3

1849 Kelimeler
Hiçbir insan temiz bir kâğıt sayfası değildi. Beyaz üzerinde tek bir siyahlık bulunmayan... Bu yüzden kimse kafasına göre yazıp çizemez, sıkıldığında da buruşturup odanın en uzak köşesine fırlatamazdı. Pamir adımlarını basket salonuna yönlendirmeden sadece birkaç saniye önce geçirmişti bunu zihninden. Başkasını bilmezdi ama o kesinlikle temiz bir kâğıt yaprağı değildi. Adam daha önce defalarca şekillenmiş, yıpranmış ve üzerine tekrar tekrar yeni cümleler yazılmıştı. Bundandır ki Büşra'nın ondan haz etmemesini anlıyordu Pamir. Adamı ne kadar yakından tanımasa da görüyordu Büşra onun içinin karanlık yanını. Üstü çizilmiş satırları, buruşturulup atılan kalp ağrılarının kokusunu Pamir'e yaklaşmadan alıyordu. Bu yüzden onlarla oturmamış iki sevgiliyi yalnız bırakıp soyunma odasına gelmişti. Üstüne değiştirip basket salonuna girmesi sadece birkaç dakikasını almıştı. Büyük salonun kapısını açınca tanıdık bir yüz karşıladı onu. Karşısındaki adamın yüzünün asılmasıyla Onur'un da onu görmekten hoşlanmadığını anladı. Yüzüne alaylı bir gülümseme yerleştirip kollarını göğsünde birleştirdi. "Bu okul hep bu kadar sıkıcı mıydı?" Onur'un keskin bakışları kendi gözleriyle buluşunca kahkaha atma isteğini zorlukla bastırdı. "Sen gelene kadar her şey gayet iyiydi." Deyip elindeki topu öfkesinin verdiği hızla Pamir'e doğru fırlattı. Pamir'in topu karnına isabet etmeden birkaç saniye önce tutmasıyla sessiz bir küfür savurdu. "Sanırım haklısın. İki yıl önce daha eğlenceliydi." Sakin çıkan sesiyle beraber elinde tuttuğu topu potaya attı. " Derya'nın kalbini kırmana izin vermem." Onur ne kadar Pamir ile konuşsa da bakışlarını potaya tam isabet eden toptan ayırmamış, sesine ölümcül bir tını katmayı da ihmal etmemişti. Pamir'in mavi gözlerini devirmesiyle yeni bir öfke dalgasıyla sarsıldı bedeni. Kızların bayıldığı suratına gidip yumruk atmamak için derin bir nefes almak zorunda kaldı. "Derya benim bir şeyim değil." Düşünmemişti ağzından dökülen cümleyi söylerken. Kelimelere çarpmamış, güzel tek bir harfe rastlamamıştı. Karanlık bir türkünün keskin yanı gibi çıkmıştı kelimeler nefesinden. Zaten o isimleri güzelleştirmek için değil kirletmek için var olduğunu düşünürdü. "Sorun da bu zaten Pamir. Derya bunun farkında değil. Ne yaptıysan, kızın gözünü neyle boyadıysan senin zararlı olduğunu göremiyor." Onur'un öfkesini de sitemini de hissetti Pamir. Kendisinin aksine Derya'ya değer verdiğini haykırıyordu adam. Pamir, adamın bu haline içten içe ne kadar saygı duysa da bunu belli etmeye niyeti yoktu. Yerdeki topu alıp birkaç kez sektirdikten sonra Onur'a yaklaşıp olabildiğince sakin bir yüz ifadesi takındı. "Neden gidip ona zararın neresinden dönerse kârda olacağını söylemiyorsun?" Pamir'in bu alaylı hali Onur'un içinde ince bir sızıya neden oldu. Adam insanların hayatını çirkinleştirmekten çekinmiyor, sabrını sınıyordu. Öfkeli adımlarını Pamir'e yönlendirip aralarındaki az mesafeyi de yok etti. Elleri adamın yakalarını kavradı sertçe. "Gebertirim seni. Duyuyor musun?" Pamir'in umursamaz yanını söküp atmak, olduğu gibi parçalamak istiyordu Onur. O suratındaki ukala gülüşle birlikte Pamir'i yere sermek için deli oluyordu. Pamir yakasındaki ellere baktı. Kafasını iki yana sallarken sağ kaşını dikkatle havaya kaldırdı. Sinirlenmemişti. Sadece şaşkındı. Onur'un bu cesur haline şaşırmaktan öte bir duygu hissedemiyordu. O yüzden birkaç saniye Onur'un kendince tepki göstermesine izin verdi. Sessizce saydı içinden. Mademki Onur kısa da olsa hükmetmek istiyordu, Pamir ona bu şansı zevkle verecekti. Üç... İki... Bir... Tek tek tüketti ona verdiği saniyeleri. "Ellerini indir." Derken de sesi geçen zamanın hızlılığına inat oldukça yavaş dökülmüştü dudaklarından. Onur, Pamir'in sakin yüzüne bakarken derin bir nefes aldı. Küçücük bir duygu kırıntısı görmeyi bekledi mavi gözlerinde. Derya'yı kıskanabilirdi. Bu düşünce ne kadar canını yaksa da bu boşluktan bu koca hiçlikten iyiydi. Ama yoktu. Öfke parmak ucuyla dahi dokunmamıştı adama. "Bu kadar mı umurunda değil? O kız sana âşık." Derken itmişti Pamir'i. Bağırdığının farkında değildi. Farkında olsa bile bundan farklı davranır mıydı? Onur bilemiyordu. Pamir'in birkaç adım geriye gidişini seyretti. Bu kez gerçekten öfkelendiğini hissetti adam. Onur' a zaten yeterince sakin davranmıştı. Öfkesini kusmasına izin vermiş, sonuna kadar sesini yükseltmemişti. Bu tavrının Onur'u sinirlendirdiğini fark ettiğinde daha da sakinleşmiş ve durumun tadını çıkarmıştı. Öfkesiyle başa çıkamayan insanları izlemeyi hep sevmişti. Eski, ne yaptığını bilmeyen Pamir'i hatırlatırdı ona. Ve öfkenin ne ketum bir duygu olduğunu... Ama şimdi Onur durması gerektiği noktayı kestiremeyince Pamir'de sinirlerine hâkim olamamış, öfkenin o tatlı hâkimiyetini üstünde hissetmişti. Yumruğunu sıkıp adama doğru bir hamle yapsa da vurmadı. "Seni burada neden yere sermiyorum biliyor musun? Derya için kılımı kıpırdatmayacağımdan. Sana da aynısını tavsiye ederim." Deyip Onur'un yüzüne baktı. Bir daha ki karşılaşmalarında işinin bu kadar kolay olmayacağını anlasın istiyordu. Daha sonra da arkasına bakmadan salonu terk etti. -------- "Neden yanımıza oturmadan gittin kantinde?" Yarım saattir arkadaşının sorgusunu duymazdan geliyordu genç kadın. Gözlerini ders anlatan hocadan ayırmıyor böylelikle Büşra'nın sorularını cevaplamak zorunda kalmayacağını umuyordu. Ama yanıldığını anlaması fazla vaktini almadı. "Daha önce de söylediğim gibi canım arkadaşım lavaboya gitmem gerekiyordu." Sesini özellikle kısık tutup bakışlarını hocadan ayırmadı. Tekrar o adamla karşılaşmak istemediğini hangi cümlelere dökeceğini bilemedi. "Daha mantıklı bir şey söyle." Dedi Büşra gözlerini Melek'in yüzüne dikerek. Zaten Büşra'nın kendisine inanmasını beklemiyordu ama bir iyilik yapıp inanmış gibi yapabilirdi. Bu nedenle sessizce önündeki deftere anlamsız şekiller çizmeye başladı. Onun için en kolay kaçış yoluydu. Büşra da arkadaşının bu tavrını fark ettiğinde önüne dönmüş daha fazla üstelememişti. Melek böyleydi işte. Başkası için kendini siper eder, sıra kendine gelince acımasız olurdu. Kadının kendine insafı yoktu. En çok bu korkutuyordu Büşra'yı. Arkadaşının bu sessizliği aklını alıyordu çoğu zaman. Derin bir nefes alıp Melek'e doğru eğildi. "O zaman çıkışta benimle müzik salonuna geleceksin." Melek gülümseyerek baktı arkadaşına. Başını hevesle sallayıp onayladı. Hoca dersi bitirdiğini söyledikten sonra da koşar adım müzik salonuna gittiler. "Burayı neden bu kadar havasız bırakıyorsunuz?" Melek salona girer girmez aldığı hoşnutsuz nefesle siyah perdeleri araladı. İçeriye sızan gün ışığı sanki genç kadının içinde açmış gibi gülümsedi. Çok üşürdü Melek. O yüzden güneşin yeri ayrıydı onda. Saçlarını tek omzunda dolayıp büyük salonun içinde dolandı menekşeleri. O kadar çok müzik aleti vardı ki salonda, Melek'in her seferinde nutku tutulurdu. Kendi kendini sadece dinlemekle yetinip, çalmaya hiç niyetlenmediği için birkaç kez azarlamıştı. Büşra çellosunu yavaşça bacaklarının arasına yerleştirdi. Melek ise çantasından kitabını çıkarıp müzik salonunun diğer köşesine geçti. Derin bir nefes alıp sayfaları karıştırırken altını çizdiği satırlara daldı bakışları. Büşra'nın notalarla oyunu başladığında o da bu mükemmel satırlarla arkadaşına eşlik etti. "Bu da böyle başlıyor demek ki, çabalarıma rağmen. Sözcükler, artık onları bulamayacağımı sandığım anda geliyor aklıma. Onları bir daha kullanabileceğimden umudumu kestiğim anda. Her gün aynı çaba, aynı boşluk, hep aynı unutmak -hemen ardından- unutmamak isteği..." Müziğin durmasıyla beraber başını kaldırıp Büşra'nın beklentiyle kendisine bakan yüzüyle karşılaştı. Kaşlarını çatmış hoşnut olmadığını belirten bir ifadeyle bakıyordu. "Ne oldu?" dedi kısık bir sesle. Ama sorusunun cevabını dışarıdan gelen gürültüyle aldı. Her iki saniyede keskin bir pat sesi salona doluyordu. Sesli bir nefes aldı genç kız. "Tamam. Gidip bir bakarım. Sen devam et." Büşra gülümseyip ona hayali bir öpücük gönderdi. Melek de çantasını ve kitabını oturduğu sandalyesinin üstüne bırakıp yavaşça salondan çıktı. Koridora adımını attığında birkaç erkeğin sohbet ettiğini, içlerinden birinin elindeki basketbol topunu ritmik olarak yere vurup eline tekrar aldığını gördü. Adamın yüzünü göremiyordu. Sırtını kıza dönmüş, rahat bir şekilde duvara yaslanmıştı. "Bakar mısınız?" Gruptaki herkesin bakışı Melek'i bulmuş, bir tek sorunun asıl muhatabı yüzüne bakmamıştı. Elindeki topu bir kez daha yere çarptı genç adam. "Acaba spor salonunda oynamanız mümkün mü?" Genç adam soruyla birlikte durup kadına döndü. Sabah karşılaştığı menekşe gözlü kadını görünce yüzünde şaşkın bir gülümseme oluştu. Kadının telaşlı ifadesini görünce keyiflenmeden edemedi. Bu kadını her gördüğünde keyifleniyordu zaten. Sabah ki koşar adım telaşını uzun süre unutamayaktı. Tabi ki o da Pamir'i tanımıştı. Henüz onu öylece unutabilen bir kadınla tanışmamıştı. "Rahatsız mı oldun?" Bu menekşe gözlü kadın "siz" olmaya değil, "sen" olmaya layıktı. Kalbe yakın akla uzak olanından. Ama Pamir henüz zamirlerin gücünü, bir kalbin yerini değiştirebileceğini bilmiyordu. O sadece "siz" demekten hoşlanmazdı o kadar. "Arkadaşım rahatsız oldu." Dedi Melek titreyen parmakları müzik salonunu işaret ederken. Pamir ona yüzünü döner dönmez kadın bir kez daha mayına basmış gibi hissetmişti. Göğüs kafesi kıvrılıyordu sanki. Kendi içinde ezilmeye başlıyordu kadın. Hissediyordu Melek. Nedenini bilmeden adamın karanlık bir yanı olduğunu düşünüyordu. Bu adam onu ürkütüyordu. Sürekli kendini tetikte hissetmeye başlamıştı. "Sen rahatsız oldun mu?" dedi Pamir, özellikle "sen"in üstüne basarak. Kadının önceliğinin başkaları olduğunu anladı. Ama o bencil insanlardan hoşlanırdı. Kendisi de öyleydi üstelik ve bunu itiraf etmekten zerre pişmanlık duymazdı. Önce kendini önemser geriye kalanları sonra düşünürdü. Böyle büyümüştü Pamir. Kendinden öne kimseye koşmamıştı. Genç kadının göz bebeklerinin irileşmesini izledi zevkle. Yavaşça kaşları çatıldı Melek'in. Adam onunla oyun oynuyordu. Kafasını iki yana sallayıp salona dönmeye yeltendi. "Hey" Pamir'in ona seslendiğini duymasa arkasına bile bakmazdı ya adamın sesi dizlerinin bağını çözüyordu. Kadının sevdiği renkler değişiyordu adama baktıkça. Gülümsemesinin tonu değişiyor, kalbi dudaklarının kenarında atıyordu. Bakışları titreyerek baktı Pamir'e. Bu alay eden haliyle bile kalp ağrısı yapıyordu. Melek gerçek bir gülümsemenin onun yüzünde nasıl duracağını hayal etti. Gözlerinin içine kadar ışıldayacağını düşünüyordu. Kadın kalbinin göğüs kafesinde hırpalandığını hissetti. Pamir küçük bir oyun oynamak istiyordu. Asıl derdi bu genç kadının neler yapabileceğini görmek olsa da bu işten o da keyif alacaktı. Kadının ıslık çalan güzelliğini süzdü önce daha sonra da onları izleyenlere sert bir bakış attı. Böylelikle bu güzelliğin bir tek kendisinin dikkatini çekmediğini anlamış oldu. "Seninle bir oyun oynayalım." Dedi ciddi bir ifadeyle. "Ne oyunu?" dedikten hemen sonra Pamir'e doğru birkaç adım attı. Bundan sonraki tüm adımları da öyle olacaktı. Tüm yönleri adama dönecekti. Kaçtığını sandığı anlarda bile adamın yanında alacaktı soluğu. "Eğer topu benden alabilirsen, arkadaşlarımla spor salonuna döneceğiz. Ama..." "Çocuk muyuz?" Pamir'in cümlesini bitirmesine izin vermeden öfkeyle konuşmuştu. Bu adam ciddi anlamda alay ediyordu kendisiyle. Etraflarındaki diğer erkeklerin gülüşleri dolunca kulağına sinirle elini saçlarına daldırdı. Pamir'in onlara doğru dönmesiyle koyu bir sessizlik oluştu. "Farz et ki öyleyiz." Deyip kestirip attı. Kadının işine gelirseydi. Yalvaracak hali yoktu. Melek derin bir nefes alıp peki diye mırıldandı. Bu kez irileşen Pamir'in göz bebekleri oldu. Yüzü durumdan aldığı zevki yansıtırcasına ışıldadı. Bu haliyle Melek'in göğüs kafesinde bir meltem estirmişti. Adam kitapların okurken altını çizdiği satırlarına benziyordu. Öyle güzel, öyle tekrar tekrar okunulası... Topu almak için küçük bir hamle yaptı. Pamir yerinden bile kıpırdamadan topu uzak tuttu Melek'ten. Kadın tam bir fiyaskoydu bu konuda ama yine de kahkahalarını sonraya saklayacaktı. Melek'in saçları yaptığı hamleyle yavaşça adamın göğsüne dokundu. Hep yeri orasıymış gibi... Kadın buram buram papatya kokuyordu. Büyük yaprakları olan kır papatyalarını anımsattı bir an adama. Pamir kokunun kadının teninden mi, usul usul salınan saçlarından mı geldiğini bilemedi. Yutkunma isteğini bastırıp kadının küçük bir hamlesini daha savuşturdu. Melek sinirle bir nefes aldı. Sandığından daha da zordu Pamir'in elinden topu almak. Zaten bu konuda başarılı olacağını da hiç ummamıştı. Pamir doğru düzgün hareket bile etmiyordu hâlbuki. "Sanırım kazanmak üzereyim." Deyip kadına göz kırptı. Melek Pamir'e olan yakınlığını fark edip hızla uzaklaştı. Onun bu ukala hali sinirlerini bozmuştu. "Unut gitsin tamam mı?" Pamir'e tekrar bakmadan, onun şaşkınlığının renklerine bulanmadan salona döndü. Büşra, Melek'in çatılmış kaşlarına, düz bir çizgi halini alan dudaklarına ve en sonda kaçırdığı menekşelerine baktı. "Ne oldu?" Arkadaşının meraklı bakışlarını yok sayıp omuz silkmekle yetindi. Adam Melek'in tüm dengesini alt üst etmişti. Öfkelendiği Pamir de değildi üstelik kendi kendini yiyordu burada. Kadın kendi öfkesinde soluyordu. "İsmin ne?" Kulağına dolan sesle saçına işkence eden elini indirip kapıya baktı. Pamir ciddi bir ifadeyle kendisine bakıyordu. Büşra'nın durumu anlamadığını belirten yüzünden hızla kaçırdı bakışlarını. Cevap vermeden günlerce adamın bu ifadesini izleyebileceğini düşündü. Bahardan çalıntı bir gülüş vardı Pamir'in yüzünde. Bu adamla her mevsim bahar olurdu ya kadının kara kışa da eyvallahı vardı. Zaten başına ne gelecekse bundan gelecekti. Derin bir nefes alıp gülümsedi. Derdi oyun oynamak değildi. Melek, adama eşlik etmek istiyordu sadece. O yüzden meydan okur gibi değildi sesi. "Seninle bir oyun oynayalım mı?"
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE