Ertesi gün babamla birlikte sabah yürüyüşüne çıkmıştık, okul başladığından beri onunla fazla vakit geçirmediğim için hayıflanıp duruyordu. Birlikte sahile inip konuşarak yürümeye başladık. Annem sabah kahvaltısını hazırlamak için evde kalmıştı, daha sonra işlerini halletmek için holdinge geçecekti. Babamla birlikte ne kadar çabalasak da annemi iş aşkından koparamamıştık bir türlü.
"Nasılsın meleğim?" gülümseyerek babama baktım, iyi olduğumu sanmasını istiyordum. Ondan ayrıldıktan sonra üzülüp hastalanmamdan çok korkmuştu, bu yüzden üzerime çok daha fazla düşmeye başlamıştı ama bu durumdan rahatsız olduğumu anlayınca normale dönmüştü. Sırf ondan ayrıldığım için insanların bana üzülüp acımalarını istemiyordum, hayat devam ediyordu. Her şey olacağına varıyordu bir şekilde, kaderin önüne geçemiyorduk.
"İyiyim babacım, sen?" Babamda benim gibi gülümsedi.
"Bomba gibiyim. Seninle bir sergi yapmak istiyorum, aslında çok uzun zamandır planlıyordum bunu ama sınav senen olduğu için tereddüt ediyordum biraz. Ama konu olarak herkesten ileridesin zaten, annenin takıntıları sağolsun bütün derslere hakimsin başarılı bir öğrencisin. Bu yüzden düşünüp senin de fikrini almak istedim, ister misin birlikte bir sergi açmayı?" Heyecanla babama baktım, neden daha önce düşünmemiştim ki? Çünkü hayatımda bir sürü olay olmuştu, anne ve babamla yeniden bir hayata başlamıştım. Çok güzel bir fikirdi, Sergio ile yaptığımız sergiden sonra takipçi sayım 2 katına çıkmıştı neredeyse. Babam ile bir ikimizin imzasını taşıyan bir sergi.. hayallerimin de ötesindeydi.
"Çok güzel bir fikir.. keşke daha önce yapsaydık, aslında şu birlikte yaptığımız tabloları bile sergiye koysak çok güzel olur. Harika eserlerimiz var, nerede yapalım? Bence İstanbul harika bir fikir, sergi için birçok ünlü ismi de burada ağırlamış ve buranın güzelliklerini göstermiş oluruz." dedim heyecanla, bir an önce eve gidip babam ile yaptığımız tabloları sergi için ayırmak ve çalışmalara başlamak istiyordum. Babam kahkaha atıp bana sarıldı.
"Sakin ol birtanem, hepsinin bir zamanı bir sırası var. Daha uygun bir zamanda konuşuruz detaylıca." Ama çok heyecanlandırmıştı beni bu fikir yerimde duramıyordum.
"Okul nasıl?" dedi babam beni sakinleştirmeye çalışarak. Aslında.. ilk günlerdeki gibi değildi, gün geçtikçe seviyordum okulu. Semih Eren Buket ve.. Bora, hepsi çok iyilerdi. Bora ile sürekli atışıyorduk ama iyi bir çocuktu, bazen anlamsız bir şekilde bana çocukmuşum gibi davranıyordu. Okuldaki herkes bize imalı bakışlar atıyor ve hakkımızda bazı dedikodular çıkarıyordu. Ama ikimizde umursamıyorduk bu durumu, çünkü kimseye kendimizi kanıtlama gibi bir zorunluluğumuz yoktu. Bora bazen hakkımızda konuşanları gördüğü ya da duyduğu zaman onları çok fena benzetiyordu. Ceren'i de hiç görmüyordum okulda, sanırım Bora onu bir şeylerle tehdit ediyordu. Yarın akşam kamp için yola çıkılacaktı, Allahtan Semih Buket ve Eren ile aynı gruptaydık. Yoksa asla çekilmezdi orası, ikinci dönem değiştirecektim zaten seçmeli derslerimi.
"Güzel gidiyor aslında, arkadaşlarımı seviyorum. Ama bir Emre Batu Yağız Doğu ve Batı değiller elbette. İyi insanlar hepsi."
"Bora.. şu Haluk Atabey'in torunu mu?" Kafamı olumlu anlamda salladım. Babam tanıyordu zaten Bora'yı, güldü.
"Bora iyi çocuktur, biraz sert görünür ama çok merhametlidir. Anne ve babası zamanında terk etmişler onu, dedesi ve babaannesi ile yaşıyordu." Afallayarak babama baktım, bunu bilmiyordum. Bora hiç belli etmemişti bile bana bunu, demek o da benim gibiydi. İkimizin bir ortak özelliği vardı, onda anlamlandıramadığım bir şeyler vardı zaten.
"Öyle gerçekten, iyi bir çocuk ama çok dik kafalı." Babam sırıttı.
"1 haftada hemen tanıyıvermişsin."
Sahi ne ara bu kadar tanımıştım onu? Sürekli birlikteydik çünkü, normal değil miydi? Bu 1 hafta içerisinde bizimkilerle de konuşmuştum, Emre de gönlümü almayı başarmıştı. Hem derslerden hem de işlerle uğraşmaktan dolayı çok yoğunlardı. Emre eskisi kadar müdahale etmiyordu hayatıma, Mila da o günden sonra hiçbir şey olmamış gibi devam ediyordu. İnsanların ne düşündükleri umurumda değildi artık, önemli olan benim duygu ve düşüncelerimdi. Ben kimseye karşı bir duygu beslemiyordum ve beslemeyecektim de. Babam ile uzun bir yürüyüşün ardından eve döndük, kendimizi sohbete o kadar çok vermiştik ki saatin farkında bile değildik. Annemin çok kızacağını bildiğimiz için eve koşarak dönmüştük, annem elinde terlikle bizi bekliyordu. Babam beni arkasına alıp kendini siper etti bana, annem üzerimize doğru gelirken babam tek eliyle annemi yakalayıp yere yatırdı beni de üzerine düşürüp ikimizi birden gıdıklamaya başladı. Kahkahalarımız evimizin duvarlarında yankılanıyordu, annem bir şekilde kurtulup babamı ve beni terliklemeye başladı. Babam beni kollarının arasına alıp korumaya çalıştı. Hayalimdekinden bile güzel bir ailem vardı.. sadece üçümüz, birlikte çok mutluyduk. Annem sonunda pes edip bizi bıraktı, babamla hızlıca kahvaltılarımızı edip duşa girdik. Yarın ki kamp gezisi için depodaki çadırı ve kamp malzemelerini bulacaktık, daha sonra şu çok sabırsızlandığım sergi için çalışmalara başlayacaktık. Akşama doğru babamla birlikte o kadar yorulmuştuk ki parmaklarımız ve ellerimiz uyuşmuştu resmen. 5 saat aralıksız resim yapmıştık ama ortaya şahane ötesinde şeyler çıkmıştı. Annem hala gelmemişti, ellriemizi ve üstümüzü temizleyip aşağı indik. Esma sultan yine harika kokutmuştu etrafı, babam telefonda birisiyle konuşurken bende mutfağa geçip bar taburesine oturdum ve telefonumu çıkardım. Bir sürü mesaj gelmişti, resim yapmaya o kadar çok dalmıştık ki duymamıştım bile. Buket kamp için bir grup kurmuştu, Semih Eren ve.. bir saniye Bora da mı kampa geliyordu? Bora hariç herkes konuşmuştu, herkes alacağı şeyleri yazıyordu. Bora bana özelden yazmıştı, şaşkınca mesajını açtım.
Küpeni arabaya düşürmüşsün sarı.
Ceza olarak arabamı temizleyeceksin.
Bay ukala yine ukalalığını yapmıştı, alt tarafı bir küpeydi neden abartıyordu ki bu kadar? Bana sarıldığı sırada düşmüş olmalıydı.
Rüyanda görürsün :)
Hemen görmüştü mesajı.
Sen bilirsin, küpen bende kalıyor. ;)
Abartıyorsun Bora, bana sarılmasaydın düşmezdi.
Beni ilgilendirmiyor, küpeni istiyorsan evinin yakınındaki oto yıkamaya gel.
Kaşlarımı çatıp telefonu masaya bıraktım, elimi kulağıma götürdüm ama sahiden de yoktu küpem. Babam almıştı o küpeyi bana, çok beğeniyordum. Off napıcaktım? Bora'yı görmek istemiyordum, haftanın her günü birlikteydik zaten. Ayağa kalkıp odama çıktım ve ceketimi giyip aşağı indim, babam telefon görüşmesini bitirmişti.
"Nereye birtanem?" Kafamı iki yana salladım.
"Kısa bir işim var babacım, hemen gelmeye çalışacağım." Babam beni onaylayıp telefon görüşmelerine kaldığı yerden devam etti. Sinirle arabama binip söylediği oto yıkamaya gittim, arabada beni bekliyordu. Kapıyı sertçe kapatıp yanına doğru ilerledim sinirle.
"Neden rahat bırakmıyorsun beni!?" Bora bıyık altından sırıtıp arabasına yaslandı.
"Onu arabamı kirletmeden önce düşünecektin, şimdi şuradaki süpürgeyi alıp içini süpürmeye başla."
"Küpemi ver Bora!" Bora üzerime eğilip beni arabasıyla kendi arasında sıkıştırdı, sertçe yutkundum. Kalbimin hızlanması normal miydi? Bora ile aramda birkaç santim vardı sadece, rüzgar esse dudaklarımız birbirine değecekti.
"Vermezsem ne olur?" gözleri dudaklarıma kaydı, birden etrafımızda büyük bir gürültü koptu. Bora hızla kollarını bana sarıp kendini bana siper etti ve yere eğildi. Silah sesiydi bu, oto yıkamayı kurşunluyorlardı. Bora beni daha fazla kendine çekip yavaşça arabanın ön tarafına götürdü beni. Birden sesler kesildi, beni izleyen korumalar koşar adım yanıma geldiler ve iyi olup olmadığımı kontrol ettiler. Neden onlara karşılık vermemişlerdi ki? Bora beni ayağa kaldırıp daha güvenli bir yere götürdü beni. Korkuyordum, Bora'nın elini daha çok sıktım. Beni kendine çekip sarıldı ve sakinleştirmeye çalıştı beni. Yanımıza gelen iki adama döndü daha sonra sinirle.
"Kim olduğunu öğrendiniz mi!?"
Adamlar kafasını iki yana salladı, Bora daha çok sinirlenmişti. Kalbim deli gibi atıyordu, yanaklarım ne ara ıslanmıştı fark etmemiştim bile.
"LAN NE DİYE VARSINIZ SİZ PİÇ KURU..."
"BORA YETER, BAĞIRMA!" dedim titreyen sesimle. Bora bana dönüp sarıldı ve kafamı göğsüne yasladı.
"Tamam korkma, bak geçti.. buradayız. O piçleri bulup doğduklarına pişman edeceğim." Biraz daha böyle kalıp sakinleştikten sonra beni arabayla eve bıraktı. Arabadan inecekken elimden tutup durdurdu beni.
"Benim yüzümden oldu hepsi, özür dilerim sarı." Küpemi bana uzattı, ona son kez sarılıp arabadan indim. Korumalar bir an olsun ayrılmıyordu yanımdan. Annemin ve babamın bu durumdan haberdar olmalarını istemediğim için uyarmıştım korumaları. Annem ve babam yemek için beni beklemişlerdi, elimi yüzümü yıkayıp onlarla yemek masasına oturdum. Allahtan pek bir şey sezmemişlerdi, kimdi bunu yapan? Bora'nın düşmanları falan mıydı acaba? Ya da benimle alakalı bir durum? Ozan'a bu durumu araştırmasını isteyecektim. Tam Bora'nın bana yaklaştığı anda olmuştu, gözleri dudağıma kaymıştı aramızda neredeyse mesafe bile yoktu. Belki de tam zamanında gelen bir işaretti, eğer beni öpseydi.. onu itemezdim bile, çünkü şoka girer ve hareket bile edemezdim. Bu durumun yaşanmasını istemiyordum elbette, ama nedensizce kalbim hızlanmıştı o yakınlaşmada. Saçmalıyorsun Arya, Bora ve sen.. imkansız. Sadece ona özel bir durum değildi bu ben hayatımda kimseyi istemiyordum artık ne o nede bir başkası. Bora ile daha 1 haftadır tanışıyorduk, aramızda böyle bir etkileşim olması bile imkansızdı. Gerçi neredeyse her saat, gece birlikteydik, benimle uğraşmaktan zevk alıyordu. O yakınlaşmayı da sırf benimle oynamak için yapmıştı, biliyordum. Benimle oynamasına izin vermeyecektim, madem o beni aptal yerine koymuştu bundan sonra ona aynı onun gibi davranacaktım.