Doğru zamanda doğru insanla tanışmak diye bir kavram yoktur. Sadece karşınıza çıkan insanlarla tanışmak denen bir olgu vardır. Bir insan başka bir insanın hayatında kaldıkça doğru kişi olur. Ve diğeri onu sevdikçe doğru zamanı bulur.
O an ne kadın ne de adam bilemediler birbirleri için doğru insan olduklarını. Doğru zamanları beraber harcayacaklarını, geriye kırgın bir kadınla çocuk yürekli bir adam kalacağını bilemediler. Sadece baktılar birbirlerine. Adam buz mavisi gözlerini kadının utangaç yüzünde alayla gezdirdi. Makyajsız yüzünün her milimini aklına kazıdığını fark etmeden usulca teninde dolandı. Ellerini göğsünde birleştirip adını bilmediği, omuzlarında kanadı kırık iki meleğin olduğu kadına tüm bedeniyle döndü.
"Sen utanmadan bizi mi dikizliyorsun?" diyen sesle bakışlarını biraz önce öpüşlerini dudağında eskittiği Derya'ya çevirdi.
"Hayır hayır. Yani ben şey sandım. Sandım ki..." Daha fazla konuşamayıp derin bir nefes aldı Melek. Kadının telaşlı eksik kelimeleri eski bir dua gibi boş koridora doldu. Adam yüzündeki çalıntı gülüşle dudağını sola doğru kıvırıp gülüp geçti kadına. Ama kadın geçemedi. Adamın dudağının kıvrılışında kaldı. Sol yanağında oluşan o gamzede... Zamanla o gülüşe umutlarını, hayal kırıklarını, en büyük acılarını sığdıracağını bilmeden kaldı adamın gülüşünde.
Uzun zaman sonra biri adamı sevmeye ne zaman başladın diye sorduğunda düşünmeden anlatacaktı gülümseyen yüzünü. Şimdi farkında değildi ya; zaman adamı kalbine yerleştirdiğinde bilecekti oda.
"Ne sandın? Gerçekten çok merak ediyorum." Melek, menekşe gözlerini Derya'nın öfkeyle kendisine bakan yüzüne çevirdi. Ne diyecekti şimdi kıza? Hangi kelimeler kurtaracaktı düştüğü durumdan onu?
"Derya." Dedi adamın şiir okuyan sesi. Uyarıcı belki birazda sertti ama Melek yine de adamın sesine tutundu.
"Sakin ol biraz. Ve izin ver de açıklasın kız." Deyip ilgiyle Melek'in yüzüne baktı.
Önce pantolonunun sıkıca sardığı ince bacakları süzdü bakışları. Örgü kazağını çekiştiren küçük ellere baktığında gülerek kafasını iki yana salladı. Uzun kahverengi saçlarının omuzlarına serilişine baktı hayranlıkla. Sonra da kirpiklerinin diplerinde utangaçlığı taşıyan menekşe gözlerine.
Kızın bir şeyler söylemek için dudakları araladığını görünce tüm dikkati yerle bir oldu. Kemirdiği dudakları, evrende yaratılmış diğer kadınlara ihanetti sanki.
"Ben biri hastalandı sandım. Yani yoksa inanın ki sizi izlemiyorum. " dedi parmakları gergince saçlarının arasına girerken. Adam genç kızın cümlesiyle kirpiklerini hızla kırpıştırıp dağılan dikkatini tekrar topladı.
"Kütüphaneye gidiyordum ben zaten. Gerçekten. " dedi kadın birkaç adım geri giderek. Şu an için düşündüğü tek şey rezil olduğu bu yerden kurtulmaktı. Bu son olsundu. Bir daha duyduğu her sese koşmazdı.
"Öyle mi? Biz de inandık sana." Dedi Derya Melek ile aralarındaki mesafeyi en aza indirmeye çalışarak. İlk kez yakından izleme fırsatı buldu Derya'nın öfkeli yüzünü. Kızın güzelliğini inkar etse cehennem alevine düşerdi Melek. Derya bu öfkeden kızaran yüzü ve morarmaya yüz tutmuş dudaklarıyla bile ışık saçıyordu etrafına. Sarı saçlarından kahverengi hareler ışıldıyordu. Ve kadın bu dağılmış haliyle bile evrende çağ atlatıyordu.
"Bak burada ne yaptığın beni zerre kadar ilgilendirmez. Gerçekten birinin rahatsızlandığını düşündüm." Dedi bu kez sesinin yüksek çıkmasına mani olamayarak.
"Keşke düşünmez olaydım." Diye de geçirdi içinden.
Adamsa kadının sabırsız hallerini izliyordu öylece. Kadın sanki bir görüntüden ibaretmiş gibi gözlerini ayırmıyordu. Kendi gürültüsünden duyamıyordu kadının kanat çırpan sesini ama olsundu. Gözlerini şenlendiren bu yeni görüntüye de itirazı yoktu.
Zaman denilen illet neleri eskitmiyordu ki? Belki, Adamın gürültülerini eskitir; yeni gülüşler doldururdu kulağına. Kim bilir adam belki de ilk kez başka bir kalpte misafirliği değil de ev sahibi olmayı yeğlerdi.
Ya da adam yeni bir kargaşaya kucak açar, kalp kırıklıklarının elini tutardı.
"Tamam Derya. Uzatma artık." Dedi sertleşen sesiyle. Melek bir kez daha dikkatini adama çevirdi. Öfkelenince bakışlarının gerçekten buz kestiğini fark etti. Bakışları bu kez gerçekten rengine yakışmıştı.
Buz mavisi...
Adı da rengi de buydu bakışının. Soğuk, mesafeli ama güzel. Öyle maviydi ki adam; kadın gökyüzünün elini tuttuğunu düşündü. Deniz üstüne dökülmüşte o soluksuz kalmış gibiydi. Gözlerini adamda daha fazla tutmak istemediğinden hızla bakışlarını çevirdi bu kez.
"Tekrar kusura bakmayın." Deyip bakışlarını yerden kaldırmadan arkasına döndü kadın. Tüm dikkatini adımlarını bu koridordan uzaklaştırmaya yoğunlaştırıp, sırtında hissettiği bakışları yok saydı. Koridordan uzaklaşıp güvenilir bölgeye geçtiğinde derin bir nefes alıp duvara yaslandı.
Bazen onu rezil eden bu güzel şansına (!) okkalı küfürler etmek istiyordu. Özellikle şimdi. Ne güzel olurdu cüzi miktarda bir şansa sahip olsaydı. Nefesini hırıltılı bir şekilde vererek başını geriye attı. En azından o ikisiyle uzun bir süre karşılaşmamayı umuyordu.
Bu kez adımlarını arka bahçeye yönlendirip Büşraları bulmaya çalıştı ki bu çokta zor olmamıştı. Gökalp'in kolunun altına sokulmuş arkadaşını görünce gülümsemesine engel olamadan onlara yaklaştı. Büşra Melek'i görür görmez sığındığı kollardan çıkmış, arkadaşını karşılamak için ayağa kalkmıştı.
"Melek." Deyip sıkıca sarıldı arkadaşına Büşra.
"Dur dur. Boğacaksın beni." Dedi Melek. Büşra'nın yüzüne baktığı ilk anda anlamıştı onun mutlu olduğunu. Öyle yarım yamalak değil, saçından tırnağına kadar gülümsüyordu güzel arkadaşı. Gökalp'e de kısa bir merhaba dedikten sonra onlara eşlik etmek için yanlarına oturdu.
"Hayatım, ben bir arkadaşlara bakayım. Siz de burada çok kalmayın. Hava çok soğuk." Gökalp Büşra'nın başına sıcacık bir öpücük koyarken mırıltıyla söylemişti cümlesini. Arkadaşının Gökalp'in arkasından bakakaldığını görünce, elini arkadaşının yüzüne doğru sallayıp:
"Şimdiden özledin herhalde sevgilini." Dedi. Başını aşağı yukarı sallayan Büşra'ya bakınca küçük bir kahkaha attı.
" Gül sen gül. Allah büyük. Benim de seninle dalga geçeceğim günler gelir elbet." Ellerini göğsünde birleştirdi. Melek'in onu anlamasını beklemiyordu henüz. Bir adamın kalbini öpmemişti arkadaşı. Her gün yeni oyunlar bulan çocuklar gibi yeni sevgiler katmamıştı benliğine.
"Tamam canım tamam. Sustum." Deyip teslim olur gibi ellerini havaya kaldırınca, arkadaşının güzel yüzüne gülerek baktı. Derin bir nefes alıp Melek'e doğru eğildi. Bir sırrı ifşa eder gibi, içten bir duayı yakarır gibi usulca fısıldadı.
"Sevmek emek istiyor Melek." Derken ciddi bir ifade vardı yüzünde. Gökalp ile beraber atlattıkları zor zamanları düşündükçe mutluluğun tek bir kelimeden ibaret olmadığını da hatırlıyordu. Melek'in gülümseyerek kendine baktığını görünce sakladığı elini ortaya çıkardı.
Arkadaşının parmağındaki tektaşı görünce menekşe gözlerini kocaman açtı genç kız. Hızla Büşra'nın elini kavrayıp doğru gördüğüne emin olmak istedi.
" Şaka yaptığını söyle Büşra." Melek'in sesi heyecanla yükselmişti. Büşra da ona sessiz olmasını işaret edip elini tekrar sakladı. Arkadaşının gözlerine baktığında emin oldu gördüklerine.
"Evleniyoruz." Derken mırıltı gibiydi arkadaşının sesi. O yüzden ona doğru eğilip sordu.
"Okula devam edeceksin değil mi? Annenler ne dedi?" Büşra'nın gözlerini kaçıracağını anladığında ona engel olup bakışlarını eşitledi.
"Okula tabi ki devam edeceğim Melek."
Arkadaşının sesindeki isyanı duydu Melek. Ağrıyan aşkını önüne sermiş ve arkadaşının yanında olmasını bekliyordu sadece. Elini Büşra'nın elinin üzerine koyup dudaklarından gözlerine ulaşan muhteşem bir gülümseme hediye etti. Nedenleri üst rafa koyarak arkadaşının mutluluğuna odaklandı.
"Çok sevindim." Derken de oldukça ciddiydi. Arkadaşına bakıp bir kez daha mutluluğu ne kadar çok hak ettiğini düşündü. Büşra'nın dudaklarını kemirdiğini görünce anlattıklarının eksik olduğunu anladı. Soru sormadan kelimelerin arkadaşının dudaklarından dökülmesini bekledi.
"Annemlerin haberi yok." Deyip bir çırpıda söyledi kederini. Gözlerini kapatıp aldığı nefesi ağzından verdi Büşra.
"Ama söyleyeceksin değil mi?" bu soruyu mırıltıyla sessizce sormuştu Melek. Alacağı ret cevabını tahmin etmesine ediyordu da yine de içinde bir umut fısıltısı yeşeriyordu.
"Bunu onaylamayacaklarını biliyorsun." Deyip elini Melek'in küçük ellerinden kurtardı. Birkaç saniye her ikisi de sessizliğin kanat çırpmasına izin verdiler. Büşra'nın sustukları ince bir sızı halinde döküldü Melek'in omuzlarına. Gülümsemesine toz konsun istemediği arkadaşının böyle boynu bükük kalmasını istemiyordu.
"Anlamalarını sağlarız." Deyip derin bir nefes aldı Melek. "Beraber."
Üstüne basarak söylediği kelimeyle küçük bir serçe cıvıldadı Büşra'nın yüzünde. Arkadaşının menekşe gözlerine bakarak minnetle gülümsedi.
"Sen harika bir arkadaşsın." Derken de gram şüphe yoktu içinde. Melek ona her çıkmazında yeni bir yol olmuş, her uçuruma yuvarlanışında korkmadan elini uzatmıştı. Şimdi de mutluluğuna umut katıyordu.
"Biliyorum. Biliyorum." Dedi güzel gözlerini kısarak. Yüzüne gelen baharla etrafa da en güzel iklimleri getirdiğini bilmeden gülümsedi. Kalbinden kanat çırpıp etrafa yayılan her zerre toprağa düşen cemre gibi ısıtıyordu yalnızlıkları. Melek gülümsedikçe kurak topraklara yağmur yağıyordu. Melek farkında değildi ya bunun. Olsun. Büşra biliyordu onun gülüşünde kıvrılan mevsimleri.
"Hadi artık içeri girelim. Üşüdüm." Dedikten hemen sonra beklentiyle ayağa kalktı Büşra.
"Sevgilimi özledim demiyor da." Diye mırıldanırken çoktan ayağa kalkmış Büşra'nın peşinden adımlarını sürüklemeye başlamıştı bile. Kantinin sıcak havası yüzlerine vurunca Melek'in de yüzü memnuniyetle ışıldamış, saçlarını sağ omzunda toplayıp gözlerini kantinde hızla gezdirmişti.
"Hah işte oradalar." Büşra'nın koluna dokunup onu yönlendirmesiyle bakışlarını arkadaşının gösterdiği yere çevirdi.
Sadece birkaç saniye. Mayını kalbinin hemen altında hissetmesi için geçen küçücük bir zaman dilimi yetmişti Melek'e. Fark etmeden keskin bir dönemeçten dönmüş, gün ışığına ulaşmayan koyu bir karanlığa çıkmıştı yolu. Derin bir nefes alıp adımlarını masaya gitmeden durdurmayı başarınca Büşra'nın şaşkın bakışlarıyla karşılaştı.
"Ne, ne oldu?"
Arkadaşına cevap vermeden telaşla ellerini saçına götürdü. Gözlerini Gökalp ile konuşan sadece yarım saat önce buz kestiğine şahit olduğu mavi gözlü adamdan ayırmadan derin bir nefes aldı. Ne olurdu sadece bir kez şanslı gününde olsaydı? Kanadı kırık bir kuşun can havliyle yayıldı yüzüne utancı.
"O kim? Gökalp'in konuştuğu."
Büşra bakışlarını masada kısa süre tutup arkadaşına döndü.
"Şunu mu diyorsun?" Sesindeki rahatsızlığı saklamamıştı adamı işaret ederken. Bu nedenle cevap verirken gözlerini devirmeyi ihmal etmedi.
"Adı Pamir." Durup gergince bir nefes aldıktan sonra ekledi.
" Ve Melek, onu görmezden gelmeni tavsiye ederim."