Bölüm:1 KARŞILAŞMA
Soğuk bir İstanbul akşamıydı. Gökyüzü gri bulutlarla kaplanmış, şehrin sokak lambaları yağmur damlalarının arasında titrek ışıklar saçıyordu.
Elif, elinde kalın dosyalarla hızlı adımlarla yürüyordu. Çalıştığı muhasebe ofisinde geçirdiği on iki saat, bedenini yorgun düşürmüş, zihnini bulanıklaştırmıştı.
Ayakları ağrıyor, omuzları ağırlaşıyordu. Metroya yetişmek zorundaydı, aksi halde yarım saat boyunca yağmur altında beklemek zorunda kalacaktı.
Elif, her gün aynı rutini tekrar etmekten sıkılmıştı. Üniversiteden mezun olduğunda hayalleri çok farklıydı. Yazmak, gezmek, belki kendi işini kurmak istemişti.
Ama hayat ona, daracık bir ofis odasında boğucu belgeler arasında kaybolmayı uygun görmüştü. Bazen kendisine soruyordu: “Gerçekten bu muydu hak ettiğim hayat?”
Tam köşeyi dönmek üzereyken, ansızın bir fren sesi kulaklarını tırmaladı. Gözleri irkildi, kalbi hızla çarpmaya başladı. Önünde, parlak siyah bir araba duruyordu.
Yağmur damlaları kaportanın üzerinde parlıyor, farları gözlerini kamaştırıyordu. Kapı sertçe açıldı. İçinden uzun boylu, karizmatik bir adam indi.
Adamın ilk dikkat çeken yanı gözleriydi: koyu kahverengi, keskin, derinliklerinde tehlike barındıran bakışlar. Siyah takım elbisesi ona ağır bir güç katıyordu.
Elif bir anlığına nefesini tuttu.
Adam ağır adımlarla ona yaklaştı. Ses tonu kısık ama buyurgandı:
— “Yolu kapatıyorsun.”
Elif, şaşkınlıkla dosyalarını göğsüne bastırdı. “Özür dilerim, fark etmedim,” diyebildi, sesi titreyerek. Normalde böyle ukala tavırlara dayanamaz, sert bir cevap verirdi.
Ama bu adam farklıydı. Güçlüydü. Ürkütücüydü. Ve bir şekilde çekiciydi.
Adamın bakışları, Elif’in yüzünde dolaştı. Sanki onu çözmeye çalışıyor, sırlarını okumak istiyordu. Ardından başını hafifçe salladı, arkasını dönüp arabasına yürüdü.
Tam o sırada Elif’in dosyalarından biri yere düştü. Yağmurla ıslanan sayfaları almak için eğildi, ama adam ondan önce davranıp dosyayı yerden kaldırdı.
Elif elini uzattığında, parmakları onun parmaklarına dokundu.
Bir anlık temas… Ama bu temas, sanki zamanın akışını durdurmuş gibiydi. Kalbinin çarpışı, kulaklarında yankılandı.
Adam dosyayı uzattı. Dudaklarının kenarında belli belirsiz bir kıvrım oluştu. Bu gülümsemeden çok, meydan okuyan bir işaretti.
— “Bir dahaki sefere daha dikkatli ol.”
Arabasına bindi, motor çalıştı. Araç yağmurlu sokakta hızla kayboldu.
Elif birkaç saniye donmuş gibi kaldı. Yağmur damlaları yüzünden süzüldü ama o hâlâ biraz önceki bakışların etkisindeydi. Korku muydu bu his? Hayranlık mı?
Yoksa ikisinin karışımı mı?
Telefonuna baktığında, metroya yetişmesine sadece üç dakika kaldığını fark etti. Dosyalarını sıkıca kucaklayıp adımlarını hızlandırdı.
Ama zihni hâlâ az önceki adamdaydı. Kimdi o? Neden bakışları bu kadar tanıdık ama yabancı hissettiriyordu?
---
Metroya yetişti. Kalabalığın arasında bir koltuğa oturdu, ıslak saçlarını geriye attı. Gözlerini kapattığında bile o bakışları görüyordu.
Bir yabancıydı. Bir yabancıdan daha fazlası… Sanki hayatına dair bir işaret gibiydi.
Evine vardığında annesi mutfakta yemek hazırlıyordu. Babası televizyon karşısında uyukluyordu. Elif odasına geçti, çantasını kenara bıraktı.
Yatağa uzandığında, günün yorgunluğundan çok, karşılaştığı yabancının gölgesi aklında dolaşıyordu.
Sabaha kadar gözlerini tam olarak kapatamadı. Her defasında, o derin bakışlar zihnine kazınıyordu.
---
O esnada şehrin başka bir köşesinde, lüks bir rezidansın en üst katında aynı adam telefonla konuşuyordu.
Adı Aslan Karahan’dı. İş dünyasında acımasızlığıyla tanınan, herkesin önünde eğildiği bir isim.
Sert bakışlarını karşısındaki cam duvardan dışarıya çevirmişti. İstanbul’un ışıkları önünde parlıyor,
ama onun zihninde o akşam karşılaştığı genç kadın vardı.
“Evet,” dedi telefonda, sesinde sabırsızlık. “Yarın toplantıyı iptal et. Önceliklerim değişti.”
Telefonu kapattı, eline bir kadeh aldı. Yağmur damlaları camdan süzülürken gözlerini kısarak fısıldadı:
“Kimdi o kız?”
---
Elif için bu sadece kısa bir karşılaşma gibi görünse de, aslında kaderin düğümleri çözülmeye başlamıştı.
O an farkında değildi; ama o bakışlar, hayatının geri kalanını şekillendirecekti.
Aşkın, sırların ve tehlikenin iç içe geçtiği bir yola girmişti artık.
Ve bu yol, geri dönüşü olmayan bir yoldu…