Part11

1654 Kelimeler
Aşk güzeldi elbet. Hele de karşılığı varsa, daha da güzeldi. Aslında Welat’ın amacı nikahı kıyıp, karısı ve kızıyla gitmekti ama planladığı gibi olmamıştı. Oradaki şirketi kurmak için önceden gitmek zorunda kalmış, bir türlü de dönememişti. On günü geçmişti neredeyse İstanbul’a gideli. Birbirlerini deli gibi özlemişti ikisi de ama yapacak bir şey yoktu. “Yenge, neredesin? Abim on kez aramış, ulaşamayınca beni aradı,” diyen Meryem’e, “Sevin rahatsız biraz. Halsiz, ateşi de var. Ona duş aldırdım,” demişti Ewin. “Sen abimle konuş, ben bakayım,” demişti genç kadın. Ewin odasına geçip telefonu eline aldı ve kocasını aradı. “Güzelim, neredesin?” diyen kocasına, “Konaktayım Welat, nerede olacağım?” deyip gülümsemişti. “Neyin var yavrum? Sinirli gibisin,” diyen genç adama, “Yok bir şeyim, yorgunum. Sen nasılsın? Bitmedi mi işlerin?” diye sordu. “Bitmedi gülüm. Ben de bitsin diye uğraşıyorum. Seni, kızımı çok özledim,” demişti Welat. “Gel artık. Gerçekten dayanamıyorum,” deyip ağlayan Ewin’e, “Kötü bir şey mi var güzelim?” dedi. “Yok bir şey, sadece seni özledim,” demişti. “Sevin nerede? Onunla da konuşayım,” dediğinde, “O hasta biraz. Duş aldırdım, uyuyor,” dedi. “Nasıl hasta? Çok mu kötü?” diyen kocasına, “Yok, sadece biraz ateşi vardı. Ben biraz endişelendim, biliyorsun ben pimpirikliyim. Uyanınca ararım seni, konuşursunuz,” deyip kapattı telefonu. Canına tak etmişti özlemi ama bir şey de diyemiyordu. İş için gitmişti sonuçta. Sabaha kadar Sevin’in başında oturmuş, sabaha karşı yanında uyuya kalmıştı. Ewin gözlerini açtığında, bedeninin yarısını felç eden ağırlığın sebebini anlamak için arkasını dönmeye çalıştığında, ona sarılıp uyuyan kocasını fark etti. O daha şoku atlatamadan uyanan Sevin, babasını fark edip, “Babam gelmiş!” deyip yatakta zıplamaya başlamıştı. Hayır, Ewin’in anlamadığı; tek kişilik bu yatağa üçü nasıl sığmıştı? Kızının sesiyle gözlerini açan Welat, “Günaydın kızlar,” demişti gülümseyerek. O gülünce, karısının aklı başından gidiyordu adeta. Duruşu, gülüşü, oturuşu, kalkışı… Her şeyini seviyordu. “Nasılsın güzelim?” deyip kızını kucağından indirip karısına dönmüştü yüzünü. Ama Sevin var diye çok da ileri gidemiyordu. “İyiyim, iyi olmasına da… Sen ne zaman geldin ve geleceğini niye bana söylemedin?” demişti Ewin. “Sen öyle ağlayınca dayanamadım,” demişti Welat. “Ewin abla, acıktım ben,” diyen küçük kıza, “Ben şimdi sana güzel bir kahvaltı hazırlayacağım, hiç merak etme sen,” deyip yataktan çıkmıştı Ewin. Kahvaltı sonrası, Welat’in geldiğini duyanların önü arkası kesilmemişti. Biri gidip biri gelmişti. Kızlar çalışmaktan helak olmuşlardı resmen. Son kalan bulaşıkları da yıkayıp, uyuyan Sevin’i kontrol edip odasına geçti Ewin. Niyeti, Welat gelmeden duş almaktı. Çünkü sabahtan beri mutfakta çalışmaktan ter içinde kalmıştı. Soyunup banyoya girdiğinde gelmişti Welat odaya. Karısının duşta olduğunu anladığı anda fırsatı kaçırmamak için soyunup o da girmişti ardından duşa. Duşa girip sarıldı karısına. “Nihayet seni yalnız yakalayabildim,” diyerek, “Özledim, ölecektim biraz daha dokunmasam,” deyip keşfetmeye başlamıştı tenini yeniden. Bir gece daha kalıp sonra tekrar gitmişti Welat. Evet, belki günde on kez konuşuyorlardı ama yanında olmak gibi değildi. Ewin, konağın gelini değil; kızı, ağası, her şeyi olmuştu bu süreçte. Canına tak etmişti ama yapacak da bir şey yoktu. Tam Welat “İşimi gücümü kurdum, sorunlar bitti,” dediği anda da kayınpederi rahatsızlanmış, gidişleri yine aksamıştı. Welat da gelmişti. Hatta dün, uzun zaman sonra erkeklere üst salonda çay servisi yapmış, Welat’ın büyük ablası, annesi Meryem ve Ewin oturmuş sohbet ediyorlardı. “Kız, geçen ne oldu?” diyen ablasına, “Ne oldu?” diye sordu Ewin. “Hani bizim oraya düğüne gelmiştiniz ya… İşte orada Boran’ların oğlu Ewin’i görmüş. Benim yanımda olduğunuzu da görünce seni sanmış. Ertesi gün anası dayandı kapıya. Oğlum geceden beri birini sayıklıyor diye. Aslında başta ben de senden bahsediyorlar sandım ama meğer Ewin’den bahsediyormuş. ‘Hayır, evli kardeşimin karısı,’ diyorum, inanmıyor da. Zar zor ikna ettim. Tutturmuş, ‘Gidip isteyelim,’ diye,” diyen kızına, “Sus, Welat duymasın. Duyarsa kötü olur,” demişti Xate Hanım. Ama artık çok geçti. “Ana, ben duyacağımı duydum,” deyip içeri girmişti Welat. Herkes buz kesmişti bir anda. “Sandığın gibi değil, yanlış anladın oğlum,” diyen annesine bir şey demeden gözlerini karısına dikmişti. “Ben burada yokken düğüne mi gittin? Sen kimden izin aldın da gittin?” demişti. Ewin sabrediyordu ama Welat o sabrı taşırmak için elinden geleni yapıyordu. “Evet, gittim. Hatırladığım kadarıyla ben bu konakta gelinim, mahkûm değilim. Aylardır yoksun. Ve emin ol, benim gittiğim tek yer orası değil. Neyse, anamın yanında saygısızlık etmek istemiyorum,” deyip çıkmıştı içeriden hızlı adımlarla odasına doğru. Tam odaya girmişti ki, Welat yetişip onunla birlikte girmişti içeri. “Ne demek oluyor bu? Ne yapayım şimdi ben o çocuğa?” diyen kocasına, “Hiçbir şey yapamazsın. O kadar düşünüyorsan, yanımda kahır çeker, elimden tutar benimle gelirdin her yere. Ama yok! Beyimiz hem ortada yok, hem de beni suçluyor,” diyen karısına, “Lan keyfimden mi gittim? Çalışıyorum ben!” diye bağırmıştı. “Bana bak Welat Ağa, bana bağırıp durma! Ben bir şeylere sabredip susuyorsam, senin konuşup böyle bağırmaya hiç hakkın yok, bilesin! Yeter artık, ben de insanım! Sen istiyorsun ki ben bu konaktan çıkıp nefes bile almayayım. Niyetin eskiye dönmekse, peki, dönelim o zaman!” diyen genç kadına, “Saçmalama Ewin, ben öyle bir şey demedim,” demişti ama artık çok geçti. Dolaba yürüyüp pijamalarını alan karısının ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışan Welat, “Pijamaları alıp kapıya yönelen karısına, ‘Nereye gidiyorsun sen?’ diye sordu. ‘Sen gidene kadar Sevin’le uyuyacağım,’ deyip çıktı odadan. “Ewin, buraya gel! Delirtme beni!” diyerek peşinden çıkan kocasını duymamazlıktan gelip odaya girip kapıyı çarptı suratına. Kızını uyandırmamak için sessiz konuşan Welat’ı artık duymuyordu. Tam yatağa girecekken telefonuna gelen mesaja baktı Ewin. “Aç şu kapıyı, kız uyanmasın. Yoksa kırmak zorunda kalacağım,” diyen kocasına, “O zaman da gider ananın koynunda uyurum! Sıkıyorsa oranın kapısını da kır!” diye cevap yazmıştı. El mi yaman, bey mi görecekti Welat Ağa? “La havle…” diye diye gitmişti Welat kapıdan Eskiden olsa korkudan sesini çıkaramazdı belki ama artık korkmuyordu Ewin. Bir kez dönmüştü ölümden, zaten kimseye boyun eğmeyecekti. Onun da bir canı vardı sonuçta. Sabah kalkıp hazırlanıp indi avluya. Kayınpederinin ilaç saati geçmeden kahvaltıyı hazırlayıp çıkardı avluya. Havalar güzeldi artık. Masayı kurarken, merdivenlerden inen kayınpederine koşup yardım etti. “Sağ olasın kızım, Allah senden razı olsun,” diyen yaşlı adama, “Sendenden baba,” deyip oturmasına yardım etti. “Ben sana çayla ilaçlarını alıp geleyim,” diyerek geri döndü mutfağa. Mutfaktan çıktığında, merdivenlerden inen kocasını görmüş ama görmemezlikten gelmeyi tercih etmişti. “Günaydın,” diyen oğluna, “Günaydın oğul, erkencisin,” demişti yaşlı adam. Niyeti karısına laf sokmak olan Welat, “Uyku tutmadı bana,” deyip geçip oturmuştu sofraya. “Bir çay da ben alabilir miyim?” diyerek, “Tabii ağam, hemen getiriyorum,” diyen karısına, “Hay senin agana…” deyip susmuştu Ewin. Kahkaha atmamak için zor tutuyordu kendini ama and içmişti, delirtecekti onu. Hem ona hem kendine çay alıp geçip oturdu masaya. Ewin, kayınpederinin tabağını kahvaltılıklar ile doldururken Welat gözünü kırpmadan izliyordu karısını. Çocuk gibi bakıyordu yaşlı adama. “Ewin, yeter kızım, yiyemem,” diyen kayınpederine, “Yemen lazım baba. Doktor ne dedi? Yemezsen toparlanamazsın,” demişti. Laf lafı açarken Welat, babasına, “Ben diyorum ki… Giderken karımı ve kızımı da kendimle götüreyim. Ha, ne diyorsun baba?” dediğinde, Kimsenin konuşmasına fırsat vermeden söze girmişti Ewin: “Olmaz. Gelemeyiz biz. Okulların kapanmasına şurada kalmış iki ay. Sevin’in bütün düzeni alt üst olur. Hem bence bizim gelmemize de gerek yok artık. Herkes yerinde güzel,” dediğinde, “Öyle mi?” deyip sinirden kızaran gözlerini dikmişti karısına. “Öyle,” deyip, “Müsaadenizle, ben odaları toparlayayım,” diyen Ewin’in arkasından kalktı sinirle masadan. Ama tam o anda babası durdurdu onu: “Sakın kızımın kalbini kıracak bir şey demeyesin Welat Ağa! Bu konağa ne şartlarla gelip bize evlatlık, sana kadınlık yapan, hepimizi çekip çeviren odur. Belliki kalbini kırmışsın, daha da kırıp kapanmaz yaralar açma!” diyerek… “Sadece konuşacağım baba,” deyip yukarı çıktı Welat. Kapıyı açıp odaya girdiğinde, yatağı topluyordu karısı. Onu görmemezlikten gelmeye çok kararlıydı besbelli. Kapıyı kilitledi önce, çünkü Ewin’di bu… Sağı solu belli olmuyordu artık. Sonra gidip arkadan sarıldı. “Ne yapıyorsun? Bırak beni!” diyen karısına, “Bırakmam. Ölsem bırakmam,” demişti. “Bırakırsın… Hatta bıraktın bile,” diyen Ewin’e, “Saçmalama gülüm. Niye bırakayım ben seni? Tamam, ne söylersen haklısın. Biraz ihmal ettim sizi ama… Sana yemin ederim, hasretinden ölüyorum oralarda.” “Bunu sana yeterince gösterdim sanıyordum,” deyip kucakladığı karısıyla girmişti yatağa. “Bıraksana, seninle yatmak istemiyorum ben,” diyen Ewin’e, “Yatacağımızı kim söyledi?” deyip, üstündeki gömleğin düğmelerini açmaya başlamıştı bile. “Ne yapıyorsun Welat? Gündüz gündüz!” diyen genç kadına, “Sana seni ne kadar özlediğimi göstereceğim. İmdat deyip kaçana kadar benimsin bugün,” deyip, üstündeki elbisenin yakasından tutup ortadan ikiye ayırmıştı resmen. “Delirdin mi be adam? Ne yapıyorsun?!” diyen karısına, “Delirdim! Sen delirttin beni,” deyip gördüğü güzelliğe uzun uzun bakmıştı. “Şu dünya üzerindeki hiçbir manzara, şu andan daha güzel olamaz,” deyip öpmeye başlamıştı tadını çıkara çıkara. Sonra kendine çekip sarıldı karısına. “Dün kırdım seni. Özür dilerim. Bak, birileri seni benim gözümle görecek diye ödüm kopuyor. Bu yüzden bütün sinirim, ne yapıyorsam, ne söylüyorsam o yüzden. Bir de özlem var tabii… Dengemi bozan,” demişti. “Biliyorum,” diyen karısına, “Madem Sevin’in okulu var diyorsun… Bari sen gel benimle. En azından bir ay da olsa birlikte baş başa vakit geçirelim. Sonra istersen yine dönersin,” diyen kocasına, “Tamam, olur,” dedi Ewin. Hem evlendiklerinden beri hiç baş başa kalmamışlardı. “O zaman bugün hemen çıkalım yola. Sen hazırlığını yap, ben de bugün biraz Sevin’le ilgileneyim, bize kırılmasın,” diyen Welat’a, “Ne zamandır istediği bir bebek var, onu da al. Babam hasta diye ben fırsat bulup çıkamadım,” demişti. “Sana kurban olurum ben! Sen benim evladıma böyle ana, babama evlatlık yapıyorsun ya… Şu dünyada benden mutlusu yok artık,” diyen kocasına, “Onlar benim ailem,” demişti. Gerçekten de öyleydi. Ewin bu konakta gelin değildi artık, bu konağın kızıydı…
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE