5. Bölüm

1513 Kelimeler
Seneler sonra Trabzona geldim. Annemin mezarına. Annemin vasiyeti vardı. Beni memleketime gömüm diye. Vasiyeti üzerine ailesinin yanına defn edilmişti. O günden sonra bir daha Trabzon'a gelmemiştim. Neredeyse dört sene olmuştu. O günden sonra bir daha gelmek istememiştim. Mezarlarını bile Kerem yaptırmıştı. Nurcan’ı annemin yanına, yakınına koymalarına izin vermemiştim. Ama yine de her şeye rağmen onun mezarını da Kerem yaptırmıştı. Dört sene bir kez bile rüyalarıma girmeyen annem iki aydır neredeyse her gün rüyama giriyordu. "Ne zaman geleceksin beni görmeye" diyordu. Sonrasın da yine o kaza anında yaşadığım sahnelerle terler içinde uyanıyordum. "Anne geldim bak" diyerek mezarının köşesine oturdum. Gelmeye yüzüm yoktu be annem. Benim yüzümden öldün. Engel olamadım hiçbir şeye. Sanki küçük bir çocuk gibi annemin mezarının başında oturup onunla konuşmaya başladım. Yaşadıklarımı, yaşayamadıklarımı anlattım. Nurcan ile evliliğimiz için ne kadar ısrar ettiğini sorguladım. Cevap veremeyecekti ama... ama işte hep içimde kalmıştı. Belki ben de gerçekten sevdiğim birisiyle evlilik hayallerim vardı. Bir gün aşık olup, aşık olduğum kadınla evlenmek isterdim. Otuz üç yaşıma geldim aşkı hiç tatmadım. Belki de hiç tatmayacağım. Gözüm kızımdan başka hiç kimseyi görmüyor ki.. Ah be anne hem kendi sonunu getirdin, hem benim sonumu. Bu zenginlikten yeğenim faydalansın, el kızına kalmasın derken ne kadar da hata yapmışsın. Biliyorum sen de kardeşinin gazı ile yaptın her şeyi. Ama bak arkamızdan beddualar ediyorlar. Arabayı kullanan Nurcan olmasına rağmen ailesi benden şikayetci olmuştu. Kazayı Demir yaptı diyerek. Oysaki herşey ortadaydı. Ama onların dertleri çok başkaydı. O gün Nurcan onlara söz vermiş İstanbul'da benim yanımda yaşayacaksınız diye. Ama istedikleri olmamış kızları ölmüştü. O kadar yüzsüzler ki kızımın eşyalarını alacağız diyerek ne kadar takısı varsa almışlardı. Asla umurumda değil aldıkları. Ama nasıl bir akıl ki ölen kızlarının takılarına kadar düşüyorlar. Nurcan zaten onlara her ay düzenli para gönderiyordu benim hesabımdan. Tabi bunu bile yaparken benim fark etmediğimi düşünüyordu. O zaman çok üzerine durmuyordum ama şimdi düşününce evlilik böyle bir şey olamazdı. Sürekli arkamdan gizli iş çevirmek hiç doğru değildi. Mezarlıkta ne kadar kaldım bilmiyorum ama otele geçtim. Restoran kısmına geçtiğim de çay içen bir aile dikkatimi çekti. Daha doğrusu dikkatimi çeken yüzünde gülümsemesi ile bir şeyler anlatan kızdı. Bir süre öylece gözlerimi alamadan izledim. Gül kurusu elbisesi aynı renkte baş örtüsü ile çok güzeldi. Ailesiyle oturmuş, sanki dünyada hiçbir acı yokmuş gibi gülüyordu. Gülümsemesi o kadar gerçekti ki, içimde bir şey kıpırdadı. Sanki o kahkahada yıllardır unuttuğum bir şey vardı. Huzur muydu, umut mu, yoksa sadece bir anlık ferahlık mıydı bilmiyorum… ama bakarken gözlerim doldu. Bir insanın kahkahası bile insanın yüreğine dokunabilir miymiş? Dokundu işte. En son ne zaman böyle içten gülmüştüm? Bir an içimde ki boşlukla kendine kızmaya başladım. Mezarlıktan geldiğim o hâlle, içimde onca yıkım varken bir kadına bakmam, onun gülümsemesine tutulmam bana yakışmazdı. Hem daha yaşı küçük gibiydi. Belki de Melisa'dan bile küçük. Ama o bakışımdan rahatsız olmadı. Göz göze geldik. Sadece bir saniye... ama o bir saniyede bin cümle sığdı sanki aramıza. Sonra utangaç bir tebessümle gözlerini kaçırdı. Ben de başımı önüme eğdim. Ne yapıyordum ben? Belki de bir hayaldi, ben baksın istedim. Gelen garsonla gerçek dünyaya döndüm. Ben de çay söyledim. Dudaklarım kupkuruydu, ama içsem bile boğazımdan geçmiyordu. Bir kez daha kafamı kaldırıp bakmak istedim. Ama bu kez gözlerim aradığını bulamadı. Hangi ara kalkıp gittiler anlamadım. Bu şehir beni yıllar önce yutmuştu. Şimdi ise içimde öyle bir kıpırtı vardı ki, neye yoracağımı bilemedim. Bir bakış ile neler düşünmeye başladım kendime ben bile inanamadım. Belki de bu sadece anlık bir yanılgıydı. Belki de annemin mezarı başında döktüğüm gözyaşlarının ardından, kalbim biraz umut arıyordu. Belki de yıllar sonra annem bir kalbim olduğunu hatırlamam için beni buraya çağırmıştı. Herşey kaderde saklı derdi. Belki de kaderin bana sakladığını bulmuştum. Bir kaç gün aynı otelde kalsam da bir daha görmedim o gül güzelini. Belki de yine bana kaderin bir oyunuydu. Önce umut verip sonra soldurmak gibi. İstanbul'a dönüş yoluna geçtiğim de yıllar önce kaza yaptığımız yerde başka bir kaza manzarası vardı. Tırın altında kalmış bir araba ve ambulans sesleri. Sanki o anı yaşamaya başladım. Arabayı yol kenarına çekip öylece kaldım. 'Kadın ölmüş' diyenlere kızmak geldi içimden ne kadar da kolay diyorlardı. 'ölmüş' kafamı kaldırıp bakamadım. Annemi arabadan çıkarttıkları anlar. Nurcan'a yapılan kalp masajı. Nil’in ağlayışı hepsi gözümün önüne geldi. Kulaklarıma dolan basınç sağır edecek gibi uğulduyordu. Sanki bir kez daha kaza yapmış gibiydim. Polis gelip yoldan çekil diyene kadar kalmışım. Araba çekilmiş, döküntüler doplanmış. Ne kolaydı yerdeki cam kırıklarını toplamak. İnsanın içindeki kırıkları da böyle süpürüp temizleseler keşke. Bir kez daha cam kırıklarım ciğerime saplandı. Sanki arabayı ben değilde başkası kullanıyormuş gibi. İstanbul'a değilde hastaneye geldim. Günlerce annemin gözlerini açmasını beklemiştim bu hastanede. Yavaş, yavaş ilerledim. Bir kaç polisin bir yere bakarak kendi aralarında konuştuğunu duydum. "Zavallı kız.. Annesi olay yerinde ölmüş. Babası da ameliyattan çıkamadı. Bir aile yok oldu. Telefonu hiç susmuyor. Akrabalarına haber verdik ama kızın yanına gidip eşyalarını vermeye çekiniyorum. Ne diyeceğim lan. Şunun haline bak yıkılmış" diyerek gösterdiği yere bakınca kalbim sıkıştı, gözlerim doldu. Nasıl olurdu böyle bir şey. Bir kaç gün önce cıvıl, cıvıl gülümseyen kız şimdi harap bir haldeydi. "Ben arkadaşıyım eşyalarını verin ben götüreyim" dediğim de önce bir bakıp "Başınız sağolsun" diyerek uzattı. Ayaklarım adım, adım yaklaşsa da ruhum kaç git diyor gibiydi. Ne diyecektim ben şimdi. Sesimi sabit tutmaya çalışarak, "Hanımefendi bunlar sizin eşyalarınızmış. Telefonunuz hiç susmuyor. Kusura bakmayın gelene kadar cevap vermek zorunda kaldık. Aileniz geliyor merak etmeyin. Başınız saolsun." diyerek telefonu uzattım. Kendime küfür etmeye başladım. Bu nasıl bir girişti böyle. "Ailem mi geliyor? Gelemezler ki artık. Benim ailem kalmadı ki. Annemi, babamı morga koydular. Oradan çıkıp gelemezler ki.." dediğin de sıkıca sarılmak istedim. Nasıl bir acı yaşadığının farkındayım. "Çok üzüldüm tekrar başınız saolsun. Ama unutmayın ölenle ölünmüyor. Ağlayın, üzülün ama sonra kendinize gelin. Daha çok gençsiniz malesef ki hayat devam edecek. Biliyormusun bu acı içinden hiç geçmeyecek. Unuttum dediğin her anda bir söz, bir bakış hatta bir renk hatırlatacak onları. Ama sen yine de yaşamaya devam edeceksin. İnsanoğlu işte her acıya katlanıyor. Ölmek istese de ölemiyor biliyor musun?" sanki bir kaç sene önce yaşadıklarımı anlatmak ister gibiydim. Yüzüne baktım rengi atmış, solmuş.. Ah be gül güzeli bu acıyla nasıl yaşayacaksın. Sarıp, sarmalamak istedim o an. Ama karşıdan hızla gelen insanları görünce kalktım yanından. Bir kez bile kafasını kaldırıp bakmadı. Öylece kendi içine kapanmış gibiydi. Ah be hayat yine bir gençliği soldurdu. Malesef ki bu acı kolay, kolay geçmeyecek. Bazen her şeyi geride bırakmak gerekiyor bende öyle yaptım. Ve iyi ki yapmışım diyebiliyorum. Tabi bir de şu sinir bozucu insanlar olmasa ne kadar iyi olurdu. Bir haftadır hastanın diş ölçüsünü alamıyorum. Yok midem bulanıyor. Yok biraz beklesek mi? Canım acıyor diye, diye benim çığrımdan çıkardı resmen. Beş dakikalık iş ama anlamıyor. Hayır canı acıyacak bir durum da yok ama anlamıyor. "Beyfendi bu böyle olmayacak. En iyisi ben arkadaşa söyleyim o alsın ölçüyü" diyerek odadan çıktım. Eren'in odasına geçip, "Eren senden bir şey isteyeceğim. İçerde bir hastam var ve beni sinir ediyor. İnsanlar böyleleri yüzünden katil oluyor sanırım. Lan bir haftadır adamın diş ölçülerini alamıyorum. Daha doğrusu aldırmıyor. Biraz daha uğraşırsam elimde kalacak. Sen git bir baksana kardeşim. Merak etme ben senin hastanla ilgilenirim" diyerek göz ucuyla koltukta oturana baktım. Yüzünü tam göremesem de diğer odada ki hastadan daha kolaydır. Gerek yok falan desede olmaz diyerek maskeyi takıp yanına geçtim.Geçmiş olsun.. Şikayetiniz?" "Aslında bir şikayetim yok. Sadece genel bir kontrol." Gördüğüm yüz ile bir an dondum sandım. Bu gül güzeliydi. Yine karşıma çıkmıştı. Allahım eğer beni sınıyorsan bu şekilde olmasın valla. Benim ağzını aç deyip kontrol etmem gerekirken daha kendi ağzımı açıpda bir kelime edemedim. 'Demir kendine gel' diyerek kendime telkinde bulundum. Genel bir kontrol yaptım. Valla benim dişlerden iyi gözüküyordu. İlk kez bir insanın dişleri bu kadar iyi diye üzüldüm. Bir çürük, bir kırık olsa. Ne bileyim diş minelerinde sıkıntı. Belki o zaman bir daha gelirdi. "Hiç bir sıkıntı yok. Dişlerinize gayet iyi bakmışsınız" dediğim de Eren içeri girdi. "Hastan seni bekliyor aldım ben ölçüyü" dediğin de teşekkür ettim. Ama hiç odadan çıkasım yoktu. "Elifcim dişlerin nasılmış" diyen Eren'e baktım. Kızın adının Elif olduğunu öğrenmememi sevineyim. Yoksa Eren'in kıza cimli konuşmasına mı üzüleyim bilemedim. İçimde bir karmaşa ile odadan çıktım. Eren sürekli bir kızdan bahsediyordu ama tanışmak hiç nasip olmamıştı. Umarım o kız bu değildir. Hastanın işlemlerini yapıp gönderdim ama aklım hala diğer odadaydı. Masanın üzerinde çiçek vardı, bir kutu vardı. Hastasının getirecek hali yoktu ya. Resmen yıkılmış bir şekilde sandalyeye oturdum. Yok ya sevgilisi değildir. Belki de kardeşidir. Ama kardeşinin ailesinin ölümünden sonra depresyona girdiğini söylemişti. Neredeyse hiç evden çıkmıyormuş. Bu kız hiç depresyon da gibi durmuyordu ki. Mint yeşili elbisesi ve yine aynı renk baş örtüsü vardı üzerin de. Hani kapalı olunca dikkat çekilmemesi gerekiyordu? Kesinlikle birisi bunu uyarmalı. Çok dikkat çekiyor. Yüzünde hiç makyaj yoktu ama o koca siyah gözleri ve uzun kirpikleri bile yetiyordu. Aylardır aklımın bir köşesine takılıp kalmış kız arkadaşımın sevgilisi çıktı iyi mi? Kapı çalınıp içeri Eren girdi. "Demir benim randevulu hastam kalmadı. Biliyorum daha çıkışa bir saat var ama bugün erken çıksam olur mu? Elif’i yemeğe çıkartacağım" dediğin de yüzüne bakmadan "Tabiki olur kardeşim sıkıntı değil" desem de içimde çok büyük bir sıkıntı vardı. Ve sanırım bu sıkıntı bir süre benimle kalacak gibiydi. Tanımadan kaybettim seni gül güzeli... Kaderin cilvesi işte. Bana hep gösteriyor ama ellettirmiyor.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE