bc

AŞK ORTAĞI +18

book_age18+
1.0K
TAKİP ET
12.7K
OKU
dark
HE
scary
loser
office/work place
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

Okuldan eve dönerken görmemesi gereken bir olaya şahit olan Mina'nın hayatı birden kabusa döner. Aniden kendini bir cinayet suçlusu olarak bulan Mina polisten kaçarken olmaması gereken o kişiye de aşık olmaya başlar.

Bakalım Mina polisten kaçarken ikinci şansını kullanabilecek mi?

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
Karanlık Gürültü
Taşa bir kez daha vurduğumda rotamdan ayrılıp uzaklaştı. Omuzlarımı düşürüp kafamı dağıtacak başka şeyler aramaya başladım. Kaldırım taşlarının çizgilerine basmadan eve gitmeye çalışmak gibi. Her zaman içimde biriktirdiğim şeyler bugün gün yüzüne çıkmaya başlamıştı. Yabancı bir şehirde üniversite okumaya çalışmak zaten oldukça zorken, ailenin desteği olmadan yaşamak oldukça zorken, yaşamaya çalışırken bir yandan da her gece okuldan sonra kafede insanların küçük görmesiyle baş ederek çalışmak oldukça zorken bugün bir de kovulmuştum. Üstelik hiçbir suçum bile yoktu. Sözlü tacize uğradığım ve buna karşı susmadığım için kovulmak fazla ağır basmıştı. Sözde her zaman o kafeye uğrayan saygın müşteri böyle bir şey asla yapmazmış. Ondan özür dilemem gerekiyormuş. Gerçekten bizler için adaletin sağlandığı herhangi bir yer yok muydu? Bu kadar haksızlık çok fazla değil miydi artık? Omzumdaki yüklerle beraber yürümeye devam ettim. Ta ki üniversiteden arkadaşımı görene kadar. Arkadaşım biraz fazla bir kelimeydi. Çünkü o benden nefret ederdi. Fakültede bursla okuyan tek kişiydim ve fakir biri olmam onların tek eğlencesiydi. Umursamadım hiçbir zaman onu. Onun da nefret ettiği şey bu olmalıydı. Okulu ağlayarak bırakmamı istiyor gibiydi. Fakat bunu hiçbir zaman yapmayacaktım. "N'aber Mina?" yine o sahte gülüşünü takınmıştı. "İyi, senden?" Kollarını birleştirdi. "Seni buralarda görmeyi beklemiyordum. Bilirsin burası sana göre değil." Nefesimi bıraktım. Evet bilirim tabi. Benim gibi biri böyle lüks sitelerde olmamalı. "İşten geliyorum." Eski işimden... Ufak bir kahkaha patlattı. "Doğru ya, senin çalışman gerekiyor." "Evet, şimdi de eve gitmem gerekiyor önümden çekilirsen." yanından geçip gitmek üzereyken kolumdan tuttu. "İçeri gel, sana söylemek istediğim şeyler var." Bir kaç gün önce sınıfın ortasında ettiğimiz kavgayı hatırladım. Hala neden benimle konuşmak istiyordu işte bunu anlamıyordum. "Saat çok geç oldu Selin. Okulda konuşuruz." "Uzun sürmeyecek." kolumdan tutup çekiştirmeye başladı. "Benimle içeri gel." Oflayıp peşinden gittim. Bahçe kapısını açınca büyük bir bahçe karşılamıştı bizi. Çimlerin üstünde küçük heykeller varken hemen yan kısımda orta boy bir havuz vardı. Evin rengi seçilmese bile pervaz kenarlarının altın rengi parıl parıl parlıyordu. Elimi nihayet bırakıp cebinden anahtarı çıkardığında kapıyı açtı. Geçmem için yer verdiğinde tereddüt etsem de içeri girdim. Bir kaç saniye sonra ışığı açıp karanlıktan kurtulduğumda gözlerimi ışığa alıştırmak için bir kaç kez kırptım. "Sen salona geç, ben hemen geliyorum." Dediğini yapıp salona geçip tekli koltuğa oturdum. Ne söyleyeceğini az çok tahmin edebiliyordum çünkü selin'i yeterince iyi tanıyordum. Yine hoşlandığı çocuk hakkında konuşup beni tehdit edeceği aşikardı. Bu yüzden eve gitmek istemiştim ama bir yanımda onu kıramamıştı. Üzerine daha rahat bir şeyler giyip yanıma gelmişti. "Eminim seni neden buraya çağırdığımı merak ediyorsundur." Başımı salladım. "Bizim iyi şeyler konuşamayacağımız kesin. Benden nefret ettiğini herkes biliyor." "Bunun aksini iddia edemem. Fakat bugün konuşmak istediğim başka bir şey var." "Anlat o zaman." sürekli benimle uğraşsa bile ona yardım edebileceğim bir şey varsa bile onun yanında olacaktım. Kimseye kötülük edebilecek durumda değildim. Derin bir nefes aldı. "Hiç sormadım bu arada bir şeyler içer misin?" "Kahve olur." boğazım kurumuştu ve böyle soğuk bir günde sıcak bir kahve iyi olurdu. Ayağa kalktı. "Tamam, hemen getiriyorum." Selin'i ilk defa bu kadar içten görmüştüm. Belki de sandığım kadar kötü biri değildir. On dakika geçtiğinde Selin gelmemişti ve ben stresten parmaklarımla oynuyordum. Neden bir kahve bu kadar uzun sürmüş olabilirdi ki? Bir yanım gidip onu kontrol etmek istiyor diğer yanımsa evinde gezinmenin bile tehlikeli olduğunu söylüyordu. Sadece adım atsam bile beni hırsızlıkla suçlayacağını düşünmeden duramıyordum yine de. Nihayet yeterince beklediğimde ayağa kalktım. Bu kadarı yeterdi. En son gittiği yöne doğru yürümeye başladım. Koridoru geçip sağdaki kapıya yöneldiğimde küçük iniltiler duymaya başlamıştım. Sesler dikkatimi çekmeye başladığında adımlarımı yavaşlattım. Duyduğum sesler normal değildi. Yavaşça mutfak olduğunu düşündüğüm kapıdan kafamı uzattım. Selin'in buraya girdiğinden emin olsam bile ortalıklarda görünmüyordu. Adımımı atıp mutfağa girip tam ortada duran tezgaha doğru yürüdüm. İki adet fincan tezgahın üstünde, yanında bir kavanoz kahve vardı. Ve fincanların yanına dökülmüş süt lekeleri de tezgahın üzerindeydi. Selin kahve yapmak için her şeyi çıkarmıştı. Ama şimdi içeride yoktu. Peki ya şimdi neredeydi? Merak duyguma engel olamadan tezgahın etrafında yürürken tezgahın üzerinde gördüğüm bir lekeyle durdum. Yavaşça yaklaşıp lekenin neye ait olduğunu görmeye çalışırken bacağımda hissettiğim elle beraber gerginlikle aşağı bakıp korkuyla çığlık atıp düşmüştüm. "Selin!" Panikle yerde geriye doğru gitmeye başladım. Selin kanlar içinde yerde yatıyordu ve ağlayarak konuşmaya çalışıyordu. "Yardım et..." Son duyduğum sözleri bunlar olmuştu. Gözleri yavaşça kapanmış, yardım istemek için uzattığı eli yere düşmüştü. Öne doğru emekleyerek yanına doğru gittiğimde parmaklarımla nabzını kontrol etmeye çalıştım. Ellerim titriyor ve hiçbir şey hissedemiyordum. Selin ölmüştü. Yavaşça bedenini sağa doğru yatırıp vücudunu inceledim. Sekiz bıçak darbesi olduğunu fark ettim. Gözlerimden yaşlar gelirken son bir umutla Selin'i dürtmeye başladım. "Uyan, n'olur uyan." Artık beni duymuyor ve gözlerini açmıyordu. Ne yapacağımı düşündüm. Ona bunu yapan hala buralarda olmalıydı. Polisi aramalıydım. Kanlı ellerimle beraber cebimden telefonu çıkarmaya çalışırken kapının sesini duydum kapı açıldıktan sonra ayakkabı sesleri salona doğru gitmişti. Sesler bir kadın ve bir erkeğe aitti. Annesi ve babasına ait olduğunu düşündüğüm kahkahalarla beraber ayağa kalktım. Hızlıca mutfaktan çıkıp salona doğru koştuğumda annesi beni fark etmesiyle çığlık atmıştı. Babası bana doğru dönüp üstüme doğru gelirken konuştum. "Yardım edin!" "Sen de kimsin?" babası kolumdan tutup kendine doğru çekti. "Evimizde ne işin var senin?" Sesim titreyerek konuştum. "Selin..." Annesi bağırdı. "Ne olmuş kızıma!?" Devam edemeden annesi mutfağa doğru gitti. Babası da kolumdan tutup beni mutfağa doğru çekiştirirken annesi çığlık attı. "Selin!" Babası daha hızlı davranıp hızlıca mutfağa girdi. Annesi Selin'in nabzını kontrol edip ona sıkıca sarıldı. "Metin kızımız ölmüş!" "Ne... Bu nasıl olur?" Annesi ağlayarak bize döndü. "O kızımızın katili!" "Hayır, hayır efendim.. Biri ona zarar verdi. Kim olduğunu bilmiyorum. Polisi aramak üzereyken siz geldiniz." Babası hızlıca yüzüme tokat atıp yere düşmemi sağladı. "Kes sesini, seni yalancı!" "N'olur bana inanın. Doğruyu söylüyorum." "Metin hemen polisi ara! Bu katili daha fazla görmek istemiyorum." Metin bey kolumdan tutup ayağa kaldırırken hala ağlıyordum. Selin'in annesi ise kızına sarılıp ağlayıp duruyordu. "Alo, polis mi? Bir ihbarda bulunmak istiyorum. Evimde bir katil var!" Metin bey adresi verirken kolumu kurtarmak için hamle yaptım. "Lütfen. Yalan söylemiyorum. Onu ben öldürmedim. N'olur bana inanın." "Kes artık! Kes, daha fazla seni duymak istemiyorum." Kanlı ellerimle gözyaşlarımı sildiğimde yüzüm de kan içinde kalmıştı. Ellerimi birleştirip Metin beye yaklaştım. "Efendim, lütfen inanın. Lütfen. Ben onun sadece arkadaşıyım efendim. Benimle bir şey konuşmak istiyordu. Evine bu yüzden geldim. Kahve yapmak için mutfağa gitti ama geri dönmedi. Ben de merak edip peşinden ona bakmaya gittim efendim. Gerçekten doğru söylüyorum. Girdiğimde o bıçaklanmıştı. N'olur bana inanın. Yemin ederim doğru söylüyorum." Derin bir nefes aldığımda bir hıçkırık boğazımdan firar etmişti. "Bunu polislere anlatırsın yalancı!" sert bir tokat attığında tekrar yerdeydim. Uzunca bir süre yerde oturup ağladım. Sadece yarım saatte hayatım alt üst olmuştu. Selin ölmüştü ve tek şüpheli de bendim. "İçeri gelin polis bey. Katil orada!" "Maktül nerede?" "Mutfakta. Kızımı orada öldürmüş. Üstelik onun arkadaşıymış." "Siz ikiniz aileyi dışarı alın ve olay yeri incelemeyi bekleyin." "Peki amirim." Annesinin ağlayışlarını duyduğumda eşiyle beraber nihayet dışarı çıkmıştı. Gözlerimin önünde bir çift siyah ayakkabı gördüğümde başımı yavaşça kaldırdım. Önümdeki sivil polis yavaşça yere çömeldi. "İsmin ne?" "Ben yapmadım." elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim. "Gerçekten ben yapmadım." Başını sola yatırıp yüzümü dikkatle inceledi. "İsmin ne?" diyerek yineledi. Başımı tekrar eğdim. "Mina. Mina Soylu." "Ali, Murat. Burada ona göz kulak olun." Önümdeki polis ayağa kalkıp uzaklaştı. Ayak seslerinden mutfağa doğru gittiğini anlamıştım. Başka iki polis yanıma gelip kollarımdan tutup beni ayağa kaldırdı. "Kalk bakalım." Sanki vücudumu onlar yönetiyormuş gibiydi. Kolumu oynatacak halim yoktu. "Ben yapmadım." Yanımdaki polis güldü. "Herkes öyle der." Başımı iki yana salladım. "Ben yapmadım. N'olur inanın." "Sus artık, kimse sana inanmayacak." Nefesimi tuttum. Daha fazla ağlamamak için direndim. Ama o kadar güçlü değildim. Yanaklarım tekrar ıslanırken az önceki polis tekrar ortaya çıktı. Yüzünü inceledim. Siyah saçları, beyaz teniyle oldukça zıttı. En az saçları kadar siyah gözleri, büyük bir burnu ve dolgun pembe dudakları vardı. Gözlerimi yüzünden çekip elinde tuttuğu bıçağa çevirdim. Bıçağın üstünde kan lekeleri vardı. Bu Selin'in ölümüne sebep olan bıçak mıydı acaba? "Bunu biliyorsun değil mi?" Başımı salladım. "Bilmiyorum. Lütfen inanın, ben yapmadım." Bıçağı polis memuruna verip ellerini arkasında birleştirdi. Yanıma yaklaştığında iki polis memuru kolumu bırakıp buradan uzaklaştı. Karşımdaki polise bakmak için başımı kaldırdım. En az 1.90dı. Oldukça uzundu. "Olay nasıl gerçekleşti?" "Ben yapmadım-" "Yeter! Başka bir şey söyle artık! Suçlunun kim olup olmadığını öğrenmek istiyorum. Bu yüzden bana işe yarayacak şeyler söyle artık!" Bağırınca geriye doğru gittim. Bağırdığı zaman ürkütücü olabiliyordu. "Selin... Yani o beni evine çağırdı. Konuşmak istiyordu. Bu yüzden içeri geldim. Daha sonra kahve yapmak için mutfağa gitti. Uzun bir süre gelmeyince merak edip içeri girdim. İniltiler duyunca korktum. Sonra birden biri ayağıma dokundu. Aşağı baktığımda Selin'i gördüm. Yerde kanlar içinde yatıyordu. Yardım et dedi bana. Sonra da... " hıçkırdım. "Sonra da öldü." Polis yavaşça uzaklaştı. "Seninle ne konuşmak istiyordu?" "Bilmiyorum, söylemedi. Zaten biz genelde kavga ederiz. Beni evine çağırmasının sebebini bile bilmiyorum." "Demek genelde kavga edersiniz." Gözlerim şaşkınlıkla büyüdü. "Hayır yani evet kavga ederiz ama onu ben öldürmedim gerçekten. Aptalca tartışmalardan başka bir şey değildi o kavgalar. Ona kırılmadım bile." "Onu öldürdüğünü söylemedim bile Mina. Neden bu kadar fevrisin?" "Korkuyorum çünkü! Çok korkuyorum. Bir şey yapmadığım halde katil olmakla suçlanıyorum. Üstelik gözlerimin önünde bir arkadaşım öldü. Korkuyorum!" sesim sonlara doğru titremişti. Buna daha fazla dayanamıyordum artık. "Murat, gelip onu alın." son sözlerim onu hiç etkilememiş gibi davranmıştı. Az önceki iki polis tekrar yanıma gelip koluma girdi. "Yürü gidiyoruz." "Bırakın beni, ben suçsuzum!" Az önceki polis çoktan dışarı çıkarken Murat ve Ali denen memurlar kolumdan çekiştirip beni dışarı çıkardı. "Ben suçsuzum diyorum!" dışarıda bir sürü polis ve polis arabası vardı. Her yer mavi - kırmızı ışıklarla aydınlanırken elimle yüzümü kapadım. "Ben yapmadım." "Kes sesini artık. Başka bir şey bilmez misin sen? Katil olup olmadığını öğreniriz biz zaten." "Ben yapmadım. Ben yapmadım, bırakın evime gideyim artık." "Ev mi? Hapishane diyecektin herhalde?" Sağımdaki polis küçük bir kahkaha attığında dirseğimi karnına geçirdim. Elimi ondan kurtardığımda diğerini de sertçe ittirip koşmaya başladım. Ben katil değildim. Hapishaneye girmeyecektim. Benim olmam gereken yer orası değildi. "Kaçıyor, yakalayın onu!" önümden gelen başka bir polisle yönümü başka tarafa doğru çevirdim. Tenha bir yere doğru koşarken arkamı dönüp baktım. Bütün polisler peşimdeydi. Beni yakalamaları an meselesiydi. Fakat katil biri olarak anılmaktansa ölmeyi tercih ederdim. Tekrar önüme döndüğümde gördüğüm beyaz ışıklarla durdum. Az önce içimden geçirdiğim şeyin biraz sonra gerçek olacağını fark ettim. Siyah bir doblo bana çarptığında bilincimi kaybetmeden önce havaya uçup yere sertçe düştüm. Ağzımdan kanlar gelirken az önceki polis hemen dibime çöktü. Başımdan tutup beni yavaşça doğrultup dizine yatırdı. "Uyuma Mina. Gözlerini kapatma." Öksürdüm. Ağzımdan kanlar gelmeye başladığında bir kez daha fısıldadım. "Ben yapmadım." yavaşça uzanıp yanağımdaki elini tuttum. "Ben katil değilim." "Biliyorum. Biliyorum tamam, kendini yorma." "Ben... Ben yapmadım." gözlerim yavaşça kapandığında her şey son bulmuştu.

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

KARANLIK ATEŞ

read
24.7K
bc

DERİN ACI (+18)

read
28.6K
bc

ARAF ~ KAYBOLUŞ

read
1.8K
bc

MİLYONER BEBEK

read
43.4K
bc

Kod adı :Buz

read
6.1K
bc

Operasyon "Şafak Vakti"

read
3.2K
bc

Puma

read
225.8K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook