2.

1138 Kelimeler
EYLÜL BAŞAK ; Odama girip kapıyı kilitledikten sonra sesli bir müzik açtım. Annemi duymak istemiyordum. Havlumu alıp banyoma girdim. Saat daha çok erkendi. Öğleni geçiyordu ama akşama çok vardı. Bu da benim şanssızlığımdı. Akşam yemeğine çıkmazsam paçayı kurtarırdım. Tişörtümü çıkardıktan sonra şortu çıkardım. Onu kirliye attıktan sonra südyenimi çıkardım. Baksırı da çıkardıktan sonra pedimi çıkarıp çöpe attım. Baksırını geri vermezdim ama şortunu yıkadıktan sonra Selim'le birlikte gönderirdim. Güzel bir duş aldıktan sonra kurulanıp kiloduma pedi takıp giydim. Elimdeki havluyla saçlarımın suyunu alarak banyodan çıktım. Odama girer girmez çığlık attım. Ne yapacağımı bilemez halde saçımı kuruladığım havluyla üzerimi sardım. "Sen ne yaptığını zannediyorsun?" elleriyle gözlerini kapatmıştı. "Ben üzgünüm. Ben sadece çantanı vermek için gelmiştim. Arabada unutmuşsun. Ben de bahçe kapısından odana girdim. Annenin bundan pek hoşlanmayacağını düşündüm." bir yandan üzerimi giyerken "Kapıyı çalabilirdin?" "Çaldım zaten ama müziğin sesi çok açıktı. Hala açık. Banyo kapısını da çaldım ama ses vermedin. Ben de burada bekledim." "Neden bırakıp gitmedin?" tişörtümü üzerime geçirdim. Tayt giydikten sonra da "Açabilirsin." gözlerini açtı. "Özür dilerim. Ben bir daha görüşeceğimizi söylemiştim. Sen de zannetmediğini. O yüzden bekledim." "Aptal falan mısın sen?" "Pek değil." güldü. "Her neyse, ben gideyim." kalktı. "Zahmet olacak." "Kapılarını iyi kilitle." kapıdan çıktı. "Ve son olarak, içimden bir ses tekrar görüşeceğimizi söylüyor. Yine." odamdan çıktı. Akşam yemeğinde beni zorla masaya oturtmuşlardı. Babam beni sürekli azarlarken annem de ona destek oluyordu. Prenses Selenay her zamanki gibi örnek evlat olarak yanlarında beni kötülüyordu. Selim ayağa kalktı. "Ablamın hiçbir suçu yok. Oraya o adamları çağıran da kavgayı çıkaran da benim. Neden hep ona yükleniyorsunuz? Her şey benim suçum." Annem "Senin bir suçun yok tatlım." "Hayır suçlu benim. Onu tehdit ettim ve zorla yanımda gelmesini sağladım. Kızmanız gereken kişi benim. O değil." "Selim." bana baktı. "Abla artık azar işitmeni istemiyorum. Hem de benim yüzümden." "Sorun değil ufaklık." onlara baktım. "Ben alışkınım. Şimdi de alışkın olduğum gibi masadan kalkıp gideceğim." ayağa kalktım. "Hayır! Gitmeyeceksin! Tüm bu olanlardan bıktım. Suçlu Selenay da olsa ben de olsam olayda sen varsan suçu sana yüklemelerinden bıktım. Sen de artık sesini çıkar. Bugün o ayılara karşı nasıl sesini çıkardıysan yine öyle çıkar." "Unut bunu ufaklık." Saçlarını okşayıp mutfaktan çıktım. Merdivenlerden inerken kırılan tabakların sesini duyduğumda adımlarımı hızlandırdım. Selim kriz geçiriyordu. Sesleri duymamak için kapıyı kapatır kapatmaz yatağıma geçip kulaklıklarımı taktım. Yüksek sesli bir müzik açtıktan sonra sırt üstü yatıp gözlerimi kapattım. Sözleri anlamak umrumda değildi. Yukarıdaki sesleri duymamak yeterdi benim için. Gözlerimi araladığımda kollarımın arasında yabancı bir beden vardı. Bana sımsıkı sarılmıştı. "Selim?" saçlarını çekiştirdim. Kafasını kaldırıp kızarmış gözlerini üzerime dikti. "Neden abla?" "Ne neden?" "Neden sesini çıkartmıyorsun?" "Hala babamın parasını kullanıyorum." "Yalan söyleme. Yaptığın resimleri sattığını biliyorum." panikledim. "Nereden biliyorsun?" "Çünkü hepsini ben alıyorum." "Ne?" kafa salladı. "Annem ve babam çok beğendiler." "O-onlara söyledin mi?" "Tabi ki hayır. Sadece yeni bir ressam olduğunu ve isminin pek bilinmediğini söyledim. İnandılar. Daha fazla resim almak için kimin çizdiğini sordular." "Ne dedin?" "Tanınmak istemediğini ve sadece özel resimler çizdiğini. Ama isterlerse onlara özel resimler çizebileceğini. Gayet dolgun bir fiyat karşılığında." gözlerimi kıstım. "Resim çizebildiğimi senden başka kim biliyor?" "Sırrın bende güvende." Saçlarını karıştırdım. "Seni küçük velet." "Velet demeyelim de biz ona. İşini bilen bir genç erkek falan diyelim." "Ne istiyorsun karşılığında?" "İstediğim zaman benimle her yere gelmeni." "Mesela?" "Bugün. Spor kompleksine." "Asla. Unut bunu küçük velet. O spor salonuna adımımı bile atmam." "Selim senden nefret ediyorum." elimden tutup çekiştirdi. Kartlarımızı okutup içeri girdik. "Selim senden nefret ediyorum." bana bakıp güldü. Ardından çekiştirmeye devam etti. "Selim senden nefret ediyorum." tekrar çekiştirdi. "Burayı iyi öğrensen iyi olur. Çünkü bildiğin gibi ben yaz tatilinde her gün buraya geliyorum. Daha yeni okulların tatil olduğunu düşünürsek 3 ayımız var. 3 ay benimle her gün geleceksin." "Sebep?" "Çünkü ben öyle istiyorum." "Pekala. Şöyle bir anlaşma yapalım. Buraya geldiğim her gün için 1000 tl." "Oha!" "Giderim." adım aldım. "Pekala kabul. Bugün sayılmaz." "Sebep?" "Çünkü bugün buraya eğlenmeye geldik." "Neden?" "Çünkü havuz partisi!" "Havuza giremem. Reglim." "Kenarda oturur, beni izlersin o zaman." soyunma odasının kapısına ittirdi. Boş bir dolap bulduktan sonra üzerimi çıkarıp Selim'in çantama koyduğu bikini takımını ve şortu neden aldırdığını anladım. Kot şortu altıma geçirdikten sonra bikini üstümü taktım. Üzerine tişört giydim. Saçlarımı açıp krem sürdükten sonra sandaletlerimi giydim. Çantamı alıp dışarı çıktığımda Selim'in beni beklediğini gördüm. "Selim senden nefret ediyorum." elimi tutup çekiştirdi. Açık havadaki havuzun yanına çıktığımızda hınca hınç etrafta insanların olduğunu fark ettiğimde kaçmak için çok geçti. "Selenay da burada." Selim sesten dolayı kulağıma yaklaştı. "Kambersiz düğün olmaz derler." güldü. Elimi tutup kenarda boş bir şezlonga götürdü. "Burası iyi mi?" "Evet." "Tamam sen yerleş. Eğer içecek bir şeyler istersen gidip kendin almak zorundasın. Servis yok." kafa salladım. "Bir şey olursa kızlar neredeyse ben oradayım. Orada bulursun beni." yanağıma hızlı bir öpücük bırakıp gitti. Saçlarımı bağladıktan sonra güneşten dolayı gözlüğümü taktım. Etrafta Selenay'ı ararken tanıdık yüzleri gördüğümde durakladım. "Of hayır." tanınmamak için arkamı döndüm. Kafamı içeri gömüp kitabımı okumaya başladım. Beni görmemiş olmalarını umarak kitabımı okumaya devam ederken kalkıp bana doğru geldiklerini fark ettim. Ardından ayağa kalktım. Cüzdanımı çantamdan çıkarıp içecek bir şeyler almak için gittim. "Soğuk bir bira." dolaptan çıkardığında parayı uzattım. Ardından şişeyi alıp onlardan uzağa geçip oturdum. Şezlongumun yanlarında dolanıyorlardı. Kafamı eğip görünmez olmayı dilerken üzerime düşen gölgeyle yavaşça gözlerimi açtım. "Sana tekrar görüşeceğimizi söylemiştim." kafa salladım. "Selam." "Selam. Şezlongta bekliyorlar bizi. Gidelim mi?" gösterdiği şezlonga baktım. Benim şezlongumda oturuyorlardı. Kafa salladım. Elimdeki şişeyi kafama diktim. Nefessiz kalana kadar içtim. "Parti yeni başlıyor. Acele etme." Sarp uzaktan seslendiğinde gözlerimi kapatıp ölmeyi diledim. "Selam prenses." yüzümü buruşturdum. "Prenses olamayacak kadar zekiyim. Kusura bakma." güldü. Cem "Selam, yenge." "Cem dünkü adamı hatırlıyor musun? Hani elini ısırdığım? Yüzünü tırmaladığım?" kafa salladı. "O halde olmamak için sesini kessen iyi olur." ağzına hayali bir fermuar çekti. Melih "Sen bakma bunların cıvıklığına dünya ahiret bacımızsın." gözlerimi devirdim. "Hiç normal biri yok aranızda değil mi?" "Aslan var ama o da dünden beri iptal. Neden acaba?" gülüştüler. "Siz fazla canlısınız ölüp gelin." Sarp yanağımdan makas alıp kolunu omzuma yasladı. "Ölürsek gelemeyiz güzelim." "O zaman gelmeyin, güzelim." yanağından makas aldım. Yerime oturdum. "Sizinle sohbet güzeldi beyler ama güneşleneceğim. Uzak durun." "En sevdiğimiz şey. Güneşlenmek." Yanımdaki şezlonglara yayıldılar. Bir yanımda Pamir, bir yanımda Sarp vardı. Onların yanında ise Cem ve Melih. "Allah'ım ben nereye düştüm?" Cem güldü. "Sanki kötü yola düşmüş gibi konuşuyorsun. Bizim sohbetimiz iyidir. Arkadaş olabiliriz." Sarp "Zaten dünkü kavgadan sonra ancak kanka olabiliriz. Yüzümü seviyorum." güldüm. "Akıllı çocuk." bakıp gıcık bir şekilde güldü. "Ben de seni seviyorum hayatım." "Senin hayatına çomak sokardım ben ama, yine insaflı davranıyorum sana." güldü. "Çok tatlısın." göz devirdim. Tişörtünü çıkardı. "Bebeğim dokunmak ister misin?" "Sağol. Yeni yedim." güldü. Melih "Diyorum ben de neden terliyorum." gülerek tişörtünü çıkardı. Cem "Oğlum boka sürülecek akıl yok bizde." çıkardı. "Pamir amele yanığı olacaksın oğlum. Çıkarsana." yattığı yerden doğruldu. Tişörtünü çıkarıp başının altına yastık niyetine koydu. "Sizi düşündüğümden değil ama söylemeden edemeyeceğim. Krem sürdünüz mü?" kafalarını iki yana salladılar. "Gerçekten boka sürülecek akıl yokmuş." çantamdan kremi çıkarıp sehpaya koyduktan sonra tişörtümü çıkarıp şezlonga yattım.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE