Sabah erkenden çıktım evden, annem ve babam da benimle birlikte çıkmışlardı evden. Holding'e geçiceklerdi birlikte, ArKa holding'i de birlikte yönetiyolardı. Anne ve babama son kez sarılıp arabama doğru ilerledim, ne kadar okula gitmek istemesem de gitmek zorundaydım. Kemerimi takıp okula doğru yola çıktım, yolda Emre ile konuşmuştuk. Ben sürekli tembihliyordu, bir şey olursa hemen onu aramamı istiyordu. Arabayı otoparka park edip sınıfa doğru ilerlemeye başlamıştım, biraz erken gelmiştim okula. Seçmeli derslerimi seçmem gerekiyordu, spor ve resim derslerini seçicektim. Diğer derse henüz karar vermemiştim, otoparka girerken Bora Atabey'in de arabasını görmüştüm. Müdürün odasına çıkıp seçmeli derslerimi seçtim, okul müdürünün tavsiyesiyle coğrafya dersini seçmiştim. Kantinden kahve alıp sınıfa doğru ilerledim, sınıfa girdiğimde kimse yoktu. Sınıftaki peteğin önüne geçip kahvemi içmeye başladım. Mila ile mesajlaşıyorduk, Buket Semih ile birlikte sınıfa girdi.
"Günaydın sarı?" dedi Semih bana göz kırparak, Buket de yanıma geldi.
"Günaydın canım, erkencisin?"
"Seçmeli dersleri seçmem gerekiyordu." dedim kahve bardağını çöpe atarken.
"Hangilerini seçtin?" dedi Semih kız arkadaşının yanına oturarak. Yanlarına gidip sıranın yan tarafındaki peteğe yaslandım.
"Beden eğitimi resim ve coğrafya." Semih ve Buket güldüler.
"Coğrafya ve Beden derslerimiz aynı, Coğrafya derslerinde hep gezi yapar Atilla hoca." Kaşlarımı çattım, coğrafya derslerinde gezi mi yapılıyordu? Ama ben gezilere gitmek istemiyordum ki. Seçmeli derslerimi tekrar değiştirebilir miydim acaba? Bora ve Eren birlikte sınıfa girdiler, Bora bana bakmamıştı hiç.
"Günaydın sarı" dedi Eren bana tebessüm ederek.
"Günaydın" dedim bende ona aynı şekilde karşılık vererek. Eren yanıma gelip peteğe yaslandı benim gibi.
"Duyduğuma göre Kara'ya elini kolunu sallaya sallaya girmişsin sarı. Sırrını bize de söylemek ister misin?" dedi sırıtarak. Buket ve Semih aynı anda 'NE?" diye bağırdı, ikiside şaşkınca bana bakıyordu.
"Oraya girmek için aylar önceden rezarvasyon yaptırman gerekiyor!" dedi Buket şaşkınca. Ne diyecektim şimdi?
"Emre.. yakın arkadaşım, oranın sahibinin yakın arkadaşı." dedim geçiştirerek.
"Bizi de götürür müsün oraya!?" dedi Semih heyecanla.
"Yani.. sorarım Emre'ye." Bora bana baktı, gözlerini gözlerimden ayırmıyordu, en sonunda gözlerimi ondan çekip kapıya baktım. Ceren sinirle kapıyı açıp kapıyı sertçe kapattı.
"Dışarı gel Bora!" dedi bağırarak, Bora'ya baktım. Hala bana bakıyordu gözlerini çekmiyordu benden.
"Bora!" dedi daha çok bağırarak. Bora sinirle gözlerini benden çekip Eren'e baktı.
"Çıkar şunu sınıftan Eren!" dedi sinirle. Eren yanımdan ayrılıp Ceren'e doğru ilerledi, kolundan tutarak sınıftan çıkarmaya çalıştı ama Ceren kolunu kurtarıp Bora'nın üzerine doğru yürümeye başladı. Eren Ceren'in kolundan tutarak zorla sınıftan çıkardı onu, Bora nasıl sevgilisine bu kadar sert ve acımasız davranıyordu hiçbir fikrim yoktu. O olsa.. değil beni zorla sınıftan çıkartmak kılıma zarar gelse dünyayı yakardı. Bora çok farklıydı, bunca yıl kız arkadaşıyla yurt dışında yaşamıştı, ona nasıl bu kadar sert davranabiliyordu? Her defasında onu hatırlamak istemiyordum. İlk dersimiz coğrafya'ydı, Semih arka sıraya geçmişti bende yerime oturdum.
"Evet gençler, geçen sene eylül ayında da yaptığımız gibi bu yılda kamp gezisi yapacağız. Yalnız sadece seçmeli dersimi seçenler gelicek bu geziye, katılım zorunlu notunuzu etkileyecek." Sıkıntılı bir nefes verdim, gitmek istemiyordum.
"Daha sonraki haftalarda dünyanın en iyi üniversitelerinden biri olan Harvard üniversitesine gideceğiz, vize işini bir an önce halletmenizi istiyorum." Keşke müdüre dersin içeriğini sorsaydım, coğrafyadan sonraki dersimiz beden eğitimiydi. Buket ile üzerimizi değiştirmek için spor salonundaki soyunma odasına gittik. Spor taytımı ve kısa bol beyaz tişörtümü giydim ve Buket'i beklemeye başladım, sınıftaki diğer kızlar bana bakıyordu. Bileğimdeki tokayla saçlarımı topladım, tişörtüm biraz fazla kısaydı sanki. Kollarımı havaya kaldırdığımda altımdaki bralet ve mini karın kaslarım görünüyordu. Aslında bu çok seksi bir görüntüydü ama amacım bu değildi, keşke daha uzun bir tişört koysaydım. Buket kabinde çıkıp hayranlıkla bana baktı, gerçekten güzel bir kızdı. Kahverengi gözlü esmer bir kızdı ama çok tatlıydı, birlikte soyunma odasından çıkıp spor salonuna doğru ilerledik. Bora Semih ve Eren basketbol oynuyolardı, kesin birazdan basketbol maçı yapıcaktık. Çünkü her şey tekrar ediyordu, beden hocası hepimizi yan yana sıraya dizip yoklama aldı.
"Serbestsiniz arkadaşlar sınav seneniz olduğu için, ders çalışmak isteyen gidip sınıfta çalışabilir." Çok şükür bu sefer tekrar etmemişti. Buket'e baktım ama o Semih ile basketbol oynayacaktı sanırım, ona haber verip sınıfa gidecektim. Tam Buket'in yanına gidecekken birisi basketbol topunu bana attı, reflekslerim olmasa top suratıma gelicekti. Kaşlarımı çatarak topu atan kişiye baktım, Bora sırıtarak bana bakıyordu.
"Reflekslerin iyiymiş, etkilendim doğrusu." Sinirle topu ona attım ve Buket'in yanına doğru ilerledim.
"Madem bu kadar profesyonel basketçisin, kanıtla o zaman." Bora'ya döndüm, topu sektiriyordu.
"Sana kendimi kanıtlamak zorunda değilim."
"Peki, var mısın iddiaya?" Kafamı iki yana sallayıp arkamı döndüm ama söylememesi gereken bir şeyi söyledi ve damarıma bastı. Basketbol ince çizgimdi.
"Korkma sarı, fazla canını yakmam." Sinirle yumruğumu sıkıp tırnaklarımı avuç içime geçirdim ve ona döndüm.
"Kazanırsam benden uzak durucaksın bay ukala." dedim sertçe, sırıtıp topu bana gönderdi.
"Çok konuşma sarı, başla." Topu sektirip sahanın ortasına doğru yürüdüm ve uzak mesafeden bir atış yaptım, top direkt potaya girmişti. Bora topu alıp tekrar bana attı ve üzerime doğru yürümeye başladı, sağ kolumla onu tutup sol kolumla topu sektiripyordum. Kolunu belime sarmıştı, vücudumuz tamamen birbirine temas ediyordu resmen. Elini karnıma dokundurunca irkilip dikkatim dağıldı ve kısacık bir anda topu aldı benden ve potaya attı. O da gayet iyi gibi görünüyordu, aramızda boy farkı vardı.
"Hile yaptığının farkındasın değil mi?" Alt dudağını yaladı ve bana baktı.
"Basketbol temas ile oynanan bir oyun sarı, bu kadar kısa bir tişörtü giymeseydin sende."
"Peki.. sen istedin." Onu sıkıştırıyordum ama boy farkı olduğu için iki katımdı. O da iki katımdı, hatta belki Bora'dan bile bir kaç santim uzundu onunla sürekli basketbol oynadığımız için alışıktım bu duruma. Hilesini bile öğrenmiştim ama bunu Bora'nın üzerinde deneyemezdim. Dirseğimle kasıklarına vuruyormuş gibi yapmam gerekiyordu, erkeklerin çoğunda bu tik haline gelmişti. Ama bunu Bora'nın üzerinde deneyemezdim, belki karnına vurabilirdim. Dirseğimi karnına doğru götürüp sertçe vurdum, hafifçe eğildi ama topu vermemişti bana. Topu tekrar potaya atıp üzerindeki tişörtü çıkardı, kahretsin.. bu kadar kaslı ve yakışıklı olmak zorunda mıydı?
"Şartlar eşit sarı, boşuna hile yapma." Cidden bunun için mi çıkarmıştı tişörtünü? Şuan salondaki herkes bize bakıyordu. Bora topu bana atıp potaya atmam için bekledi, topu attım ama top potaya girmeden engellemişti. 40 dakikalık dersin sonunda durum berabereydi, Bora sürekli vücudumla temas halindeydi ama belli bir dakikadan sonra bunu umursamamaya çalıştım. Teneffüs olduğu için beden hocası herkesi dışarı almıştı, diğer ders kaldığımız yerden devam edicektik. Bora tişörtünü giymişti. Çok terli olduğum için sınıfa gitmiştik birlikte, Buket Semih ve Eren de kendi aralarında basketbol oynuyolardı ama bir zamandan sonra onlar da işlerini bırakıp herkes gibi bizi izlemeye başlamışlardı. Çantamdaki suyu alıp kafama diktim, gerçekten çok terlemiştim. Beden hocası neden çıkarmıştı ki bizi dışarı?
"Arya yemin ederim hayatımda ilk defa Bora'ya karşı bu kadar iyi oynayan birisini görüyorum. Keşke sende bizim basket takımında olsaydın. 2 hafta sonra okullar arası basketbol maçları başlayacak." Semih Eren'in kafasına vurdu.
"Nasıl alalım oğlum kızı o kadar erkeğin arasına." Semih bana döndü daha sonra. "Valla helal olsun sarı, hepimizden daha iyisin." Buket gülümseyip bana sarılıcaktı ama elimle durdurdum onu, terliyim der gibi bir işaret yaptı.
"Ee kız Nba alt liginde oynamış yıllarca, takımdaki herkesle arkadaş. Ayrıca daha sonra öğrenip de şaşırmayın diye söylüyorum, arkadaşımız dünyaca ünlü bir ressam Sergio William ile aylar önce New york'da bir sergi bile yapmış. Semih ve Eren ağızları 5 karış açık bana bakıyolardı. Buket bu kadar çok şeyi nasıl öğrenmişti acaba?
"Sen nereden biliyorsun ki?" dedim Buket'e bakarak. Telefonunu gösterdi.
"E hayatım stalk diye bir şey var duymadın mı hiç? İyi bak bana, hayatında görüp göremeyeceğin en iyi stalkerım ben." Onunla da instagramda fotoğrafımız vardı ama ayrıldıktan sonra kaldırmıştım hepsini ve takipten çıkarmıştım hesabını. O benim aksime hiç silmiyordu o fotoğrafı oradan, gerçi hiç girmiyordur belki de hesabına. Ara sıra Emre'nin telefonundan kontrol ediyordum hesabını. Eren ve Semih benimle ilgili konuşuyolardı Buket ile. Sınıfın kapısı sertçe çarpıldı ve Ceren sinirle bize doğru yürümeye başladı. Sanırım erkek arkadaşıyla spor salonunda basketbol oynadığımı öğrenmişti, sinirlenmekte haklıydı.. ama erkek arkadaşı damarıma basmıştı benlik bir şey yoktu. Oyun boyunca ondan uzak kalmaya çalışsam da sanki bilerek yapıyormuş gibi daha çok üzerime geldi. Bora Semih ve Eren'e işaret verip Ceren'i sınıftan çıkarmalarını istedi. Bora'ya baktım, neden yapıyordu ki bunu sevgilisine.
"Bırak Semih, Bora ile konuşmak istiyorum!" Semih ve Eren Ceren'i sınıftan çıkardılar.
"Neden yapıyorsun bunu ona?" Bora anlamayarak bana baktı.
"Sevdiğin kıza bu kadar sert davranılmasına nasıl göz yumuyorsun?" Kaşlarını çattı.
"Belkide sevmiyorumdur." Bu kadar kolay mı vazgeçiyordu cidden. Daha dün sarmaş dolaşlardı, 1 günde ne değişmiş olabilirdi ki?
"Dünden bugüne ne değişti Bora?" Bora bana döndü.
"Ne saçmalıyorsun sarı? Bilmediğin şeyler hakkında yorum yapma. " Bora sinirle sınıftan çıkıp gitti, Buket ve bende arkasından bakakaldık.
"Ceren uzun zamandır aldatıyormuş Bora'yı, Bora da şüpheleniyormuş zaten bu durumdan. Bu yüzden dönmüşler Türkiye'ye, dün Ceren sırf Bora peşine takılmasın diye kavga çıkarmış sınıfta. Çünkü Bora'nın sinirleneceğini biliyormuş, dün de Kara'da görmüş onları. Bora zaten pek sevmiyordu Ceren'i, Ceren'in anne ve babası o çok küçükken terk etmişler onu. Bakma böyle burnu havada olduğuna, bu okulda burslu okuyor. Bora da üzülüyordu onun için elinden geleni yapıyordu. En son daha iyi bir eğitim alabilmesi için onunla birlikte İngiltere'ye gitti." Kalbimin derinliklerinde kabuk bağlayan bir yara tekrar kanamaya başlamıştı sanki. Bora da onun (Ateş) gibi Ceren'e üzüldüğü için sevgili olmuştu, Ceren'de onun (Ateş) gibi aldatmıştı Bora'yı. Zil çalmıştı, Buket ile birikte spor salonuna gittik. Bora etrafta görünmüyordu, basketbol topunu elime alıp onu aramaya başladım ama yoktu hiçbir yerde. Semih ve Eren'e nerede olduğunu sormuştum ama onlarda bilmiyolardı. Son çare dışarıda araycaktım onu, basketbol topunu bırakmadan okulun bahçesine çıktım ama burada da değildi. Okulun arka tarafına gittim, buradaydı, sigara içiyordu. Yanına gidip karşısına geçtim, bana bakmıyordu.
"Hadi bitirelim şu maçı" Bora beni umursamayıp sigarasını içmeye devam etti. "Hadi bay mızmız ya, e tabi sende haklısın öğrendin Nba'de oynadığımı korkup geri çekildin. O halde maçı ben mi kazanmış oluyorum?" dedim alayla. Bora kaşlarını çatıp sigarasını kenara fırlattı ve topu elimden aldı.
"Canını okuyacağım sarı, bu söylediklerine benimle tekrar oynadığına pişman olucaksın." Ona dil çıkardım, okulun arka bahçesindeki potada oynayacaktık. Üzerindeki tişörtü çıkardı tekrar.. kaslarına bakma Arya. Bora ile çekişmeli 40 dakikalık bir oyun oynamıştık, ikimizde temastan kaçınmıyorduk artık. 30 dakikanın sonunda Bora benden 1 sayı öndeydi. Sinirle ona baktım, son 5 dakikada ayağıma çok fena basmıştı. Bu yüzden son 5 dakika topallayarak oynamıştım.
"Ayağımı kırmasaydın ben kazanıcaktım" dedim sinirle.
"Mızmızlanma sarı, sana söylemiştim. Canını okuyacağım akşam."
"Hemen bu akşam mı?" dedim dudağımı büzerek. Bora'nın gözleri birkaç saliseliğine dudaklarıma kaymıştı.
"Haklısın, bütün bir gününü almalıyım senden. Cumartesi günü sabah 8'de hazır ol, bütün gün her istediğimi her dediğimi yapıcaksın." Kaşlarımı çattım.
"Abartma istersen yürüyen ego, o kadar fazla saatimi seninle öldüremem. Sadece birkaç saat."
"Sana bir tavsiye sarı, iddiaya girmeden önce yaptırımlarını önceden bilmelisin. Sonuç olarak ben kazandım ve ne istersem onu yapmak zorundasın." Haklıydı, aptal kafam fazla gaza gelmişti. Ayağa kalkıp yürümeye çalıştım ama ayağım çok fena ağrıyordu, sendeleyerek yürümeye başladım. Bora yanıma gelip kenara oturttu beni ve ayakkabımı çıkarıp ayağımı kontrol etmeye başladı.
"Çok mu ağrıyor?" O kadar ciddi bakıyordu ki ayağıma gülmemek elde değildi. Birden acıyla inledim, dokundupu yer çok acıyordu. Ayakkabımı eline alıp beni kucağına aldı ve revire doğru yürümeye başladı.
"Kaç kilosun sarı bu ne böyle, sanki kollarımda 18 yaşında bir kız değil de 2 yaşında bir bebek varmış gibi." Ona dil çıkarıp etrafa baktım. Bu hareketimi beklemiyordu sanırım, istemsizce kahkaha atmıştı. Herkes dersteydi Allah'tan, Bora beni sedyeye oturtup hemşireyi çağırdı. Hemşire ayağımı inceledikten sonra krem sürüp ayağımı bandaj ile sardı.
"Bunu her gün 3 kez sürmen gerek, gece yatarken bandajı takma..." kadını dinlemiyordum bile, yarına bir şeyim kalmazdı. Revirden Bora'nın yardımıyla çıktım, duşa girmem gerekiyordu. Spor salonunun tam aksi bir yöne doğru ilerliyorduk.
"Nereye gidiyoruz?"
"Spor salonu kalabalıktır, havuzun ordaki duşa girebilirsin."
"Ama çantam..."
"Eren getiriyor." Merdivenlerden inerken tekrar kucağına aldı beni, en alt kata indik ama etraf karanlıktı. Bora'ya biraz daha sokuldum, korktuğum için kalbim hızlanıyordu.
"Korkuyor musun karanlıktan?" kafamı olumlu anlamda salladım. Bora sağ tarafa doğru ilerleyip ışığı açtı, burası kocamandı. İleride kocaman bir havuz vardı ama üzeri kapatılmıştı. Bora beni kenardaki banklara oturttu, yaklaşık 2 dakika sonra Eren elinde çantalarımızla yanımıza geldi. Bora ayağımdaki bandajı yavaşça çıkarıp çantamla birlikte beni duşakabinlerin olduğu yere götürdü.
"Tek başına halledebilecek misin?" Kafamı olumlu anlamda sallayıp duşakabinin kapısını kapattım. Hızlı bir duş alıp üzerimi giydim, şampuanımın ve duş jelimin kokusu her yere yayılmıştı. Saçımı havluyla sarıp tarağımı saç kremimi ve saç kurutma makinemi alıp bankların olduğu tarafa ilerledim. Bora da duştan çıkmıştı ama tişörtü yoktu yine üzerinde saçından damlayan su damlaları kaslarına doğru ilerliyordu, yanıma gelip saçımdaki havluyu aldı ve kendi saçını kuruladı. Saçımı tarafıyıp kremle şekillenmesine yardımcı olduktan sonra kurutma makinesinin başlığını takıp saçlarımı kurutacakken Bora onu da elimden alıp kendi saçlarını kuruttu önce. Kaşlarımı çatarak ona bakıyordum. Saçını kurutup benim saçlarımı vigonun içine yerleştirip kurutmaya başladı, bu kadar şeyi nereden biliyordu acaba? Saçlarımı kuruttuktan sonra hemşirenin verdiği kremi ayağıma sürüp bandajı sardı. Zil çalmıştı çoktan, geç bile kalmış olabilirdik. Eşyalarımı toplamama yardım edip birlikte sınıfa gittik, çok yorulmuştum. Keşke daha geç saatlerde olsaydı beden dersi, ders matematikti. Uyumak istiyordum, eve gitmek istiyordum, ders boyunca gözlerimi zar zor açık tutmuştum. Eren ve Bora teneffüste dışarı çıkmışlardı, Semih ve Buket'e veda edip otoparka doğru ilerledim. Ayağımın üzerine fazla basmıyordum, Emre 10 defa aramıştı beden dersinde ama basketbol oynadığımız için duymamıştım bile telefonumu. Arabaya binip Emre'yi aradım, ilk çalışta açmıştı hemen.
"Kızım niye bakmıyosun telefona, sizin okuldayım." Kaşlarımı çatıp etrafa baktım ama onu göreniyordum.
"Ne!?"
"Sizin sınıfın önüne geldim şimdi, neredesin?" Arabadan inip hızlı adımlarla sınıfa doğru yürüdüm.
"Emre otoparktayım ben, çıkıcaktım şimdi."
"Bu piç niye bağırıyo lan bu kıza?" Emre telefonu suratıma kapattı, kesin birisine dalıcaktı. Hızla sınıfın önüne gittim, sınıfın önünde büyük bir kalabalık vardı. Bora ve Emre karşı karşıyaydı.
"Uzak durucaksın lan Arya'dan!" Bora güldü.
"Buna hangi sıfatla karışıyorsun?" dedi sert bir sesle.
"Arkadaşımdan uzak durucaksın lan, onun etrafında dolaşmayacaksın!"
"Yoksa?" Emre Bora'ya kafa atıcakken Bora Emre'ye yumruğu geçirdi. Emre sendeleyip Bora'ya dalıcakken yan tarafındakiler tuttu onu.
"Emre" dedim panikle ve yanına gittim, herkes bana bakıyordu. Emre'nin kaşı yarılmıştı, sinirle bakıyordum ona.
"Kavga etmeyeceksin demedim mi sana?" dedim sert bir sesle. Emre beni arkasına çekip Bora'ya baktı.
"Ulan bu kıza 1 metreden fazla yaklaştığını görmeyeceğim, sikerim senin..."
"Emre!" dedim sertçe ve elinden tutup okulun çıkışına doğru ilerlemeye başladım. Gözlerim yanıyordu, neden kimse normal bir hayat yaşamama izin vermiyordu ki? Otoparka gelince Emre'nin elini bırakıp ona döndüm sinirle.
"Ne yapmaya çalışıyorsun Emre!? Neden okulda rezil etmeye çalışıyorsun beni?" Emre sinirle elini saçlarına geçirdi ve bana baktı.
"Kızım ben sana demedim mi uzak dur bu piçten diye!? Basketbol oynamalar yakın temaslar noluyor hayıdır!?"
"Sınıf arkadaşım Emre, abartma" Emre daha çok sinirlendi.
"Sikerim öyle sınıf arkadaşını, seni kucağına alıp taşımalar çıplak bir şekilde sana yaklaşmalar saçını kurutmalar noluyor Arya!?" gözlerimden yaşlar hızla akmaya başladı.
"Beni mi izletiyorsunuz?" Emre bir anlığına afalladı ama geri toparladı kendini.
"Hayır.. okuldakiler söyledi."
"Okuldakiler bunların hepsini bilmiyor Emre. Rahat bırakın beni Emre.. nolur izin ver normal sakin bir hayat yaşayayım." Emre pişmanlıkla bana doğru gelmeye çalıştı ama elimle durdurdum onu.
"Git Emre.. bir daha asla hayatıma müdahale etmeye beni korumaya çalışma."
"Arya özür dilerim.. At..."
"Yeter Emre, onu hayatımdan çıkardım ben. Sürekli hatırlatıp durmayın istemiyorum!" Emre bana sarılıp arabasına bindi ve gitti. Arabanın kaputuna yaslanıp derin bir nefes almaya çalıştım ama olmuyordu, sanırım panik atak krizi geçirmek üzereydim. Neden rahat bırakmıyordu beni? Beni sürekli izlettiğinin farkındaydım ama umursamıyordum, hayatımda ona yer yoktu. Elimin tersiyle göz yaşlarımı sildim ama bir türlü durmuyolardı. Birden yanıma birisi oturdu, yanımdaki kişiye baktım Bora elindeki peçeteyi burnuma götürdü ve tampon yaptı. Sanırım yine kanadığını fark etmemiştim, peçeteyi elinden almaya çalıştım ama bırakmadı. Dakikalarca öylece birbirimize baktık, burnumdaki kanama durunca peçeteyi yavaşça çekti ve burnumu temizledi yanlışlıkla.
"Eleven olmandan şüpheleniyorum, sinirlenince ya da üzülünce burnun kanıyor. Ya da düşünmemen gereken bir şeyi düşündüğün zaman." Bu dediği şeye istemsizce kıkırdadım, Eleven Stranger things isimli bir dizinin baş kahramanıydı. Kız özel yeteneklerini kullandığı zaman burnu kanıyordu.
"Sevgilin mi?" Kaşlarımı çatarak ona döndüm, Emre'den mi bahsediyordu.
"Emre mi?" dedim anlamayarak, kafasıyla onayladı beni
"Emre çok yakın bir arkadaşım, başka bir okulda olduğum için fazla korumacı davranıyor. Kusura bakma Bora, böyle bir şey olmayacak bir daha." Sorun değil der gibi kafasını salladı.
"Neden Karahan'dan bizim okula geldin? Oraya girmek çok zordur." Omuz silkdim.
"Boşver.. neyse ben gideyim artık. Sende derse geç kalma." Kaşlarını çatıp bana baktı.
"Nereye gideceksin?"
"Sanane Bora" dedim alayla ve arabamın kapısını açıp sürücü koltuğuna oturdum. Arabanın önünden kalkıp bana baktı.
"Cumartesi bu söylediklerine pişman olucaksın sarı, o güne kadar bana iyi davran." Ona dil çıkarıp gaza bastım. Arkamdan bakıyordu.