Siyah deri koltuğun üzerinde bacaklarımı kendime çekmiş vaziyette otururken odadaki derin sessizliği yaşıyordum. Odanın kapısı yavaşça tıklanarak açıldığında üzerinde beyaz gömlek ve siyah bir kumaş pantolon olan genç bir kız içeriye girdi. Mahcupça yüzüme bakmaya başladığında çekingen çıkan sesini işittim.
" Şey efendim ben Emel. Ateş bey sizi kahvaltıya çağırdı." Ellerimle sardığım bacaklarımı serbest bırakarak ayağa kalktım. Şifonyerin üzerinde duran defteri alarak kısaca yazıp genç kıza uzattım. Bakışları kağıdı bulduğunda geldiği gibi yavaşça ayrıldı odadan.
" Ona aç olmadığımı söyler misiniz?"
Odanın balkonunda karşımdaki manzaraya bakarken içerden odanın kapısının sertçe çarpılma sesi geldi kulağıma. Bedenimi korkuyla arkaya çevirdiğimde balkon kapısında sinirli bir boğa gibi bana bakan Ateş'i gördüm. Büyük adımlarıyla üzerime yürüyüp kolumdan kavradığında peşinden sürükleyerek odaya soktu.
Odaya girer girmez yatağın üzerine savrulan bedenime engel olamazken çileden çıkmış haykırışını duydum.
" Ben ne dediysem onu yapacaksın. Sözümü dinleyeceksin. Bunu bir daha söylemeyeceğim sana duydun mu beni"
Çaresizce yüzüne bakarken bir kez daha kolumdan tutup beraberinde sürükleyerek odadan çıkarmaya başladı. Tutuşundan kurtulmak için delice çırpınsam da bu onu çıldırtmaktan başka bir şeye yaramıyordu.
Merdivenlerden sürüklenerek indiğimde bütün öfkesiyle beni hazır kahvaltı masasına oturttu.
" Hemen başla. Bu hayatta kimse için aç kalmaya değmez. Hele benim için asla! Kendini cezalandırma ye hadi." Oturduğum sandalyeden kalkmak istediğimde omzumdan bastırarak beni engelledi. Gözlerimi gözlerine çevirdiğimde kararlılıkla önümdeki tabağı gösterdi.
Titreyen ellerimle çay bardağını kavradığımda usulca dudaklarıma yaklaştırdım. Yanımda dikilmeyi bırakarak yerine geçtiğinde derin bir nefes alarak tabağımdakileri tırtıklamaya başladım. Büyük salonda sadece çatal bıçak sesi yankılanırken sessizliği erkeksi sesi bozdu.
" Yurt müdürüyle konuştum. Neydi o küçük kızın adı hah Şehri. En kısa zamanda Amerika'dan gelen profesör benim hastanemde yapacak ameliyatı. İstersen gidebiliriz o zaman." Başımı kaldırmadan usulca salladığımda. devam etti.
" Çatı katını bizim için hazırlatıyorum bir iki güne hazır olur. Eşyalarında gelir o zamana kadar."
Elimdeki çatalı sıkmaya başladığımda başımı kaldırarak yüzüne baktım. Ciddi ciddi bana anlatıyordu sanki az önce kolumdan tutup sürükleyen o değilmiş gibi. Sanki gerçekten kocammış gibi. Elindeki çatalı sertçe masaya vurduğumda bakışları beni buldu. Hızla oturduğum sandalyeden kalktığımda etrafıma kısaca göz gezdirdim.
Koltuğun yanındaki duran dergilerin üzerindeki defteri gördüğümde hızla oraya giderek defteri elime alarak boş bir sayfa açtım. Hızla yazmaya başladığımda biten kelimelerin ardından defteri önüne koydum.
" Bana bu evlilik gerçek olmayacak dedin. Şimdide bizim odamız diyorsun. Ben seninle aynı odada falan kalmam. Bu evliliği kabul etmemin tek nedeni Şehri. Bu Kocaman evde bana verecek bir odan yoksa ben salonda da yatarım." Kararan bakışları beni bulduğunda hışımla ayağa kalkarak bileğimi kavradı.
Beni sertçe kendisine çektiğinde eli belimi bulmuştu. Dudaklarını kulağıma yaklaştırdığında şuan kavga ediyor gibi değil de daha çok sevgili gibi duruyorduk.
" Ben ne diyorsam öyle olacak. Bir daha söylemeyeceğim." Hırsla tutuşundan kurtulmaya çalıştığımda tutuşunu dahada sıklaştırdı.
" Çık şimdi odana." Ellerini üzerimden çektiğinde geriye doğru giderek kaşlarımı çattım. Arkamı dönerek merdivenlerden çıkmaya başladığımda evin kapısının sertçe çaldığını duyduğumda yerimde kala kaldım. Görevlinin açtığı kapının ardında içeriye giren yaşlı bir adam hızlı adımlarla Ateşe doğru yürüyüp yüzüne sert bir tokat attığında şaşkınlıkla ağzım açıldı. Ateş yana eğilen başını kaldırıp hafifçe tebessüm ettiğinde kinayeli şekilde konuştu.
" Hoş geldin dede."
" Ateş sen benim sözümü nasıl çiğnersin. Nasıl beni umursamadan kendi başına evlenirsin." Ateş sinirlenmek yerine daha çok bunu beklermiş gibi yüzündeki hafif tebessümle dedesine bakıyordu.
" Dede sana tanımadığım biriyle beni evlendirmezsin demiştim. Ben sevdiğim kadınla evlendim." Ateşin bakışları beni bulduğunda dudaklarını iki yana yatırarak hayatımda gördüğüm en güzel şekilde gülümsedi.
" Gel güzelim dedemle tanıştırayım seni." Ben üzerimdeki şaşkınlıkla başımı hafifçe iki yana salladığımda bu hareketimi ondan başka hiç kimse görmemişti. Üzerime doğru gelmeye başladığında ürkmeme engel olamadım. Çünkü her zaman kininin aksine bu sefer gülüyordu.
Yanıma gelerek elleriyle elimi kavradığında beni nazikçe peşinden getirmeye başladı. İkimiz el ele yaşlı adamın karşısında dururken Ateş belime koyduğu eliyle beni biraz öne itti. Yaşlı adamın önünde durduğumda uzanarak elini öptüm. Suratında bariz bir şaşırma duygusu meydana gelirken korkuyla Ateş'e döndüğümde onun daha çok dedesinin bu halinden keyif aldığını anlayabiliyordum. Yaşlı adam bana dönüp.
"Kızım ben bu serserinin dedesiyim. İsmin ne senin?" alışkanlık gereği ellerimi oynatacakken arkamdan Ateş'in sesini duydum.
" İpek ARSLANLI" Deden anlamsızca Ateşe bakarken Ateş durmadan devam etti. " İpek çocukken geçirdiği bir kaza sonucu konuşamıyor. " yaşlı adam merhametle bana bakarken daha fazla burada durmak istemiyordum. Bakışlarım tekrardan Ateş'i bulduğunda yukarıyı işaret ettim. Hafifçe başını salladığında aldığım derin nefesle birlikte yukarıya çıkmaya başladım.
Geniş odanın içerisinde öylece otururken sıkıntıdan patlamak üzereydim. Kendimi bu eve bu hayata öyle çok yabancı hissediyorum ki tarif dahi edemem. Bu hep böylemi sürecekti? Nedenini sonucunu bilmediğim olayların içinde nasıl yaşayacaktım ben? Çevremde beni anlayan tek bir insan bile yokken içimin daraldığını hissediyordum. Büyük odanın içerisinde bütün sessizliğimle otururken kapının açılmasıyla o yöne döndüm. Gelen Ateşti. Kravatını gevşeterek odaya girdiğinde oturduğum koltuğun yanına gelerek boşluğa kendisini bıraktı. Bakışlarım bir saniye bile ona değmezken kendime çektiğim dizlerimin üzerine başımı yaslayarak camdan dışarıya bakmaya başladım.
" Bütün gün bu odada kalmak zorunda değilsin. Çıkabilirsin" dediklerini umursamadan gökyüzündeki yıldızlara bakarken gözümden akan yaşa engel olamadım. Bir yaş, İki yaş, Üç yaş ve sayamadığım kadar çok yaş. Sessiz gözyaşlarımı yine benden başka hiç kimse görmez ve hissetmezken sesini duydum.
" Evde çalışan her kez seninle iletişim kurabilmek için işaret dili eğitimi alıyor. Bende alıyorum." Başımı çevirerek ona baktığımda bakışları yüzümde geziyordu. Ayağa kalkarak küçük not defterini aldığımda kalemle yavaşça yazmaya başladım.
" Buna gerek yok. Kimseyi bir şeyler için zorlama ben bu şekilde de hallediyorum, ki zaten benim konuşmama da gerek yok. Her şey nasılsa, sen nasıl diyorsan öyle oluyor değil mi?" Uzattığım kağıdı okuduktan sonra oturduğu yerden kalkarak giysi odasına girerek ortadan kayboldu. Kısa süre sonra geldiğinde üzerine eşofman altı ve tişört giymişti. Oturduğum koltuğun yanına geldiğinde uzanarak bileğimi avcunun içine aldı.
" Hadi gel yemeğe inelim dedem yemekten sonra gidecek" El mecbur başımı salladığımda yürümek için adım atmak istedim. Bu isteğim kolumu tutan eli sayesinde durduğunda sorgulayıcı bakışlarım yüzünü buldu.
" Çok benziyorsun." Tek kaşım sorgularcasına havalandığında durmadan devam etti.
" Dedem bile bunu ilk görüşte fark etti." Gözleri yüzümün her detayında ayrıntıyla gezerken ne demek istediğini anlayamıyordum. Bir anda bakışları sertleştiğinde hızlı adımlarla yürümeye başladı. Hızla elimi göğsüne koyarak ittiğimde kızaran bileğimi avcumun arasına alarak sıvazlamaya başladım. Kolumu tekrar tutmak için hamle yaptığında geriye giderek küçük defteri elime aldım.
" Vazgeç artık beni sürüklemekten canım yanıyor görmüyor musun? Ne istiyorsun daha benden?
Evlendik işte oldu isteğin daha ne istiyorsun? Buradayım işte sıkıntıdan patlasam da akşama kadar bu siyah odada oturuyorum tıpkı beni benzettiğini ucubeler gibi. Bırak artık, bırak da kendi yalnızlığımla sessizliğimle baş başa kalayım."
!!!BÖLÜM SONU!!!