Kendi Cehennemim
BU KİTAPTAKİ TÜM KİŞİ VE MEKANLAR TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜ OLUP GERÇEKLİKLE HİÇBİR ALAKASI YOKTUR.
Alya Akdemir'den...
Ne kadar yorgun olursam olayım, bir kez bile aksatmadığım ve her gün yazdığım günlüğü bir kez daha çıkardım masanın üstüne. Sinirden titreyen ellerimi önemsemeden gözümden akan tek damla yaşı silip kalemi elime aldım.
Çocukluktan beri her zaman güzel bir hayat hayalini düşünüp dururdum. Annem ve babam gibi bir ailem olsun istemiyordum, bu yüzden beni her halimle sevecek, bana deliler gibi aşık olacak bir adam bulup onunla evlenecektim. Çocuklarımıza o kadar iyi bakacaktık ki dünyadaki en iyi anne babanın biz olduğumuzu düşüneceklerdi. Ben hep aileme baktığımda bunu düşündüm. Ama şimdi durum o kadar karmaşık ki...
Babam, annem öldükten sonra başka bir kadınla daha evlenmişti. Ve annemden önce de bir kadın vardı... Ve sanırım ondan önce de... Bu yüzden on iki kardeştik. Hoş, ben sadece kendi kız kardeşimle konuşuyordum. Altı abim, iki ablam ve iki erkek kardeşim benimle pek konuşmazdı. Hatta herkes birbirine düşman gibiydi. Bu düşmanlığın sebebini hiç anlayamamıştım. Konakta her gün kavga olurdu, abilerim bize sataşırdı ve hatta bazen döverlerdi. Biz böyle büyümüştük ve ben her gece o konaktan kurtulacağım anı düşünerek uyuyakalırdım.
Ama şimdi... Abimler yıllarca hayatımı zehir ettikleri yetmiyormuş gibi kendime ait oluşturduğum bu alanda da hayatımı mahvetmeye ant içmişler gibiydi.
En küçük abim, Yaman... Sevdiği kızı kaçırmıştı. Sevenlerin kavuşmasında ne olabilir ki, değil mi? Ama bizim oralarda durum öyle değildi. Hele de Boran'ların kızını kaçırdıysanız... İşte olay da tam burada başlıyordu.
Boran'lar ve Akdemir'ler yıllardır düşmanlar. Ben kendimi bildim bileli bu iki ailenin düşmanlık hikayelerini dinleyerek büyüdüm. Anlatılana göre bu düşmanlık aşktan doğmuş. Dedemin babası yani Nedim Akdemir evliyken bir Boran kızına tutulmuş. Şukufe Boran. Karısını gözü görmez olmuş ve o Boran kızını kaçırmış. Boran'lar da durmamış tabi. Nedim'in karısı Leyla'yı kaçırıp ona işkence ederek öldürmüşler. Leyla'nın çocukları da bu intikam ateşi ile büyümüşler. Yani dedem ve kardeşleri. Aralarındaki çatışma asla bitmemiş. Dedemin zamanında iki kardeşi ölürken Boran'lardan da çok fazla kişiyi öldürmüşler. Kan asla durmamış yani.
Babamın zamanında olaylar biraz durulsa da tüm Mardin halkı bu iki ailenin birbirine düşman olduğunu bilirmiş. Biz bu düşmanlıkla büyüdük. Gittiğimiz yerlere korumalar olmadan gidemezdik. Hapis hayatı gibiydi ve ben her gün bu hapis hayatının bitmesini bekledim.
Ve bir gün bunu başardım. Babamı ikna etmek epey zor olmuştu ama İstanbul'a tıp okumak için gelmiştim. On sekiz yaşımda hayatın tekrardan başladığını hissetmiş gibiydim. Bu yaşadığım en güzel histi. Sanki biri sürekli boğazımı sıkıyormuş da o ellerden kurtulup derin bir nefes almışım gibi... Özgürdüm.
Bugün öğrendiğim gerçeğe kadar... Babam beni derhal Mardin'e çağırmıştı. Gelmeyeceğimi söylemiş olsam bile telefonda bir dolu küfür etmiş ve gelmezsem saçlarımdan sürükleyerek gelip beni alacağını bağıra bağıra ifade etmişti ve itiraf etmeliyim ki ben onun şiddetinden çok korkuyordum. Ve burada doktor arkadaşlarımın önünde ondan dayak yiyerek ayrılmak istemiyordum.
Bu yüzden kısık bir sesle tamam diyip kapatmıştım telefonu. Ama beni neden çağırdığını, ne söyleyeceğini çok iyi biliyordum. Berdel yüzünden.
Biricik oğlu Yaman bir kız kaçırarak adeta ölüm fermanını imzalamıştı. Ve bu durumdan tek kurtuluşu da Boran'lara bir kız vermekti. Ablalarım evliydi ve küçük kız kardeşim de 17 yaşındaydı. Eğer bu kişi ben olmazsam... O olacaktı. Ve benim ne yapıp edip onları bu fikirlerinden vazgeçirmem gerekiyordu.
Çünkü ben; her gece yatağına başka kadın alan, acımasızlığıyla bilinen, Mardin'de hükmetmediği tek bir kişi bile olmayan, Boran ailesinin tek erkek çocuğu olan Asaf Boran ile evlenmek istemiyordum.
Günlüğü kapatıp çekmeceme yerleştirdim. Yazarken yanağıma dökülen göz yaşlarını silip yatağıma uzandım.
Bugün buradaki son günümdü. Ama asistanlığımın üçüncü yılında burayı ve bu mesleği bırakıp o adamla evlenip hayatımı karartmayacaktım. Bunu asla yapmayacaktım.
~ ~ ~ ~ ~
Elimdeki bavulu taşlı yollarda ittirerek yürürken şansıma küfürler ediyordum. Yıllar sonra buraya geri dönmüştüm ve bir kişi bile beni almaya gelmemişti. Sözde Midyat'ın en zengin ailelerinden biriydik ama havaalanından almaya kimse gelmemişti. O kadar değersizdim demek ki...
Konağın kapısının önüne geldiğimde önümdeki devasa kapıya iki kez tıklattım. Kapıdaki korumalar anında açtığında bavulumu kaldırıp eşikten adımımı attım. Kaçtığım yere maalesef geri dönmüştüm.
"Abla!"
Yasemin koşarak yanıma geldiğinde gülümseyip bavulu bıraktım ve kollarımı açtım. Yasemin'e sıkıca sarıldım. "Çok özlemişim seni."
"Ben de seni çok özledim ablam. İyi ki geldin."
Yavaşça uzaklaştım. "İyi ki mi değil mi bunu birazdan öğreniriz."
"Neden öyle söyledin ki abla?"
Burukça gülümsedim. Anlaşılan Yasemin'in durumdan haberi yoktu. Şaşırtıcı, oysa bağırış çağırışlarını tüm Midyat duyardı...
"Önemsiz canım. Hadi içeri girelim."
Bavuluma tekrar uzanıp iterken elini belime attı ve yürümeye devam ettik. "Abinler içeride mi?"
"Kısmen evet. Murat abim ve Yaman abim evde. Kemal abim, Yıldırım abim ve Mehmet abim de zaten burada değillerdi. Biliyorsun sen gittikten sonra hepsi evlenip taşındı buradan."
Bunları biliyordum evet ama Yasemin yıllardır burada olmadığım için her şeyi detaylıca anlatıyordu.
"Yılmaz abim de dışarıda, karısıyla beraber bebekleri için alışverişe gittiler."
"En azından bu evde mutlu olan birileri var."
Yasemin dudaklarını büzdü. "Babam bazen çok sert olabiliyor ablacım ama bizi seviyor."
"Ben onun sevgisini hiç görmedim. Ama sana gösterebiliyorsa ne mutlu bana."
Gülümsedi. "Benim sevgim yeter sana ama, öyle değil mi?"
Gülüp merdivenlere ulaşınca durdum. "Yeter tabi benim güzel kardeşim." nefesimi bıraktım. "Sınavına çalışabiliyorsun değil mi?"
Başını salladı. "Evet, bu sene o sınavı kazanıp yanına geleceğim. Ben de tıpkı senin gibi doktor olacağım."
"Öyle mi? Ne güzel. Demek sonunda karar verdin."
"Aynen öyle. Hem sen uzman olduğunda gelip senin asistanın olacağım."
Gülümsedim. "Yalnız şimdiden söyleyeyim, asistanlarımı eğitirken fazla disiplinli olurum. Elimden çekeceğin var."
Kıkırdadı. "Yine de bence kardeşine kıyamazsın."
Gülümseyip ellerimi saçlarında gezdirdim. "Tabi ki sana kıyamam güzelim benim."
Gülümsediğinde babamın sesini duydum. "Demek sonunda geldin."
Başımı çevirip merdivenlerin başında dikilen babama döndüm. Bavulumu orada bırakıp Yasemin ile basamakları çıkıp karşısında durdum. Elini uzattığında eğilip elini öpüp başıma koydum. "Hoşgeldin."
Hoş mu gelmiştik bunu birazdan öğrenecektim. "Hoşbuldum baba."
Sert bir yüz ifadesiyle yüzümü inceledikten sonra kıyafetlerime bakındı. "Bu kıyafet ne?"
Üzerime giymiş olduğum kahverengi kazak ve altına giydiğim ispanyol paça pantolonuma baktım. Gayet normaldi. Açık bile değildi. Üstelik uzun bir trençkot bile giymiştim. "Ne varmış kıyafetimde baba?" buraya geleceğimi bildiğim için daha üsturuplu giyinmiştim ama babam bunlardan bile rahatsız olmuştu anlaşılan.
"Salona gel."
Arkasını dönüp ilerlediğinde bavulumu alması için Yasemin'e döndüm. "Sen bavulumu odama götürebilir misin?"
"Benim odama götüreyim abla. Senin odana yengem kıyafetlerini yerleştirdi hep."
"Nasıl? Başka oda bulamamış mı da benimkini almış?"
Yasemin ellerini açtı. "İnan bilmiyorum."
Yılmaz abimin eşi Merve sebepsizce benden hoşlanmıyordu. Bunu asla anlayamıyordum ama Yılmaz abim de sert biri olduğu için ikisine de karışmıyordum.
"Her neyse, öyle yap o zaman." zaten burada uzun bir süre kalmaya niyetim yoktu.
Yasemin başını sallayıp merdivenleri inerken ben de babamın peşinden salona geçtim. Salonda Murat abim, Yaman abim, babaannem ve babam vardı. Hepsi ölüm sessizliği içinde koltuklarda oturuyordu.
Hızlıca babaannemin yanına gidip elini tutup eğildim ama hızlıca elini çekti. "Uzak dur benden."
Dediğini yapıp geri çekildim. Elini öpmek istemiyordum zaten ama bu nefretini görmekten nefret ediyordum.
Abimlere başımla selam verip karşılarındaki tekli koltuğa oturdum. Yaman abim başını kaldırmıyordu.
"Başımıza gelen şeyi biliyorsun. Ve bunu çözmenin yalnızca iki yolu var."
Evet, biliyordum. Ya Yaman ölecekti ya da ben o Asaf denilen adam ile evlenecektim. Birbirimizle anlaşamasak bile Yaman'ın ölmesine izin veremezdim. Ama bu evliliği de istemiyordum.
Babaannem direkt lafa girdi. "Yaman'ımın hayatına karşılık senin hayatın. Asaf Boran ile evleneceksin."
Yaman'ın hayatına karşılık benim hayatım... İşte hayatım bu kadar değersiz ve pazarlık yapılacak kadar ucuzdu.
Derin bir nefes aldım. "Ben o adamla evlenmek istemiyorum."
Yaman abim ilk defa başını kaldırdı. Gözlerinde nefret vardı. Bu nefret sadece bana karşı değildi ama dediklerini yapmazsam bana olan nefreti daha da büyüyecekti.
Evet, ailemizin bana olan nefreti büyüktü. Çünkü babaannem ben on iki yaşındayken annemin babamı aldattığını ve benim de başka bir adamdan olduğumu söylemişti. Bu iftira dna testiyle yalanlanmıştı ama annemin bu durum karşısındaki tutumu tüm ailenin bize karşı tutumunu değiştirmişti. Annem bu olaydan sonra babamdan ayrılmak istemişti tabi. Gördüğü şiddetten sonra haksız da sayılmazdı ama boşanmak istediğinde daha çok acı çekti. Ve en sonunda da öldü işte... Hayat onun için gerçekten acımasızdı ve belki de şimdi aynı kaderi benim yaşamamı istiyorlardı.
"Ne demek evlenmek istemiyorum? Senin yüzünden abini mi öldürsünler?"
Güçlü dur ve sakın ağlama kızım.
Babam lafa girdiğinde ona döndüm. "Yaman abim ölürse bu benim suçum olmaz. Neden Aslı'yı ailesine teslim edip olayı kapatamıyoruz?"
Yaman abim ayağa fırladı. "Aslı artık benim helalim! Buradan ayrılamaz!"
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldığımda babam da ayağa kalktı. "Peki o zaman, evlenme. Şimdi dışarı çık ve Yasemin'i çağır."
"Neden?"
"Madem evlenmiyorsun o halde Yasemin evlenir."
Ayağa fırladım. "Baba, Yasemin daha çocuk. Üstelik onu sevmediği biri ile evlendiremezsiniz."
"Kim söylüyor bunu?" bir kaç adım atıp karşımda durdu. İtiraf etmeliydim ki tüm hücrelerime kadar titriyordum. Fakat geri durmadım.
"Ben söylüyorum. Yıllardır süre getirdiğiniz bu saçma adeti..."
Yüzüme yediğim tokatla sözlerim yarıda kalmıştı. "Sen nasıl olur da benim sözüme karşı söz söylersin!" kolumu sertçe tutup kendine çekti. "Ben ne diyorsam o. Evlen dersem evlenirsin. Öl dersem ölürsün. Duydun mu beni?" cevap vermediğimde kolumu sarsttı. "Duydun mu dedim!"
Başımı salladım. "Duydum."
"Şimdi git hazırlan. Akşam seni görmeye gelecekler. Kaçmaya çalışırsan ya da onlar geldiğinde ters bir şey yaparsan andım olsun seni öldürür ve kız kardeşini veririm o adama."
Yapardı. Bundan o kadar emindim ki... Yapardı. Kardeşimin de benim de hayatımı alırdı elimizden.
Başımı sallayıp arkamı dönüp odadan çıkıp kapının kenarına yaslanıp derin bir nefes aldığımda babaannemin sözlerini işittim. "Yollu, İstanbul'da sürtmekten geleneklerimizi bile unutmuş. Al, okumaya diye gönderdin ve başımıza neler geldi... Gör bunları Hüseyin gör."
"Anne sus, zaten canım burnumda!"
Hızlıca uzaklaşıp Yasemin'in odasına geçtim. Yasemin bavulumu açmış yerleştiriyordu bile. "Abla, ne kadar az eşya getirmişsin... Burada uzun süre kalırsın sanıyordum."
Göz pınarlarıma dolan göz yaşlarını hızlıca silip gülümsedim. Sonuçta burada sadece bir haftasonu kalacaktım. Ama gel gör ki hiçbir şey istediğim gibi olmamıştı. "Yasemin, gel otur da seninle konuşalım."
Kıyafetlerimi bırakıp bana döndüğünde yatağına oturup elini tuttum. "Hadi gel."
Bu durumu onunla ilk ben konuşacaktım. Ne olup bitiyorsa her şeyi bilmeliydi. Fakat küçük bir yalanla... "Bir şey mi oldu?"
"Değişik bir durum... Aslında ben buraya geldim çünkü..." derin bir nefes aldım. "Aşık olduğum adamla evlenmek için geldim."
Aniden gülümsedi. "Ne? Aşık mı oldun? Kime? Ne zaman? Abla tüm bunları benden nasıl saklarsın, çabuk anlat."
Ona beni zorla evlendirdiklerini elbette söyleyemezdim. Bu yüzden aşık olup evlendiğimi düşünmesi en iyisiydi. Bir de benim yüzümden onun üzülmesini istemiyordum.
"İstanbul'da tanıştık. Bir süre orada kaldı ve yakınlaştık. Evlenmek istedik. "
" Vay canına abla, peki kim bu şanslı adam?"
Derin bir nefes aldım. "Asaf Boran."
Daha söyler söylemez Yasemin'in yüzü düştü. "O adam mı? Abla o adam çapkının teki?"
Gülümsedim. "O hiç öyle değil Yasemin. Ayrıca geçmişi beni ilgilendirmiyor. Biz birbirimizi seviyoruz."
"Pekala abla. Eğer sen seviyorsan ve o da seni seviyorsa hiç önemli değil. Siz mutlu olun yeter."
Güldüm. "Akşama gelecekler, bence şimdi beni güzelce hazırlamalısın." böyle şeyleri çok severdi. O yüzden hızlıca ayağa kalkıp dolabına yöneldi.
"Harika bir elbise almıştım ama bana biraz bol geldi. Eh tabi bir de burada giyemem. Bu yüzden sen giyeceksin."
Gösterdiği elbiseye baktım. Kırmızı ince askılı, uzun ve yırtmaçlı saten bir elbiseydi. "Bunu mezuniyetim için almıştım ama babam giymeme izin vermez. Ama madem evleniyorsun, eğer eniştem bir şey demezse istediğini giyebilirsin."
Aslında güzel bir elbiseydi ve dediği gibi eğer evleneceğim kişi bir şey demezse istediğim gibi giyinebilirdim. Evlenene kadar baba ne derse o olurdu ve evlendikten sonra koca ne derse o... Yani kadının asla bir söz hakkı yoktu.
"Çok güzel. " ama Asaf Boran'ın beni böyle hevesli bir şekilde görmesini de istemiyordum.
"O halde bunu giyiyorsun."
"Yine de başka bir şey giymek istiyorum ben."
"İtiraz istemiyorum abla. Bugün en mutlu günün. Bunu giymelisin."
Nefesimi bıraktım. Bugün benim en kötü günlerimden ilkiydi. Ve bundan sonra her gün böyle olacaktı.
"Pekala, o halde onu giyeceğim. Ama şimdi banyo etmek istiyorum. Yoldan geldim, yorgunum. Duş almak iyi gelecek."
"Tamam abla, sen banyoya geç. Ben de sana havlu getireceğim."
"Tamam güzelim."
Banyoya geçip üzerimdeki kıyafetlerden kurtulup kendimi suyun altına bıraktım.
Gözlerimi kapatırken ılık su tüm vücudumdan akıp gidiyordu. Dokuz yıl önce buradan ayrıldığım zaman her şeyin yoluna gireceğinden emindim ama şimdi tüm planlarım alt üst edilmiş gibiydi. Ve onca sene okumam da boşa gitmiş gibiydi. Asaf Boran çalışmama asla izin vermezdi ama ben doktor olarak yaşamak istiyordum. Bunu elimden alacağından emindim.
~ ~ ~ ~ ~
Aynadaki yansımama baktım. Yasemin'in verdiği elbise vücuduma çok güzel oturmuştu. Gerçekten çok güzel bir elbiseydi ama ben içinde ölüyken hiç de güzel görünmüyordu.
"Evet, son olarak bu ruju da sürdüm mü makyajın bitecek."
"Kırmızı ruj çok abartı olmaz mı Yasemin?"
"Olmaz tabi ki ablacım. Sarışın, beyaz tenli kadınsın. Fena yakışır."
Yakışır yakışmasına da o adam için çok aşırıya gidiyorduk. Yasemin bunu bilmediği için bir şey de diyemiyordum.
Dudaklarıma ruju sürdükten sonra ayakkabımı getirdi. "Of ablam be, eniştem sana bir kez daha aşık olacak."
Gülümseyip ayakkabıları da giyip ayağa kalktığımda araba sesleri duyuldu. "İşte geldiler! Ben çıkıyorum. Seni gelip alırım sonra."
Daha bir şey söylemeden heyecanla odadan çıktığında yatağa oturdum. Heyecandan kalbim hızla çarpıyordu. Bu durumdan kurtulmanın yollarını banyoda uzun uzun düşünmüştüm. Ölmeyi bile düşünmüştüm ama bu da onları durdurmayacaktı. Tek seçenek Asaf'ın vazgeçmesiydi. O bu evlilikten vazgeçtiğinde ben de kurtulmuş olacaktım. Bu yüzden bu akşam bir yolunu bulup onunla yalnızken konuşacaktım. Belki onu ikna edebilirdim.
Derin bir nefes alıp pencereye yaklaşıp terasa baktım. Asaf Boran'ın gençliğini biliyordum. Bu yüzden onu tanımak çok zor olmamıştı. Fakat yıllar geçtikçe yüzü daha çok olgunlaşmıştı ve itiraf etmeliydim ki karizmatik biriydi. Kahverengi saçları yüzüne düşüyordu. Siyah gözleri yine aynı yakıcılıkla bakıyordu karşısındaki insanlara. Kirli sakalları ve dolgun dudakları vardı. Boyu da epey uzamıştı.
Perdeyi çekip tekrar yatağa döndüm. Oturup bekleyecektim. Kahveler dağıtılana kadar burada bekleyecektim. Umudumu kaybetmeyecektim.
Saatler geçmek bilmezken bir saat boyunca orada öylece oturmuştum. Neden bu kadar uzun sürdüğünü de anlamamıştım ama Merve yengem nihayet kapıyı açmıştı. "Seni bekliyorlar."
Ayağa kalktığımda baştan aşağı süzdü beni. "Bu kıyafet ne? Baban canına okur, biliyorsun değil mi?"
Umrumda değildi. "Yasemin hiçbir şeyi bilmiyor. Birbirimizi sevdiğimizi söyleyince bunu verdi giymem için. Asaf'ın karışmayacağını düşündü sanırım. Siz de ne olur ona bir şey söylemeyin."
Güldü. "Biz bir şey söylemeyiz de sen misafirler gittikten sonra sert bir tokada hazır ol."
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. "Peki, sorun değil." buna alışkındım.
"Hadi gel de kahveleri dağıtmadan önce bir hoşgeldin de."
Başımı sallayıp odadan çıktım. Salona geçmeden önce derin bir nefes aldım. Fark edilmiyordu ama tüm vücudum titriyordu. Bu geceyi bir an önce atlatmak istiyordum artık.
Merve yengem kapıyı açıp girdikten sonra peşinden girip içerideki insanlara baktım. Abimler, babam, babaannem ve tanımadığım diğer bir sürü erkek... Gerginlikten oturup ağlayacaktım ama cesaretimi toplayıp bir kaç adım attım.
Babamın misafirler gittikten sonra giydiğim elbiseye kızacağını düşünmüştüm ama öyle olmadı. Hızla ayağa kalktı. Babaannem desen gözlerini büyüterek bakıyordu bana. Sanki namussuzluk yapmışım gibi...
"Bu kıyafet ne lan? Sen benim adıma leke mi süreceksin lan!"
Hızla karşıma gelip elini kaldırdığında gözlerimi kapattım. O tokadın yüzüme çarpmasını bekledim ama olmadı. Yavaşça gözlerimi açtığımda Asaf'ı gördüm. Babamın kolunu tutmuş sıkıyordu. "Eğer bir daha karım olacak kadına elini kaldırırsan elini kırarım Hüseyin Akdemir."
Babamın bileğini ittirip bana döndü. "İsteme olmayacak, ben berdeli kabul ediyorum. Bundan sonra Alya Akdemir benim müstakbel karımdır. Kimse ona dokunmayacak, kimse ona tek bir kötü söz bile söylemeyecek. " başını çevirip arkasındaki kalabalığa baktı. "Umarım herkes beni anlamıştır."
Babam onu böyle ezen birine karşı asla sessiz kalmazdı. Hele de bu kişi bir Boran'sa... Ama Asaf karşısında dilini yutmuş gibi duruyordu.
Asaf dönüp bileğimi tutup beni çekiştirdiğinde odadan çıktık. Hiçbir şey demeden merdivenleri inip avludan dışarı çıktığımızda hızlıca elimi çekmeye çalıştım. Ama bileğimi o kadar sert tutuyordu ki bunu başaramamıştım. "Dur artık!"
Bağırdığımda durup beni bir arabaya yasladı. "Eğer bir daha bana sesini yükseltirsen..." gözlerini yüzümde gezdirdi. "Senin sesini keserim."
Yutkunup derin bir nefes aldım. "Bileğimi acıtıyorsun."
Yavaşça elini çekip arkamdaki arabanın kapısını açtı. "Geç."
"Nereye?"
"Geç dedim."
"Nereye gittiğimizi söylemezsen binmem." korkuyor olabilirdim ama salak değildim. Bilmediğim bir adamın arabasına binmezdim.
"Cehennemine gidiyoruz. Yeterli mi?"
Gözlerimi kırpıştırdım. "Neden bana böyle davranıyorsun?"
Güldü. "Nasıl davranmamı istiyorsun?"
"Ben sana hiçbir şey yapmadım. Bana bu kadar kötü davranmak zorunda değilsin."
"Öyle mi Alya Akdemir?"
Başımı salladım. Geri durmayacaktım.
Yaklaşıp aramızdaki mesafeyi kapattı. "O halde Alya Akdemir, cehennemine hazır ol. Bu günden sonra seni kendi cehennemimde cayır cayır yakacağım."
Asaf Boran'ın son sözleriyle onu ikna edemeyeceğim gerçeği suratıma sertçe çarpmıştı. Bu adamla evlenmek zorundaydım. Ve beni kurtaracak tek bir yol bile kalmamıştı.
~ ~ ~ ~ ~