4. Bölüm

1428 Kelimeler
Bazı havalar özellikle hayal kurmaya yönelik olur. Biraz sis, çiseleyen birkaç yağmur tanesi ve bir fincan kahve. Nereden izlediğinizin önemi yoktur bu manzarayı. Yaşayamadığınız ve yaşayamayacağınız bütün güzellikler usulca süzülür zihninize. Gökyüzünde dolaşan sis bulutlarının arasından göz kırparlar. Yüzünüzde oluşan gülümsemeye engel olamazsınız bir türlü. Hissettiğiniz her şeyin zihninizin size bir oyunu olduğundan adınız gibi eminsinizdir aslında.    Yağmurun ritmi değişip şimşeği kendine arkadaş edinmeye başladığı anda gerçek dünyaya dönersiniz. O şimşek gökyüzünde değil de beyninizin içinde çakmıştır sanki. Sizi gülümseten bütün hayaller kırılan vazo parçaları gibi etrafa yayılır hızla. Bakakalırsınız paramparça olan hayallerinize. Gökyüzüne bakarsınız bazen yeni bir umutla. Orada bana ait yeni hayaller var mı?    Cevap gayet kısa ve nettir. Hayır. Birçok insanın aksine hayatın size hediye edebileceği başka hayal kalmamıştır. İşte o zaman bundan sonraki hayal kurmaya yönelik olan bütün havalara inat bir karar verirsiniz.” Bir daha hayal kurmak yok.”    İşte bu yüzden sahili izlerken özellikle uzak duruyorum hayal kurmaktan. Sadece denizin güzelliğini izlemenin bana yeteceğini umuyorum. Bankın yanında benimle aynı manzaraya paylaşan anneme bakıyorum. Sadece ara sıra gözlerini kırpıştırarak tepki veriyor o da bu duruma belli ki. Eldivenli eline uzanıp: -Gidelim mi artık? Hava da soğudu hem. Üşüme. Diyorum.   Sadece göz kapaklarını indirip kaldırıyor bir kez daha. Kendimle konuşur gibi olan bu duruma gülüp geçiyorum sadece. Annemin sandalyesini tutup yavaşça eve doğru yürüyorum.   Sessizlikten istifade geride bıraktığım bir haftayı düşünüyorum. Ahmet Bey’in bana olan sıcak tavrına anlam veremesem de üstünde durmuyorum. Örtmeye çalıştığı bir hatası var diyorum kendimce. Söylemediği ama benim bunu öğrenmek için on yılımı harcadığım bir hata.    Tek bir hata yeter diyorum. Haksız olmadığımı görmek için sadece tek bir hatası yeter.    Üstünde durmadığım ama beni şaşırtan başka bir durum ise. Kerem. Güne en sakin başladığım zamanlarda bile kendimi öfke kuyularına hapsetmişim gibi hissetmeme neden oluyor. Neredeyse tüm gün söylenerek çalışmasını dinliyorum. Sinir bozucu tavrına inat şirket kadınlarının onu görünce etrafa gülücükler atmalarını da anlayamıyorum bir türlü. Ben onun yüzünü dağıtmak isterken başkalarının etrafında pervane olması o kadar saçma geliyor ki. Yine de beni ne kadar sinirlendirse de görmezden gelemeyeceğim bir gerçeği hatırlatmak zorunda kalıyorum kendime. O masum.    Kapıyı çaldığımda kafamı sallayarak uzaklaşıyorum tüm düşüncelerden. Eniştem gülümseyerek kapıyı açtığında hemen annemi alıyor kucağına. -Sen de sandalyeyi al Zeynepcim. Deyince sandalyeyi toparlayıp eniştemin arkasından annemin odasına çıkıyorum. Eniştem annemi yatağına yatırırken yüzündeki şefkatli gülümsemeyi görüyorum. Sanki annesi ya da gerçekten onun ablasıymış gibi bakıyor yüzüne. -Teyzem nerede? Diye soruyorum. -Markete kadar gitti. Gelir bir iki saate. -Keşke bende gitseydim onunla belki yardıma ihtiyacı olur. Deyince eniştem gülerek odadan çıkıyor ve kapıdan sesleniyor bana. -Emin ol bunu istemezdin. Çünkü eve tek parça halinde dönebileceğini sanmıyorum. Deyip aşağıya iniyor.   Bende gülümseyip annemin üstünü değiştiriyorum. Daha sonra o uyuyana kadar da yatağının başında ki koltukta onu izliyorum. Nefesi yavaşça düzene girerken bende yavaşça odadan çıkıyorum. Aşağıya indiğimde eniştemi televizyonun karşısında otururken buluyorum. -Çay koymuştum. Olmuştur getir de içelim hadi. Diyor bana dönerek   Çaylarımızı alıp koltuğa yayılırken eniştemin herhangi bir konu açmasına fırsat vermeden ben başlıyorum konuşmaya: -Sizin borcunuzu nasıl ödeyeceğiz biz? Diye soruyorum yüzümü yere çevirirken. -Annene bir hayat borcumuz var bizim. Asıl biz onu nasıl ödeyeceğiz. Diyor yüzüme bakarak.   Cevap vermek yerine bana gülümseyen yüzüne gülümsüyorum. Ağzımdan çıkan teşekkürler fısıltısına aldırmadan omzumu sıvazlayıp: -Kalk hadi kalk. Teyzen gelmeden bir şeyler hazırlayalım. Yoksa acımadan koyar beni kapının önüne. Deyince küçük bir kahkaha atıyorum.   Keyifle yenen bir akşam yemeğinden sonra herkes odalarına çekiliyor. Yorganı üzerime çektiğimde alışık olduğum huzursuz uykunun kollarına bırakıyorum kendimi. …   Odaya ilk girdiğimde Kerem’in kolundaki saate baktıktan sonra bana dönen zümrüt yeşili gözleriyle karşılaşıyorum. -Tam üç dakika yirmi altı saniye geç kaldın. Diyor dinç bir sesle. -Yolumu mu gözlüyorsun sen? -Ben değil ama bu dosyalar gözlüyor. Deyip elindeki dosyaları havaya kaldırıyor. -Hayırdır. İstekle çalışmaya mı karar verdin? Diyorum bu sefer kafasını dosyalara gömünce. - Sabah sabah ne çok soru soruyorsun sen ya. Bak böyle giderse ömrünün sonuna kadar benim bekçiliğimi yapmak zorunda kalacaksın. Şirket avukatlığını falan unut yani. -Tehdit mi bu? -Henüz değil. Ama güzel fikir. İleride kullanırım ben bunu. Deyip tekrar dosyasına dönüyor.   Evrenin bana şakası bu adam. Özellikle sabrımın ölçülerini denemek için gönderilmiş. Ama sabret Zeynep diyorum kendi kendime. Elbet bu adamdan kurtulacağın gün gelecek. O zamana kadar beynini yakmamaya çalış. -Kızım deli misin sen ne konuşuyorsun kendi kendine? Diyor dalgayla. -Deliyim oldu mu? Bu yüzden cezai ehliyetim yok. Yani anlayacağın seni şu camdan atsam kimse beni hapse atamaz.   Kerem bana gözlerini dikip kahkaha attıktan sonra eline başka bir dosyayı alıyor. O sırada kapımız açılıyor. Çalma sesi duydum mu diye düşünüyorum ama duymadım. Sanırım Kerem de duymadı ki o kısacık anda bana bakıyor ne oluyoruz der gibi.   İçeriye önce dışarıdaki soğuk havaya rağmen minicik mavi elbisesi ve deri montuyla sarışın bir kadın giriyor. Arkasından da kat sekreterimiz Cansu. Nefes nefese kalan Cansu: -Engel olmaya çalıştım Kerem Bey ama hanımefendi çok acil olduğunu söyleyip beklemeden girince. Diyor. Ama Kerem sözünü bitirmeden çıkmasına izin veriyor sekreterin. Sarışın kadın Kerem ‘e yaklaşıp: -Hani arayacaktın. Bir haftadır bekliyorum sen arayacaksın diye. Diyor Kerem önce bana bakıp şaşkın gözlerle kadına dönüyor. -Arayacak mıydım? -Evet hayatım. -Hayatım? Diyor Kerem yüzündeki şaşkınlık büyürken.   Ben ise sandalyemde geriye yaslandıktan sonra hem olayı anlamaya çalışıp hem de eğlencenin keyfini çıkarıyorum. -Numaranı bulamadım hayatım. Diyor bu sefer Kerem Hayatım kelimesinin üstüne basarak.   Kadın Kerem’i süzerken Kerem bana bakıp çıkmam için kaş göz işareti yapıyor. Ama çıkar mıyım ben? Tabi ki hayır. Kerem’i kıvranırken yakalamışım burada hiç bırakır mıyım?  Hani benim patlamış mısırım, çekirdeğim diye düşünürken omzumu silkiyorum Kerem’e cevap olarak. -Kaydetmiştin ya canım telefonuna. Bir daha bak istersen. Diyor kadın neredeyse mırlayarak -Bakayım tabi canım. Kaydetmişimdir o zaman ben. Deyip telefonunu açıyor ama benim fark ettiğim ufacık ayrıntıyla ağzımdan kaçan bir kahkaha gözlerin bana dönmesine neden alıyor. Hemen kendimi toparlayıp sorun yok der gibi bakıyorum onlara.  Ama Kerem’in kızın adını bilmediği içimde bir yerlerde kahkaha musluklarını açmak için uğraşıyorken kendimi tutma çabalarım sonuçsuz kalacak korkusuyla su içmek için bardağa yöneliyorum. -Heh burada işte Arzucum. Kaydetmişim işte. Deyince kadın öfkeyle bağırıyor. -Arzu mu? Ne Arzu’su? -Yok  Arzu demeyecektim zaten ben dilim sürçtü. Deyince -Oha. Diye fısıldıyorum. Ama Kerem duyuyor beni. Yüzüme yardım ister gibi bakıyor bana ama benim hiç niyetim yok buna. Halimden gayet memnunum ben. Kerem elindeki telefona bakıp: -Eda diyecektim ben ya. Diyor bu sefer neredeyse korkuyor diyeceğim bir ses tonuyla. Kadın masaya yaklaşıp su bardağını Kerem’in suratına boşaltınca tuttuğum bütün kahkahalar çıkıyor dışarı. -Hayvan herif. Deyip kadın kapıyı çarpıp çıkıyor ama ben susamıyorum bir türlü. -Ne gülüyorsun. Çok mu komik? Diyor Kerem yüzünü kurularken. Kahkahalarımın arasından zor duyulan bir sesle: -Kabul et çok komik. Bence kızın adı Zehra falandı. Rehberin sonuna kadar giderdik böyle.   Kerem yüzüme bakıyor önce ciddi bir ifadeyle ama anlamadığım bir zaman diliminde oda bana eşlik etmeye başlıyor.  Neden bu kadar gülüyoruz hiç bilmiyorum ama susturamıyoruz kendimizi bir türlü.   En son kendimi toparlayabilmek için lavaboya çıkınca su çarpıyorum kızaran suratıma. Kurularken yüzüme takılıyor gözlerim. Yanaklarım kızarmış gülerken. Ama gözlerimdeki donuk ifade yerli yerinde. -Tebrikler. Gülmekten karnına ağrılar girerken bile gözlerin korumuş kendini. Hadi kalk alkışla. Bağır çağır etrafa. Güçlüyüm ben de. Diyor içimdeki sesim bana bile yabancı gelen öfkesiyle.   Kaşlarım çatılırken anlam veremiyorum bu duruma. Her zaman ki halimdi bu benim. Neden şimdi içimin benimle konuşan kısmı öfkeliydi bu duruma. Çoğu zaman bana güçlü ol emrini veren de o kısımdı oysa. Cevap çok çabuk geliyor içimden. -Güçlü olmak ayrı, gözlerindeki parıltıyı söndürmek ayrı.   Kafamı sallayarak kendime geliyorum ve bu saçma duruma son vermek için çıkıyorum lavabodan. Biraz önceki kahkaha atan halime inat öfkelenebilecek kadar saçma bir haldeyim şu an. Hoş benim kahkaha atmam da çok akıllıca bir hareket değildi ama çok uzun zamandır böyle gülmemiştim.   Kime öfkeliydim peki? Kerem’ e mi? gülmem için özellikle bir çabada bulunmadı bile. Ona öfkelenmem için tek bir sebep yoktu ortada. Ama öfkeleniyordum işte. Uzun zamandır gülmeyen Zeynep’i güldürdüğü için anlamsız bir öfke duyuyordum ona.   Gerçekten tedaviye ihtiyaç duyduğumu hissettiğim garip zamanlardan birindeydim yine. Mantıklı olan yanım öfkelenmemin saçma olduğunu söyleyip dururken ipleri alan deli tarafım tabi Kerem’ e öfkeleneceğimi söylüyordu. Ve yine hastalıklı bir şekilde o deli tarafa tutunuyordum.   Toparlanıp odaya geri dönmek için biraz zaman tanıyorum kendime. İyi olduğumu hissettiğim ilk anda da odaya geri dönüyorum.   Odada Kerem’ i göremeyince rahat bir nefes alıyorum. En azından bir süre daha kendimi toparlamama yarar sağlar bu yokluk.  Beş dakika sonra Kerem elinde iki fincanla geliyor odaya. Birini benim yanıma bırakıp: -Kahve getirdim bize. Biraz önceki halimizden sonra iyi gelir diye düşündüm. Diyor. -Sağol. Diyerek cevap veriyorum sadece. Sesimdeki soğukluk beni bile şaşırtsa da Kerem üzerinde durmadan yerine oturuyor. Oturur oturmaz da bana sesleniyor ismimle. -Hıı. Diyorum kafamı kaldırmadan. Cevap vermek yerine sessiz kalmasını bağdaştıramayıp kafamı kaldırıyorum. Ve Kerem yüzüme bakıp tek nefeste söylüyor cümlesini: -Bu kadar güzel gülebileceğini tahmin etmemiştim.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE