."
Vallahi de anlamıyordum ben bu çocuğu. Ya ben salaktım ya da bu çocuk çok karmaşıktı. Bana değer veriyordu ama verdiği değer biraz fazla gibiydi. Sevdiğim var demese benden hoşlandığını düşünebilirdim. Ama sevdiği kızı bu kadar çabuk unutması mümkün ve de güzel olmayan bir şeydi. Başka birini bu kadar çabuk unutan birine ne kadar güvenilebilirdi ki? Zaten saçmalıyordum. Çalıştığı yerde o kadar güzel kız varken, beni ne yapsındı Allah aşkına?