Melike
Niye bir şeyler gelince hep üst üste gelir ki sanki. Kurtuldum o dağdan köye döndüm, çocuklarıma kavuştum. Süleyman'la hiç değilse nispeten daha iyiyiz dedim ama daha aynı günün akşamına duyduklarım yaktı içimi.. Günü normal seyrinde tamamladım ama okul çıkışında beni almaya Cemil geldi. Ne bileyim ben Süleyman gelir sandım, adam koskoca komutan beni mi pışpışlayacak değil mi ama. Yine de yüzümün asılmasına mani olamadım birlikte yürümeye başladık.
"Şiyar'dan haberin var mı Melike?"
"Ne olmuş Şiyar'a"
"Aldık, teröre destek veriyormuş."
Açıkçası hiç şaşırmadım, açıkça ilan etmesine de az kalmıştı.
"Şaşırmadım Cemil. Açıkça ilan etmediği kalmıştı neredeyse"
"Öyle öyle?"
"Nerde şimdi?"
"Komutanım biraz yakından ilgilendi kendisiyle sonra savcıya teslim etti, işi zor yani kolay kolay çıkamaz."
"Aklı başına gelmeden de çıkmasın zaten, keskin sirke küpüne zarar"
"Öyle" dedi o arada evime de geldik zaten.
"Bu gece ben buradayım, sobanı temizledik bu arada, bacayı da. Kurulu şuan. Epey süre yetecek kadar odun da kırdık bir 10 torba da kömür var. Biz alırız yeniden kömür tamam mı"
"Ya nasıl öderim hakkınızı Allah razı olsun Cemil, iyi ki varsınız."
"Sen de öğretmen hanım sen de"
Ona da içeri gir desem de tövbeli gibi girmedi ama içim içimi de yiyor Süleyman nerede acaba diye, içimde duracağına sorayım dedim ben de.
"Cemil Süleyman komutan nerde?"
"Komutanım operasyona gitti"
Onun kurduğu 3 kelimelik cümle benim ta içimde koca koca oyuklar açtı.. Ama daha birkaç saat önce konuştuk.
"Nereye?"
"Sınır ötesine Melike?"
"Ne zaman döner?"
"Bilmiyorum be Melike, zorlu bir göreve gittiler, sen dua et"
Kafa mı salladım sadece ama elim ayağım boşaldı sanki bir anda. Süleyman gitti.. Operasyona.. Ve ne zaman dönecek belli değil dahası dönebilecek mi o da belli değil.. İçeri geçince kanepeye bıraktım kendimi, durduramıyorum gözyaşlarımı habire akıyor. Daha sabah konuştuk, ben de sana boş değilim dedim ama hemen cevap isteme dedim. Ya ben o cevabı veremezsem ona. Ağlamalarım artınca büzüldüm kanepede ama kapı çalınca kalktım. Cemil bana bakıyor şaşkın şaşkın..
"Melike ne oldu?"
"Cemil, Süleyman gelir değil mi?" dedim ama kelimeler güç çıkıyor ağzımdan ağlamaktan.
"Ah deli kız, o orada deli sen burda divane. Ne diye eziyet edersiniz ki birbirinize."
"Gelir mi Cemil?"
"İnşallah gelir Melike, gerçekten zor bir noktaya gittiler. Dua etmekten başka bir şey gelmez elimizden."
Kafamı salladım sadece eve girdim yeniden ama ben böylesinin bu kadar zor olacağını tahmin etmemiştim ki.. Dakikalarca ağlamaya devam ettim sonra da uzunca dua ettim Allah'a onları bize sağ salim göndersin diye.. Yiyecek bir şeyler hazırladıktan sonra yarın için hazırlıklarımı yapıp yattım..
Her gün bir diğerinin aynısı sanki ama aslında başka. Ben biliyorum.. Hava her zamankinden daha soğuk mesela öyle olmasa yüreğim böyle üşür müydü?
Süleyman gideli 1 hafta oldu.
Tek bir haber yok, bana bir gün Cemil eşlik ediyor bir gün Seyit. Hiçbir şeyden zevk almıyorum. Mesleğimi yapmaktan bile ama beni ayakta tutan tek şey mesleğim.. Alışmaya çalışıyorum ve neye alışmam gerektiğinin bile bilincinde değilim..
Süleyman gideli 1 ay oldu..
Hayatta mı onu bile bilmiyoruz. Allah kahretsin ki elektrik yok şiddetli kar yağışı var ve sular don, elektrik yok ve ulaşım sıfır noktasında. Karargahta kalan askerler teyakkuzda, teröristlerin köye inmesinden endişe ediliyor ve sadece radyodan dinleyebildiğim kadarıyla haber alıyorum dış dünyadan ama hiçbir radyo kanalı bana Süleyman'dan haber vermiyor. PKK kamplarına ağır darbe diyor bekliyorum ardından küçücük bir haber versinler ama yok. Böylesi çok zormuş. Hep duyardım asker sevdiği olmak zordur insan en çok beklemeye alışmalı diye, bunun adına zorluk denmez bu canının bir parçasını da onunla göndermek ki bizim bir adımız bile yok üstelik..
Süleyman gideli 2 ay oldu.
Aylardan aralık, kar çok şiddetli yağıyor ve 1 haftadır okullar kapalı, yollar kapalı, kapımı bile açamıyorum sabah olduğunda öyle bir kar yığılmış oluyor. Yalvar yakar askerleri evde kalmaya ikna ettim, ölecekler şu soğukta. Ama eşikten içeri girmiyorlar. Koridora bir sandalye koyduk orada oturuyorlar. Ne yapayım dışarıda olmalarından iyidir. Tabi bu aramızda kalsın diye söz aldılar Süleyman duymasınmış.. Süleyman yok ki..
Ben günleri günlere ayları aylara ekledim de bekledim ama gelmedi Süleyman..
🇹🇷
Süleyman
Askerliğin en zor kısmı arkanda birini bırakmaktır, asker adama tek tabanca olmak yakışır aslında kimsenin gönlüne yük olmamak lazım da işte yüreğe de söz geçmiyor.. 3 aydır sınır ötesinde operasyondayız. Kar kış kıyamet anlatılır gibi değil ama bizim kimseye bırakacak bir karış yerimiz yok.. Bu sebeple can siperane mücadele ediyoruz. Yalnız bu şerefsizler it eniği gibi, habire çoğalıyorlar. Biz de onlardan aşağı kalmayız evelallah onların binine bizim birimiz yeter çok şükür.
Ama aklımda Melike varken her şey biraz daha zor.. İlk defa bir operasyon bir an evvel bitsin istiyorum. Melike ne yapıyor, ne halde bilmiyorum. Ya benim yokluğumda beni unuttuysa çıktıysam aklından, öyle ya kim yılın çoğunda yanında olmayan adamı hayatında ister ki..
"Buyrun komutanım"
Düşüncelerimden elinde çayla gelen İsmail'le çıktım.
"Eyvallah aslanım"
"Melike'yi mi düşünüyorsunuz komutanım"
"Çıkmıyor ki aklımdan, ya unuttuysa diyorum ya ben dönünce kusura bakma ben kimseyi bu kadar bekleyemem derse ne yaparım bilmiyorum be İsmail."
"Melike esaslı kız komutanım size yanık da kendi bile farkında değil. Demez bence öyle bir şey."
"Yanık mı?"
"Yanık ya, size bakarken dalıp gidiyor"
"Ah be İsmail, şu dediğin gerçek olsun ben de size bir kuzu çevirmezsem adam değilim"
"Şu dakikadan sonra, yoksa da o Melike size yanacak komutanım!"
Kahkaha attırdı it herif bana, asker adam için yemek önemli ama şu dediği doğruysa yeminle hepsine ziyafet çekerim. Kasım aralık ocak 3 ay diz boyu kar olur köyde ne durumda acaba, bizim çocuklar boş bırakmazlar biliyorum ama onların da sorumluluğu fazla. Dağda yiyeceği biten solucanlar köye musallat olur, köylünün kış için sakladığı üç beş parça nevaleyi zorla alır ellerinden. İnşallah o itlere fırsat vermez bizimkiler.
Kafamın için arapsaçı gibi anlayacağınız. Bin tane şey var kafamın içinde. Çayımın son yudumunu da almışken erlerden biri koşarak yanıma geldi.
"Komutanım"
"Hayırdır aslanım"
"Komutanım 2 km doğuda kalabalık bir grup var kuzey istikametinde ilerliyorlar."
"İyi hadi bakalım biraz çakal avlayalım"
"Emredersiniz komutanım."
Kalktım ben de dürbünden baktım dedikleri yere, it sürüleri. Askerleri konuşlandırdım uygun bir alana ve temkinli şekilde ilerlemeye başladık onların yolunu kesebilecek şekilde iki yandan ilerliyoruz. Nereyi basmışlarsa yanlarında yiyecekler var bir lokmasını da size yedirirsem adım haram olsun lan bana..
Yarım saat kadar devam etti yürüyüşümüz kar neredeyse dizlerimizin de üzerinde.. Çok geçmeden de itlerin geçeceği yolu sardık ama bizi fark etmediler. Ellerimle askerlere talimatlarımı verdim ve daha bu it sürüsü ne olduğunu anlamadan bindik tepelerine. Belki 10 dakika sürdü bilmiyorum biz de yara aldık belki ama hepsini de geberttik Allah'ın izniyle. Milletten topladıklarını yüklendik geldikleri yöne gönderdim 3 askeri, köy halkına versin geri diye. Çoğunun evinde günde bir öğün yemek yenir kış boyu.. Şerefsizler için bu önemli değil tabi!
Burada itleri geberttikten sonra kendi mevkimize döndük tekrar. Köy halkının nevalesini dağıtan askerler de gelince orada yeni görev için beklemeye başladık. Tabi bu arada artık yılın sonu. 1986 ya belki saatler kaldı. Biz sınır ötesinde operasyondayız..
"Komutanım yeni yıla az kaldı"
"Kalsın aslanım bizim ne işimiz olur yılın yenisiyle iyisiyle"
"Öyle de komutanım ne bileyim insan ailesinin yanında olmak istiyor böyle zamanlarda."
"Asker adamın ailesi aha da bu dağlar aslanım. Biz de operasyonda girelim yeni yıla ne diyelim en kötü günümüz böyle olsun"
Güldü o da ben öyle deyince. Bir süre sonra da taşınabilir telsizi taşıyan asker geldi.
"Komutanım arama var"
"Ver bakalım"
"Kıdemli üsteğmen Süleyman Varlı"
"Emredersiniz komutanım"
Görev bitti, karargaha dönün araması bu, askerler belki yeni yıla ailesiyle giremez ama belki bir telefonluk fırsatları olabilir..
"Toparlanın dönüyoruz"
Askerleri de aldım hep birlikte dönüş yoluna girdik sabaha karşı yürüyüş yolunu tamamladık daha sonra helikopter ile Van'a hareket ettik. Askere baktım hepsinin yüzünde gülümseme. Yaralılar var ama ağır değil şükür ve şehit vermeden dönüyoruz. Daha fazla mutlu olduğum bir an yok. Birkaç saat gittikten sonra karakola geldik. Bizi Cemil karşıladı.
"Komutanım hoş geldiniz"
"Hoş bulduk Cemil, ne durumda köy"
"Asayiş berkemal komutanım"
"Domuz falan indi mi dağdan?"
"Teşebbüs ettiler de götlerinden şişledik komutanım"
"Aslansınız"
Melike'yi sormaya cesaret edemiyorum.. Korkuyorum galiba olumsuz bir şey duymaktan. Karargaha girdim bir duşa girdim, saç sakal birbirine girdi tabi bu sürede. Tıraş oldum ama daha da duramıyorum. Çıktım karargahtan istikamet Melike'nin evi. Derin birkaç nefes aldıktan sonra kapısındaydım şimdi. Saate baktım 8:00. Bence uyanmıştır. Resmi tatil olduğu için evdedir, gerçi köy yolları kapalı ama askerler düzenli temizlemişti, okullar ara ara devam etmiş olmalı eğitime. Kendimi hazır hissedince kapısına vurdum birkaç kez. Kapıyı Seyit açtı parmağımla dudağıma dokunup sus yaptım.
"Sen git, içeride olmanın hesabını ayrı soracağım" dedim fısıltı ile, yutkundu ama Melike'yi biliyorum adama illallah ettirmiştir de girmiştir eve.. O gidince içeri girip kapattım kapıyı.
"Kimmiş Seyit"
"Sen kim olmasını istiyorsan oymuş" dedim döndü, elindeki bıçak düştü, öylece kaldı. Ben de panikledim birden, korkuttum mu acaba birden çıkınca, hemen yanına adımladım.
"Melike?"
"Süleyman sen misin gerçekten?"
"Benim tabi"
Ben daha ne olduğunu anlamadan birden boynuma atladı. Allah'ım şu kokuyu almayı bir kez daha nasip ettin ya sana binlerce kez şükürler olsun. Ben de ona sarıldım sıkıca.
"Melikem."
"Süleyman ben.. ben seni bir daha göremeyeceğim sandım. Çok korktum."
"Geldim.. Merak etme iyiyim"
"Geldin şükürler olsun geldin. Ben sensiz yapamıyorum Süleyman.. Ben çoktan sen olmuşum zaten."
"Bak burdan dönmez haberin olsun" dedim gülerek o da güldü.
"Dönmesin be komutanım pilavdan dönenin kaşığı kırılsın."
"Yani yavuklum musun artık.."
Ağlarken kahkaha attı.
"Yavuklunum.."
Ah ulan Süleyman, öldün de cennete mi düştün be adam... Bu hali ben başka nasıl açıklayım...