Damla'nın söyledikleri şüphesiz ki İmral'ı çok derinden etkilemişti. Aksini iddia etmek mümkün değildi. Duyduklarından sonra adeta beyninden vurulmuşa dönmüştü İmral. Açık konuşmak gerekirse bem de etkilenmiştim söylediklerinden. Fakat Damla'nın söylediklerinin arasında bazı noktalar vardı. Bu noktalardan biri de Damla'nın hala yâs tutuyor olmasıydı. Damla hala yâs tutuyor. Annesinin, vefat eden annesinin yasını tutuyor hala. Bana kalırsa Damla, İmral'ın düşündüğünün aksine saf bir kötü değil. Damla evet intikam istiyor. Damla evet çok kötü şeyler yaptı ama Damla bir kötü gibi durmuyor. Çünkü yaşadığı şeyler normal insanın başına gelebilecek şeyler değildi. Başka bir insanın başına gelse belki de o kişi intihar ederdi. Bu acıya dayanamazdı. Bunca acı kaldırması çok ama çok zor bir durum. Bu acıya rağmen Damla'nın ayakta kalması kesinlikle tebrik edilmesi gereken bir durumdu. Evet yöntemi canice. Fakat bu savaşı başlatan o değildi. Bu savaşı başlatan o gece annesini öldürenlerdi. Gencecik bir kız çocuğunu hayatta en çok sevdiği insandan, ona hayat veren insandan, annesinden ayıranlar başlatmıştı. Annesi ile yaşarken kimseye zarar vermemişti halbuki. Bu Damla'ya haksızlıktı. Ebeveyleri ile beraber yaşayabilmek, onun yanında büyüyebilmek her kız çocuğunun hatta her çocuğun hakkıydı. Tıpkı Damla'nın hakkı olduğu gibi. Çok açık ve net bir şekilde ortada yapılmış bir haksızlık vardı. O da Damla'nın annesinden ayırılmasıydı. Ortada başlayan bir savaş vardı ve bu savaşı Damla ile annesi başlatmamıştı. Tıpkı babamın bir savaş başlatmadığı gibi. Babamı ölüme zorlayanlar ile Damla'nın annesinin ölümüne sebep olanlar aynı kişilerdi. Bu yüzden Damla'yı dinlemek istiyorum. Oturduğum odadan ve dakikalardır daldığım düşünce denizinden çıktım ve Damla'nın elleri ve kolları bağlı olarak durduğu odaya girdim. Odaya girdiğimde Damla sanki beni bekliyormuşçasına bir bakış attı. Sanki dakikalardır içeride düşündüklerimi duyuyormuş sanki yanımdaymış hatta beynimin içindeymiş gibi bakış attı bana. Damla şüphesiz ki hakkımda bir çok araştırma yapmış benim de neler yaşadığımı biliyordu. Babamın başına geleni biliyordu diye düşünüyorum. Daha fazla düşünce denizine dalmadan Damla'ya döndüm.
"Sanırım gelmemi bekliyordun."
"Ne yalan söyleyeyim seni daha erken bekliyordum. İmral kadar salak olmadığını biliyordum ama biraz geç geldin."
"Tek bir şansın var Damla. Beni giriştiğin bu savaşta haklılığına inandırmak için yalnızca tek bir şansın var. Bu yüzden bunu iyi kullanmak senin buradan kurtulman için tek şansın olur. Ben istemediğim sürece ne adamların seni kurtarabilir ne de kendi başına buradan kurtulabilirsin. Tamamen bana bağlısın. Bu yüzden başla."
"Peki. Şöyle ki her şey bundan yaklaşık 12 yıl önce başladı. Annemle bir gün alış veriş yapmış eve dönüyorduk. Evimize dönerken başladı. Camlarımızı taşlayan insanlar vardı. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Hayatımda hiç bu kadar korktuğumu hatırlamıyorum. Annem hemen elindeki poşetleri bırakıp evimizi taşlayanların önüne geçti ve onları durdurmaya çalıştı ama nafileydi. Kalabalık öylesine nefret doluydu ki durmaları mümkün değildi. Hatta bazılarının annemi öldürmeyi söylediğini bile duydum. Ucube, pislik, aşağılık gibi kırıcı kelimeler söylüyorlardı. Annemin durun, nolur yapmayın gibi söylemlerine rağmen hiçbir şekilde durmuyorlardı. Neyse ki evimizin daha kıracak camı kalmadığı zaman dağılmıştı kalabalık. Annem yere kapaklanmış ağlıyordu. Hemen yanına koştum ve ona sarıldım. O ağladıkça hem ben de ağlamak istiyordum hem de ağlatmak istiyordum. Annemi ve beni bu duruma sokan o canavar, o barbar insanları annemden kötü ağlatmak istiyordum. Gözlerimden adeta alev çıkıyordu. Annem bir süre sonra ağlamayı bıraktı ve bana baktı. Benim de sulanmış gözlerimi sildi ve şu poşetleri al da evimize gidelim kızım dedi. Söylediğini aynen yerine getirdim. Poşetleri aldım ve annemin elinden tutup camları tuz buz olmuş evimize girdik. Annem önce camlara kartonlar yapıştırdı ve camların kırıklarını temizledi. Hava da son derece soğuktu. Annem montumu üzerimden çıkarmamamı söylemişti ama buna rağmen soğuk iliklerime kadar işlemişti. Annemin yapıştırdığı kartonlar bir nebze de olsa soğuğu kesmişti. Annem camlarla uğraşırken ben de sobaya odun taşıdım ve bir kısmını sobanın içine doldurdum. Daha sonra annem kıvılcımı çaktı ve sobayı yaktı. Yanmaya başlayan soba eve sıcaklık yaymaya başlamıştı ve yaşadığım o korkunç trajedinin vücuduma yaydığı o trajedinin soğukluğu kaybolmaya başlamıştı. Annem yanıma oturdu ve bana sarıldı. Ona neden evimizi taşladıklarını onlara ne yaptığımızı sordum. Hiçbir şey kızım. Onlara hiçbir şey yapmadık. Ne onlara ne de başkasına. Biz kendi halinde yaşamaya çalışan bir anne ve kızından başka birisi değiliz bunu unutma. Kimsenin bize zarar vermesine kimsenin bizi ayırmasına izin vermeyeceğiz. Bu u sakın aklından çıkarma kızım dedi. İçimdeki o karamsarlık ve korku dağılmıştı. Annemin bana söyledikleri şüphesiz ki beni rahatlatmıştı. Daha sonra annemle yemek yedik ve uyumak için odama gitmemi istedi annem. Ertesi gün okula gitmek için hazırlıklarımı yapıp uyumak üzere yatağıma girdim. Ondan sonraki bir kaç gün normal geçmişti. Yaşadığımız trajedinin yaralarını sarmaya başladık annemle. Tekrar mutlu günlerimize dönmüştük. Ta ki bir gün ben okuldan geldiğimde annem ve annemin oturduğumuz yerdeki tek arkadaşı ile konuşmasını duyana kadar. Söylediklerine göre mahalledeki insanlar bizim bir çeşit yaratık olduğumuzu, başka bir dünyadan geldiğimizi bu yüzden bizi burada istemiyorlarmış. Bu yüzden evimizi taşlamış ve tüm camlarımızı kırmışlar. Eğer buradan gitmezsek daha fazlasını da yapmayı planlıyorlarmış. Bazıları bizim öldürülmemizi bile teklif etmiş. Mahalleli karar almış artık bizimle konuşmayacaklarmış. Dükkanlarından bize mal satmayacaklarmış. Bizi gördüklerinde görmezlikten gelecek, yollarını değiştireceklermiş. Yani bizi sosyal hayattan tamamen dışlayacaklarmış. Annemin arkadaşı olan kadın üzgün bir şekilde bu seninle son görüşmemiz olacak arkadaşım. Eğer seninle görüşürken görürlerse beni de kovarlar. Benim için sorun değil ama çocuklarım var. Onların başına bir şey gelmesiniden çekiniyorum. Lütfen bana kızma dedi. Annem yufka yürekli biriydi. Asla kızamazdı kimseye. Kırgın kalamazdı kimseye. Omuzlarını ovdu ve sarıldı arkadaşına. Sana kızgın ya da kırgın değilim. Aileni düşünmekte haklısın. Sen bana bunları anlatarak yeterince iyilik yaptın. Kendine iyi bak dedi ve sarıldılar tekrar. Sonra kadın oturduğu yerden kalktı ve kapıya yöneldi. Ben de yakalanmamak için kapının önünden sessizce öteki odaya doğru çekildim. Beni görmeden evden çıktı. Sağa sola bakındı gözetleyen kimse var mı diye. Kimsenin olmadığına karar verince hızlı adımlarla evden uzaklaştı. Daha sonra ben olaylardan habersizmiş gibi eve gelmiş gibi yaptım. Geldiğimde annem hiçbir şey yokmuş gibi davrandı bana. Sarıldı bana ve sonrasında bir kaç hafta okula gidemeyeceğimi söyledi. Bir kaç haftalığına şehir dışındaki bir akrabamıza gitmemiz gerektiğini söyledi. Anlamıştım. Annem başımıza bir şey gelmemesi için buradan gitme kararı almıştı. Bana bir kaç haftalığına diyordu ama ben bu gidişin temelli olduğunu biliyordum. Annem bütün kıyafetlerimi toparlamamı istedi. Ben de bütün kıyafetlerimi toparladım ve valizimi hazırladım. Ertesi gün gün doğarken yola çıkacaktık. Bu yüzden erkenden yatağa girdim ve uykuya daldım. Bir kaç saat uyuduktan sonra dışardan gelen sesler ve odanın aşırı derecede sıcaklamasıyla uyandım. Kafamı sağa sola çevirdiğimde her yer alev alevdi. Evimiz yanıyordu. Hemen yatağımdan fırladım ve anneme seslenmeye başladım. Anne! Anne! Annemden bir yanıt alamadım. Alevlerin arasında kaldıkça akciğerlerime dolan karbon monoksit bilincimin gittikçe kapanmasına sebep oluyordu. Annemi aramaya devam etmeye çalışırken gözlerim kapandı ve olduğum yere düşüp kaldım. Gözlerimi açtığımda sabah olmuştu. Evimizin bahçesinde yatıyordum. Etrafta mahalleden insanlar tepemde annemin dün vedalaştığı arkadaşı vardı. Kalkmaya çalıştığımda yat Damla hareket etme dedi bana. Kafamı evimize çevirdiğimde artık bir evimiz olmadığını evimizden geriye sadece küller kaldığını hemen her şeyin kömüre dönüştüğünü gördüm. Annemi sayıkladım. Anne! Anne! Annem nerede? Komşumuz annen çıkmadı içerden Damla dediğinde içimde kopan fırtınayı, kalbime saplanan iğneyi sana anlatamam. Hayal bile edemezsin böyle bir acıyı. Sanki dünyanın bütün ağırlığı üzerime çökmüş gibi bir yük bindi üstüme. Haykırıyordum ne demek çıkmadı, nasıl çıkmaz? Annem nerede yalan söylemeyin bana. Annemi getirin bana. Ama nafile o yoktu artık. Bir daha da geri dönmeyecekti. Şu hayattaki tek varlığım olan annemle ayrılmıştık. Onlar ayırmıştı bizi. İmral gibiler. Bize basit bir yaşamı bile reva görmeyenler. Bizi dışlayanlar. Bizi ucube gibi görenler. O an bir yemin ettim kendime. Tüm acımı bir kenara bırakıp yemin ettim. Asla ama asla anneme yaptıklarını yanlarına kâr bırakmayacaktım. Ne kadar sürerse sürsün. Neye mâl olursa olsun intikamını alacaktım. Bize yaşamayı reva görmeyenlerin elinden yaşamlarını söküp alacağıma dair yemin ettim kendime. Kendime ve anneme. İşte bu yüzden bugün bu haldeyim. İşte bu yüzden bugün bu mücadelede bu savaştayım. Bu savaşı ben başlamadım. İlk kurşunu ben atmadım. İlk kibriti ben çakmadım. Ama madem ki bu savaş başladı. Bu savaşı bitiren ben olacağım. Son kurşunu atan ben olacağım. Son kibriti çakıp hayatımı yakıp kül edenlerin hayatını yakıp kül eden ben olacağım. Bu yüzden buradan da çıkacağım. Sen ister şimdi bana yani haklı olan tarafa yardım et. İstemezsen etme ama unutma ki bu savaşı kazanan taraf ben olacağım."
"Damla. Annenin ve senin başına gelenler için çok üzgünüm. Hiçbirini yaşamayı haketmiyordunuz. İnsanın en temel hakkı olan yaşama hakkının elinden alınması kabul edilebilir değil. Bunu yapan kim olursa olsun ben onun karşısında olacağım."
Sonra cebimdeki çakıyı çıkarttım ve Damla'nın elini ve ayaklarını bağladığım ipleri kestim. Damla yüzünde gülümsemesiyle bana teşekkür etti. Ona ben evden çıktıktan sonra bu odanın balkonundan bahçeye çıkmasını ve bahçe kapısından kaçmasını söyledim. Beni onaylar şekilde kafasını salladı. Onu serbest bıraktıktan sonra kapısını kapatıp odadan ve daha sonra da evden çıktım. Damla ise aynen anlattığım şekilde yaparak evden çıktı ve uzaklaştı.