Geçmişi Yakıp Geçmek;
BÖLÜM 1 – GEÇMİŞİ YAKIP GEÇMEK
Lina Demir, kahvesini eline alıp pencerenin önüne geçti. İstanbul, her zamanki gibi kaotik, gürültülü ve griydi.
Ama o bu şehre aşıktı. Burada büyümüş, burada hayaller kurmuş, burada hayal kırıklıkları yaşamıştı.
Yirmi sekiz yaşında bir kadın olarak, dergi dünyasında kendi ismini duyurmuştu. Hatırı sayılır kitlesi olan , bir Yazardı.
Yazıları ses getiriyordu, kelimeleri okuyanların içine işliyordu. Ama başkalarının dergilerinde çalışmaktan sıkılmıştı. Kendi dergisini açmak istiyordu.
Sorun neydi biliyor musun?
Para.
Hayalini hayata geçirebilmesi için neredeyse elli yıl çalışması gerekiyordu. Üvey babası iflas edince, Lina da finansal anlamda onunla birlikte dibe batmıştı.
Krediler reddediliyor, yatırımcılar yüzüne bile bakmıyordu.
Kendi ayaklarının üzerinde durabilirdi, ama sistem buna izin vermiyordu.
Ailesi mi? Onlar dünyayı dolaşıyordu. Üvey annesi ve babası, sırt çantalarını alıp özgürlüğe koşmuşlardı.
Hayatlarının keyfini çıkarıyorlardı ve Lina onları suçlamıyordu. Onlardan yeterince sevgi görmüştü.
Küçükken evlatlık olduğunu öğrenmiş ama hiç umursamamıştı. Çünkü sevgi, kan bağından daha güçlü bir şeydi.
Ama şu an sevgi üzerine düşünmek istemiyordu.
Çünkü sevginin ne kadar sahte bir şey olabileceğini acı bir şekilde öğrenmişti.
Erkan ve Buse.
Bu iki isim, midesine yumruk yemiş gibi hissetmesine sebep oluyordu.
Erkan… Hayatının yedi yılını verdiği adam. Birlikte büyüdüğü, sevdiği, güvendiği adam.
Erkan ona “bir ömür” demişti. Sonsuz sadakat, sonsuz sevgi vaat etmişti.
Ve Buse… En yakın arkadaşı.
Daha doğrusu, ona en yakın olduğunu düşündüğü kadın.
İhaneti öğrendiği anı düşündü. Nasıl öğrendiğini, içini nasıl bir soğukluğun kapladığını...
Bir hafta sonra evleneceği adamın, en yakın arkadaşıyla bir yıldır ilişkisi olduğunu öğrendiği anki hissi kelimeler bile anlatamazdı.
Kendini aptal gibi hissediyordu. Kör müydü? Bu kadar mı kördü?
Ama artık düşünmeyecekti.
Bu gece Lina Demir'in doğduğu, yeniden başladığı gece olacaktı.
Kahvesini bir dikişte bitirdi. İçinde ne varsa, bütün o öfkeyi, kırgınlığı, acıyı, isyanı… Hepsini bir kenara bırakıp çıkacaktı bu akşam.
Düğün mü var? Güle güle.
Geçmiş mi var? Umurumda değil.
Bu gece Lina, sadece Lina olacaktı.
Ve bunun için çok içmesi gerekiyorsa, içecekti!.
Gecenin karanlığı ile Lina'nın planı işlemeye başlamıştı.
Lina Demir, kristal bardağındaki içkiyi ağır hareketlerle salladı. Buz küpleri, alkolün içinde dans ederken, barın loş ışıklarında göz kamaştırıyordu.
İstanbul’un kalbinde, şehrin en lüks barlarından birinde oturuyordu ama buraya eğlenmek için gelmemişti.
Bu gece, geçmişine bir sünger çekmek için buradaydı.
İçinden bir kahkaha kopmasına engel olamadı. Ne kadar aptal olduğunu düşündü. Bunca yıl, sevgisini, sadakatini, hatta… bedenini bile sadece Erkan’a saklamıştı. Ve sonuç?
Hiçbir şey.
İşte bu yüzden, bu geceyi yeni bir başlangıç yapmak için seçmişti.
Arkadaşları, Lina’yı avutmak için dışarı çıkarmıştı ama onun aklında başka bir şey vardı.
Bu gece biriyle birlikte olacaktı.
Ama bu herhangi biri olamazdı. Bu kişi, tamamen yabancı olmalıydı. Yüzünü bir daha asla görmeyeceği, adını bile bilmeyeceği biri.
Onunla sabaha kadar eğlenip, sonra hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam edecekti.
Tam da bu düşünceyle barda gözlerini gezdirdi. Ve onu gördü.
Ama adam… bir fırtına gibi görünüyordu.
Simsiyah, hafif dalgalı saçları gece gibi görünüyordu. Gömleğinin ilk birkaç düğmesi açıktı, esmer teni barın solgun ışıklarında altın gibi parlıyordu. Geniş omuzları, kaslı kolları ve oturduğu yerden bile belli olan uzun boyu, onun sıradan biri olmadığını gösteriyordu.
Ama Lina’yı asıl etkileyen, adamın gözleriydi.
Koyu, tehlikeli ve derin.
Adam barda oturmuş, elindeki içkiyi sakince yudumluyordu. Etrafındaki kadınların ilgisine rağmen, sanki hiçbirine aldırış etmiyordu.
İşte bu, tam aradığı şeydi.
Gözlerini kısmış halde doğruldu ve hiç düşünmeden adamın yanına gitti.
Topuklu ayakkabılarının çıkardığı tıkırtılar, barda yankılandı. Adam, Lina’nın yaklaştığını fark ettiğinde başını hafifçe kaldırdı.
Lina, dudaklarını hafifçe aralayarak, “Gel bakalım sen benimle.” dedi.
Poyraz kaşlarını kaldırdı. Sert ve tehditkar bir tonda mırıldandı. “Tanışıyor muyuz?”
Lina gözlerini devirdi. “Parasıyla değil mi? Gel bakalım.!” dedi kendinden emin bir tavırla.
Adamın yüzü bir an için anlam veremediği bir ifadeye büründü.
Sonra…
Gülümsedi.
Ama bu, sıradan bir gülümseme değildi. Dudaklarının kenarı hafifçe kıvrıldı, gözleri sinsi bir şekilde parladı. Kadının onu erkek bir Eskort sandığı ortadaydı. Derinden bir kahkaha attı. Anlaşılan bu durum onu fazlasıyla eğlendirmişti...
Lina’nın içinde, açıklayamadığı bir ürperti dolaştı.
Adam yavaşça ayağa kalktı. Onun görkemli vücudu harekete geçtiğinde, Lina gerçekten ne kadar güçlü olduğunu fark etti. Göğsü genişti, gömleğinin kumaşı kaslarını saklayamıyordu. O tam bir Aşiret Paketti! Tehlikeli ve karizmatik.
Böyle bir tiple neden jigolo olmuş ki diye düşündü.
Lina’nın gözleri, adamın her hareketini inceliyordu.
Adam ise onu tepeden tırnağa süzdü ve gözlerinde gizli bir eğlenceyle “Peki efendim, Bu gece sizinim!” dedi.
Bu cevabı beklemiyordu. Ama hoşuna gitmişti.
Bu gece, Lina’nın gecesiydi.
Bir saat sonra;
OTEL ODASI...
Kapı arkasından kapandığında, Lina’nın kalbi hızla atıyordu. İçkiden dolayı başı hafif dönüyordu ama zihni hâlâ açıktı.
Poyraz ceketini çıkarırken, gözleri Lina’dan ayrılmadı.
“Beni gerçekten istiyor musun, yoksa sadece birilerinden intikam mı almaya çalışıyorsun?” diye sordu, sesi tok ve pürüzsüzdü.
Bu kadının bakışlarının saf intikam ateşiyle yandığını anlamıştı.
Lina hafifçe güldü, sonra gözlerini ona dikti.
“İkisini birden yapamaz mıyım?”
Poyraz bir an için sustu. Sonra, ona doğru adım attı.
İstanbul’un ışıkları, otelin büyük camlarından içeri süzülüyordu. Ve Lina, bu gecenin hayatını tamamen değiştireceğinden habersizdi...