Bölüm 5

1576 Kelimeler
"Yeşil orayı güzel silmemişsin." Okuldan sonra spor salonlarını temizliyorduk. Daha doğrusu onlar temizliyor ben izliyordum. "Adım Doğukan!" Ters ters baktı. Dil çıkardım. "Yeşil. Yeşiillll! Yeşill!" Ne kadar sinir bozucuyum ben ya. Canım kendim. Musun! "Abi ben bu kızı döveceğim şimdi! Sinirlerimle oynuyor!" Sırıtmam biraz daha büyüdü. "Sinem, sus artık." Siyah konuşmuştu. Omuz silktim ve devam ettim. "Asıl sen sus Zeytin! Bak sana yeni lakap buldum. Zeytin!" Elindeki paspası olabildiğince sıktı. Ben sanırım sınırlarımı fazla zorluyorum. Aman n'olacak? "Hepiniz sakin olun. Sizinle mı uğraşacağım ben!?" Mavi konuşmuştu. Bu çocukta bir ciddi oluyor bir şebek. Ne yaptığını anlamadım. Bu da ayrı manyak. "Kız hem bütün gün uyuyor, derse girmiyor. Hem de gelmiş başımızda dır dır yapıyor anasını satayım. Bize de denk gele gele bu kız geldi." Şimdi haklı aslında biraz. Ağacın altında uyuyakalmıştım. Okul dağıldığında Yeşil gelip beni uyandırmıştı. Ama kesinlikle dır dır yapmıyordum. "Niye sustun Sinem? Haklıyım değil mi?" Haklı olsanda bunu sana söyleyecek değilim. "Aslında sana da lakap düşünüyordum Çimen." Lakap konusunda harikayım ya. Sadece renkleri söylemekse harikalığın tamam ben inandım. Moralimi bozmasan olmaz. "Alp şu kızı al başımızdan. Benim ciddi ciddi sinirlerim bozuldu." Kahve yanıma geldi. Düz bir ifadeyle suratıma bakıyordu. Aralarında en sakini Kahveydi. Aslında Yeşil de sakindi ama bana karşı değil. Beni omuzlarımdan çevirdi ve arkamdan itmeye başladı. Karşı da koyamıyordum. Üşeniyorum ve Allah ayı gibi bir güç vermiş gerisini koyuvermiş. Dışarı çıktık. Beni banka kadar sürükledi. Geldiğimizde direk oturdu. "Doğukan başkası olsa döverdi. Fazla kaşınma." Bende yanına oturdum ve omuz silktim. "Beni de dövebilir. Tabii kolaysa. Çimen gözlü." Kafasını bana çevirdi. Kaşları çatılmıştı. "Lakap takmak sana eğlenceli gelsede onlara değil." Bu sefer ben kaşlarımı çattım. "Sana kahve dememden rahatsız mı oluyorsun Alp?" Bir kaşım istemsizce kalktı. Bence Kahve lakabı ona yakışıyordu. Diğerlerinki gibi. "Benim umrumda değil. İster Alp de ister kahve. İstersen odun, kalasta diyebilirsin. Ben önemsemem." Omuz silkerek konuşmuştu. Derin bir nefes verdim. Odun iyi olabilir aslında. "Peki,tamam. Siyah'ın adı neydi?" Yüzünde gülümseme peyda oldu "Sen cidden adlarımızı bilmiyorsun?" Ona boş boş baktım. "Tabii ki de bilmiyorum. Sizin adınızla mı uğraşayım?" Göz devirdi. "Siyah'ın adı Polat, Mavi'nin adı Oğuzhan, Yeşil Doğukan ve ben Alp." Uffff... Şimdi aklında tut tutabilirsen. Ne güzel lakapları vardı. "Sana kahve demeye devam edeceğim. Mavi'ye de sorarım. Oğuzhan çok uzun. Hiç olmadı Oğuz filan derim." Kafasıyla onayladı. "Yürü gidelim artık." Ayağa kalkarken konuşmuş elimi de ona uzatmıştım. Elimi tutmadan kalktı. Zaten elini uzatan da suç! Kibar falan olmak yaramaz bunlara. İçeri girdiğimde herkes ters ters bana bakıyordu. Bende duvara gittim ve yaslandım. "Doğukan arkanı iyi silmemişsin." Sakin ve mutsuz bir şekilde konuştum. İki eğlencem vardı elimden aldılar. Üçününde kaşı havaya kalktı. "Polat bana değil önüne bak. Önünde top var." Hepsi inanmaz bir şekilde Alp'e baktı. "Sana Oğuzhan mı demeliyim Mavi mi?" Düşünme pozisyonu aldı. Gören yüzyılın sorusunu sorduğumu sanır. "Kendi ismimle seslen. Mavi deme." Omuz silktim ve olduğum yere oturdum. Al işte üzdünüz beni! Keyfim kaçtı. Hepsi şaşkınlık ve sessizlikle temizliğe devam ettiler. Ben ise sadece oturup onları izledim. Bir kaç kez soru sorsalarda omuz silkmekten başka bir şey yapmadım. Temizlik bittiğinde ayağı kalktım ve çantamı aldım. Sessizce çıkışa yürüdüm. "Sinem gidiyor musun?" Yok kalıyorum. Ne kadar mantıksız bir soru bu Doğukan. Elimi arkaya dönmeden salladım. Ben niye böyleyim ya? Mutsuz olunca ruh gibi oluyorum. Sahte bile gülümseyemiyorum. Derin bir nefes verdim. Dışarı çıktım ve yürümemi hızlandırdım. Ayhh içim bayıldı. Sokakta çocuklar oynuyordu. Onlara bakınca tebessüm edesim geldi. Tek omzumda asılı olan çanta çekilinceye kadar durduğumu fark etmemiştim. "Abla bu sana." 5 yaşında bir çocuk küçük bir kutuyu bana uzatıyordu. Elime aldım ve çömeldim. Boylarımızı aynı hizaya getirmiştir. "Kim verdi sana bunu?" Küçük çocuk alt dudağını çıkardı. Ama sen ne tatlı bir şeysin öyle. "Bilmiyorum ki. Bir abi bana seni göstererek vermemi söyledi, bana da şeker verdi. Bak..." Elinde tuttuğu lolipopu bana gösterdi. Gülümsemem biraz daha yayıldı. Hem konuşması çok tatlıydı hem de suratı. "Teşekkür ederim o zaman. Sana afiyet olsun." Sarı saçlarını karıştırdım ve ayağa kalktım. "Ama sen benim saçlarımı bozdun." Allah'ım ısıracağım şimdi. "Özür dilerim velet. Hadi görüşürüz." El salladım ve yürümeye devam ettim. Elimdeki kutuyu bir sağa bir sola çevirerek inceliyordum. Anonimin aldığını düşünerek ona mesaj attım. Sinem: Hediye için teşekkürler ama bir daha alırsan kabul etmeyeceğim. İletildi ifadesi gözüktü ama daha görülmedi. Hediyeyi cebime attım ve eve gittim. Anahtarı tam sokacak iken kapı açıldı. "Abla niye geç geldin? Neredeydin? Erkek var mıydı? Ayşegül abla Sinem'in erkek arkadaşı var!" Lanet velet. Elimle ağzını kapattım. "Seni pis velet. Ne saçmalıyorsun? Erkek arkadaşım filan yok benim. Ceza aldım." Göz devirdi. "Olsa şaşardım zaten." Fısıldıyarak devam etti. "Benim bile iki erkek arkadaşım oldu. Çıkma teklifi edenleri saymıyorum bile. Senin kaç oldu Sinem?" Çantamla kafasına vurdum. "Abla hayvansın sen! Ondan sevgilin olmadı senin! Hayvan hödük!" Gözleri dolmuştu. 3... 2... 1... "Yaaaa! Çok kötü acıyor. Ayşegül ablaaaa!" Ağlayarak mutfağa koştu. Diyorum ben velet diye. Bende sakince mutfağa ilerledim. Ayşegül ablam soğan doğruyordu. En büyüğümüz Ayşegül ablamdı. Ve evet... O da sap. "Sinem kızdan ne istiyorsun? Niye ağlattın şimdi? "Omuz silktim ve dolaptan soğuk su çıkardım. "Bu veledin sevgilisi varmış bana hava atmaya çalışıyor. Ben seni örnek alıyorum abla. Sap kalacağım ben." Ablam bıçağı koydu ve terliğini çıkardı. Şişeyi de alıp hızla mutfaktan kaçmaya çalıştım ama nafile. Yedim terliği yine. "Abla niye kızıyorsun ki şimdi? 25 yaşına kadar sevgilinin olmaması benim suçum mu?" Diğer terlik. Bu sefer ki kafama ama. İyi ki dayanıklıyım bu terliklere. Odama çıktım ve yatağıma oturdum. Hediyeyi ve telefonu cebimden çıkartıp önüme koydum. Şişeyi kafama diktim. Telefondan yeşil ışık yanınca mesaj geldiğini anladım ve açtım. 0535*******: Ne hediyesi? Sinem: Nasıl ne hediyesi? Çocukla göndermişsin ya. 0535*******: Sinem şaka mı yapıyorsun? Çünkü sinirlenmeye başlıyorum. Sinem: Niye şaka yapayım ben? Sen göndermedin mi? 0535*******: Sence ben göndermiş gibi konuşuyor muyum!? Sinem: Niye bana kızıyorsun ki!? 0535*******: Sana değil hediyeyi gönderen kişiye kızıyorum. 0535*******: Kim olduğunu bulursam öyle bir benzeteceğim ki onu... Sinem: Hiç boşuna uğraşma. Sen hediye gönderiyorsan, o da gönderebilir. Tabii onun ağzına sıçacağım öğrenince ama o başka mesele. 0535*******: Benim hediye göndermem farklı onun göndermesi farklı! Sinem: Arasındaki fark...!? 0535*******: Ben seni daha çok seviyorum ve hediye gönderdiğimde korkmadan söyledim değil mi!? O iti bulunca çok kötü şeyler olacak. Sinem: Hiçbir şey olmayacak! Eğer her hangi bir kavga olursa seni öğrenirim. Seninde ondan bir farkın olmaz. Sinem: Şimdi sinirlerim zaten gerilmişti bir de senin ile uğraşamam. 0535******* kişisini engellediniz Telefonu yanımdaki masaya koydum. Sen kim oluyorsun da bana karışıyorsun!? Hediye kutusunu aldım ve açtım. İçinde gülen yüzlü bir anahtarlık çıktı. Üstünde de not: " Bugün güldüğünü göremedim. Sen üzülme. Sadece gül. -Seni seven biri-. " Bir sen eksiktin. Şimdi sen kimsin? Delireceğim şimdi. Bunca yıl gelmedi gelmedi şimdi ikisi birlikte geldi. Ben sap kalmak istiyorum. Sizinle mı uğraşacağım? Telefon yine yeşil yanıp sönünce elime aldım. Kim olabilirdi ki? Yaşar: Sinem bana yardım etmen lazım! Yaşar: Ben çok kötüyüm! Sinem: Ne oldu lan!? Yaşar ve kötü olmak ve bunu bana söylemek. Gerçi çocukluk arkadaşı benim kime söylesin başka. Aptal Sinem! Telefon elimde titreyince baktım ama mesaj Yaşar'dan değildi. Buse atmıştı yeni mesajı. Buse: Kankaaaaaa!! Buse: Ben aşık oldum! Sinem: Kime!? Ne zaman!? Buse: Doğukan'a. Hasss... Yaşar. Hızla aşağıya indim. Ayakkabımı giyerken ablama seslendim. "Abla bu akşam geç geleceğim!" Ceketimi alırken ablam beni durdurdu. "Nereye böyle küçük hanım!?" Arkadan velet karıştı. "Kesin erkeğe kaçacak." Sinirle dişimi sıktım ve ablama yanıt verdim. "Abla, Yaşar... Yaşar kötü durumda." Sesim titremişti. Yaşar benim çocukluk arkadaşımdı. En çok ona değer verirdim. Ne kadar da göstermesem de en önemli verdiğim kişilerdendi. "Ne olmuş Yaşar'a?" Ablamın da sesi tedirgin çıkmıştı. "Abla sonra anlatayım olur mu? Şimdi lütfen..." Kafasıyla onayladığı gibi kapıdan çıktım. Koşarken Yaşar'ın numarasını aradım. Telefonunu kapatmıştı. Hay ben sana Yaşar... Aptal Yaşar! Yutkunmaya çalıştım. Ne olur bir şey yapmasın? Biraz daha hızlandım. Ta ki birine çarpana kadar. " Sinem!?" Sen nereden çıktın şimdi? "Sen ağlıyorsun." Bravo bay zeki? "Çekil önümden!" Yanından geçmeye çalıştım. İzin vermedi, yolumu kapattı. "Kahve çekil önümden!" Diğer taraftan geçmeye çalıştım ama yine beni durdurdu. "Niye ağlıyorsun?" Sakin bir tonla konuşuyordu ama aynı şey benim için geçerli değildi. "Kahve çekil şuradan!" Yine engelledi. Bu sefer yerdeki gözlerimi gözlerine diktim. Bir an afaladı. Olabildiğince sert ve heceleyerek konuştum. "Çekil şuradan!" Hipnotize olmuş gibi yana geçti bende koşmaya devam ettim. Tekrar Yaşar'ı aradım ama hala kapalıydı. Evinin önüne geldiğimde olabildiğince sert kapıyı çaldım. Açan olmayınca yumruklamaya tekmelemeye başladım. Kimsenin açmayacağını anlayınca bahçeden arkaya dolandım. Bahçe kapısını zorladım. Yine açılmadı. Etrafa bakındım. Mutfağın camını açık görünce hızla oradan daldım. "Yaşar!" Ev sessizdi. Hızla odasına yöneldim. Ağlama sesi geliyordu. Yapma be Yaşar! Hızla kapıyı açtım. "Hay geri zekalı! Ne bok yedin sen!?" Hızla etrafta bez aramaya başladım. "Sinem..." Sesi güçsüz çıkmıştı. Dolaptan bir t-shirt aldım ve hızla yanına çömeldim. Bileğini olabildiğince sıkı sardım. "Sinem... Ben çok kötüyüm." Yine ağlamaya başladı. Bende yutkundum. Kafasını göğsüme dayadı ve ağlamasını derinleştirdi. Ona biraz yaklaştım ve saçını okşayabilecek bir pozisyona geldim. "Sinem... Hepsi benim hatam. Ben onu deli gibi seviyordum. Ama... Ama söyleyemedim. Benden uzaklaşır diye korktum." Saçını okşamaya devam ettim. Gözümden bir damla daha yaş düştü. "Şşşttt... Hepsi geçecek. Ben senin her zaman yanında olacağım." Kafasını omzumdan kaldırdı ve ellerini yanaklarıma koydu. Başka zaman olsa kızardım ama şimdi bir şey diyemedim. Aptal ergen! "Sen benim her şeyimsin. En yakınımsın. Her zaman yanımda olduğun için teşekkür ederim." Drama queen... Bir şeyle de dalga geçme Sinem. "Asıl ben teşekkür ederim. Ama eğer bir daha koluna jilet atarsan, kendini yaralarsan bozuşuruz. Tamam mı?" Kafasını salladı ve dizime yattı. Bende saçını okşamaya devam ettim. Nefesleri düzenleşince uyuduğunu anladım. Elimle arkamdaki yatağın yorganını çektim. İlk önce biraz zorlansamda çekmeyi başarmıştım. Üstünü örterken kolumu tuttu. "Anne!" He Yaşar. Annenim ben. Tövbe ya!
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE