5. BÖLÜM

1978 Kelimeler
Keyifli okumalar🌸 Soran gözlerle bana bakan Tuna’ya sahte bir şekilde gülümsedim. Sonra yerde yatan cesedi görünce ağlamaklı bir hal alarak cesede doğru koştum ve yanında diz çöküp ağlamak için çabaladım. “Ah arkadaşım ah,gencecik yaşta nasıl kıydılar sana. Şu haline bak. Tuna Bey arkadaşıma bunu yapanları bulun lütfen. Cezaları neyse eğer en ağır şekilde çeksinler.” Omzumda bir el hissettim. Yavaş yavaş dönüp bakınca elin sahibinin Tuna olduğunu gördüm. “Arkadaşınız mıydı?” “Çok yeni bir arkadaşımdı. Ortak bir arkadaşımız sayesinde tanışmıştık. Şimdi burda bu halde…” Daha fazla konuşamayacakmış gibi sustum ve yüzümü avuçlarımın arasına aldım. Birkaç damla göz yaşı da eklenmişti işin içine. “Size birkaç şey sormam lazım Hande Hanım.” “Şu an değil Tuna Bey, lütfen.” Sanki çok etkilenmişim gibi bir rol takındım. Hiç tanımadığım bir adam için ağlıyordum. Üstelik bu adamın öldürmeye kalkışacağı sonraki kişinin ben olma ihtimali de vardı. Tuna’nın uzattığı suyu elimi titreterek aldım elinden. İki yudum alıp ona geri verdim. “Biraz daha iyi misiniz?” “İyiyim.” Pantolonun arka cebinden küçük bir not defteri ve kalem çıkardı. “Ortak bir arkadaşımız tanıştırdı dediniz. Kimdi bu ve ne kadar süredir tanışıyorsunuz?” “Türkan Kutlu. İkisiyle de çok yeni arkadaş sayılırız. Daha birkaç hafta oldu. Bugün Türkan’a uğramıştım ve bana Mustafa’nın rahatsız olduğunu,kendisinin de bir işi olduğu için bakmaya gelemediğini söyleyip benim bakmamı rica etmişti. Şimdi burda onu böyle görünce kötü oldum hâliyle.” Birkaç şeyi not aldı. Gözleri bir süre yüzümde gezindi. Kaşları çatıldı. “Hande Hanım son iki cinayet de sizinle ilgili gibi. Sizin için güvenlik önlemlerini artırabiliriz. Bir de şu Türkan Kutlu’nun adresini verir misiniz?” “Güvenlik önlemlerini artırmaya gerek yok. Türkan da bu sitede oturuyor.Başka bir binada.” Türkan’ın açık adresini verirken hâlâ yüzümü inceliyordu. Bir açık,bir şey aradığı belliydi. Ama benim de maskem sağlamdı. “İsmail şu Türkan’ı bir sorgulayıp gelelim bakalım.” “Ben de gelebilir miyim?” diye atıldım. Soran gözlerle bana baktığında “Burda bir ölüyle aynı odada kalmak içimi ürpertiyor. Söz aşağıda beklerim.” “Peki.” diyerek yürümeye başladı. Türkan’ın oturduğu binanın önüne gelmiştik. Kapıdan aceleyle çıkan,yüzü tam seçilmeyen biri İsmail denilen komisere çarptı. “Önüne baksana kardeşim.” Diğer adam hiçbir şey demeden hızlı adımlarla ilerledi. Tuna ve komiser İsmail binaya girdiklerinde ben de ekip otosunun yanında beklemeye başladım. Şu giden adamda bir şeyler vardı. Bir süre arkasından izledim onu. Aceleci adımlarla ilerliyordu. “Koş koş hızlı.” Tuna ve İsmail koşarak çıktılar apartmandan. ‘Az önceki adam ne tarafa gitti?’ gittiği yönü gösterdim. O tarafa koşmaya başladılar. O adamda bir şey olduğu bariz belliydi. Hızla binaya girdim. Türkan giriş katta oturuyordu. Onun da evinin kapısı açıktı. İçeri girdiğimde yerde kan içinde yatan Türkan’ı gördüm. Daha yeni öldürülmüştü. Katil az önce yanımızdan öylece çıkıp gitmişti resmen. Daha 1 saat önce konuştuğum kadın şu an ölüydü. Bu da demek oluyordu ki katil beni takip ediyordu. Kaçırmıştım işte. Arkasından bakmak yerine peşinden gidip kim için çalıştığını öğrenebilirdim. Onu konuşturabilirdim. Dışarı çıktım ve Ufuk’u aradım. Tuna ile İsmail ortalıkta görünmüyorlardı. Ufuk kısa bir sürede geldi. “Arabayı ben kullanacağım Ufuk.” Ufuk başını olumlu anlamda sallayarak indi. Direksiyona geçtim. Beni kim ya da kimler takip ettiriyorsa bugün öğrenecektim. Arabayı ara yollara sokarak en son çıkmaz bir sokağa girdim ve indim. Ufuk merakla bana bakıyordu. “Bak kimsin,nerdesin,benden ne istiyorsun bilmiyorum. Beni takip ettiriyorsun onu biliyorum ve şu an bu söylediklerimi de takip ettirdiklerin sana iletir.” Şu an beni dışarıdan izleyen birisi boşlukla kavga ettiğimi zannedebilirdi. Bunlardan biri de Ufuk’tu. Yüzündeki endişeyle baa bakıyordu. “Ne istiyorsan yapmaya hazırım. Daha fazla insanın ölümüne sebep olmana gerek yok. Bak buradayım,beni ve kimliğimi zaten biliyorsun. Ne istiyorsan buradayım ve hazırım.” Gözlerim etrafı tarıyordu. Hiçkimse görünmüyordu ama ben emindim. Takip ediliyordum. Çatılarda da göz gezdirdim. Belki bir tetikçi de görebilirdim. Sokağın başından bir çocuk koşarak yanıma geldi. Bir elinde zarf diğer elinde ise yüklü bir parayı sımsıkı tutuyordu. “Bu sizeymiş.” diyerek zarfı bana verdi ve geldiği gibi koşarak gitti. Zarfı açtığımda içinde bir not vardı. ‘Sandığımdan daha zeki çıktın Nova. Belki de beni bulacaktın. Ama unutma Mr. Vane her zaman bir adım öndedir.” Mr. Vane kim be? İsme bak. Mr. Vane. Yok Al Capone. “Edebiyat yapma Vana mısın Musluk musun nesin? Neyse derdin açıkça söyle. Benden sana açık çek. Ne istiyorsan yapmaya hazırım diyorum.” Bir süre bekledim. Gelen giden hiç kimse olmadı. Ufuk tedirgince bana bakıyordu. Delirdiğimi düşünmüş olmalıydı. “Gidelim Ufuk.” diyerek sağ koltuğa geçtim. Ufuk da şoför koltuğuna geçince artık dayanamıyormuş gibi bana döndü. “Ne oluyor Hande Hanım? Ben hiçbir şey anlamadım. İyi misiniz?” “İyiyim Ufuk.Bir şey olduğu yok. Alış bunlara. Kürşat’ın evine gidelim.” Çıkmaz sokaktan çıktık. Bir süre yolumuza devam ederken siyah bir jeep yolumuzu kesti ve bir anda üstümüze ateş açtılar. Ufuk’a kendine dikkat etmesini söyleyerek torpidodaki silahlarımı çıkardım. Jeeptekiler fırsat bile vermeden ateş etmeye devam ediyorlardı. “Arabayı çalıştır,yanlarından geç ve önlerinde dur.” Ufuk arabayı çalıştırdı. Camdan dışarı çıkarak jeepin yanından geçerken ben de ateş açtım. Niyetleri bizi vurmak değildi bu barizdi. Sadece gözümüzü korkutmak istiyorlardı ama ben onlar gibi değildim ve 2 kişiyi çoktan indirmiştim. Ufuk diğer tarafa geçerken ben jeepin şoförü hedeflemiştim. Ne olduğunu idrak edemeden şoförün de beyni dağılmıştı. Arabada kalan son 2 kişi silahlarını atarak ellerini havaya kaldırıp teslim olur gibi yaptı. “Lütfen bizi öldürmeyin. Mr. Vane ‘Kimse ölmeyecek siz de ölmeyeceksiniz.’ dedi ve gönderdi bizi.” dedi bozuk bir Türkçe ile. “Ulan manyaklar,madem kimsenin ölmesini istemiyorsunuz ne diye ateş açıyorsunuz? Sizce benim gözüm sahte açılan bir ateşle korkar mı? Ne bu saçmalık? Defolun gözümün önünden. Söyle o Vana denen herife,neyse derdi erkekse çıksın karşıma öyle konuşsun.” İki dangalak Vana adına benden özür diledi. Ölü arkadaşlarını arabanın arka koltuklarına yerleştirdiler ve biri hızlıca sürücü koltuğuna geçip aynı hızla gazladı. “Ufuk takip et şunları. Bakalım bizi Mr. Vana’ya götürecekler mi? Hadi hızlı.” Adamları bir süre takip ettik. Takip ettiğimizin farkındalardı. Boş boş dolaşıp durdular. “Hande Hanım artık bana bir şeyler anlatır mısınız? Bu adamlar kim? Biz niye çatışmanın ortasındayız? Siz kimsiniz?” “Sonra Ufuk. Kaybetmeyelim şunları.” “Bir yere gittikleri de yok ki. Geziniyorlar.” Haklıydı. Daha fazla takip etmenin bir anlamı da yoktu. Bu herifler bugün gitmezdi o Vana’nın yanına. Telefonuma gelen bildirime baktım. Tuna’ydı mesaj atan. Nereye kaybolduğumu,anca fırsat bulduğunu falan yazıyordu. “Kürşat’ın evine dönelim Ufuk.” Ufuk artık soru sormuyordu. Başını olumlu anlamda salladı. Kürşat’ın evine varana kadar da konuşmadık. ❄️ Olanı biteni Kürşat’a anlattım. Çatılmış kaşlarıyla beni dinliyordu. “Oğlum arabaya ne yaptınız?” diyerek Enes içeri girdi. Ona da kısa bir özet geçtim. “Kim bu Mr. Vane?” “Ne bileyim Enes? Ben de Kürşat’a soruyorum tanıyor mu diye?” “Ya bu Vayn diye mi telaffuz ediliyor? Veyn diye mi?” “Şu an en önemli konumuz da herifin isminin telaffuzu değil mi Bahadır? Vana de geç.” Biz bu ekiple bu kadar olaydan nasıl başarıyla çıkıyorduk? Bazen aklım hiç almıyordu. “Mr. Vane diye birini hiç duymadım. Takma isim kullanıyor olmalı. Ufuk bir güzel araştır,kim olduğunu bulursan 2 maaş ikramiye.” Enes telefonu çaldığı için odadan çıktı. Kısa bir süre sonra tekrar geldi. “Abi Derya tutturdu illa ailenle ailem tanışsın diye. Ne yapacağım ben? Ailem var dedim bir de.” “Oğlum yalan mı? Biz ailen değil miyiz?” “Enes taka taka buna mı taktın? Al Kürşat baban,ben kız kardeşin,Ufuk ile Bahadır da erkek kardeşlerin. Bitti gitti.” Enes yurtta büyümüştü. Babası vefat edince annesi de intihar etmişti. Aile konusunda çok hassastı her zaman. “Çok çok teşekkür ederim. O zaman bu akşam gelsinler mi?” Kürşat ‘Gelsinler.’ diyerek odadan çıktı. Enes küçük bir çocuk gibi sevinçliydi. Birden yüzü düştü. ‘Anne yok. Annesiz aile olmaz ki.’ “Dert ettiğin şeye bak.Yürü gidiyoruz.” “Nereye?” “Yürü sen.” Kısa bir yolcukluktan sonra annemin evinin önüne geldik. Annemle öyle sık görüşmesem de aramızdaki bağ çok güçlüydü ve ben o bağa sarılarak gelmiştim. “Burası annenin evi değil mi?” Başımı olumlu anlamda sallayıp indim arabadan. Buraya her geldiğimde aklımdan geçen o an yine gelmişti aklıma. O gün bunlar yaşanmasaydı ya da yaşansa bile ben evden kaçmak yerine annemin gelmesini bekleseydim ne olurdu? Birçok şey olurdu. Belki iyi bir okulda iyi bir bölüm okur mesleğimi yapardım. Belki birini çok sever onunla bir yuva kurardım. Olmayacak tek şey ise benim bir tetikçi olmam olurdu ve ben asla ihtimal vermediğim o kişi olmuştum. Kapıyı çaldım. Açılmadı. İki kez üst üste tekrar zile bastım. Açan yoktu. Telefonumu çıkarıp onu aradım. Telefon evin içinde çalıyordu. Annem evdeydi ama açmıyordu. Aklımdan bir sürü olumsuzluk geçti. “Enes kır kapıyı. Çabuk ol Enes. Allah’ım annem…” Enes tam kapıya omuz atmaya hazırlanırken annem üstündeki bornozla açtı kapıyı. Hemen boynuna atladım. “Sana bir şey oldu zannettim anne.” Sırf bana ulaşmak için 3 kez üst üste adam öldüren Vana’nın ben de 3 adamını öldürmüştüm. İntikam için anneme bir şey yaptığını düşünmüştüm bir an. “Ne olsun kızım bana? Duştaydım. Girsenize içeri.” Annemden ayrılıp içeri girdim. O herif anneme bir şey yapmış olsaydı her neredeyse onu bulup gebertirdim. “Oturun siz,geliyorum ben.” Enes ile yan yana koltuğa oturduk. Tedirgin bakışları üstümde geziyordu. “İyi misin Hande? Yüzün sapsarı.” Başımı olumlu anlamda salladım. Aklımdan geçenleri ona da anlattım. “Bu ihtimal benim de kısa bir süre aklımdan geçti. Bu herifi bulmamız ve durdurmamız şart oldu Hande.” Tam ben konuşacakken annem odaya girdi. Gülümseyerek bize bakıyordu. Annemin en sevdiğim yanı sürekli gülümsemesiydi. 40’lı yaşların sonunda olmasına rağmen cildi çok güzeldi. Saçları her daim boyalı olurdu. Islak siyah saçları parlıyordu. “Öncelikle tekrardan hoşgeldiniz. Ne içersiniz?” “Sen zahmet etme anne. Ben hallederim. Mutfağa gel sen benimle yeterli.” Mutfağa geçtiğimizde anneme neden geldiğimizi kısaca anlattım. Hemen kabul etmişti. İnsanlara yardımı çok severdi. Hazırladığım meşrubatları ve annemin dünden yaptığı tatlıdan tepsiye koyarak içeri geçtim. Beni gören Enes bıyık altından gülmeye başladı. “Maşallah eline de hiçbir iş yakışmıyor. Ya da biz silahtan başka şey görmediğimiz içindir.” “Öyle mi Enes Bey? Anneme anlatmıyorum,ye iç gidiyoruz. İnsanlık ölmüş cidden.” Enes bir telaşa düştü ki görülmeye değer. Özür dileyerek hemen tepsiyi elimden alıp sehpanın üstüne koydu. Servisi de kendi yaparken bu kez bıyık altından gülen bendim. “Ne gülüyorsun kızım? Özür de diledik. Amuda mı kalkalım?” “Olabilir aslında.” Ellerini yere koyup üstünde durmaya çalışırken bu kez kahkahalarla gülüyordum. “Aman damat bey dikkat. Yemek öncesi başımıza iş açma.” “Senin teklifi kabul ettiğini duyunca sevinçten ne yapacağını şaşardı Gülsüm Sultan.” Enes yere yığılırken bir anneme bir de bana bakıyordu. ‘33 yaşında adamım,şu düştüğüm hâle bak.” “Aşk insanı tekrar 3 yaşındaki hâline çeviriyor demek ki.” Enes de ben de katil kimliğimizi bir süre bir kenara bırakıp annemle uzun uzun sohbet ettik. Öyle ki Derya arayana kadar saatin nasıl geçtiğini bile fark etmedik. “1 saate kadar geliyorlarmış. Kürşat abiyi aradım hazırlıklar tamammış. Hadi biz de gidelim artık.” Annem çoktan hazırlanmıştı zaten. Hemen yola çıktık. Kürşat’ın evine geldiğimizde annemin yüzü tedirgin olmuştu. “Bir şey mi oldu Gülsüm Sultan?” Başını olumsuz anlamda salladı ve gülümsedi. ‘Bir şey yok kızım. Sen de bugün fazla pimpiriklisin.” Nasıl olmayacaktım? Bugün bir sürü olay yaşamıştım. Tabi bunları anneme anlatamazdım. İnsanın bazı şeyleri içinde yaşamak zorunda olması bazen kötüydü. “İyi Deryalar hâlâ gelmemiş. Hadi biz de içeri geçelim.” Enes o kadar heyecanlıydı ki. Tanışma günü böyleyse isteme günü kalpten giderdi herhalde. Allah gecinden versindi tabi de. İçeri girdiğimizde her şey mükemmel görünüyordu. Bahadır ile Ufuk koltukta sohbet ediyorlardı. İkisinin de üstünde çok şık takım elbiseler vardı. Enes de hemen üst kata giyinmeye çıktı. Kürşat ortalıkta yoktu henüz. Bahadırlarım yanına oturduk annemle. Annemle tanıştırdım ikisini de. Önce Enes peşinden de Kürşat indi merdivenlerden. Kürşat annemi görünce şaşkınlığını gizleyemedi. Anneme baktığımda o da Kürşat’a bakıyordu. “Gülsüm?” “Kürşat?” Yok artık!
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE