İnsan nasıl insan oldu? Ateşi bularak mı? Yuvarlak bir cismin bir doğru üzerinde döndüğünün farkına vararak mı? yoksa obsidyeni incelterek kesici aletler yaparak mı? İnsan bence; karşı cinse doğru çekilirken, karnında kelebeklerin uçuştuğu hissine anlam verdiğinde insan oldu. Aşkı bularak, aşık olarak...
Kapıyı açar açmaz karşımda beliren suret ya da büst her neyse; Bir saçımdaki havluya, bir giyilmekten rengi solmuş Metalicca tişörtüme bir de tavşanlı terliklerime bakarak, karşısındakinin ne çeşit bir yaratık olduğunu anlamaya çalışırken ben ağzımı açmış 21. yüzyılın en zor felsefi sorusunu kendime soruyordum. Bu insansa ben neyim?
- Merhaba Yaman'ın evi burası mı?
...
- Gülfem annem kim gelmiş?
...
Bir dakika benim sesim nereye gitti?
- Merhaba efendim ben Ali. Yaman adres olarak burayı vermişti ama yalnış gelmediğimi umuyorum.
- Yok evladım yanlış değil, burası Yaman'ın evi. Ah bu deli oğlan! Bana bugün geleceğinizi söylemedi ki. Annen de burada değil mi? Nerde bekliyor kadıncağız bu sıcakta, arabada mı?
- Biz size hiç rahatsızlık vermeyelim. Şuradaki çardakta da bekleyebiliriz.
- Ne rahatsızlığı oğlum? Sen de benim bir evladım sayılırsın sonuçta. Gülfem sen de git abini ara, arkadaşının onu beklediğini söyle. Oyalanmasın daha fazla. Yoldan geldi insancıklar.
Nihayet ağzımı kapayıp odama doğru ilerlemeye başladım. Telefonum odamdaydı. Kapıdaki adamdan öyle etkilenmiştim ki, mutfakta duran annemin telefonunu kullanmak aklıma bile gelmedi. Gözlerim odadaki aynaya değdiğinde kendime öfkeyle baktım. Kafamdaki kaymış havlu, üzerimdeki eski tişört. Banyoda şampuan kaçırdığım için kızaran gözlerimle tam bir felaketttim. Oysa o... Kumral dağınık saçları, yeşile çalan ela gözleri, biçimli kirli sakalı ve heybetiyle tam bir afetti. Ben şu an ne aynada gördüğüm yabancıyı ne de bu yeni hisleri tanıyamıyordum. Abimi hala aramadığım aklıma gelince telefonumu aramaya koyuldum. Ya çantamdaydı ya da kitaplarımın kapladığı masada bir yerlerde. Elimi çabuk tutmaya çalıştıkça ard arda sakarlıklar yapıyordum ama hiç biri umrumda değildi. Bir yandan da varlığından ilk kez haberdar olduğum, adını dahi yeni duyduğum bu arkadaş Ali'nin ne maksatla burada olacağını düşünmeye çalışıyordum. Ama aklıma hiçbir mantıklı senaryo gelmiyordu.
Nihayet telefonumu bulup ağabeyimi aradığımda sokağın başında olduğunu öğrenmiştim. Sanırım kafamdaki sorular nihayet yanıt bulabilecekti. Aynadaki görüntümle tekrar karşılaştığımda başımdaki zaten düşmek üzere olan havluyu çekip çıkardım. Saçlarım neredeyse kurumak üzereydi. Sadece uçlarına doğru nemli duruyordu ve tarayıp biraz havalandırsam çok geçmeden onlar da kuruyacaktı. Üzerimdeki tişörtü çıkarıp biraz daha düzgün başka bir tişört giymiş ve altıma da ev için abartı durmayan rahat bir jean geçirmiştim. Nihayetinde misafirin yanında penye şort ile durmak daha da garipti. Gözlüklerimi takıp takmamak konusunda kararsız kalsam da onu daha net görebilme fikri daha cazip geldiği için takmayı tercih ettim. Hazır olduğuma kanaat getirdiğimde tam kapıdan çıkmak üzereydim ki bir aydınlanma geldi. Benim içime ne ara Meryem kaçmıştı? Ben ne zaman bir yakışıklıyı görüp kendimi kaybedecek kıvama gelmiştim? Karşı cinsin flörtöz bakışlarına maruz kalınca kaçacak yer arayan Gülfem hangi cehennemdeydi?
Odadan çıkıp çıkmamak arasında kararsız kaldığım anları geride bırakıp, sanki az önceki şapşallığı yapmamış gibi davranmaya, bu evin bir ferdi olarak olağan olan ne ise onu yapmaya şartlanarak merdivenleri indim. Sesler bahçeden geliyordu. Tabii ki her zamanki gibi en çok sesi çıkan abimdi. Kendisini liseli ergenlere ders verirken kaybeden, Özel Çamlıca lisesinin bahtsız edebiyat öğretmeni modundan ne zaman çıkacaktı acaba? Mutfağa bakındığımda Nurhan ablayı göremedim. Sanırım o da yeni misafiri görünce topuklamayı tercih etmişti. Derin bir nefes alıp bahçeye çıktığımda herkes sustu ve bütün bakışlar bana döndü. Çardakta Ali, abim ve annemden başka bir de annemin yaşlarında kısa boylu sevimli bir kadın vardı. Annem sessizliği bozarak;
- Gülfem çay oturmuştur kızım. Bardaklara çek de misafirlerimize ikram edelim.
Anne acaba beni önce "en sevdiğin kızın" olarak misafirlere takdim mi etseydin? Neden Esmeralda'ymışım gibi davranıyorsun? İçimden geçenlere tezat uysal bir tebessümle gerisingeri mutfağa adımladım. Annemin dediği gibi çay demini almış ve içime hazır hale gelmişti. Raftan bardakları indirdiğim sırada saklama kabındaki kek ve patates salatasına ilişti gözüm. Sanırım çayın yanında bunları da servis etsem hiç fena olmayacaktı.
Her şeyin hazır olduğuna kanaat getirdikten sonra tepsiyi kucaklayıp bahçeye doğru adımladım. Bu kez kulaklarıma Ali'nin sesi ulaşmıştı.
- Ben Yaman'a da söyledim zaten. Kendimi biraz toparlayana kadar idare etsek yeter. Sonrasında kendimize uygun bir ev bulup çıkarız. Hem ben bakınmaya başlamıştım bir iki yere ama Yaman sağolsun çok ısrar edince onu kıramadım. Size de emrivaki yapmış gibi olduk kusura bakmayın.
- Ne kusuru evladım? Yaman en doğrusunu düşünmüş. Yukarısı öyle dayalı döşeli bomboş duruyor. Bir işe yaramış olur fena mı? Hem biz de anneciğinle birbirimize yarenlik ederiz. Sen de kendini toparlamak için hiç acele etme. Su akar yolunu bulur.
- Sağ olun çok incesiniz. Bize evinizi sorgusuz sualsiz açtınız Gülten hanımcığım. İnanın ben de sizinle tanışana kadar nasıl olur, nasıl ederiz diye çok düşündüm ama içime su serptiniz. Allah sziden gani gani razı olsun.
- Ne demek Nurgül hanımcım? Başımızın üzerinde yeriniz var. Çocuklarımın arkadaşları benim de çocuğum sayılır. Zaten zaman geçtikçe bizi de tanıyacaksınız. Kendi halinde yaşayan kavgasız dövüşsüz sıradan bir aileyiz. Allah bu günümüzü aratmasın diyelim ve kapatalım bu konuyu tamam mı?
Duyduklarımla ufak çaplı denemeyecek kadar ciddi bir şok yaşadım. Ne yani bu adam ve annesi bizim yıllardır kapalı olan çatı katına mı yerleşecekti? Hem de oturacakları süre tam olarak belli değildi? Biraz daha kapı ağzında beklersem çaylar soğuyacak ve annemin bütün forsu yerle bir olacaktı. Bedenimi dikleştirip gayet doğal bir ortama giriş yapıyormuş gibi çok aşırıya kaçmayan tebesümümle bahçeye çıktım. Tepsiyi masaya bıraktıktan sonra güçlükle de olsa herkesin servisini yapıp abimin yanına oturdum. O da alışkanlık haline getirdiği üzere beni kolunun altına alıp başımdan öptü ve "Nasılsın abicim, nasıl geçti günün?" diye sordu. Şirin olduğunu düşündüğüm bir gülüşle "her zamanki gibiydi. Senin günün nasıl geçti?" diye sordum. "Güzel başlamadı ama Ali'm gelince keyfim yerine geldi. " demişti. Bu Ali ile bağının nereden geldiğini sorma işini sonraya saklamayı düşünürken Nurgül hanım aklımı okumuş gibi beni aydınlattı.
- Ankara'da Yaman bize her geldiğinde su böreği yapardım. "Nurgül teyze ben ömrümde böyle güzel börek yemedim." der beni şımartırdı. Ben de "Annen kim bilir ne güzellerini yapıyordur oğlum. " diye hayıflanırdım. Deli oğlan " sen de benim Ankara'daki anam oldun işte. Ne şanslı adamım ben görüyor musun?" demişti. Rıza öldükten sonra da yalnız bırakmadı bizi sağolsun, hep arayıp sordu. Ali ile zaten dosttu ama beni de hiç bırakmadı yavrum. Pek güzel bir evlat yetiştirmisiniz Gülten hanım. Allah sizden razı olsun.
Şimdi anlaşılmıştı. Abim Ankara'da öğrenciyken tanımıştı Ali'yi. Bizim aramızda epey bir yaş farkı olduğu için o üniversitedeyken yaşadığı hayata pek vakıf değildim. Abimle aramdaki ilişki, ona olan özlemimden ibaretti. Eve geldiği zamanlarda kendi arkadaşlarıyla takılır ve bizimle oldukça az zaman geçirirdi. Belki Ali ve ailesi ile olan yakınlığını annem ve babama defalarca anlatmıştı ama ben, bir sebeple bu muhabbetlerin dışında kalmıştım. Ya odamda kitaplara gömülmüşümdür ya da Meryem'in uçuk hayallerini dinlerken sızıp kalmışımdır kim bilir. Beni daldığım düşüncelerden annemin adımı seslenmesi çıkarmıştı.
- Gülfem Ali abinin çayını tazeler misin annecim?
- Tabii hemen yenisini getiriyorum.
- Zahmet etmeseydiniz, bir tane kafii.
- Ne zahmeti, hemen getiririm. Abi seninkini de tazelememi ister misin?
- Yok çitlembik. Benimkisi hala idare eder. Ama gelirken çatının anahtarlarını getir de biz Ali ile valizleri çıkaralım yukarı. Annem sen de babama haber et, şu bizim özel masayı hazırlasın. Akşama ağır misafirlerimiz var.
Bir restoran işletmenin en güzel yanlarından birisi de, misafirlerinizi ağırlarken oldukça cömert davranma lüksünüzün olmasıydı. Babam eminim masayı en güzel mezelerle donatacak ve mevsimin en güzel balıklarını sofrada sergileyecekti. Bense annemin Ali abin sözünü sindirebilmek için gece yatağa girmeyi bekleyecektim. Benim hayal dünyasına dalınca dibi bulma sürem de bu kadar kısaydı işte.