6. Bölüm

1255 Kelimeler
 Çiğ çiğ yemek deyimini hepimiz çok duymuşuzdur. Hatta kullanmışızdır bile. Ama mesele ne için kullandığımız. Bazen eve geç kaldığınız da ailenizin sizi çiğ çiğ yiyeceğini düşünürsünüz ya da arkadaşınızı ektiğinizde.    Ben insanı çiğ çiğ yiyen tek şeyin suçluluk duygusu olduğunu düşünürüm. İçiniz çekilir ufak ufak. Dünyadaki bütün kötülüklere bulaşmış da çamurunuzu her şeye bulaştırmış gibi hissedersiniz. Sanki bir yerlerde şimşek çaksa sebebi sizsinizdir.    Ne beyniniz ne de kalbiniz yaptığınız hiçbir iyiliği fark etmez. Aksine hepsinin üstüne siyah, kalın bir perde çeker. Siyahın gözünüze sokulduğunu hissedersiniz. Gözbebeğiniz ne renk olursa olsun bakışlarınız siyahtır artık.    Ve bakışlarınız kararmaya başladığında kalbinizin de kararması an meselesidir.    Bu yüzden inanmıyorum Kerem’e. Kalbini geçtim, bakışları bile ışıl ışıl daha. Ne yaşadığı ya da ne yaşattığını bilmiyorum hatta Kerem odadan çıktığından beri de bunu düşünüyorum. Eve gelip odama sessizce çekildiğimde hiçbir suçlu gömleğini ona giydiremeyeceğimi fark ediyorum.    Yatağımda kıpırdanırken kapım çalınca toparlanıyorum hemen. -Canım iyi misin sen? -İyiyim teyze. Gelsene. Deyip yatağımda oturması için yer açıyorum. -Ne düşünüyorsun? Diye soruyor teyzem. -Hiç. -Hiç? Diyor gözümün içine bakarak. Kafamı olumlu anlamda sallıyorum. Ama teyzem gülümseyip: -Sen söylemeyeceksin ama ben senin yerine içini dökeceğim. İlk kez bu oyunda masum olduğunu düşündüğün birileri var. Değil mi? -Nereden böyle bir kanıya vardın? Diyorum şaşkınlığımı gizleme gereksinimi duymadan. -Gözlerinde pişmanlığın ilk kırıntıları var. Yakında büyüyecekler ve senin dokunduğun, kokladığın, hissettiğin her şey pişmanlık olacak. -Saçmalıyorsun teyze. Eğer demek istediğin Kerem’in benden daha masum olduğuysa haklı olabilirsin. Ama sadece o kadar. Eminim onun da sakladığı bir şeyler vardır. Diyorum bugünkü söylediklerine dayanarak. -Benim demek istediğim Kerem’in masum olduğu değil. Hatta ismi bile geçmedi. -Ne peki? Diyorum merakla ağzından çıkacak kelimeleri beklerken. -Senin de en az onun kadar masum olduğun.    İşte şimdi gerçekten delice bir kahkaha atabilirim. Ama nedense kahkaha atmak yerine tek yapabildiğim teyzemin gözünün içine bakmak.     Masumiyet.     Ne güzel kelime. Ama bende değil. Üzerime bol gelen bir elbise gibi. Her deneyişimde ayaklarımın dibine düşüyor. O kadar çok deniyorum ki onu giymeyi, paralanıp eskidiğini bile fark edemiyorum. Şimdiyse elimde kalan yırtıklarla dolu bir kumaş parçası. -Zeynep. Çok acele ediyorsun. Birilerini suçlamak için çok acele ediyorsun. Diyor ciddi bir ifadeyle.    Yataktan kalkıp ona bu konuşmanın sonuna geldiğimizi gösteriyorum. Onunla bu konuda tartışmayacağım. -Bildiğin bir şey varsa seni dinliyorum. Yok, derdin sadece kafamı karıştırmaksa buna da izin verecek değilim teyze.    Teyzem de beni anlamış olacak ki yavaşça ayaklanıyor oda. Odadan çıkarken sadece iyi geceler demekle yetiniyor. Ben ise onun söylediklerinden bir anlam çıkarmaya çalışarak uykuya dalıyorum.    Önümüzdeki iki gün gelmiyor Kerem şirkete. Üstünde durmuyorum bunun. En son karşılaştığımız da patronun kendisi olduğunu hatırlattı bana. O yüzden sadece yapmam gerekenleri yapmaya koyuluyorum.    Şirkete girmeden hemen önce,  köşedeki bankın dibinde kocaman gözlerini bana dikmiş yavru bir kediyle karşılaşınca duruyorum hemen. Nasıl olsa Kerem gelmez biraz geç kalmam mesele olmaz diye düşünerek kediye yaklaşıyorum. Soğuk banka oturup yavru kediyi de kucağıma alıyorum. -Sen ne şirin şeysin böyle? Kediyi okşarken küçük tırnağını elime geçirince vücudum küçük çaplı bir şaşkınlık yaşıyor. -Oldu mu şimdi bu ama? Diyorum elimdeki kanı silmek için kediyi bırakırken.    Ama kedi uzaklaşmak yerine ayaklarıma dolanıyor bu sefer. Yüzümdeki gülümsemeyi silemiyorum bir türlü. Tekrar kucağıma alıyorum kediyi. Teyzemin sabah kahvaltı yapmadan çıkmamam için beslenme gibi çantama zorla koydurduğu poğaçayı çıkarıp bölüyorum. Küçük parçayı uzatınca kedi önce koklayıp sonrada birkaç ısırık alıyor. -Sevdin değil mi sende? Teyzemin poğaçaları mükemmeldir. Diyorum bir taraftan da etrafı kontrol edip beni kediyle konuşurken gören var mı diye kontrol ediyorum.    Hele ki ortalıkta pek kimse yok. Zaten olanlarda hızlı adımlarla ilerleyip önlerine bakmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Yani deli olduğuma şahit olan kimse yok .     Kalan poğaçaları da kediye bırakıp şirkete geri dönüyorum hızla. Odaya çıkar çıkmaz Kerem’i bilgisayar başında görmek beni şaşırtsa da tepki vermeden yerime geçiyorum. -Zeynep?    Cevap vermek yerine kafamı kaldırıp yüzüne bakıyorum. İki gün önceki Kerem değil kesinlikle. Ne hissediyorsa hepsini kapının dışında bıraktığı belli. Dalga geçmeye müsait yüz ifadesini takınmış bile yüzüne. -Bozuk musun sen bana? Diyor ben hala cevap vermeyince. -Çocuk muyum ben? -Senin ne olduğunu tam olarak çözemedim ben daha. Diyor fısıltıya yakın bir sesle. -Anlamadım? Diye soruyorum. - Diyorum ki uyuyamayınca gergin oluyorum çok takılma yani. Özür dileyip kendini affettirme gibi bir derdi yok sesinden anladığım kadarıyla. -Tamam.    Kısa cevabım onu memnun etmiş gibi gülümsüyor. İkimizde önümüzdeki işlere dönerken kapı çalınıyor ve daha önce görmediğim bir kız elindeki tepsiyle içeri giriyor. Burnuma dolan taze simit kokusuyla mest olsam da bunu belli etmiyorum. -Kerem Bey poğaça kalmamış ama taze simitlerden aldım. Bunlarda çaylarınız. Diyor tam olarak işveli bir sesle.    Kerem cevap vermek yerine kıza göz kırpınca içimden ya sabır çekiyorum. Yok yani bu kadınların bu adamda ne bulduğunu anlamıyorum. Hadi onu geçtim bu adam hepsine nasıl böyle davranabiliyor? -E alsana simitle çayını. Diyor giden kızın arkasından bile bakmadan. -Nefes alan her şeyle flört edebilme yeteneğini büyük bir şaşkınlıkla izliyorum doğrusu. -Nefes almadığını kendi ağzın ile itiraf ettin bak. Diyor gülerek. -Yok canım. Diyorum. Simitle ve çaylardan birini önüme doğru uzatınca: -Tokum ben. Diyorum. -Uzatma Zeynep. Ye işte. Çok da güzel kokuyorlar. Ayrıca patronun olarak aç bir çalışan istemiyorum. Diyor neredeyse ciddi bir ifadeyle.    Kafamı sallıyorum yok artık dercesine ama simit ve çaya da hayır demek içimden gelmiyor. O yüzden dumanı tüten çaydan bir yudum alıp simite uzanıyorum. -Bu arada kediler konuşamaz. Bunun farkındasın değil mi? deyince ağzımdaki çayı püskürtmemek için zor tutuyorum kendimi. -Tabi biliyorum. Diyorum. Kediyle olan muhabbetime şahit olduğunu görmezden gelerek. -Yani ben söyleyeyim de dışarıdan pek normal gözükmüyor. -Sen beni mi izliyorsun? Diye soruyorum ağzımdaki simiti yutarken. -Etrafta pek kediyle konuşan insan yok. Hazır görmüşken bu fırsatı değerlendireyim dedim. Diyor bana bakıp gülerken. -Aman ne komik.    Kerem simitinden koca bir ısırık alırken takılmıyor bile söylediğime. Ama ben şaşkınca ağzındaki koca lokmaya odaklanıyorum. -Yavaş ye boğulacaksın şimdi. Diyorum. -Ne oldu? Ben ölünce yaşayamayacağını fark ettin değil mi? diyor benle dalga geçerek. -Ya sorma. İçim ezildi burada. Diyorum gözlerimi devirirken. -Bak bunu anlaman çok güzel. -Ben senin yanında nasıl yaşadığımı anlayamıyorum bir türlü.   Kerem simitini bitirirken ben daha yarısına gelemediğim için alayla süzüyor beni. Geliyorum ben şimdi deyip odadan çıkınca daha hızlı yemeye çalışıyorum ama yine de Kerem gelmeden bitiremiyorum.   Elinde küçük bir pamuk parçasıyla bir şişe var. Ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyorum ama aklıma bir şey gelmiyor. Elindekileri masaya bırakıp yanıma yaklaşıyor önce. Sonra elimde kalan son simit parçasını alıp ağzına atıyor. -Ne yapıyorsun sen ya? Diye soruyorum şaşkınlık içinde. -Bıraksam önümüzdeki üç yıl simit yiyeceksin Zeynep. -Bitirmek üzereydim ben onu. Hem benim parçam o. Diyorum öfkeyle. -Sence şu dakikadan sonra yapabileceğimiz bir şey var mı? Öfkeyle ayağımı yere vurunca Kerem koca bir kahkaha atıyor. -Nesi komik bunun? -Ya kızınca çok komik oluyorsun. Tutamıyorum kendimi. -Sen ne kadar sinir bozucu olduğunun farkında mısın? Diyorum bu sefer. -Valla bunu daha önce söyleyen olmamıştı. Ama harika bir adam olduğumu söyleyen olmuştu. Deyip göz kırpıyor bana. Acaba dosyaları kafasına fırlatsam ne olur? Ya da kalan çayı suratına doğru döksem? -Seninle çalışmıyor demek ki öyle düşünenler. Diyorum kafamdaki planlara inat sakince. -Herkesin çalışma alanı farklı canım. Diyor gülerek.    Ne kadar dengesiz biri olduğunun farkında mı acaba? İki gün önce bana nutuklar çeken adamla karşımda sinirimi bozan aynı adam değil kesinlikle. Eline aldığı pamuğa şişedeki sıvıdan dökünce: -Ne yapıyorsun? Diye soruyorum merakla. -Seni bayıltacağım. Artık uyku ilaçları pek kullanılmıyor malum. O yüzden bende bayıltmayı deniyorum. Diyor gülerek. Şaşkınlıkla yüzüne bakıyorum ama o buna aldırmadan yanıma yaklaşınca sandalyeden kalkıyorum. -Saçmalama Zeynep. Kedinin yaraladığı yeri temizleyeceğim sadece. Mikrop kapmasın. Diyor bıkkınlıkla yanaklarını şişirirken. -Hayır, gerek yok. -Sokak kedisiydi o farkındaysan. Temizlemezsek hasta olursun. Diyor sakince. Yüzüne bakıyorum anlamaya çalışırcasına. Gözlerimi gözlerine dikiyorum. Bunu yapmasına hiçbir anlam veremiyorum. -Al kendin yap o zaman. Deyip malzemeleri tekrar masaya koyup çıkıyor odadan. Ben ise sadece Kerem’in arkasından bakmakla yetiniyorum.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE