bc

Toprağın Kızı

book_age16+
5.3K
TAKİP ET
33.1K
OKU
drama
comedy
sweet
wife
husband
brothers
sisters
bodyguard
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

Ölümle yaşam arasında sıkışmışcasına gözlerimi tavana dikip bir ceset gibi boşluğa bakıyordum.

Binbir hayallerle geldiğim bu ülke , beni bağrına bastı sanırken , üvey bir ana misali kolumdan tutup sokağa fırlatmıştı acımasızca. İçimdeki koca boşluğu doldurmasını beklediğim adam şuan okul yönetimiyle kıçını kurtarmak için uğraşırken, benden en ufak bir haberi bile olduğunu zannetmiyordum.

Halamın sessizce odanın kapısında durduğunu , bana seslendiğinde anladım. Belli ki o da tıpkı benim gibi büyük bir muallak içerisindeydi. Sonuçta ailemi benden çok daha iyi tanıyordu.

"Defne. "

Adımı temkinlice fısıldadığında onun da benim kadar tedirgin olduğunun farkındaydım.

Usulca başımı çevirip, gözlerimi yıllardır Amerika'da yalnız yaşayan halama diktim.

Ona göre bir kurtuluş olan bu şehir benim için de aynı anlamı taşıyordu. Kenar mahalleden çıkış biletimdi halam benim. Yıllardır süre gelen mahalle baskısının benim tarafımdan kırılan zincirinin bir halkası gibiydi. Aslında bu zincirin ilk halkası yıllar önce onun tarafından kırılmıştı. Ben sadece o kırılma noktasının sonraki evresini üstlenmiştim.

"Hadi kızım vakit geldi. "

Tembel hareketlerle yerimden doğrulduğumda ne üzerimdeki kıyafetler ne de nasıl göründüğümün bir önemi vardı. Benim için , bu noktadan sonra sonun başlangıcıydı artık. Ayaklarım beni geri geri götürse de artık yapacak hiç bir şeyim yoktu.

Seçeneklerim vardı ama ben ateşi seçmiştim. Başıma geleceklerin farkında olmama rağmen en tehlikeli seçeneği tercih etmiştim. Pervane böceğinin ateşe olan aşkıydı benim durumum. Yanacağımı bile bile ateşe uçmuştum. Hocama aşık olup onunla yaşamamam gereken bir aşk yaşamıştım. Yasak olduğunu bile bile , ben de Havva gibi yasak meyvaya elimi uzatmıştım. Kendimle beraber Adem'imi de bu cehennemin içine sürükleyen yine bendim.

Her insanın yoluna devam etmesi için seçnekleri vardır. Fakat biz öyle tuhaf varlıklarız ki , bizim için en tehlikeli olanını seçer sonra da neden bunlar benim başıma geliyor diye isyan ederiz.

Ne ironi ama...

Yıllardır yaşadığım bu odaya öyle çok anı sığdırmıştım ki başımı çevirip odanın içine göz gezdirdiğimde, yüreğimde oluşan sıkışmaya engel olamadım. İçimden kendime binlerce küfür savururken tek bir an bile haksızlık yaptığımı düşünmüyordum. Ellerimle bana sunulanı paramparça etmiştim. Sonuna kadar kendime ettiğim küfürleri hak ediyordum.

Yaşadığım mahallede doğru düzgün okuyan olmadığı halde babam beni lise için halamın yanına göndereceğini söylediğinde mutluluktan evin içinde attığım şen kahkahalarım herkesi sağır etmişti. Her ne kadar abimler ısrarla babama hata yaptığını söyleseler de o hiç kimsenin sözünü dinlememiş ve beni Amerika'ya yollamıştı. Öyle mutluydum ki resmen ayaklarım yerden kesilmişti. Mahalledeki herkesin bana hasetle bakmalarını görüp daha da keyifleniyordum.

Küçük bir mahalle de yaşadığımız için daha sabahına varmadan bizim mahallede benim yurt dışına gideceğim haberi her eve ulaşmış , herkes bu durumu şaşkınlıkla karşılamıştı. Şuan o mahalle bana öyle yabancı geliyordu ki sanki bir kitapta okuduğum bir yerden bahsediyordum. Yedi yıl önce çıktığım o yer benim için yabancı bir yerdi.

Kapının önüne kurulup elinde çekirdekleriyle birbirine dürterek kaş göz işaretiyle dedikodu yapan kadınları , köşe başlarında güya mahallenin namusunu koruyan bıçkın delikanlıları , koca sokakta itişe kakışa top oynayan küçük çocukları ve kendilerini köşe başında bekleyen mahallenin delikanlılarına göstermek için türlü türlü şekillere giren kızlarıyla klasik bir mahalleydi yaşadığım yer.

Tüm bu anlattıklarımın bir zamanlar benim de içinde bulunduğumu da tahmin edersiniz sanırım.

Biz Adanalı bir aileydik. Yıllar önce babamlar amcamla birlikte geldikleri şimdiki yaşadığımız mahalleye yerleşmiş ve işlerini de burada kurmuşlardı. Ne işi diye sorarsanız hepinizin tahmin edeceği gibi restorant işletmecisiydiler. İlk geldiklerinde küçük bir yerle başladıkları işi daha biz küçük birer çocukken büyütüp restorant zincirlerini kurmuşlar ve bugün ismi tüm şehirde hatta bikaç şehirde bilinen bir marka haline gelmişlerdi. İşlerini büyüttükten sonra da başka işler yapmaya başlamışlar ve otomotiv sektörüne de el atmışlardı. Abimler ve amcamın çocukları da büyüyünce babamlara destek olmuşlar ve okulu bırakıp baba işini büyütmeye karar vermişlerdi. İçimizde okuyan bir ben bir de kuzenim Doğaç'tı. Uzun zamandır görmediğim kuzenimin de işletme okuduğunu biliyordum. Ben buraya ilk geldiğimde o okulunu yeni bitirmiş genç bir adamdı. Abimler benim okumama karşı çıkınca o bana destek olmuş ve babama bu konuda baskı bile yapmıştı.

Bizim ailede erkekler küçük yaşlarda büyür ve ailenin saygı duyduğu bir birey haline gelirdi. Kızlar da alışıla gelmiş düzene göre hep ikinci sınıf insan muamelesi görür ve konuşması bile hor görülürdü. Bir kızın itiraz kurma cümlesi onlara göre saygısızlıktı.

İşte ben böyle aileden gelen bir kızdım ama buna rağmen yüreğime söz geçirememiş ve bana verilen fırsatı ellerimle itmiştim.

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
1. Bölüm- Eve Dönüş
Ölümle yaşam arasında sıkışmışcasına gözlerimi tavana dikip bir ceset gibi boşluğa bakıyordum. Binbir hayallerle geldiğim bu ülke , beni bağrına bastı sanırken , üvey bir ana misali kolumdan tutup sokağa fırlatmıştı acımasızca. İçimdeki koca boşluğu doldurmasını beklediğim adam şuan okul yönetimiyle kıçını kurtarmak için uğraşırken, benden en ufak bir haberi bile olduğunu zannetmiyordum. Kim bilebilirdi ki kalbimin hayatımı cehenneme çevirecek bir karar vereceğini? Oysa tek istediğim sadece sevmekti... Halamın sessizce odanın kapısında durduğunu , bana seslendiğinde anladım. Belli ki o da tıpkı benim gibi büyük bir muallak içerisindeydi. Sonuçta ailemi benden çok daha iyi tanıyordu. Benim yaşayacaklarına henüz belli değildi ama o seçimlerinin bedelini çoktan ödemişti. "Defne. " Adımı temkinlice fısıldadığında onun da benim kadar tedirgin olduğunun farkındaydım. Usulca başımı çevirip, gözlerimi yıllardır Amerika'da yalnız yaşayan halama diktim. Ona göre bir kurtuluş olan bu şehir benim için de aynı anlamı taşıyordu. Kenar mahalleden çıkış biletimdi halam benim. Yıllardır süre gelen mahalle baskısının benim tarafımdan kırılan zincirinin bir halkası gibiydi. Aslında bu zincirin ilk halkası yıllar önce onun tarafından kırılmıştı. Ben sadece o kırılma noktasının sonraki evresini üstlenmiştim. "Hadi kızım vakit geldi. " Tembel hareketlerle yerimden doğrulduğumda ne üzerimdeki kıyafetler ne de nasıl göründüğümün bir önemi vardı. Benim için , bu noktadan sonra sonun başlangıcıydı artık. Ayaklarım beni geri geri götürse de artık yapacak hiç bir şeyim yoktu. Seçeneklerim vardı ama ben ateşi seçmiştim. Başıma geleceklerin farkında olmama rağmen en tehlikeli seçeneği tercih etmiştim. Pervane böceğinin ateşe olan aşkıydı benim durumum. Yanacağımı bile bile ateşe uçmuştum. Hocama aşık olup onunla yaşamamam gereken bir aşk yaşamıştım. Yasak olduğunu bile bile , ben de Havva gibi yasak meyvaya elimi uzatmıştım. Kendimle beraber Adem'imi de bu cehennemin içine sürükleyen yine bendim. Her insanın yoluna devam etmesi için seçnekleri vardır. Fakat biz öyle tuhaf varlıklarız ki , bizim için en tehlikeli olanını seçer sonra da neden bunlar benim başıma geliyor diye isyan ederiz. Ne ironi ama... Yıllardır yaşadığım bu odaya öyle çok anı sığdırmıştım ki başımı çevirip odanın içine göz gezdirdiğimde, yüreğimde oluşan sıkışmaya engel olamadım. İçimden kendime binlerce küfür savururken tek bir an bile haksızlık yaptığımı düşünmüyordum. Ellerimle bana sunulanı paramparça etmiştim. Sonuna kadar kendime ettiğim küfürleri hak ediyordum. Yaşadığım mahallede doğru düzgün okuyan olmadığı halde babam beni lise için halamın yanına göndereceğini söylediğinde mutluluktan evin içinde attığım şen kahkahalarım herkesi sağır etmişti. Her ne kadar abimler ısrarla babama hata yaptığını söyleseler de o hiç kimsenin sözünü dinlememiş ve beni Amerika'ya yollamıştı. Öyle mutluydum ki resmen ayaklarım yerden kesilmişti. Mahalledeki herkesin bana hasetle bakmalarını görüp daha da keyiflenmiştim. Nasıl mutlu olmayacaktım ki? Öyle bir mahallede yetişip bu kadar büyük bir fırsatı elde etmek neredeyse imkansızdı. Küçük bir mahalle de yaşadığımız için daha sabahına varmadan bizim mahallede benim yurt dışına gideceğim haberi her eve ulaşmış , herkes bu durumu şaşkınlıkla karşılamıştı. Şuan o mahalle bana öyle yabancı geliyordu ki sanki bir kitapta okuduğum bir yerden bahsediyordum. Yedi yıl önce çıktığım o yer benim için yabancı bir diyardı sanki. Kapının önüne kurulup elinde çekirdekleriyle birbirine dürterek kaş göz işaretiyle dedikodu yapan kadınları , köşe başlarında güya mahallenin namusunu koruyan bıçkın delikanlıları , koca sokakta itişe kakışa top oynayan küçük çocukları ve kendilerini köşe başında bekleyen mahallenin delikanlılarına göstermek için türlü türlü şekillere giren kızlarıyla klasik bir mahalleydi yaşadığım yer. Tüm bu anlattıklarımın bir zamanlar benim de içinde bulunduğumu da tahmin edersiniz sanırım. Biz Adanalı bir aileydik. Yıllar önce babamlar amcamla birlikte geldikleri şimdiki yaşadığımız mahalleye yerleşmiş ve işlerini de burada kurmuşlardı. Ne işi diye sorarsanız hepinizin tahmin edeceği gibi restorant işletmecisiydiler. İlk geldiklerinde küçük bir yerle başladıkları işi daha biz küçük birer çocukken büyütüp restorant zincirlerini kurmuşlar ve bugün ismi tüm şehirde hatta bikaç şehirde bilinen bir marka haline gelmişlerdi. İşlerini büyüttükten sonra da başka işler yapmaya başlamışlar ve otomotiv sektörüne de el atmışlardı. Abimler ve amcamın çocukları da büyüyünce babamlara destek olmuşlar ve okulu bırakıp baba işini büyütmeye karar vermişlerdi. İçimizde okuyan bir ben bir de kuzenim Doğaç'tı. Uzun zamandır görmediğim kuzenimin de işletme okuduğunu biliyordum. Ben buraya ilk geldiğimde o okulunu yeni bitirmiş genç bir adamdı. Abimler benim okumama karşı çıkınca o bana destek olmuş ve babama bu konuda baskı bile yapmıştı. Bizim ailede erkekler küçük yaşlarda büyür ve ailenin saygı duyduğu bir birey haline gelirdi. Kızlar da alışıla gelmiş düzene göre hep ikinci sınıf insan muamelesi görür ve konuşması bile hor görülürdü. Bir kızın itiraz kurma cümlesi onlara göre saygısızlıktı. İşte ben böyle aileden gelen bir kızdım ama buna rağmen yüreğime söz geçirememiş ve bana verilen fırsatı ellerimle itmiştim. Odama son kez bakıp bakışlarımı halama çevirdiğimde acıyarak yüzüme bakması beni öfkelendirmişti. Ben onun yaptığını yapamamış olmanın ezikliğini yaşarken , onun bana böyle bakması beni delirtmişti. "Bana öyle bakma hala. " Günlerdir konuşmadığım için çıkan sesin bana ait olduğunu çok sonra anladım. Sesim öyle öfkeli çıkmıştı ki kendim bile şaşırdım. Utanarak başımı önüme eğdiğimde halamın derin iç çekişini işittim. Ben ona ne kadar sert davransam da annem gibiydi halam benim için. Ne söylersem söyleyeyim her zaman arkamda olacağını biliyordum. "Yaşadığım hiç bir şeyden pişman değilim hala. Hata yaptığımı biliyorum ama yaptıklarımın arkasındayım. Senin gibi , sevdiğim adamın arkasından gittim ben. " Göz bebeklerime dolan yaşları kafamı kaldırıp gerisin geriye itmeye çalışsam da bir kaç damla çoktan firar etmişti. Bu halimi gören halam şevkatle beni kollarının arasına alıp saçlarımı okşadı. "Keşke o adam da senin arkanda senin durduğun gibi durabilseydi Defnem. Bak bi etrafına görüyor musun onu? " Ne diyebilirdim ki haklıydı kesinlikle. Halamın bu sözleri üzerine beline sardığım kollarımı daha da sıkıp başımı göğsüne gömerek hıçkırmaya başladım. Ben yüreğimdeki irinleri gözyaşlarımla akıtmaya çalışırken halam sessizce saçlarımı okşayıp beni teselli ediyordu. Yıllardır onun varlığına öyle çok alışmıştım ki birkaç saat sonra ondan ayrılacak olmam yaralı yüreğimi daha da parçalıyordu. Halam ailemizin ilk asi yüreğiydi benden önce. O da yıllar önce ailemizin erkeklerine sevdiği adam için başkaldırmış ve sevdasının peşinden buralara gelmişti. Dedem onun bu hareketinden sonra onu reddetmiş ve bir daha yüzünü görmemişti anlatılanlara göre. Annem bana halamı anlattığında, hep merak ederdim onu küçük bir kız çocuğuyken. Ta o zamanlar hayran olmuştum halama. Belki de asi benliğime denk düştüğü için halamın yaptıkları kahramanlık gibi gelirdi bana. Amcam hala halamı affetmese de babam kızkardeşini yıllar içinde affetmiş ve ona yeniden bir şans vermişti. Halam yıllar sonra Türkiye'ye ilk geldiğinde hayranlıkla saatlerce onu süzmüştüm. Annem hep halama benzediğimi söylerken ne demek istediğini onu ilk gördüğümde anlamıştım. Benim uzun kumral saçlarıma göre onun saçları omuzlarına gelse de yanyana geldiğimizde annemin ne kadar haklı olduğunu fark etmiştim. Orantılı yüz hatlarımı halamdan almıştım. Kahverengi gözlerim de tıpkı onun gibi uysal bakıyordu. Ama bu bizim en etkili silahımızdı. Asla uysal bir kız olmamıştım ben. Asi ve hırçın bir yapım vardı. Yüzüme orantılı küçük burnum ve dolgun dudaklarımla ortalamanın üzerinde bir güzelliğim olduğunu bilsem de bunu umursamıyordum. Zayıf bedenim beni küçük bir çocuk gibi gösterse de yirmi yaşında genç bir kızdım ben. Abim bana hep sopa gibi derdi o zamanlar. O zaman zayıf olmak hoşuma gittiği için bunu iltifat olarak algılıyor ve sevinçle boynuna atılıyordum. Şimdi ise bana ne demek istediğini gayet iyi biliyordum. Genç bir kızdan çok erkek çocuklarına benziyordum adeta. Ama ben de her kadın gibi kırılgan bir kız çocuğuydum. Adımlarım evin çıkışına yöneldiğinde halam nazikçe bileğimden yakalayıp ona bakmamı sağladı. "Defne gitmek zorunda değilsin. Bak ben senin bu şekilde gitmene izin veremem. " Bakışları öyle merhametliydi ki ağlamamak için yanağımı içten ısırdım. Gözlerinde gördüğüm korkunun sebebini bilsem de onu rahatlatmak adına tüm gücümü kullanıp cevap verdim. Kendi kederime onu da ortak etmek istemiyordum. "Hala mecburum buna. Zaten ailemize yeteri kadar zarar verdim. Eğer şimdi gitmezsem bir daha kimsenin yüzüne bakamam. " Güçlü görünmek için mücadele versem de sesimin titremesine engel olamadım. Aslında içten içe deli gibi korkuyordum. Ama bunu dışa yansıtmak benim için zayıflıktı. Ben ise bu yaşıma kadar asla zayıf karakterli biri olmamıştım. "Eğer gidersen seni öldürürler Defnem. " Öyle çaresizdi ki sesindeki acı bunu gözler önüne seriyordu. Daha fazla bu tuhaf ortama dayanamadığım için bavuluma uzanıp çekmeye başladım. Son anda aklıma gelen bir ayrıntıyla duraklayıp halama döndüğümde bir anlık vazgeçtiğimi sanıp gözleri ışıldamıştı. Dar kotumun cebindeki kağıt parçasını çıkarıp eline tutuşturduğumda sorgularcasına yüzüme baktı. "Eğer beni sormak için gelirse bunu ona ver hala. " Elimdeki kağıdı aceleyle eline tutuşturup yeniden harekete geçtim. O anda karşımda duran kadının umutlarının saniyeler içinde paramparça olduğunu da görmemezlikten geldim. Evin kapısını açıp dışarı çıktığımda kuzenim Doğaç'ın duvara yaslanmış bir şekilde etrafını izlediğini fark ettim. Tek ayağını büküp duvara dayamış , tehlikeli bakışlarla etrafını izliyordu. Uzun zamandır görmediğim kuzenimin beni almaya gelmesi şaşırmama neden olsa da bunu abimlerin gazabından korumak için yaptığını biliyordum. Küçüklüğümden beri her zaman arkamda duran babamdan sonra tek erkekti Doğaç. Herkes ondan korkarken benim sığınağım gibiydi karşımda duran adam. Her ne kadar bana şuan öldürmek istercesine baksa da onun beni incitmeyeceğine emindim. Sonuçta çocukluk kahramanımdı kuzenim. Ürkek adımlarla yavaşça yaklaşıp gözlerinin içine baktığımda biçimli kaşlarını çatmış bana bakıyordu. Kahve tonlarındaki gözleri bütün kızların içini eritse de şuan yüreğime inanılmaz bir korku salıyordu. Otuzlu yaşlarının başındaki kuzenimin şuan kızlarla arasının nasıl olduğunu merak etmem de o anda ne kadar delirdiğimin bir göstergesiydi. Bu saçma sapan düşüncenin nereden aklıma geldiğini düşünürken buldum kendimi. Keskin bakışlarını bir süre üzerimde gezdirip öfkeyle soludu. Yanak kasları resmen sinirden dalgalanmıştı. "Hazırsan çıkalım. Az kaldı uçağın kalkışına. " Ne bir selam ne de hatır sorma , hiç bir girişgaha gerek görmeden bakışlarını arkamda bir noktaya dikip sert ses tonuyla söylediği sözlerle bana ne kadar öfkeli olduğunu anlamıştım. Geldiğinden beri ilk kez görüyordum. Bir an bile odama gelmemiş , evde bile kalmamıştı. Halama benim hazırlanmamı söyleyip çıkıp gitmişti evden. Yıllardır görmediğim kuzenimin bambaşka bir adam olduğunu da birkaç saniyede anlamıştım. "Hazırım, çıkalım. " Sesimdeki çatlaklığı farkettiğimde karşımdaki adamın beni ne kadar korkuttuğunu farketmiştim. Halamın dediklerinin doğruluğu beynimden vurmuştu beni. Eğer Doğaç bu hale gelmişse babamları düşünmek bile istemiyordum. İçim bir anda ayazda kalmışcasına buz kesmişti. Arkamda bekleyen halama dönüp vedalaşmak için yaklaştım. Son gücümle ayakta kalmak için direnip sarıldığımda kokumu içine çektiğini fark ettim. Fısıltıyla kulağıma eğilip konuştu. "Kendine dikkat et kuzum. Sakın başını eğme. Her zaman bu kapı açık sana. " Gözlerimin dolduğunu farkettirmemek için bir süre göğsüne koydum başımı. Bu kadın benim anne yarımdı. Normalde teyzeler insanın anne yarısı derler ama halam benim anne yarımdı. Yanına yerleştiğim günden bu yana bir an bile incitmemişti beni. Onunla yaşarken hayatı öğrenmiştim ve şuan ki güçlü genç kadın olmuştum. Şimdiki Defne'nin binevi oluşmasında büyük katkısı vardı beni kolları ile sarmalayan kadının. "Hadi artık vedalaşmanız bittiyse gidelim. " Doğaç'ın sabırsız sesi kulaklarıma dolduğunda halamdan ayrıldım. Sesindeki ton beni sinir etse de o an daha büyük sorunlarım vardı. Doğaç'ın kabalığı en son düşüneceğim şeydi. "Seni seviyorum hala. Her şey için teşekkür ederim. " Merhametli bakışları ile beni süzüp yeniden gözlerini arkamda duran adama çevirdiğinde ben de istemsizce oraya baktım. Son anda farkettiğim bir ayrıntıyla kaşlarım hafifçe çatıldığında, Doğaç'ın bana kafasını sallayıp ne bakıyosun bakışından sonra gözlerimi tehlikeli bakışlarından çektim. Bu adam neden halamla tek kelime dahi konuşmamıştı? Benim kadar onun da halasıydı sonuçta. Hızlı adımlarla yanıma yaklaşıp bavulumu elimden koparırcasına çekip bizi bekleyen taksiye doğru ilerlediğinde homurdanması doldurdu kulaklarımı. Bu manyağın benimle sorunu vardı anlamıştım da insan öz halasına bir veda ederdi değil mi? Bu yaptığı hareketten sonra gözlerimi devirip halama yeniden sarıldıktan sonra arkamda kırgın bir kadın bırakmanın verdiği buruklukla ben de arabaya bindim. Bavulumu bagaja yerleştiren kuzenimin ön koltuğa binmesini beklerken beni şaşırtıp yanıma oturmuştu. Biz yerleştikten sonra hareket eden araçta gergin bir hava akımı vardı. Bir süre sesimi çıkarmadan son kez her gün yürüdüğüm sokakları izledim. Yanımda elindeki telefonla ilgilenen kuzenimin varlığı beni huzursuz etse de umursamamaya çalıştım. Başımı çevirip ona baktığımda dikkatle bir şeylerle ilgilendiğini fark ettiğimde meraklı yanıma yenik düşüp başımı telefona eğdim. Keskin gözlerini üzerime dikti. Yüzlerimiz birbirine yakın bakışırken sert sesi doldu ortama. "Ne var? " Dudaklarımı büzüp sesimi çıkarmadan bakmaya devam ettiğimde kendi kendine konuştu. "Tövbe yarabbim tövbe. " "Neden halamla vedalaşmadın? " Bu sorum üzerine hafifçe gözlerini kısıp bana baktığında irkildim. Evet kahveleri güzeldi ama bana bakarken değil tabi ki... "Sana mı soracağım ne yapıp yapmayacağımı? " Adeta burnundan kızgın bir boğa gibi duman çıkarıyordu. Bu düşünceyle gülmemek için kendimle büyük bir mücadeleye girmişken bir aslan gibi kükredi. "Manyak gibi ne gülüyorsun lan? Haline bakmadan bir de sırıtıyor musun sen? " Sinirlerim öyle bozulmuştu ki onun bu sözlerinin beni susturması gerekirken kahkaha atmaya başladığımda yüzünün kızardığını fark ettim. Kafasını yukarı kaldırıp ağzında bir şeyler gevelediğinde, sinirden bana küfrettiğini tahmin ettim. Kesinlikle bir psikiyatriste ihtiyacım vardı. Şu halimin normal bir davranış olmadığını ben bile biliyordum. "Hasbin Allah Velimin Vekil. Mal mısın lan sen? Beni katil etmek mi amacın? " Sesindeki öldürücü ton hemen çenemi kapatmam gerektiğini söylüyordu bana. Zar zor kendimi tutup yanaklarımı içten ısırdım. Kesinlikle depresyona girmiştim. Yoksa bu dengesiz hareketlerimin başka bir açıklaması olamazdı. Bir an önce susmam gerekiyordu yoksa daha Türkiye'ye dönmeden kuzenim beni bir yerlere gömebilirdi. Sessizce havaalanına geldiğimizde hâlâ bana öfkeli bakışlar atan kuzenimin korkudan yüzüne bakamıyordum. Tamam bana öfkeli olmasını anlıyordum ama sonuçta babam ya da abim değildi. Bu şekilde tepki göstermeye ne hakkı vardı? Kendini ne sanıyordu bu manyak? O içeri girip pasaport işlemlerini hallederken ben de etrafımı izlerken telefonumun sesi doldu kulaklarıma. Arayan en yakın arkadaşım Liz'di. Yüreğimin atış sesleri ta kulaklarıma ulaşmıştı.Hemen açıp cevapladım. "Selam canım. " "Selam Dafni. " Adımın buradaki karşılığı bu olduğu için artık alışmıştım bu isme. İnsanların beni bu şekilde çağırması bana gerçek adımı unutturmuştu. Bir tek evde halam bana bu şekilde seslenirdi bir de sevdiğim adam. Aklıma yeniden geldiği için yüreğim sızladı. Lanet olsun. Ben onun umurunda bile değilken hâlâ onu düşündüğüm için kızdım kendime. "Heyy. Orada mısın güzellik? " Dalgınlığımdan kurtulup konuşmama döndüm. "Buradayım Liz. Ben birazdan Türkiye'ye dönüyorum. " Telefonun ucunda bir süre sessiz kalan arkadaşımın bu hali dikkatimi çekmişti. Normalde konuşkanlığına alışık olduğum dostumun bu hali dikkatimden kaçmamıştı. "Belki de en iyisi budur Dafni. " "Neden böyle söyledin? " Bir süre ağzında geveledikten sonra bombayı patlattı. "Bay Peterson kurulda bütün yükü sana yıkmış. Senin onu taciz ettiğini ve kendinin seninle hiçbir ilişkisi olamayacağını söylemiş. " O beni yaralayan bu sözleri zorlukla dile getirirken donmuş bir şekilde yerimde duruyordum. Uğruna hayatımdan vazgeçtiğim adamın kendi çıkarı için gözünü bile kırpmadan beni gözden çıkarması midemdeki asitlerin ağzıma gelmesine sebep olduğunda hızla kendimi lavaboların olduğu bölüme attım. Boş bir lavabo bulup zaten boş olan midemdeki son kalanları da öğüre öğüre boşalttığımda gözyaşlarım da yanaklarımı ıslatıyordu. Beni hem geleceğimden hem de okulumdan eden adamın böyle rahatlıkla benden vazgeçmesi bedenimde bir şok dalgasına sebep olmuştu. Gözyaşlarım yanaklarımdan oluk oluk akarken kendimi bir süre bu akımın kollarına bıraktım. Artık kendimi tutmaktan vazgeçmiştim. Bu şekilde belki biraz rahatlardım. Dizlerimin üzerine avuç içlerimi dayayıp sakinleşmeye çalıştım. Bunu bana nasıl yapardı? Onca yaşanılandan sonra benden bu kadar kolay nasıl vazgeçe bilmişti? Yaşadığımız onca zamanın tek bir anının bile hatırı yok muydu yani? Lavaboda yüzüme soğuk suyu çarparken birden kapının sertçe açılmasıyla sıçradım. Doğaç'ın çatık kaşlarla bana doğru geldiğini gördüğümde üzüntüm yerimi korkuya bırakmıştı. Bir süre kızarmış yüzüme baktıktan sonra sorduğu soru ile bedenimdeki öfkenin alev almasına sebep olmuştu. "Hamile misin lan sen? " Kuzenimin bana sorduğu bu soru beynimde binlerce bomba etkisi yaratırken öfkeli gözlerimi onun ateş gibi yanan kahvelerine diktim. Bedenim sinirden tir tir titrerken birkaç adımda yanıma gelip koca gövdesiyle beni duvar ve kendi bedeni arasında sıkıştırıp güçlü eliyle çenemi sıkıca kavradığında acıyla inlememe engel olamadım. "Söyle çabuk lan. Hamile misin? " Dişlerinin arasından ıslık gibi çıkan sesiyle bedenimdeki titreme daha da şiddetlenmişti. "Ne-Ne diyo-r-sun sen ya? " çene kaslarımı sıkmasının etkisiyle resmen uyuşmuştu ve o hâlâ baskı yaparken hem korkudan hem de acıdan konuşmakta zorlanıyordum. O andan sonra anlamıştım. Benim tanıdığım o genç merhametli adam çok uzakta kalmıştı. Karşımdaki hiç tanımadığım ve tanımak istemediğim bir yabancıydı. Benim küçükken hayranlıkla izlediğim Doğaç çocukluğum ile birlikte tarihin tozlu sayfalarında yerini çoktan almıştı. Çünkü o adam öfkeli bile olsa beni incitmek yerine kendi canını yakardı. "Bana bak Defne eğer karnında o yavşağın piçini taşıyorsan topunuzu silerim bu dünyadan. Üçünüzden de tek toz tanesi dahi bırakmam... Yok ederim. " Küçükken sığınağım olan bu adamın dudaklarından dökülen bu kelimelerle son umudumu da kaybetmiştim. Bana söyledikleri , içimde hiç bilmediğim hislerin gizlendikleri yerden çıkıp göz kırpmasını sağlamıştı. Hırsla üzerimdeki ellerini gücümün yettiği kadarıyla ittim. Olayın ilk şaşkınlığı ile bana uyguladığı bu sertlik canımın acısından çok öfkelendirmişti beni. "Ha-hayır. Hamile falan değilim. " Bir anda gözlerinden geçen rahatlama duygusunu bir hayal ürünü sansam da hâlâ az da olsa üzerimde olan güçlü ellerin gevşemesiyle bundan emin olmuştum. Tam olarak avuçlarına aldığı yüzümü özgür bırakmasa da biraz rahatlamıştım. O ise anlamını çözemediğim bir şekilde bana bakıp bir süre sessiz kaldı. Bir kaç dakika sonra , yani uçak seferi anonsu yapılınca gitmemiz gerektiğini idrak edip tiksinircesine tısladı. "Göreceğiz küçük hanım. Ne boklar yediğini o uçaktan iner inmez göreceğiz. " Onun bu tuhaf sözlerinin ardından yüzümü buruşturup son anda ne demek istediğini anlamadığım için kaşlarımı çatıp bir cesaret konuştum. "Ne demek bu? " Dişlerini sıkıp küçük elimi koca avucunun arasına alarak sürüklercesine beni lavabodan çıkardığında sorumun cevabını alamadığım için yürürken direniyordum. "Sana bir soru sordum? Ne demek bu? " Ben onu cılız bedenimle durdurmaya çalışırken o çoktan giriş kontrol bölümüne bizi götürmüştü bile. İçimde kabaran öfkeye engel olmaya çalışsam da bir eşyaymışım gibi beni oradan oraya çekiştiren kuzenime düşman kesilmiştim bir anda. Zamanın hayatlarımızda neleri bizden alıp götürdüğünün en canlı örneğiydi bu yanımdaki zorba. O bilet kontrollerini yaptırırken ben stresten dudaklarımı çiğniyordum. Yeniden elimi kavrayıp beni uçağa doğru sürüklerken son kez şansımı deneyip çekiştirdiğimde vahşi bir hayvan gibi tısladı. "Ne var laan... Ne var? " "Az önce ne demek istediğini bana söylemezsen bir adım bile atmam. " Küskün sesimle bu sözleri söylerken karşımdaki adamın giderek daha çok çileden çıktığını da görebiliyordum. "Bana kendini geberttirmeden bin şu uçağa. Şimdi elimden bir kaza çıkacak. " Sesinde öyle bir kesinlik vardı ki itiraz etmeye cesaret edemeden peşi sıra ilerledim. Fakat bunun peşini bırakmaya niyetim yoktu. Tek derdim biran önce buradan uzaklaşmaktı. Beni neyin beklediğini bilmiyordum ama beni biran bile düşünmeden satan adamla da aynı ülkede olmak istemiyordum. Eşyalarımızı yerleştirip koltuğa oturduğumuzda hâlâ kaşlarını çatmış etrafa ölümcül bakışlar atmaya devam ediyordu. Yanımızdaki koltukta yabancı bir erkek yolcu olduğunu görünce beni resmen iteklercesine cam kenarına oturtup kendisi ortaya yerleşti. Bu hareketinden sonra istemsizce homurdandım. "Allah'ım ailemde bir tane normal erkek var diye sevinmemi çok mu gördün bana. " Tabi bunu fısıltıyla söylemeye cesaretim vardı. Sesli söylesem biliyordum ki bu zorba beni parçalara ayırıp kargo bölümünde yolculuğumu yapmamı sağlardı. "Bir şey mi dedin. " Tehdit edercesine sorduğu bu soruya yanıtımı gözlerimi devirerek verdim. Kesinlikle beni hiç iyi günler beklemiyordu. Önümdeki karanlığı gören ama korkudan bir adım bile atamayan küçük bir çocuk gibiydim ama biliyordum ki korksam da o karanlıkta yürümek zorundaydım. Sessiz ve sıkıcı yolculuğumuz beni öyle çok strese sokuyordu ki daha fazla buna dayanamadım ve gözlerimi kapattım , yorgun olan bedenim kendini çoktan uykunun kollarına teslim etmeye başlamıştı. ☆☆☆ (1 Yıl Önce ) " Evet bayan Güven. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? " Okuduğum bölümün profesörü bana bu soruyu yönelttiğinde daldığım düşüncelerden silkelendim. Şaşkınca etrafıma baktığımda bütün arkadaşlarımın gülmemek için dudaklarını sıktıklarını farkettiğimde alayla gözlerimi devirdim. Ne vardı bunda bu kadar gülecek yaa? Yanımdaki arkadaşım Liz'in güldüğünü saklamak gibi bir uğraşı bile yoktu. Öfkeyle gözlerine bakıp kafamı 'Ne gülüyorsun kızım. ' şeklinde salladığımda o da bu sessiz uyarımı almış gözüküyordu. Yanağının dalgalandığını farkettiğimde gülmemek için yanaklarını ısırdığını anladım. "Size bir soru soruluyorsa nezaketen bunu cevaplamanız gerekir bayan Güven. " Bay Peterson'ın uyarıcı bakışlarını üzerimde hissettiğim anda bütün dikkatimi ona verdim. Bana öfkeyle bakan eğitimcimin kollarını ğögsünde birleştirip pür dikkat bana bakması bu işin ucunu bırakmayacağının bir göstergesiydi. "Ee... Şeyy... Aslında... " Benim konuşma özrüm tüm sınıfı kahkahalara boğarken karşımdaki adamın surat ifadesi bir an bile değişmemişti. Bir süre sonra sıkıldığını belli edercesine yanaklarını şişirip içine çektiği havayı üfleyen adamın bu tavrı beni daha da strese sokmuştu. Saatine bakıp bakışlarını benden ayırdığında dersin sonuna geldiğimizi anlayıp gerilen bütün kaslarımın kendilerini şımartmasına izin verdim. Ne yazık ki bu keyfim çok sürmemişti. "Bayan Güven hemen odama gelin. " Duyduğum öfkeli ses ile az önceki rahatlamam bir anda yok olmuştu. O sırada sınıfta görüntüsüne bile dayanamadığım aptal Susane'ın sözleri içimde öfke nöbeti geçirmeme yol açmıştı. "İşte şimdi boka battın Güven. " Kıçını sallaya sallay kapıdan çıkıp giderken Liz onun taklidini yaparak gülmeme sebep oldu. "Şimdi boka battın Güven... Pis kaşar ne olacak. " Liz'in bu sözleriyle kahkaha attığımda o da şaşkınlıkla bana baktı. Bu kız benimle kala kala bizden biri haline gelmişti ve bu kırık konuşmasıyla beni çok eğlendiriyordu. "Aman şu pisliğin sözlerine aldırma. Salak , kıskanıyor seni resmen. " Kesinlikle yakın arkadaşım olduğu için beni teselli etmeye çalışıyordu ama ben gerçeği apaçık görecek karakterde bir genç kadındım. Susanne her ne kadar nefret etsem de her erkeğin hatta kendi cinslerinin bile dönüp hayranlıkla bakacağı biriydi. Yani beni kıskanması pek de olası bir şey değildi. "Ayy Liz alemsin ya. Neden kıskansın beni ? Baksana şuna bir. Taş gibi hatun. " Dudaklarını büküp benimle aynı fikirde olmadığını belirtti. Kesinlikle bugün aynı dili konuşmuyorduk. "Sen de taşş gibisin. Kendinden haberin bile yok. Hiç aynaya bakmıyor musun sen ya? " Biz gülüşerek sınıftan dışarı çıktığımızda aklıma gelen düşünceyle suratımı buruşturdum. "Ufff yaa. Şimdi Bay Peterson'ın o yılan diline maruz kalacağım. " Ben korkudan dudaklarımı ısırırken arsız arkadaşımın sözleri gözlerimi koca koca açmama sebep oldu. "Ahhh o dill. O dilin tadına bakmak için neler vermezdim ki. " Edepsizce kıkırdayan arkadaşıma hayretle baktım. "Iykkk iğrençsin Liz ya. O arsız düşüncelerini hemen o beyninden sil. " O arkamdan kahkahalarla gülerken ben çoktan yolu yarılamıştım. Odanın kapısına geldiğimde derin bir nefes çekip bütün cesaretimi toparladım ve kapıyı tıklattım. Yavaşça ve temkinli adımlarla odadan içeri girdiğimde profesörün masasında bir kaç kağıtla ilgilendiğini gördüm. Tam ağzımı açıp konuşacakken kulağında tuttuğu telefonu fark edip çenemi kapattım. Başını kaldırıp delici mavi gözlerini bana diktiğinde kendime verdiğim bütün telkinler de uçup gitmişti. Parmağıyla bekle işareti yaptıktan sonra yeniden dikkatini telefona verdiğinde bende etrafıma çevirdim bakışlarımı. Tamda karşımda duran adamın kişiliğini yansıtan bu oda aşırı derecede erkeksi renklerle döşenmişti. Gri ve siyahın kullanımıyla meydana gelen eşyalar sıkıcı profesörümün de yansıması gibiydi. Duvarlara monte edilmiş kitaplıklar koyu tonları ile oldukça iç karartıcıydı. Koltuklardaki gri tonun rengi hoşuma gitse de benim gibi renkli bir kız için oldukça iç boğucuydu bu oda. Bakışlarım profesörüme yeniden döndüğünde onun da anlamını çözemediğim bir şekilde bana baktığını farkettim. Ben odayı incelerken görüşmesi sona ermişti. Eliyle oturmam için koltuğu işaret edince bu sessiz emre itaat ettim. Öyle tedirgindim ki koltuğun ucuna oturduğumda bu hareketime kahkaha attım içimden. Kaçıp gitmek için ideal bir yol gibi gözükmüştü gözüme yaptığım hareket. Ben stresten dudaklarımı kemirirken karşımdaki adamın elinde tuttuğu dosyanın bana ait olduğunu fark edip bakışlarımı oraya yoğunlaştırdım. "Eveet bayan Güven. Gördüğüm kadarıyla başarılı bir öğrencisiniz. " Ben panikle bu sözlerden sonra ne gelecek diye beklerken o konuşmaya devam etti. Aptal arkadaşım Liz'in pervasız sözlerinden sonra ilk kez Bay Peterson'a dikkatlice baktım. Açık tonlardaki saçları kaliteli bir elden çıktığını bağırıyordu adeta. Kesimi düzgün ve havalıydı. Köşeli çenesi seksi dudaklarını gözler önüne sererken , mavi gözleri 'ben tehlikeliyim' uyarısı veriyordu. Şuan gözlüklerin arkasına gizlediği gözlerinin rengini daha öncede farketmeme rağmen şimdi bambaşka bir gözle bakıyordum ona. Orantılı burnu ve spor yaptığı her halinden belli olan vücut kaslarıyla gerçekten de çekici bir adamdı. Aklıma gelen tehlikeli düşünceleri başımı sallayarak geldikleri yerlere geri gönderdiğimde bana bakan mavi gözlerdeki derinliği farkettim. İşte o anda oradan hızla kaçıp gitmem gerekiyordu ama ben bunu anlamamıştım. Başıma geleceklerin habercisi gibiydi o anki duygularım. "Bakın Bay Peterson be- " "Profesör küçük hanım. " Uyarı dolu sesi ile şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım. Bu eğitimcilerin egolarını oldum olası sevmezdim. Ne var yani ha Bay Peterson ha Profesör... Ne fark ederdi ki? "Anladım Profesör Peterson... Bakın ben gerçekten özür dilerim. İnanın dersi dinliyordum ama - " "Dersi dinliyordunuz ama son anda sevgiliniz aklınıza geldi ve dünya ile bağlantınızı kestiniz öylemi? " alaycı ses tonu ve sözümü kesmesi beni çileden çıkarmıştı. "Bakın Bay Peterson. " Tam ağzını açmıştı ki itiraz etmesine müsade etmeden hızlı hızlı konuşmama devam ettim. "Birincisi benim bir sevgilim yok ki bu zaten sizi ilgilendiren bir durum değil... İkincisi de annem ağır bir ameliyat oldu ve ben gidemediğim için üzgün ve dalgınım. " Öyle öfkelenmiştim ki bu özel durumumu hocama söylediğim için kendimi tekmelemek istedim. Ona neydi ki? Ayrıca ben neden beni delirten bu adama oturmuş açıklama yapma gereği duymuştum? "Ama siz o kadar egoistsiniz ki kendinizden başka kimsenin duygularını önemsemiyorsunuz. Gerçi duygularınız olduğundan bile şüpheliyim. " Yürek mi yemiştim bilmiyordum ama kesinlikle o aptal Susane'ın dediğine gelmiştim. Şimdi gerçektende boka battın Defne. Hızla arkamı dönüp kapıdan çıkacakken bileğimin tutulup çekilmesine dahi engel olamadan kendimi profesörümün kollarının arasında buldum. Daha ne olduğunu anlamadan dudaklarıma kapanan arzulu dudaklarla kendimden geçmiştim. Şaşkınlığımdan faydalanan adamın istekli dudakları ve dili beni zorlarken farkında bile olmadan ona izin verdiğimde kendi yaptığıma bile inanamıyordum. Daha önce varlığından bile haberim olmayan duyguların beni esir alması , ringe çıkıp üst üste yumruk yemiş bir boksör gibi şaşkına çevirmişti beni. Bu yaptığımın ne kadar tehlikeli olduğunu bilsem de arsız hormonlarımın bundan keyif aldığı belliydi. Daha fazla direnç gösteremeyeceğimi anladığımda şaşkınlıkla karşılık verdiğimde kollarında olduğum adamın ağzından çıkan inlemeyle ödüllendirildim. Kendimi çekmek istesem de bedenim buna izin vermiyordu. Bütün gücümü toparlayıp kendimi acıyla kopardığım dudaklardan çıkan ses , onunda benden farksız olmadığını kanıtlıyordu. Bir süre nefesimi kontrol altına almak için derin soluklar aldıktan sonra yeniden güçlü elleriyle başımı tutan adamın beni yeniden öpeceğini zannederken dudaklarını alnıma yaslayıp öptüğünde ikinci şokumu yaşadım. "Bu yaptığınız çok saçmaydı Profesör. " "Biliyorum... Biliyorum... " Aldığı derin soluklardan hala kendini toparlayamadığını anlamıştım. "Kendime engel olamıyorum Güven. Seni ilk gördüğüm günden beri bunu yapmak için deliriyordum. Eğer yapmasaydım kendimi asla affetmezdim. " Bu sözlerden sonra kızaran yüzümü yere eğdiğimde çenemden tutup şefkatle gözlerine bakmamı sağladı. Ben kaşlarımı çatarken o hafifçe gülümsediğinde içimde birşeylerin yeniden alev aldığını farkettim. Allah'ım bana ne oluyordu böyle. O senin hocan aptal Defne. "Öyle masum ve öyle güzelsin ki. Sana baktığımda darmadağın oluyorum Defne. " Adımı ilk kez ağzından duyduğum adamın beni Dafni diye çağırmayışıda tuhaf bir şekilde hem şaşırtmış hem de hoşuma gitmişti. O andan sonra artık o adamın esiri olduğumu da anlamıştım. Ben pervane böceğiydim o ise beni yakacak olan ateşti. ☆☆☆ Birinin beni dürtmesiyle kendime geldiğimde uyku sersemi gülümseyerek baktığım gözlerdeki öfke nerede olduğumu anlamama yetmişti. Bana bakan keskin kahverengi gözler hızla gerçek dünyaya paraşütsüz çakılmama sebep olmuştu. "Gördüğün rüya güzeldi galiba. Bunca rezilliğin içinde güldüğüne göre? " Hızla yerine gelen aklımla kendimi toparlayıp homurdanarak yanımdaki adamdan bakışlarımı kaçırdım. Biri şu yanımdaki gerizekalıya insanların rüyalarını kontrol edemediklerini acilen anlatmalıydı. Gerçi gördüğüm bir rüya olabilirdi ama geçmişte yaşadığım bir anıydı. Günlerdir beynim öyle onunla doluydu ki Daniel ile ilk ilişkimin başladığı günü görmem bilinçaltımın bana oynadığı bir oyundu. Tutulan boynumu sağa sola çevirip esnediğimde yanımda öfkeyle soluyan adamın hareketlerini umursamamaya karar verdim. Günlerdir uyumadığım için şu an kendimi yeniden doğmuş gibi hissediyordum yattığım için. Yanıma yaklaşan hostesin sözleriyle bakışlarımı o yöne çevirdiğimde kızın gözlerini süzerek kuzenime bakması beni eğlendirmişti. Bu tam da dışı seni yakar içi de beni sözünün bir kanıtı gibiydi. "Birşey alır mıydınız küçük hanım? " Silikonlu dudaklarını büze büze bana sorduğu sorudaki küçük hanım ibaresi gözümden kaçmamıştı. Özellikle bana küçük olduğumu vurgulamaya çalıştığını anladım . "Bir bardak su alayım. Soğuk olsun lütfeeenn. " Alay edercesine onun gibi konuşunca anlamıştı bunu seksi hostesimiz. Yanımdaki insan dışı varlığın dudaklarının köşeleri hafifçe kıvrıldığında bu defa hayal ürünü olmadığına emindim. Karşılaştığımızdan beri ilk kez yüzünün aydınlandığını farkettim. "Siz bir şey alır mıydınızz Doğaç Bey? " Ohaa bu kadın ne ara kuzenimin ismini öğrenmişti.? Aklıma gelen düşünceyle suratımı buruşturduğumda artık nasıl öğrendiğini öğrenmek istemediğimi anladım. "Bir bardak viski alayım. " Kıvırta kıvırta giden kadının arkasından bakarken bakışlarım kuzenime kaydığında o hiç tepkisiz önündeki ekrana odaklanmıştı. "Neden içiyorsun? Sağlığına dikkat etmelisin bence. " Bu sözleri neden söylediğimi bile bilmiyordum. Bana neydi ki Doğaç'ın sağlığından. Salak Defne fırsatını bulsa boğazlıyacaktı adam seni. "Sağlığımı o kadar çok düşünüyorsanız ailedeki kızlar olarak hareketlerinize dikkat etseniz bana daha faydalı olacaksınız." İğneleyici sözlerinden sonra önüme dönüp somurttuğumda kuzenim Ayşe aklıma gelmişti. Aynı yaşlarda olduğum kızın şuan neler yaptığını merak ediyordum. Ee bunun cevabını nasılsa kısa süre sonra alacaktım. Sessiz yolculuğumuzun sonuna geldiğimizde bavulları beklerken yanımdaki adamın yeniden gerildiğini hissettim. Otoparka gittiğimizde beni siyah renkte pahalı bir arabaya yönlendiren kuzenimin sessizliği sinirlerimi bozuyordu. Anlaşılan bizimkiler işleri daha da ilerletmişti. Arabalardan çok anlamasam da Doğaç'ın arabasının pahalı olduğunu bilecek kadar bilgi sahibiydim. Havaalanından çıktığımızda konuşmaya çalışsam da asık suratlı kuzenimin yüzündeki ifade susmam gerektiğini söylüyordu. Bir süre yol aldıktan sonra bir hastanenin önünde durduğumuzda şaşkınlıkla yanımdaki adama baktım. Bu sessiz sorumu anlayıp başıyla inmemi işaret ettiğinde ne için buraya geldiğimi anladığımda dehşetle gözlerimi kocaman açtım. Bana bunu yapıyor olamazdı değil mi? Bu kadar ileri gidiyor olamazdı? Içinde az da olsa eski adam kalmış olmalıydı. Belki de o saf çocuksuluğumla ben onun gerçek yüzünü görememiştim. ☆☆☆

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
522.4K
bc

AŞKLA BERDEL

read
79.0K
bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

HÜKÜM

read
224.0K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook