Evet, gün gelmiş, devran dönmüştü. Bundan aylar önce gördüğü mesajda “Kim acaba?” diye aklının bir köşesinde yer eden kadın şimdi kanlı canlı duruyordu ortada.
“Kocamı neden aradığınızı öğrenebilir miyim?” diyen Ewin’e, “Özel bir konuyla alakalı konuşmam gerekiyordu da,” demişti kadın.
“Welat’ın benden gizli bir şeyi olmaz. Onunla ne konuşacaksanız, benimle de konuşabilirsiniz,” demişti Ewin.
“Şey… biz onunla konuşsak daha iyi olur,” diye direten kadının niyetini az çok biliyordu. Ama kocasını kimseye yar etmeye niyeti yoktu artık. Hele de geçmiş yüzünden hiç.
“Ne oluyor hanımefendi, kim?” deyip merdivenlerden inen Meryem’e, “Abini arıyormuş hanımefendi, ben de ‘yok’ dedim ama anlamamakta ısrarcı,” diyen yengesinin yanına gelip “Anlatalım o zaman,” demişti.
“Anlatayım,” diyen gelin-görümcenin bakışları onu korkutmaya başlamıştı. “Ben en iyisi gideyim,” deyip ayaklandığı anda:
“Olmaz. Welat gelmeden bırakmam,” demişti Ewin. O daha lafını bitiremeden gelmişti zaten. Welat kapıdan girdiğinde gördüğü suret, bütün sinirini tepesine çıkarmıştı.
“Senin burada ne işin var?” diyen Welat’a, “Seninle konuşmaya gelmiştim, ağam,” demişti Eflin imalı imalı.
“Ne konuşacaksın? Bizim konuşacak bir şeyimiz kalmamıştı, benim bildiğim kadarıyla,” deyip öfkeli gözlerini Eflin’e dikmişti.
“Olanları duydum, bu yüzden geldim. Boşanmışsın,” dediğinde kaşları iyice çatılmıştı Ewin’in.
“Yo, yanlış duymuşsun,” deyip Ewin’in elini tutup, “Gördüğün gibi karım burada, yanımda,” demişti.
“Hayır, benim anlamadığım şey; abim boşanmış dahi olsa sizi buraya getirecek cesareti kendinizde nasıl buluyorsunuz? Hem kim olarak, ne olarak geliyorsunuz?” demişti Meryem.
“Siz bilmiyorsunuz ama bizim aramızda sizin bilmediğiniz bir arkadaşlık bağı vardı,” diyen Eflin’e, “Onun benden başka arkadaşı olamaz,” demişti Ewin. Ama gerildiği çok belliydi çünkü Welat’ın elini öyle bir sıkıyordu ki tırnaklarını etine geçirmişti adeta.
“Zamanında sizden bile daha yakındık,” dediği anda, “Araya girersen arada gidersin,” diyen Welat, karşısında duran kadının dibinde bitmişti.
“Güzelim, sakin ol,” diyen kocasına eliyle dur işareti yapmıştı Ewin.
“Bana bak sosyete, senin benim kocamla olan bütün muhabbetini biliyorum ben. Tıpkı benden sonra seninle hiçbir muhabbeti olmadığını bildiğim gibi. Ama sen anladığım kadarıyla o kadar hadsizsin ki, kalkıp sırf ben seni göreyim diye benim evime kadar gelme cesaretini buluyorsun kendinde. Ama ben senin bu varoş numaralarını yemem!” deyip yapışmıştı saçına.
“Ne yapıyorsun be, bırak beni!” diyen Eflin’e, “Ama şekerim, benim evime, kapıma gelerek bunu sen istedin. Şimdi buradan çıkıp gidiyorsun. Hatta sadece buradan değil, bu şehirden de gidiyorsun! Bir daha da seni kocamın etrafında görürsem sadece saçını yolmakla kalmam, o gözlerini oyar eline veririm!” deyip “Açın şu kapıyı!” diye bağırmış, açılan kapıdan dışarı fırlatmıştı Eflin’i.
Arkasında durmuş gülen kocasına, “Ne gülüyorsun Welat Ağa? Bakıyorum da çok hoşuna gitti!” demişti.
“Ne yalan söyleyeyim hatun, gitti,” diyen kocasına, “Sana bunun hesabını soracağım, böyle kurtulacağını sanma!” deyip odasına çıkmıştı. Merdivenleri döve döve çıkan Meryem ise, “Vallahi yandın abi!” deyip arkasından seslenmişti.
“Hiç sorma, ben gideyim de gönlünü alayım,” demişti Welat. Odaya girmek için kapı kolunu çevirdiğinde kapının kilitli olduğunu fark etmişti.
“Gülüm, açsana kapıyı,” demişti.
“Açmayacağım kapıyı falan! Git buradan Welat Ağa! Seni görmek istemiyorum!” diyen karısına, “Gülüm, beni öldür, daha iyi. Aç, açıklamamı yapayım en azından,” demişti. Ama kıskançlığı çok hoşuna gitmişti.
“İstemiyorum dedim, git buradan! Niye anlamıyorsun?!” diyen karısına, “Günah benden gitti,” deyip attığı tekmeyle kırmıştı kapıyı.
Ewin neye uğradığını şaşırmıştı. “Ne yaptın? Deli misin? Niye kırdın kapıyı?!” diye bağırmıştı.
“Yavrum, sen delirttin beni! Aç diyorum, açmıyorsun. Şimdi konuşalım desem konuşmayacaksın. O yüzden yapmam gerekeni yapacağım,” demişti.
“Neymiş gereken?!” diyen Ewin’e, “Şimdi anlarsın,” deyip kucaklayıp atmıştı omzuna.
“Ne yapıyorsun Welat?! Babamlar görecek, ayıp! Yapma!” diyen karısına, “Ayıp böyle olmaz gülüm. Nasıl olduğunu sana öğretmiştim daha önce, ama unuttun sanırım. Neyse, gideceğimiz yerde tekrar hatırlatırım,” demişti.
Omzunda karısıyla merdivenlerden inen abisini gören Meryem içtiği suyu ağzından püskürtmüştü.
“Kızım sana emanet Meryem. Biz bir iki güne geliriz,” deyip kapıdan çıkan abisine, “Gözün arkada kalmasın,” demişti Meryem ve yaslanmıştı arkasına.
Bu aşk iyi gelmişti abisine, hem de öyle böyle değil.
“Nereye gidiyoruz ya? Ben bir yere gitmek istemiyorum! Hele de seninle hiç!” diyen genç kadına, “Hiç kusura bakma gülüm. Ben nereye, sen oraya. Sen nereye, ben oraya!”
“Şimdi seninle gidip alışveriş yapacağız. Oradan da köye gidip kafa dinleyeceğiz iki gün. Dönünce de nikâh işlemlerine başlarız, koyarız nikâhımızı,” diyen Welat’a, “Nikâh mı kıyacağız?” demişti Ewin.
“Evet, kıyacağız. Yalnız Allah huzurunda değil, resmiyette de benim karım olacaksın,” demişti Welat.
Ewin’in henüz haberi yoktu ama Welat bugünü planlamıştı. Eflin planları bozmak istese de karısı aslan gibi arkasında durmuş, izin vermemişti.
Markette alışveriş yapıp geçmişlerdi köye.
“Soğuk olur şimdi burası,” diyen Ewin’e, “Ben ısıtırım gülüm, merak etme,” diyerek yanağından makas almıştı.
“İstemez! Ben kendimi ısıtırım!” deyip trip atarak girmişti içeri.
“Sen hiçbir şey yapmayacaksın, ben her şeyi halledeceğim,” deyip önce sobayı yakmış, sonra mutfağa girip yemek yapmaya başlamıştı. Ewin’i şaşırtmaya devam ediyordu. “Ben de salata yapayım o zaman,” deyip yardım etmeye başlamıştı genç kadın.
Karı-koca yemeklerini hazırlayıp salona geçmiş, sobanın önünde yemişlerdi. Sonra çaylarını içerken sohbet etmişlerdi. Anlatmıştı Welat olup biten her şeyi. Ondan önce yaşananlar için kocasıyla kötü olacak değildi Ewin, birazcık da olsa naz yapmaya çalışmıştı.
“Bir iş için İstanbul’a gitmem gerekiyor. Hatta belki uzun bir süre orada kalmamız gerekecek,” diyen Welat’a, “Biz de mi geleceğiz?” demişti Ewin.
“Evet. Sen ve kızım da geleceksiniz. Siz olmadan hiçbir yere gitmek istemiyorum. Kokunu duymadan duramam. Hem size de değişiklik olur,” diyen kocasına, “Sen nasıl istersen, öyle olsun. Ben seninle her yere gelirim,” demişti.
“Sana var ya, kurban olurum ben! İyi ki girdin hayatıma. Senden önce yaşamıyormuşum, şimdi daha iyi anlıyorum,” diyerek karısının yüzünü avuçlarının arasına almıştı.
“Seni çok seviyorum, gülüm,” deyip öpmüştü avuçlarındaki yüzü.
O gece, sabah olmasın istemişti ikisi de. Welat sabaha kadar hüküm sürdüğü tenine müptela olmuştu adeta. Her an dokunmak, her an sevmek istemişti. Şimdi birlikte yeni bir başlangıç yapacaklardı.
Ama Welat’in ilk hedefi, ona gelirken gelinlik giyemeyen karısını beyazlar içinde kendine yeniden gelin etmek ve soyadını vermekti. Sonrasında ise kuracakları aileyi genişletip huzur içinde yaşamak…
Tabii, hayat onların planlarına göre ilerlemeyecekti. Ama o, ilerlemesi için elinden geleni yapacaktı.