KIRGINLIK VE AFFEDEMEYİŞ

1498 Kelimeler
Hastanenin soğuk beyaz duvarları arasında uzanıyordum. Bedenim yorgun, ruhum ise ağır yaralıydı. Sarvan’ın gitmesiyle içimde bir boşluk açılmıştı; o boşluk, her nefes alışımda biraz daha büyüyordu. Kırgınlık, öfke ve yalnızlık birbirine karışmıştı. Ama Süreyya Hanım yanımdaydı. O, yorgun gözleriyle bana umut veriyordu. Ellerimi sıkıca tuttu, varlığı sanki bir kalkan gibiydi üzerimde. “Evladım, biliyorum zor zamanlar geçiriyorsun ama unutma, yalnız değilsin,” diyordu. Bu sözler bile içimde bir nebze huzur uyandırıyordu. Şeyda ise bir adım ötede sessizce bekliyordu. Her zaman olduğu gibi güçlüydü, ama ben biliyordum ki o da benimle birlikte endişeliydi. Beni korumaya çalışıyordu. Bazen elini tutuyor, göz göze geliyorduk; o anlarda hiçbir şey söylememize gerek yoktu, çünkü her şeyi anlıyorduk. Sarvan’a karşı içimde hala kırgınlık vardı. O, beni anlamadı; beni seçmedi. O ağır sözleri unutmak mümkün müydü? Belki zamanla geçerdi, ama şu an kalbim öyle doluydu ki, affetmekten çok uzaktım. Bebeğim için güçlü olmak zorundaydım. O minicik hayat, bana yaşama sebebi veriyordu. Ama Sarvan’ın bana dokunmayışı, gözlerimin içine bakmayışı hâlâ kanatıyordu. Aramızda kapanması zor bir uçurum oluşmuştu. Her gün, her dakika bebeğim için dua ediyorum. Ama Sarvanın içimde açtığı yara kolay kapanmaz. Zamanla mı, yoksa hiç mi? Bilmiyorum. Şimdilik tek bildiğim; buradayım, direniyorum, savaş veriyorum. Hem kendim için, hem bebeğim için. Ve yanımda olanlara minnettarım. Çünkü bu zorlukları tek başıma aşmam mümkün değil. Süreyya Hanım’ın sıcaklığı, Şeyda’nın desteği… Onlar olmasa belki çoktan düşmüştüm. Ama şimdi, her ne olursa olsun, buradayım. Dayanıyorum. Ve içimde küçük bir umut ışığı yanıyor; belki bir gün Sarvan’la aramızdaki her şey düzelir. Ama o gün, şimdilik çok uzak. Odaya Gökhan girdiğinde kalbim biraz hızlandı. O, her zaman abim gibi olmuştu; yanında biraz olsun rahatlayabiliyordum. Gözlerindeki sıcaklık, soğuk hastane odasında küçük bir umut ışığı gibiydi. “Merhaba Meryem,” dedi sessiz ama içten bir sesle. “Biliyorum, zor bir süreçten geçiyorsun. Ama yalnız değilsin, biz buradayız. Sarvan da seni görmek istiyor.” Sarvan… Onunla aramızdaki kırgınlık o kadar derindi ki, onun yüzüne bakmak bile ağır geliyordu. O ağır sözler, onun öfkesi ve beni suçlaması; hepsi, üzerimde kanamama sebep olan stresin yüküydü. “Şimdilik onu görmek istemiyorum, Gökhan,” dedim kararlı ama kırgın bir sesle. “Söylediği sözler, bana verdiği acılar… Bunları sindirmem lazım önce.” Gökhan başını anlarcasına salladı. “Anlıyorum Meryem. Ama unutma, Sarvan da çok pişman ve seni çok önemsiyor. Belki konuşmak, her şeyi biraz olsun iyileştirir.” İçimde hem bir kararsızlık hem de derin bir kırgınlık vardı. Ona güvenmek istiyordum ama yaşananlar kolay kolay silinmezdi. Gökhan’ın varlığı bile, şu anki en büyük destekti. Kapı ağır ağır açıldı, doktor içeri girdi. Üzerindeki beyaz önlüğü ve ciddi ifadesiyle odaya adım attığında herkesin dikkatini çekti. Yorgun ama kararlı bakışlarıyla bize doğru yöneldi. “Merhaba Meryem,” dedi nazik ama ciddi bir ses tonuyla. “Yaptığımız tetkikler ve kontroller sonucunda durumu değerlendiriyoruz.” O anda nefesimi tuttum, kalbim biraz daha hızlı atmaya başladı. Bebeğim, benim için her şey demekti. “Şu anki durumun, düşündüğümüz kadar kötü değil,” dedi doktor devam ederek. “Kanaman durdu, rahmin içinde başka bir sorun görünmüyor. Bu, çok iyi bir işaret.” Doktorun söylediklerine rağmen içimde hala bir korku vardı. “Taburcu olabilir miyim peki?” diye sordum usulca. Doktor başını hafifçe salladı. “Evet, taburcu olabilirsin. Ama şunu çok iyi anlamalısın: Bu süreçte çok dikkatli olman gerekiyor. Stres ve ani hareketlerden uzak durmalısın. Bebeğin şu an hala çok hassas. Bir kanama daha yaşarsan, maalesef o kanamayı kaldıramayabilir.” Söyledikleri beni derin bir sessizliğe gömdü. Bebeğimin hayatı gerçekten ince bir ipteydi. Bu cümleler, hayatımın ne kadar kırılgan olduğunu bir kez daha gözlerimin önüne serdi. “Evde nasıl dikkat etmeliyim?” diye sordum, gözlerim doktorun gözlerine kilitlenmişti. “Yatak istirahati şart,” dedi doktor. “Ağır kaldırmamalı, zorlayıcı hareketlerden kaçınmalısın. Beslenmene dikkat etmelisin, bol sıvı almalısın. En önemlisi, moralini yüksek tutmalısın. Stres bebeğine zarar verir. Yanında güvendiğin, seni anlayan insanların olması lazım.” O anda Süreyya Hanım ve Şeyda, ellerimi tuttular, gözlerinde endişe ama aynı zamanda destek vardı. Gökhan ise yanımda sessizce duruyor, sanki benim en sağlam dayanağım oluyordu. Doktor, “Düzenli kontrollerine mutlaka gelmelisin. Herhangi bir anormallik hissettiğinde hemen bize ulaşmalısın,” diye ekledi. “Bu süreci birlikte atlatacağız.” Konuşması bittiğinde, odada ağır bir sessizlik vardı. Herkesin içinde farklı duygular vardı; umut, korku, çaresizlik ve az da olsa bir direnç. Ben ise ellerimi karnıma götürdüm. Bu küçücük hayatı korumak için tüm gücümü toplamaya karar verdim. Zor olsa da, onun için savaşacaktım. Odanın sessizliğinde, doktorun söyledikleri hala kulaklarımdaydı. Her kelime, hem bir umut hem de bir uyarıydı. Yatak istirahati, stresin azaltılması... Bunlar basit görünen ama hayat kurtaran önlemlerdi. İçimde bir yerde büyük bir sorumluluk vardı; bu küçücük canı korumak, yaşatmak zorundaydım. Süreyya Hanım başını hafifçe salladı, gözleri nemliydi ama güçlüydü. “Evladım, sen güçlü bir kadınsın. Bu zor günleri atlatacaksın. Biz hep yanındayız,” dedi usulca, sesinde annelikten gelen bir şefkat vardı. Şeyda da gözlerimin içine baktı, “Meryem, ne zaman ihtiyacın olursa ben buradayım. Asla yalnız değilsin,” dedi kararlılıkla. Gökhan, bir abi şefkatiyle omzuma dokundu, “Korkma, biz buradayız. Her şeyi seninle birlikte göğüsleyeceğiz.” Ama Sarvan… Onu görmek istemiyordum. Kalbimde açtığı yaralar, söylediği sert sözler hâlâ taze ve acıydı. O an, onu affetmek mümkün değildi. Ama bilsin istiyordum ki, bebeğim için güçlü kalacağım. Ve asla yalnız yürümeyeceğim. Doktor kapıdan çıkarken arkamı dönüp son bir kez baktı. “İyi dinlenin. Kontrollerinizi aksatmayın. Ve en önemlisi, moralinizi yüksek tutun.” Başımı yastığa yasladım, gözlerimi kapattım. İçimde hem korku hem umut vardı. Zor bir yoldu, ama en değerlim için savaşacaktım. “İyi olacağız,” diye fısıldadım kendi kendime. Ve o küçük kalp atışlarını hissettim... Hayatın en kıymetli mucizesini. ****** Her şey hazırdı birazdan hastaneden çıkıp konağa gidecektim ama oraya dönmek istemiyordum. Bu zamanlar insanın ailesine o kadar muhtaç oluyor ki. Keşke arkamda duran bir ailem olsaydı da ben o konağa değil de babamın evine gitmek istiyorum diye bilseydim. Ama yok işte benim bir ailem yok. O insanlara asla aile demek olmazdı. o lar beni kurban eden insanlardı ancak. Hastaneye bile gelmemiştiler. Kızım hastanede gidip bir görelim belki öldü bile dememiştiler. Elimi karnıma sardım benim tek ailem bebeğimdi artık. Bu hayatta ayakta kalmamın tek sebebi oydu. O olmasa Sarvanın sözlerinden sonra bir saniye bile yanında durmaz çeker giderdim. ama şimdi yapamam ki karnımda bebeğim elimde beş kuruş para yok. Hem Sarvan peşimi bırakmazdı hemde Korkmaz aşireti. karnımda onların belkide gelecekteki ağasını taşıyordum bırakmazdılar bizi. Kapı hafifçe açıldı. Süreyya Hanım, yorgun ama kararlı adımlarla odaya girdi. Gözlerindeki derin acı ve pişmanlık, içinde bulunduğumuz ağır havayı daha da yoğunlaştırıyordu. Sessizce yanıma yaklaştı, nazikçe kolumu tuttu. “Hazır mısın evladım?” diye sordu, sesi yumuşak ama güçlüydü. Gözlerinin içine baktım, orada bana olan inancını gördüm. Elim karnıma daha sıkı sardım; onun desteği, bana bu zor anlarda tutunabileceğim bir dal olmuştu. Birlikte ayağa kalktık, Süreyya Hanım bana destek oldu, adımlarımız yavaş ama dikkatliydi . Hastaneden çıkarken dışarıdaki serin hava ciğerlerime doldu. Gökhan arabasıyla bizi bekliyordu; onu görünce biraz daha rahatladım, yanında güven hissediyordum. Araba yolunda Süreyya Hanım sessizliğimi bozdu: “Konağa döndüğünde yalnız değilsin güzel kızım bunu unutma. Hepimiz senin yanında olacağız üzülme sen" gülümsedim Süreyya anneye ve onu başımla onayladım. konuşmak istemiyordum. Konağa vardığımızda Sarvan oradaydı. Göz göze gelmek istemedim; bakışlarımı ona çevirmedim bile. İçimdeki kırgınlık ve güvensizlik, onun varlığıyla daha da büyüyordu. Süreyya Hanım kolumu sıktı, bu sessiz destek en çok ihtiyacım olan şeydi. Sarvan, beni izliyordu ama ben ona dönmedim. Henüz onunla yüzleşmeye hazır değildim. İçimdeki fırtına dinmeden, sadece sessizce Süreyya Hanım ve Gökhan’a yaslanmak istiyordum. Çünkü şimdi en çok ihtiyaç duyduğum şey, gerçekten beni anlayan ve koruyan insanlardı. Süreyya Hanım beni kolumdan nazikçe tuttu. Adımları ağır ama kararlıydı, sanki hem kendi yüreğini hem de benim kırılgan halimi korumaya çalışıyordu. Konak sessizdi; duvarların arasında hissettiğim gerginlik, her adımda biraz daha azalıyor gibiydi. Odamın kapısına geldiğimizde yavaşça içeri soktu beni. Gözleri bana umut verir gibiydi, ama içinde derin bir hüzün taşıyordu. “Burada biraz dinlenmelisin, evladım,” dedi yumuşak bir sesle. “Şimdi ihtiyacın olan tek şey sakinlik ve huzur.” Yatağa oturdum, bedenim ağır, yorgun ve bitkin hissediyordu. Ellerim hâlâ karnımdaydı; minik varlığımı korumaya çalışıyordum. Süreyya Hanım yanımda durdu, bana baktığında yüzündeki şefkat ve anlayış gözlerime doldu. Bu zor zamanlarda yalnız olmadığımı hissettirdi bana. Bir an duraksadı, sonra nazikçe sordu: “Sarvan hakkında ne düşünüyorsun, evladım?” Derin bir nefes aldım, gözlerimi kaçırdım. “Şu an onunla konuşmak istemiyorum, anne,” dedim sessizce, sesimde kırgınlık vardı. “En azından bir süre… Onu görmek istemiyorum. Odaya gelmesin lütfen. İhtiyacım olan tek şey biraz yalnızlık. Kendi düşüncelerimle, karnımdaki bebeğimle kalmak.” Süreyya Hanım başını yavaşça salladı, beni anladığını gösterircesine. “Elbette, evladım. Kapıyı kapatacağım. Ne zaman istersen, yanında olacağım. Ama şunu bil ki, ben hep buradayım, seninleyim.” O an, içimde biraz olsun hafifleme hissettim. Gözlerim doldu ama bu sefer hüzünle değil, biraz olsun umutla. Bir parça huzur arıyordum; bu kalp kırıklığı içinde soluklanabileceğim küçük bir liman. Kapı yavaşça kapandı, Süreyya Hanım yumuşak adımlarla odadan çıktı. O an yalnız kaldım; karnımda büyüyen canımla, acılarım ve kırgınlıklarım arasında sessizliğe gömüldüm. Dışarıdaki dünya ne kadar karmaşık ve acımasız olsa da, bu odada sadece minik varlığımın güveni vardı artık. Ve ben onun için güçlü olmak zorundaydım.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE