Demir Türkmen
Türkmen hastaneler grubunun varislerinden sadece biriyim. Üç kardeşiz, iki erkek, tek kız. En büyükleri benim. Demir Türkmen dışarıdan bakınca mükemmel bir hayatım var gibi gözüküyor. Aslında bende öyle sanıyordum. Ama insan bazı şeyleri yaşamadan bilmiyormuş. Ailem Trabzonlu orada doğmuşum. Ama ortaokuldan itibaren İstanbul'da yaşamaya başlamıştık. Kız kardeşim Melisa burada doğdu. Kerim ile aramızda iki yaş var sadece. Ama Melisa benden sekiz yaş küçük. Babam yıllarca emek verip işini büyütmüştü. Tek bir klinik olarak başladığı bu yolda yedi tane hastane ile devam ediyor. Dört sene öncesine kadar işin yönetim kısmındayım. Ama son bir senedir yönetim kısmını tamamen Kerim'e bırakıp asıl mesleğime döndüm. Diş hekimliği yapıyorum artık. İnsanın babasının hastanesi olunca meslek olarak ilk yaptığı şey bunla ilgili oluyordu. Bende diş hekimliği okumuştum. Sadece bir sene yapıp, sonrada işin yönetim kısmına geçmiştim. Ama şimdi tekrar kendi mesleğimi yapıyorum, hemde severek.
Ama ne yalan söyleyeyim, başta epey zorlandım. Uzun zaman masa başında oturup strateji konuşmaları yapınca, bir hastanın karşısında eline alet alıp çalışmak başta insanın elini titretiyor. İlk günümde, yıllar sonra hastanede önlük giyip hasta kabul ettiğimde, ellerim terliyordu. Ama sonra her şey zamanla yerine oturdu. Sanki hiç ara vermemişim gibi. Diş hekimliğini özlemişim. İnsanlara birebir dokunmayı, onların hayatında somut bir fark yaratmayı… Belki de bu yüzden şu sıralar kendimi daha huzurlu hissediyorum.
Ama tabii her şey bu kadar sakin değil. Aile işi dediğin, bazen ailenin kendisiyle de uğraşmayı gerektiriyor. Kerim'le bazen fikir ayrılığına düşüyoruz. O, biraz daha agresif bir yapıya sahip. İşlerin hep daha büyümesi, daha çok kazanılması gerektiğini düşünenlerden. Bense artık “yeterince” kavramına inanıyorum. Belki yaş farkı, belki yaşadıklarımız farklı… Bilmiyorum. Melisa desen, hâlâ üniversite öğrencisi. Tatlıdır ama biraz fazla hayalperest. Tıb kazandı ama okumak istemiyorum dedi. Sonra da eczacı olacağım ben diyerek tekrar sınavlara girdi. Babam zamanında çok bozulmuştu bu karara ama artık kabullenmiş gibi. Son senesi ve gerçekten ne yapmak istediğine emin değilim. Annemin ölümünden sonra çok bocaladı. Zaten hangimiz bocalamadık ki? Hala kendimi suçluyorum annemin ölümünden. Keşke o gün yaşananlara dur diyebilseydim.. Belki şimdi yaşıyor olacaktı.
...
Geçmiş
Babamın zenginliği bizi ve çevremizi de etkiliyordu. Okulum biter bitmez evlenmem konusunda ısrar etmeye başladılar. Evlenmeyi düşünecek kadar sevdiğim biri yoktu hayatımda. Ama annem neredeyse çocukluğumdan itibaren hep aynı şeyi söylüyordu. "Sana teyzenin kızını alacağım Nurcan'ı.. Bu kadar servet yabancıya gitmesin. Yeğenim yesin, bacımda rahat eder" diyordu. Babamın hayatında tek bir kuralı vardır 'ne kadar para, o kadar köfte' asla karşılıksız iyilik yapmaz. Teyzemin eşi yani eniştem çalışmayı seven birisi değildi. Annem ne kadar yardım edelim desede babam kabul etmiyordu. Etmiyordu derken 'iş vereyim çalışsın, kendi parasını kazansın' diyordu. Ama eniştem çalışmak yerine keş isteyenlerdi. Annem de sanırım sırf bu şekilde yardım edebileceğini düşündüğü için kızıyla evlenmemi istiyordu. Nurcan güzel kızdı, ama evlenmek için sadece güzel olması yeterli mi bilmiyorum. Ama en son annemin ısrarlarına gelemeyip kabul etmiştim. "Nurcan ile evlenmezsen hakkımı helal etmem sana. Güzelim kızı babası yaşlı birine verecekmiş." Bir ay içinde isteme, nişan düğün hepsi olmuştu. Sanki yangından mal kaçırıyor gibiydik. Babam Nurcan ile evlenmeme çok sıçak bakmasada annem çok istediği için bir şey demiyordu. Aslında istemediği Nurcan değil de babası gibiydi. Evlendiğim de ben yirmi beş Nurcan on dokuz yaşındaydı. Eniştem liseden sonra okumasına izin vermemiş. Ama ben istersen okuyabilirsin demiştim. Bu kezde Nurcan kabul etmedi. "Okuyup ne olacak? Evlendim artık okumak istemiyorum" demişti. Okumak evlenmeden yapılacak bir şey değildi. İsteyen evlendikten sonra da okurdu. Ama Nurcan asla böyle bir şey istemiyordu. İlk senemiz normal evli çiftler gibi geçti. Birbirimize alışmakla, hatta tanımakla. Teyzemin kızı olmasına rağmen çok sık gördüğüm birisi değildi Nurcan. Evlenince fark ettim ki ben Nurcan'ı hiç tanımıyormuşum. Babam işleri de üstüme yıkmaya başlayınca hem evlilik, hem de bu kadar iş yükünün altında kendimi çaresiz gibi hissettiğim çok anlar oluyordu. Nurcan her gün farklı isteklerle gelmeye başlıyordu. Sosyal medyada gördüğü her şeyi isteyen bir kadına dönüştü. Oraya gidelim, buraya gidelim. Onu alalım, eşyaları değiştirelim gibi, gibi... Mantık çerçevesinde isteklerini hep yerine getirmeye çalıştım. Karım tabiki de en iyilerine laikti ama Nurcan'ın dur durağı yok gibiydi. İşin kötüsü annem de bunu fark etmeye başlamıştı. Bu kez de ikisinin arasında kalmaya başladım. Sürekli 'Teyzecim, teyzem' diyen Nurcan şimdi 'Annen' diyerek lafa başlıyordu. Aynı evde bile değildik ama bir şekilde ikisi de benim ayarlarımla oynuyordu. Oysa ki Nurcan ile evlenmemi annem istemişti. Şimdi bir sene de ne değişmişti? Bana annelik hakkını ortaya koymuştu evlen diye. Şimdi boşanmak istesem asla hayır demezdi. Ama ben boşanmak istemiyorum. Nurcan bocalıyor belki de? Alışmadığı bir hayata geçiş yaptı ve ister istemez bocalıyor. Zamanla alışır ve bu isteklerinin saçma olduğunu anlardı. Hamile olduğunu söyleyince benim için bir kez daha hayat değişti. Baba olacaktım..
Nurcan bu dönemde ne istediyse yaptım. Saçma, sapan isteklerini bile kabul ettim. Belki de hayatımın en gösterişli zamanını yaşıyordum. Gereksiz davetlere, açılışlara katıldım Nurcan ile. Sırf o mutlu olsun diye. Ama tüm bunlara rağmen mutlu olmuyordu. Hep daha fazlasını istiyor, ve her seferin de beni biraz daha zorluyordu. Ama yinede bir kez olsun sesimi yükseltmedim.
Kızımız doğunca belki değişir sandım. Bugüne kadar olan her şeyi yaşının küçüklüğüne verdim. Ama kızımızı bile isteye emzirmemek istemesini anlamıyordum. Bir anne göğsüm sarkar diye evladını emzirmemek ister mi? Nurcan sütüm gelmiyor bahanesi ile emzirmedi. Oysa ki salak değilim anlaşılıyordu sütü vardı. Ama kızımızı emzirmedi. Nil küçük prensim benim elinde biberon ile kaç gece sabahladık bilmiyorum. Annem bu süreçte çok yardım etti. Hatta tuhaf bir şekilde Nurcan anneme karşı eskisi gibi olmaya başlamıştı. Belki de artık o çocukluğun verdiği cahillik son bulacak sanırken daha beter oldu. Nil'e üç aylıkken dadı tuttuk ve kızımı bir yabancıya emenat ediyordum resmen. Çünkü Nurcan'ın evde durduğu yoktu. Kendine arkadaş çevresi yapmış ve saçma, sapan eğlenceler peşindeydi. İlk kavgamız kızımı sosyal medyaya alet etmek istemesiyle oldu. Asla böyle bir şeye izin veremezdim.
İlk kez o gün sesimi yükselttim Nurcan’a. Belki de içimde biriktirdiğim her şeyi o an ağzımdan döküldü. “Bu bir oyuncak değil, Nil senin ilgi toplama aracın değil,” dedim. Gözlerinde önce şaşkınlık, sonra öfke gördüm. “Ben onun annesiyim, istediğimi yaparım,” diye bağırdı. O gün bir şey kırıldı içimde. Sadece sinirlerim değil, içimdeki umut da çatladı sanki. Nil’in doğumuyla her şeyin düzeleceğine, bir aile olacağımıza inanmak istemiştim. Ama o an anladım, bazı şeyler sadece istemekle olmuyordu.
Nurcan’ın değişmesini beklemek, çölün ortasında yağmur beklemek gibiydi. Gelmeyeceğini bile bile gökyüzüne bakan biriyim ben. Ve bunu en acı şekilde fark ettim. Nil, bizim kuramadığımız düzenin ortasında büyüyordu. Ne zaman evde kalmaya zorunlu olsa Nurcan, ya başı ağrıyordu ya morali bozuk oluyordu. Bense her akşam eve geldiğimde kızımı uykusunda öpüyor, bazen onunla uyuyakalıyor, bazen sadece yanında oturup nefesini dinliyordum. Onun için çalışıyor, onun için sabrediyordum.
Ama sabır bir yere kadar.
Bir gece yine evde yoktu Nurcan. O gece Nil hasta olmuştu, ateşi vardı. İlk kez korktum. Onu kucağıma alıp hastaneye koştum. Kendi hastanemize. Oradaki hemşireler, doktorlar... Hepsi panik halimi görünce şaşırdı. O gece Nil’i sabaha kadar bırakmadım. Nurcan sabah eve geldiğinde hiçbir şey olmamış gibi kahvaltı hazırlıyordu. Ne bir arama, ne bir mesaj… Sadece “Ne oldu yine bu saatte?” diye sorduğunda, içimde bir şey koptu.
“Artık yeter Nurcan,” dedim. “Ben bu evde tek başıma savaş veriyorum. Ve sen o savaşın tam karşı cephesindesin.”
İlk kez boşanmayı ciddi şekilde düşündüm. Ama Nil…
Kızımı her sabah öperek uyandırmak, her akşam sarılarak uyutmak istiyordum. Onu hafta sonları değil, her gün görmek istiyordum. Ama bu şekilde de gidemezdi. Bu evlilik, ne bana ne de Nil’e bir gelecek vaat etmiyordu. Nurcan ile son kez konuştum. Ağzımdan dökülen her kelime aslında hem ona hem kendimeydi.
Bu konuşmadan sonra Nurcan boşanmayı kabul etmeyip değişeceğine dair sözler verdi. Aslında bu değişimi yapıyordu da. Belki de bazı şeyleri gerçekten de anlamıştı. Nil artık iki yaşına gelmişti. Onun gözlerimin önünde büyümesini izlemek her şeye bedeldi. Nurcan eskisi gibi değildi ama bende değildim. Sanki hayatımda bir şeyler eksik gibiydi. Ama neyin eksik olduğunu bilmiyorum. Trabzon üniversitesinden konuşma yapmam için davet edilince seve, seve kabul ettim. Nurcan'da biz de gelelim annemleri özledim deyince hep birlikte gittik. Ben uçakla gitmek istesem de Nurcan araba diye tutturdu. Derdini biliyorum yeni araba almıştık ve kesinlikle onu göstermek içindi. Mecburen kabul ettim. Sırf bunun için onun triplerini çekemezdim. Trabzon'a gittiğimiz de bir hafta kaldık. Okula gittiğim de konuşma güzel geçmişti. Öğrencilerin soruları, onlarla iletişim kurmak iyi gelmişti. Ama sonrası ayrı bir tantanaydı. Annem de buradaydı teyzem ve eniştem ile kavga etmişler. Yanlarına gittiğim de Nurcan ailesine öyle şeyler anlatmış ki, annemi tanımasam inanacağım. Sinirle annemi ve kızımı alıp evden çıktım. Arabaya bindiğimiz anda Nurcan da sanki ortalığı karıştırmamış gibi utanmadan geldi. Kızımın hatrına sussam da olmuyordu. Arabanın içinde yine anneme laflar saymaya başladı. "Nurcan yeter artık, kapa çeneni" desem de yok. Annemin kalbini tuttuğunu görünce arabayı hemen durdurdum. "Anne iyi misin?" Annem iyiyim desem de hali hiç iyi durmuyordu.
"Sen geç annenle ilgilen ben arabayı kullanırım" diyen Nurcan'a güvenmekle en büyük hatayı yaptığımı en acı şekilde öğrendim. Nurcan'ın dengesiz hali bir kez daha ortaya çıkmıştı.
"Hepinizden nefret ediyorum" diyerek yine ağzına geleni konuşuyordu. Nil bile annesinin sesinden uyanmış ve korkuyla ağlamaya başladı. Kucağıma alıp sakinleştirmeye çalışırken "Nurcan... yavaş. Dikkat et." dediğimi hatırlıyorum. Sonrası ölüm gibi bir şeydi. Başka bir araca çarpmıştık. Nil'e bir şey olmasın diye kendimi ona siper ettiğimi hatırlıyorum. Dışarıdan gelen siren sesleri, canımın acıması, ağzıma gelen kan tadları hepsi bir birine karışmıştı. "Nil kızım.." diyerek kendime gelmeye çalışsam da kolumu bile kıpırtadamadım. Gerisi bir anda olmuştu zaten. Ambulans, hastane derken ne olduğunu bile anlayamadım. Annemin durumu ağırdı. Ama malesef ki Nurcan olay yerinde ölmüş. Diğer aracın şoförü de hayatını kaybetmişti. En şanslımız Nil'di sanırım çok şükür ki onda bir şey yoktu.
O kazadan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Ne içimdeki ben, ne ailem, ne evimiz... Her şey bir sessizliğe gömüldü. Annem bir hafta hastanede yattı. Yoğun bakımda geçen günler, sabaha kadar başında dua ettiğim geceler... O güçlü kadın, o hep bizi bir arada tutan, her şeyi yoluna koyan kadın; şimdi hastane yatağında gözlerini açmadan yatıyordu. Kalbi acılarına dayanamayıp gözlerini sonsuzluğa kapamıştı. Kızım da ben de artık annesiz kalmıştık. Kerem, Melisa babam hepimiz de yıkıldık. Ama en çok ben yıkıldım. Belki de bu olanların tüm suçlusu bendim.
Kızımın annesi, yıllarca anlamaya çalıştığım ama bir türlü ulaşamadığım o kadın artık yoktu. Aramızda ne yaşanmış olursa olsun, onunla geçirdiğimiz yıllar, Nil’i bize getiren o hayat, bende bir iz bıraktı. Ne garip... Bir insan hem öfkenin hem acının kaynağı olabilir mi? Boğazımda düğümlenenleri yutkunarak geçirdim.
İnsan bazen bir ölümle değil, ardında kalanlarla başa çıkamıyor.
Bende başa çıkamadım. İki sene bocalamalarla geçti. Kendimi işe verdim Nil eksik kalmış gibi hissettim. İşi bırakıp Nil'le ilgilendim, bu kezde kendimi eksik hissettim. Bazen insan ne yaparsa yapsın tam olamıyormuş, hep bir yani eksik.
Hani demiş ya 'Sen hüzünlüsün diye dünya durup sana yol vermeyecek' keşke o dünya dursada bana bir yol, bir akıl verse diye çok uğraştım. En sonunda kendi yolumu buldum. Hem kızımla, hem de işimle ilgilenmek için tekrar diş hekimliği yapmaya başladım. Babamın bana yıktığı tüm işleri Kerem'e yıkıp çok büyük olmayan bir klinik açmak istesem de babam yine rahat durmayıp diş hastanesi açtı. Kesinlikle yönetim kısmıyla ilgilenmiyorum. Sadece işimi yapıp evime kızıma gidiyorum artık.