bc

Asker ve Genç Kız

book_age18+
3.8K
TAKİP ET
31.0K
OKU
contract marriage
family
HE
age gap
neighbor
drama
tragedy
bxg
soldier
mythology
office/work place
war
musclebear
love at the first sight
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

....Murat derin buğulu ela gözleriyle onun gözlerinin içine bakıyordu. Şöhret bir an bile gözlerini kaçırmadı, onun kokusuyla mest olmuş bir şekilde bakıyordu. Murat gövdesiyle ağacın arasına sıkıştırdığı kızın nefes alışverişinin derinlestiğini hissetti. Masumiyetle ona bakan gözlerine inat vücudu arzuyla yanıyordu. Bu etkiye Murat da kapılarak onun bedenini biraz daha sıkıştırdı. Kulağına eğildi. Neredeyse fısıltıyla, yalvarırcasına tekrar sordu. "Ne istiyorsun Şöhret?"Şöhret kulağında komutanın sıcak nefesiyle alev alev yanmaya başladı. Hayatında hiç bu kadar ihtiyaç dolu hiç bu kadar tahrik edici bir ses tonu duymamıştı. Murat kulağının yaninda nefes alıp veriyor, onun saçlarından yükselen çiçeksi kokuyu içine çekiyordu. Sadece kokusuyla sarhoş olmuş, sertleşen erkekliğini kontrol altına almaya ve kendini durdurmaya çalışarak, kısık bir sesle emretti. "Cevap ver" Şöhret bir rüyanın içinde kaybolmuştu Komutanın sesiyle dünyaya döndü. Neye cevap verecekti, neredeydi hiçbir şey bilmiyordu. Sadece ona ihtiyacı vardı, bunu biliyordu fakat komutanın emredici ses tonu bir cevap istiyordu. "Be.. Ben.." diyebildi. Göğsü hızlı nefes alış verileriyle kalkıp iniyor sanki aldığı hiçbir nefes ona yetmiyordu. Komutan Murat'ın hayatından birçok kadın gelip geçmişti. Kollarındaki bu genç kızın arzudan sarhoş olduğunu fark etmesi zor değildi. Karşında kekeleyip bir cevap bulamaması aptallığından değildi; arzudandı. Bunu fark etmek onu daha da tahrik etti. Bir anlığına ona hemen şuracıkta sahip olduğunu hayal etti. Nefesi kesildi, içi titredi. Aklından herşey silindi. Yıllardır sahip olmak için çabaladığı konumu, tertemiz sicili, insanların ne diyeceği, ahlak, vicdan ve geri kalan herşey... ....Komutanın köz gibi sıcak dudakları kendi dudaklarına değince yüreği yine alev aldı. Onun erkeksi tadıyla sarhoş oldu. Şöhret dudaklarını araladı. Komutansa önce çekingen sonra ateşli bir şekilde dudaklarını öpmeye başladı. Onun hafif anason tadındaki dudakları Şöhret'in masum ve meyve tadındaki dudaklarıyla buluştukça yanıyordu. Sanki ilk kez birini öpüyor, sanki ilk kez bir kadının dudaklarını tadıyordu. Dakikalarca doyasıya öpüştüler. İkisi de zamanın farkında değildi. Bazen durup küçük öpücüklerle nefesleniyor bazense soluk almadan hırsa öpüşüyorlardı. Komutan alkolün de etkisiyle tüm sınırları aşmış, Şöhret’in dudaklarına kapılmıştı. Şöhret onun kirli sakallarını okşuyor, kimi zaman da parmaklarını hafif dalgalı saçlarına geçirip onu kendine çekiyordu. Şöhret ilk kez bir erkekle yaşadığı böylesine bir yakınlığın sarhoşluğuyla ne istediğini bilmeden inledi. Bu komutanı delirtmeye yetti. Onun vahşice kucaklayıp yere yatırdı. Ağırlığının hepsini vermeden onu altına aldı. Altında ezilen yumuşacık vücudu duyumsamak onu daha da tahrik ediyordu. Boynunu öpmeye, kulaklarını emmeye başladı. Şöhret vücuduna dalga dalga yayılan zevkle kendinden geçerek inliyordu. Murat gözleri zevkten kararmış, boynunu hafifçe ısırıyordu. Zevkten boğuk çıkan bir sesle Şöhret’e seslendi. "Bana dur de." Şöhret anlamadı. Neden ona dur diyecekti. Kafası karıştı. Cevap vermedi. Sadece onun başını boynuna doğru bastırmaya devam etti. Komutan Murat'sa bu sefer yalvarır bir ses tonuyla tekrarladı. "Lütfen bana dur de. Eğer sen beni durdurmazsan ... Ben... Ben.." sesi arzudan kesik kesikti. Şöhret’in ise ona dur demeye hiç niyeti yoktu. Aldığı zevkle bulutların üzerine çıkmış, daha fazlası için deliriyordu. Murat'ın elini tuttu. Kendi göğsünün üzerine yerleştirdi. Ne istediğini anlayan Murat itiraz edecek olduysa da Şöhret onun dudaklarına yapışıp konuşmasına izin vermedi. Sert ve güçlü elleri Şöhret’in biçimli göğsünün üzerinde gezinip onu sıkmaya başlayınca Şöhret’in sırtı zevkten yay gibi gerildi. Murat dokunuşunun yarattığı etkinin farkında, sert erkekliğini istemsizce onun bacaklarının arasına bastırdı. O da daha fazlasını istiyordu. Şöhret’in inlemesini dudaklarını onunkilere dayayarak bastırdı. Elini elbisesinin açık yakasından içeri soktu. Sıcacık göğsünü sütyeninin içinden avuçladı. O kadar sıcak ve yumuşaktı ki sadece onu elleyerek bile boşalabilirdi. Bencil olma dedi kendi kendine. Nefes alıp elbisesinin açık yakasından dekoltesini öpmeye yöneldi. Eli yumuşak ve biçimli göğsünü sıkıp meme ucunu sıkıştırırken Şöhret zevkle karışık bir acıyla "Murat" diye inledi. Bu inlemeleri onu deli ediyordu. Elbisenin yakasını yırtarcasına haşince aşağı indirip göğsünün ortaya çıkmasını sağladı. Dudaklarını onun göğsüne yaklaştırırken, Şöhret sabırsızlıkla kendini ona doğru kaldırdı.

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
Bölüm 1: Karasu’ya Dönüş
Şöhret, Karasu’ya giden toprak yolda ilerleyen eski minibüsün camından dışarı bakıyordu. Otobüsün lastiklerinin her çukurda çıkardığı ses, aracın içindeki sessizliği dolduruyordu. Bozuk yol, sarsıntılı bir yolculuk demekti, ama Şöhret bu sarsıntılara aldırış bile etmiyordu. Kendi içinde daha büyük bir fırtına vardı. Annesinin ölümüyle başlayan bu süreç, onu derin bir boşluğa sürüklemişti. Üniversitedeki o parlak günlerden, özgürlük kokan şehir havasından uzaklaşıp köyün içine kapanık dünyasına dönmek, hayalini kurduğu geleceği bir çırpıda paramparça etmişti. Her şey birkaç hafta önce babasının telefondaki sesiyle değişmişti. O an hâlâ aklındaydı: *"Anneni kaybettik. Hemen köye gel."* O kelimeler sanki ağır bir taş gibi üzerine çökmüş, omuzlarına yaşından çok daha büyük bir sorumluluk yüklemişti. Gözlerini sıkıca kapatıp bu düşünceleri uzaklaştırmak istedi, ama babasının sesi ve o kasvetli köy evinin hayali bir türlü zihninden silinmiyordu. Minibüsün içinde, tanımadığı yaşlı bir kadın sürekli konuşuyordu. Köyde kim ne yapmış, kim kiminle tartışmış anlatıyordu. Kadının sesi Şöhret’in kulağında arka planda bir uğultu gibiydi. Onun ilgisini çekebilecek hiçbir şey söylemiyordu. Zihni, geçmişle ve gelecekle boğuşurken, dış dünyadaki hiçbir şeyle bağ kuramıyordu. Karasu’ya yaklaştıkça çevredeki manzara değişmeye başladı. Uçsuz bucaksız tarlalar, alçak dağların gölgesinde serilmiş gibiydi. Toprak yollar, köyün dış dünyadan kopukluğunu hatırlatıyordu. Şehirde geçirdiği yıllardan sonra bu manzara ona hem tanıdık hem de garip geliyordu. Köyün kokusu bile farklıydı: Islak toprak, eski taş duvarlar ve odun ateşinin ağır karışımı. Minibüs, köy meydanında durduğunda, Şöhret bir an yerinden kalkmadı. Ayağa kalkması, gerçeği kabul etmesi demekti. Ama kapı açıldığında, dışarıdaki sesler onu harekete geçirdi. Çantasını sıkıca kavrayarak minibüsten indi. Köyün taş döşeli dar yolları, onun çocukluk anılarını zihnine geri getirdi. Ancak o yollar artık daha dar, evler daha eski ve insanlar daha yorgun görünüyordu. Eve doğru ilerlerken, kardeşlerini kapıda beklerken gördü. Ayşe ve Mehmet, küçük ellerini birbirine kenetlemiş, utangaç bir şekilde ona bakıyordu. Normalde ablalarının gelişini sevinçle karşılamaya alışkın bu iki küçük sessizdi. Şöhret onların ne hissettiğini anlayamıyordu. Annesinin ölümünün ne anlama geldiğini kavrayacak yaşta değillerdi. Babası Mahmut, kapının yanında duruyordu. Elinde her zamanki gibi bir çay bardağı vardı. Üzerindeki eski gömlekle tipik bir köylü adamıydı. Yüzündeki ifade, kayıtsız ve yorgundu. “Geç kalmadın ya, tamamdır,” dedi Mahmut, Şöhret’i süzerek. Bu sözler bir karşılama cümlesinden çok, bir işin vaktinde halledilmesiyle ilgiliydi. Annesinin ölümüyle ilgili ne bir teselli ne de bir sarılma vardı. Şöhret, başını eğip kardeşlerine yaklaştı. Ayşe’nin saçlarını okşadı, Mehmet’in yanağını baş parmağıyla hafifçe sevdi . Onların masum yüzlerinde, annesizliğin ağırlığını hissetti. Evin içine adım atar atmaz, annesinin yokluğu bir kez daha çarptı yüzüne. Ocakta pişen yemeklerin kokusu, annesinin yaptığı gibi değildi. Evdeki düzen bozulmuş, her şey yerle bir olmuştu. Babası Mahmut’un sesi, Şöhret’in düşüncelerini böldü. “Çocuklara bir süre sen bakarsın artık,” dedi, bir köşeye oturup bardağını masaya koyarken. “Ben birini bulup evlenince de sen de okuluna geri dönersin.” Bu sözler, Şöhret’in kanını dondurdu. Babası, annesini daha yeni kaybetmişti, ama şimdiden yeni biriyle evlenmeyi düşünüyordu. “Daha annem yeni vefat etti, baba,” dedi Şöhret, sesi titrek ama kararlıydı. Mahmut, kayıtsızca omuz silkti. “Hayat böyle. Bir yere kadar yas tutulur, sonra herkes işine bakar. Herkes gidince ben bu çocuklarla bir başıma ne yaparım?” dedi. Şöhret sinirli ve kinci bir tavırla "Ben de gitmem o zaman" dedi arkasını döndü ve odasına geçti. Küçük, penceresiz odanın içinde derin bir nefes aldı. Yatağın kenarına oturup çantasını açtı. İçinden annesinin eski bir şalını çıkardı. Şalın kokusu, onu bir anda geçmişe götürdü. Çocukken annesinin bu şalı omuzlarına attığını hatırladı. O zamanlar dünya çok daha basitti; annesi her zaman yanındaydı, babası daha konuşkan ve hayat daha az karanlıktı. Şöhret, şalı yüzüne bastırarak ağlamaya başladı. Şehirde bıraktığı hayatı, üniversitedeki arkadaşlarını ve özgürlüğünü düşündü. Ama şimdi buradaydı. Karasu’nun taş duvarları arasında sıkışıp kalmıştı.

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

İNFAZ

read
4.8K
bc

Sessiz Çığlık

read
9.9K
bc

Askerin Yaralı Gelini

read
26.3K
bc

KIZIL ŞEYTAN (BERDEL) TAMAMLANDI

read
14.2K
bc

Askerin Gelincik Çiçeği

read
33.0K
bc

KARŞI KOMŞUM Bİ ROMEO

read
7.3K
bc

YIKIK MESKEN

read
3.3K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook