4. BÖLÜM

1994 Kelimeler
Keyifli okumalar🌸. Kahvaltı etmeden evden çıktım. Fırından simit poğaça alarak Kürşat'ın evine sürdüm arabayı. Kapıyı açan yardımcısına simitleri vererek salona geçtim. Dünkü dinleme cihazı olayından dolayı istemsizce çantamı yokladım. Görünürde bir şey yoktu. Dünkü çantayı da öylece çöpe atmıştım. Çalışan kadın Kürşat'ın henüz uyanmadığını,Enes'in ise 10 dakikaya kadar geleceğini bildirdi. Bir kahve isteyerek beklemeye başladım. "Günaydın Hande Hanım,nasılsınız bugün?" "İyiyim Bahadır seni sormalı." Teşekkürler Hande Hanım. Kürşat Bey de birazdan gelirler." Bahadır benimle konuşurken tedirgindi. Yerinde bile rahat oturamıyordu. Ya benden çekiniyor ya da benden bir şeyler gizliyordu. "Her şeyi biliyorum Bahadır." "A.. Anlamadım Hande Hanım?" Gerginliği artmıştı. Gözlerini kaçırıyordu sürekli. Olduğum yerde dikleşip ona biraz daha yaklaştım. "Diyorum ki tüm her şeyin farkındayım,sakladığın sırrı öğrendim." "Ben şey... sır derken? Ne sırrı Hande Hanım?" "Ne sırrı olduğunu den daha iyi bilirsin Bahadır. Detaylı anlat bakalım." "Kimse bana sır vermez ki. Arkadaşım da olmadı benim hiç." Elimi masaya sertçe vurup ayağa kalktım. Uzaklaşa uzaklaşa koltuğun en köşesine kedi gibi sinmişti. "Kime çalışıyorsun?" diye bağırdım. Yere düşerken "Kürşat Bey." dedi. "Bırak şimdi Kürşat'ı. Kime çalıştığını söyle." "Ne oluyor burda?" Enes'in sesi tüm salonu doldururken Bahadır yerde,ben de koltuğun ucunda ona doğru eğilip yakasını tutmuş vaziyetteydim. "Hande? Çocuğu mu dövüyorsun?" "Konuşturuyorum." Enes beni geri çekip koltuğa oturttuktan sonra Bahadır'ı da yerden kaldırıp diğer koltuğa oturttu. Sehpanın üstündeki sürahiden bir bardak doldurup Bahadır'a verirken bakışları bendeydi. "Şuna bak! Çocuk ne hâle gelmiş?" Bahadır şoka girmiş gibi öylece duruyordu. Sigaramı yakıp bir nefes çektikten sonra Enes'e baktım. "Birine çalışıyor bu ama kim olduğunu henüz öğrenemedim. Sen gelmeseydin öğrenecektim." "İyice paranoyak oldun Hande. Kürşat abi bunu araştırmadan getirip de içimize sokar mı? Hem şunun tipine bir baksana. Bu nasıl becersin ikili oyunları." Umursamayıp aheste aheste sigaramı içtim. Ben Bahadır'da bir şeyler olduğunu hissediyordum ve iyice çözmedikçe şüphemde devam edecektim. Kürşat aşağı inince Enes ispiyoncu çocuklar gibi olan biten her şeyi Kütşat'a aktardı. Öyle ki bazen abartıya kaçıp bire beş ekledi. Kürşat en son 'Ben Bahadır'a kefilim,onu iyi araştırdım.'diyince Enes bana 'Gördün mü bak?' bakışları atıyordu. Yemek masasına geçtik. Kürşat baş köşede,sağında ben solunda Enes,benim hemen yanımda Bahadır oturuyordu. Herkes sessizdi. Sessizliği bozan Kürşat oldu. "Hande,Enes senden bir olay için ona yardım etmeni istiyor." "1.5 milyon." "Euro. Yanlış anlaşılmasın. 1.5 da yardımımdan sonra isterim." Enes'in içtiği çay boğazına takıldı. Kürşat 'Helal,helal.' diyerek sırtına vuruyordu. Kendini toparlayan Enes bana baktı. "3 milyon Euro nasıl bir para senin haberin var mı?" "Güzel bir para. Benim 15 cinayetim falan yapıyor." "Yuh! Abi sen buna cinayet başı 10 milyon mu veriyorsun? Ben niye 5 alıyorum?" "Enes Bey,Hande Hanım siz milyon mu alıyorsunuz? Ben aylık 500 bin alıyorum." "Bahadır sen boşa çalışıyorsun kardeşim. Hatta ben de boşa çalışıyormuşum." "Arkadaşlar!" diyerek araya girdi Kürşat. Hepimiz susarak ona döndük. "Beni arıyorlar,ben de normal katil 10,Nova 20 diyorum. Genellikle de Nova tercih ediliyor." "Ben normal katilim yani abi?" "Sen Nova olmadığına göre Enes. Herkes bir ben değil tabi." "Vay be!" Enes küçük çocuklardan beterdi cidden. Kürşat bir kez daha 'Arkadaşlar!' diyerek dikkati üzerine çekti. "Hande,bir çocuk çetesi var. Ülkenin dört bir yanından çocukları kaçırıp kimini fuhuş çetelerine,kimini organ mafyalarına satıyorlar. Alt üyelerden 4 kişinin kimliğini tespit ettik. Enes ve senin yapman gereken onları konuşturmak." Kürşat'ın verdiği bu 4 kişinin bilgilerinin olduğu dosyayı incelerken bir taraftan da onu dinliyordum. Enes de artık ciddiyetini bize vermişti. "Yardımcı olacağım. Bu işten para istemiyorum Kürşat. Benim payım bağış yapılsın." "Ben de abi. Benimki de bağışlansın." Kürşat ağır ağır başını olumlu anlamda salladı. "Ne iyi niyetli katilleriz biz. Acaba bu işleri bırakıp hayır kurumu mu açsak?" "Vallahi Enes Bey o kadar güzel konuştunuz ki." "Enes bu Bahadır sana yürüyor benden demesi." Enes'in yine yediği boğazına kaçarken Kürşat yine onun sırtına vuruyordu. "Bir sorunumuz daha var,Tuna. Herif sadece birkaç gündür hayatımda ama sanki beni yıllardır tanıyor gibi. Bir kere aşırı zeki. Birçok şeyi de biliyor gibi. Dün beni sinirlendirince alkolü fazla kaçırıp sarhoş olmuşum ve onu işten kovmuşum." "Millet ayıksa sen ayık siken olacaksın derler. Yani bu dallama ne kadar zeki olursa olsun sen hep onun bir adım ötesinde olacaksın ki bence yapabilirsin. Zekan onunkinden fazla Hande." Evet zekam onunkiden katbekat daha fazlaydı. Benim onu kendime yakın tutup,düşüncelerini,gözlemlerini bilmem lazımdı. Ama o benden önce davranıp beni çözmeye başlamıştı. "Git konuş,tekrar işe al. Şu işi yapanları bir bulsak da rahat etsek." "Bence biz de ona dinleme cihazı yerleştirelim. Hatta sen bununla konuşmaya ofisine git ve oraya da yerleştir." "Koskoca emniyete ben nasıl cihaz yerleştireyim Enes? Oldu olacak Tufan ile Serkan emniyeti hacklesinler." Sağa sola bakındım. "Tufan ile Serkan nerde Kürşat? Uzun zamandır da görmüyorum." "Onlar işi bıraktı. Bugün biri gelecek hatta görüşmeye. Hande sen de kal,birlikte değerlendirelim. Tabi Enes sen de burdasın." "Abi ben öğlen gitsem olur mu? Derya ile buluşacağız da." "İyice aptal aşık oldun sen de oğlum. Bu kadar tutulma." "Sen hiç tutuldun mu Kürşat?" Kürşat'ın çatalı tabağına düştü. Ağzını silip 'Size afiyet olsun.' diyerek kalktı masadan. Soran gözlerle Enes'e döndüm. "Vardı tabi Kürşat abinin de bir yürek yangını. Derya'dan ilk bahsettiğimde anlattı bana da." "Anlatır mısın?" Cidden merak etmiştim. Kürşat'ı bu denli sarsan kadın kimdi ve ne olmuştu? "Kürşat abim bıçkın bir delikanlıyken birine tutulmuş. Tabi o zamanlar elde yok avuçta yok. Kızı istemişler babası vermemiş. Kürşat abim de almış kızı kaçırmış. Kaçırmış kaçırmaya da kız daha 16'sında. İmam nikahı kıymışlar,kızı derme çatma kulübeden farksız evine götürmüş. Bu sağda solda çalışıyor,kız da gündeliklere temizliğe gidiyor. Neyse kız yine gidiyor bir gün bir eve,evin oğlu kıza göz koyuyor. Kız bakıyor ev saray,oğlan yakışıklı,para da var. Oğlanla kalıyor. Kürşat abim gidiyor dayanıyor kapıya. Karımı verin diye tutturuyor. Kız çıkıp orda kalacağını söyleyince Kürşat abim evin adamlarından bir araba dayak yiyor. Canına tak ediyor tabi. İntihar edecek. Bunu torbacılar durduruyor,sonra bu da torbacıya çalışmaya başlıyor. Öyle böyle derken yürüyor bir şekilde. Kız da heriften ayrılmış,tekrardan gündeliklere gitmeye başlayınca gele gele kimin villasına geliyor?" "Kürşat'ın mı?" diye araya girdim. Başını olumlu anlamda salladı. "Abim bakıyor,kız kucağında bir bebekle gelmiş. Kıza değil de yanındakine acıyor. Sonra kız burda çalışmaya başlıyor. Abimin bir misafiri geliyor, kıza göz koyuyor. Gelip istiyor kızı abimden. Onunla evlenip bir çocuk da ondan yaptıktan sonra ondan da ayrılıyor kız. Sonra başka zengin bir koca. O da ölüyor. Şimdi nerde ne yapıyor bilmiyoruz." "Vay be!" diyorum içimden. Kürşat'ın yürek yangını da harbi harbi çok büyükmüş. 'İşte böyle.' diyor Enes'te. Derin bir iç çekip sigaramı yakıyorum. Enes benimle vedalaşarak Derya'nın yanına gitmek için kalktı. Bir süre daha Kürşat'ı düşünüyorum. Üzülüyorum onun haline. Çalan kapı düşünceleri beynimden siliyor. İçeriye 30-35 yaşlarında sarışın,yeşil gözlü bir adam giriyor. Baştan aşağı süzüyorum onu. "Merhaba! Ufuk Sazak ben. Kürşat Anahtar ile iş görüşmem vardı." "Merhaba,Hande Soyluoğlu ben de. Kürşat'ın en yakın adamıyım. Buyurun benimle görüşeceksiniz." Adama bir kaç soru sorup not alıyordum.Şu ana kadar her şey çok güzel gidiyordu. "Şimdi Ufuk Bey,ben size bir sır vereceğim. Bu sırrı hiç kimseyle paylaşmamanızı rica ediyorum. Yapabilir misiniz?" Ufuk başını olumlu anlamda salladı. Sanki çok önemli bir şey söyleyecekmiş gibi ona doğru eğiliyorum. 'Kravatınızı düzeltebilir miyim? Takıntım var da böyle şeylere.' Cevap vermesini beklemeden kravatını düzeltir gibi yaparak toplu iğne görünümlü ama aslında dinleme cihazı olan iğneyi kravatına takıyorum. "Biliyor musunuz Kürşat Bey çalışırken çok uyuklar ve sürekli horlar. Bizimle çalışacaksınız bunu göze alın lütfen." Geri çekilirken 'Bu muydu sır?' der gibi bakıyordu. 'Biz sizi ararız.' diyerek tokalaşarak onu yolcu ettim. Dışarı çıkınca sanki görüşme için bekliyormuş gibi bekleyen özel adamımız Ufuk ile konuşmak için ona yaklaştı. "Siz de mi iş görüşmesine geldiniz?" "Evet." diye kestirip attı Ufuk. "Sözlü mülakat yapılıyor diye duymuştum. Ne soruyorlar?" "Soruyorlar işte bir şeyler birader. Geçip öğrensene." Ufuk info vermemek konusunda ne kadar ısrarlı olsa da bizim adam da o kadar ısrarlıydı. "Ne olacak be abi? Ne soruyorlar söylesen ne çıkar? Ben geçen de geldiydim. Çıkan abi soru soruyorlar sır veriyorlar diyince tırsıp giremediydim. Sahi yakışıklı abim sır mı veriyorlar içeride?" Ufuk sabır diledi. Bizim adamın 'Hop abi nereye gidiyorsun?' diye seslenmesinden anlamıştım ki Ufuk gitmişti. Şu anlık iyi gidiyordu. Kısa bir sürede konuşmalarından eve gittiğini anladım. Annesi görüşmeyi soruyordu. "Güzel geçti anne. Dönüş yapacaklar." "İnşallah oğlum,inşallah yüzüne bakar Allah da şu iş olur. Ben de gönül rahatlığıyla memlekete dönerim. Ne kadar maaş verecekler dedin oğlum?" "10 bin dolar anne." "Ben dolardan falan anlamam oğlum. Ne ediyor ki?" "400 bin civarı bir şey yapıyor." Annesinden 'Abov!' tarzı bir tepki geldi. Ardından da 'Paraya bak,oğlum bu ne iş?' diye söylenmeye başladı. Ufuk'tan ses çıkmıyordu. Kapı seslerine bakılırsa başka odaya geçti. "Kürşat Bey horluyormuş,bunu göz önüne almak lazımmış. Bu ne iştir yahu?" Ufuk kendi kendine sinirle söyleniyordu. Cihazdan bir cızırtı geldi. Galiba kravatı çıkarıp bir köşeye fırlatmıştı. Telefonumu çıkarıp Ufuk'u aradım. Az önceki öfkesini bir kenara bıraktı. 'Allah Allah niye arıyor ki acaba?' diye söylenirken cihazı kapattım. "Alo Ufuk Bey merhabalar. Yarından itibaren sizinle çalışmaktan mutluluk duyarız. İyi günler." "Çok teşekkür ederim Hande Hanım. İyi günler." Telefonu kapattım. Neden bilmiyorum ama Ufuk'u işe almak içimden gelmişti. Kimseye bir şey de anlatmamıştı zaten. Kürşat'a onu işe aldığımın haberini vererek evden çıktım. Tuna'yı aradım. Benim mekanda olduğunu söyledi. Onunla görüşmek istediğimi söyleyerek telefonu kapatıp yola çıktın. Mekana geldiğimde olay yeri ekibi gitmeye hazırlanıyordu. Tuna'yı bulup yanına adımladım. "Yoksa katil bulundu mu?" "Maalesef Hande Hanım. Hâlâ bulunamadı. Olay yerinin burdaki incelemesi bittiği için gidiyor artık. Elimizde sadece kurşun ve kovanı var. Neden üst katta yataklı odalar var ve neden orda kamera yok?" "Ben devraldığımda öyleydi. Ben de hiç ellemedim. Buranın sistemi böyle dediler ben de kabul ettim." Başını olumlu anlamda salladı. Dönüp gidecekken durdurdum. "Tuna,ben dün akşam olanlar için senden özür diliyorum ve işe dönmeni istiyorum." "Özür dilemenize gerek yok. Asıl ben özür dilerim,çantanıza dinleme cihazı yerleştirdiğim için. Sizden şüphelendim." Genişçe gülümseyerek elimi uzattım. Uzattığım elimi sıkarak benimle tokalaştı. "Yarın bekliyorum o zaman." 'Tamam.' diyerek ekibini de alıp gitti. Ekibini toplama sırası bana gelmişti. Güvenlik müdürümü arayarak tüm çalışanları odama çağırmasını istedim. 5 dakikanın sonunda tüm ekip odamdaydı. "Arkadaşlar öncelikle polise gerekli bilgi vermediğiniz için ve beni kolladığınız için teşekkür ederim. Dediğim gibi bu ay 1 yıllık maaş ikramiye banka hesaplarınıza yatacak. Şimdi sizden ricam kil ne biliyorsa sonuna kadar anlatacak. Silinen,bozuk dediğimiz kamera kayıtlarını da istiyorum." Cinayet işlendiği anda güvenlik bunu fark etmiş ve müdüre iletmişti. Müdür de bana iletince planımı kurmuştum. Tüm çalışanlar hiçbir şey bilmediklerini,bir şey görmediklerini iddia edecek,görüntüler kopyalanıp yok edilecek ve kameralar bozuk denilecekti. O gece öyle de olmuştu. Polis beni aradığında benim zaten olaydan haberim vardı. Normalde böyle bir işe girişmezdim ama güvenlik müdürüm cesetin üstündeki yazıyı bana söylemişti çoktan. "Sami Gün,o gün barda otururken şu kadın yanına geliyor Hande Hanım.” Güvenliğin gösterdiği videoya baktım. Sarışın bir çıtır Sami Gün’ün yanına yaklaşıyor ve bir süre sohbet edip üst kata yöneliyorlar. Ufuk’u arayıp attığım konuma gelmesini söyleyip dikkatimi diğerlerine veriyorum. “Sami Gün’ü katile çeken bu kadın olmalı. Tamamdır ekip. Video burda kalsın. Çıkabilirsiniz.” Ufuk kısa bir sürede geliyor. Videodaki kadını ona gösterip kim olduğunu bulmasını istiyorum. Hemen adını sanını adresini buluyor Ufuk. “Yürü gidiyoruz.” Yarım saatin sonunda Türkan Kutlu’nun kapısına varıyoruz. Türkan Kutlu üstündeki mini gecelikle kapıyı açıyor. Soran gözlerle bana bakıyor. “Konuşabilir miyiz?” “Tabi ki.” “Sami Gün. 5 gün önce gittiği mekanda öldürülüyor. En son sizinle görüşmüş. Onu kim niye öldürttü?” “Siz polis misiniz?” Başımı olumsuz anlamda salladım. Kapıyı kapatacaktı ki durdurdum onu. “Bakın Türkan Hanım,bize bilgi verin ki sizin için de iyi olsun. Bugün yakınınızdakini öldürenler yarın size de aynısını yaparlar.” Kadın telaşla bana bakıyor. Belli anlatacak. Kapıyı tekrar sonuna kadar açıyor. “Mustafa Özmen. Kiralık katilmiş. Bu sitenin başka bir apartmanında oturuyor. Bana teklifle geldi ben de kabul ettim. Sami’yi o öldürdü ama kim için inanın bilmiyorum.” Kadına teşekkür ederek Mustafa denen katilin açık adresini alarak binadan çıktım. Arabada beni bekleyen Ufuk’a yolu tarif ettim. “Hande Hanım bunlar kim? Biz niye evlerine gidiyoruz.” “Sorma Ufuk bana bir şey. Benim de kafam yerinde değil. İlk işin olarak düşün işte.” Kısa bir araba yolcuğuluğundan sonra binanın kapsına geliyoruz. Mustafa’nın bulunduğu kata çıkınca kapının aralık olduğunu görüyorum. Kapıyı biraz daha itip içeri girince önce Tuna ile gözlerimiz kesişiyor. Soran gözlerle bana bakarken yerde kanlar içinde yatan adama kayıyor gözlerim. “Hande Hanım?” “Tuna Bey…”
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE