Gözlerimi açtığımda hissettiğim ilk şey, Poyraz’ın göğsüne yaslanmış hâlde huzurla uyuyor oluşumdu. Hafif terli teninin sıcaklığı, düzenli nefes alışları ve parmaklarının belimde tembelce bıraktığı dokunuş, geçirdiğimiz anları zihnimde yeniden canlandırdı. İçim tatlı bir yorgunlukla doluydu; kendimi hem bitkin hem de garip bir şekilde tamamlanmış hissediyordum. Gün boyunca defalarca birlikte olmuştuk ve Poyraz tenimin her noktasına kendini kazımıştı. Bundan hiç ama hiç şikâyetim yoktu.
Başımı hafifçe kaldırdığımda saçlarım yüzüme doğru döküldü. Poyraz’ın gözleri kapalıydı ama yüzünde belli belirsiz bir gülümseme vardı; sanki rüyasında bile beni tutuyordu. Dudaklarım istemsizce kıvrıldı.
Yavaşça yerimden kıpırdanmak isterken, belimdeki eli refleksle beni biraz daha kendine çekti. İnce bir homurtuyla mırıldandı:
“Kaçmaya çalışma… daha sana doymadım.”
Kısık sesi, uykulu hâliyle bile etkileyiciydi. Hafifçe gülümsedim.
“Poyraz…” diye sessiz bir çığlık attım içimden. “Ne demek doymadım? Bitirdin beni be adam…” deyip omzuna hafifçe vurdum.
Gözlerini yavaşça açtı. Bakışları hâlâ sıcaktı; tutkusu gözlerinde parlıyordu ama bu kez daha yumuşak, daha sakin bir ifadeyle.
“Elimde değil, sana doyamıyorum güzelim.” dedi ve saçlarımı yüzümden usulca geriye itti. Başparmağı yanağıma dokunduğunda içimde yeniden sıcak bir dalga yayıldı.
Kısa bir sessizlik zarif bir perde gibi aramızda asılı kaldı. Ardından, Poyraz’ın eli yanağımdan boynuma doğru kaydı ve beni alnımdan öptü.
“Naz… seni çok özlemiştim güzelim. Canını acıtmadım değil mi? Sen olunca kendimi kaybediyorum.”
Kalbim göğsümde hızla atmaya başladı. Bu sözleri söylerken gözlerini kaçırmaması, ciddiyetini gösteriyordu.
Hafif kısık bir sesle cevap verdim:
“Ben de seni çok özledim Poyraz’ım… ama çok zorladın kendini. Yaran iyi mi?”
“İyi güzelim, hiçbir sıkıntı yok.” dedi, beni ikna etmeye çalışarak.
Yarasını kontrol ettim; bu sırada Poyraz beni sürekli öpüp koklayarak kışkırtmaya çalışıyordu. Onu zorlukla ikna edip duşa girdik. Yine beni bebeği gibi yıkayıp kuruladı. Onun yanında kendimi her zaman çok değerli ve özel hissediyordum.
Saat epey geçtiği için bu güzel anları sonlandırıp eve dönmek üzere birlikte yola çıktık. Arabada bir saniye bile elimi bırakmadı. Onun yanında olmak huzurun ta kendisiydi.
“Naz, güzelim…” dedi.
“Efendim, doyumsuz fırtınam?” dedim.
Sesli bir kahkaha attı.
“Bence benim orman gözlüm bu konuda en az benim kadar doyumsuz.” diyerek beni utandırdı.
“Güzelim, bu hafta sonu Selim’le konuşacağım. Geç bile kaldım.” dedi.
Bir an tereddüt etsem de, “Tamam.” dedim. “İstersen birlikte konuşalım.”
“Önce ben bir erkek erkeğe konuşayım, sonra beraber de konuşuruz güzelim. Bu konuşmayı yapmak için geç bile kaldım, daha önce yapmalıydım. Kendimi sizinkilere karşı mahcup hissediyorum.”
“Poyraz, böyle hissetme. Bir sürü şey yaşadık, bence en uygun zaman şimdi.”
Eve yakın bir yere geldiğimizde Poyraz arabayı durdurdu. Önce saçlarımı okşadı ve yumuşak bir sesle,
“Seni seviyorum, Naz.” dedi.
Ben de “Seni seviyorum, Poyraz.” deyip bu kez ben kapandım dudaklarına. Onu tutkuyla öperken bir anda arabanın camı tıklatıldı. Başımı çevirdiğimde karşımda dehşetle bize bakan abimi gördüm. İçimde buz gibi bir korku yükseldi. Kıpırdayamıyordum; utanç, panik ve şaşkınlık iç içe geçmişti. Gece karanlığına rağmen abimin gözlerindeki hayal kırıklığı barizdi.
Abim kapının önünde bekliyordu ama ne benim ne de Poyraz’ın hareket etmeye niyeti vardı. Poyraz elimi tutup fısıldadı:
“İnelim güzelim… Bizi böyle görmesi iyi olmadı ama yapacak bir şey yok. Haydi.”
Arabadan indim; abim karşımdaydı. Poyraz da indi ve yanıma gelerek elimi tuttu.
“Selim, kardeşim…” demesine kalmadan abim yumruğunu Poyraz’ın suratına indirdi.
Şok içinde olduğum yerde donup kaldım. Ellerimi ağzıma götürdüm ama çığlık bile atamıyordum. Abim durmadan Poyraz’a yumruk atıyor ve hakaretler savuruyordu.
“Selim, dur! Konuşalım!” dedi Poyraz, sakin olmaya çalışarak.
“Neyi konuşacağız şerefsiz?! Ha, neyi? Bana bunu nasıl yaparsın? Kardeşin lan o, senin kardeşin!” diye bağırdı abim.
“Selim, dinle. Düşündüğün gibi değil.” dedi Poyraz, gözlerinden öfke değil suçluluk ve sabır okunarak.
“Ne düşündüğüm gibi değil?! Gözlerimle gördüm! Kardeşin o senin! Ben onu sana emanet ettim!” diye bağırdı abim.
“Selim! Naz benim kardeşim değil, anla! Hiçbir zaman kardeşim olmadı…”
“Şerefsiz! Ne zaman göz koydun ona?! Ne zaman kardeşliğimize ihanet ettin?!”
Abim Poyraz’a sayısız yumruk atmıştı. İstese o yumrukların hiçbirini yemezdi ama karşılık vermiyordu; belli ki abimi haklı gördüğü için susuyordu.
Daha fazla Poyraz’ın canının yanmasına dayanamadığım için önüne geçtim.
“Abi, dur artık! Önce bizi dinle!” dedim.
Abim belki ilk kez bana öfkeyle bakıp kolumdan tuttuğu gibi kenara fırlattı. O kadar sert itmişti ki dengemi kaybedip yere düştüm. Bacağım düşmenin etkisiyle kanamaya başladı.
O ana kadar abime tek bir karşılık vermeyen Poyraz, beni yerde görünce dayanamayarak sert bir yumruk attı abime ve hemen yanıma koştu.
“İyi misin, güzelim?” dedi, gözlerimden yaşlar süzülürken.
“İyiyim, Poyraz…” dememe kalmadan abim yerinden kalkıp Poyraz’a bağırdı:
“Sakın ona dokunma! Eğer bir daha dokunursan seni doğduğuna pişman ederim!”
Poyraz’a engel olmaya çalıştım
“Poyraz, yapma lütfen!” dedim.ama poyraz çoktan yerinden fırladı.
Abimle birbirlerinin yakalarına yapıştılar,
“Sen kimsin, puşt? O benim kardeşim! Onu benden mi korumaya çalışıyordun şimdi de?!” diye bağırdı abim.
“Evet! Onu senden ve herkesten korurum, tamam mı?! Bir daha ona dokunamazsın!” dedi Poyraz, kararlılıkla.
“Kan kardeşim, dedim sana! Bundan sonra senin nazın yakınında bile görmeyeceğim eğer ona yaklaşırsan Seni bitiririm!” diye bağırdı abim.
“Selim pişman olacağın cümleler kuruyorsun sakinleş konuşalım benden dinle olanları “
“ Nasıl bir adamsın sen, lan hala konuşuyorsun emin ol benim en büyük pişmanlığım sana kendime güvendiğim kadar güvenmek oldu?”
“Abisiyim dediğin kızı araba köşelerinde öpmeye utanmıyorsun, geçmiş bir de konuşuyorsun!”
Abimin sesi öfke ve hayal kırıklığı doluydu.
“Selim, sakinleş! Gidip bir yerde konuşalım!”
“Düşündüğün gibi değil, beni tanıyorsun.” dedi Poyraz.
“Hayır! Seni tanımıyorum! Poyraz, sana olan bütün inancımı ve güvenimi bitirdin. Yazıklar olsun sana!” dedi abim.
Poyraz derin bir nefes alıp, Selim’e bir yumruk attı.
“Seviyorum lan, seviyorum! Canımdan çok seviyorum, ölüyorum Naz’a! Anla kafandaki saçma düşüncelerden kurtul artık!”
Abim ağzındaki kanı silerek acımasızca konuştu:
“Sen kimseyi sevemezsin, Poyraz.”
Poyraz’ın gözlerinden bir hüzün dalgası geçti.
“Seviyorum, Selim… Seviyorum. Ömrümde ilk defa seviyorum!” dedi bağırarak.
Yarasının kanadığını görünce telaşla yerimden kalktım:
“Poyraz, yaran kanıyor!”
“Korkma güzelim, iyiyim,” dedi Poyraz, beni ikna etmeye çalışarak. Ama hepimiz biliyorduk ki, iyi değildi.Bu gece yaşadıklarımızdan sonra hiç birimiz iyi olamazdık.
Abim Poyraz’a bakarak sert bir şekilde devam etti:
“Kendini kandırıyorsun! Seni senden de iyi tanıyorum. Bundan sonra kardeşimden ve ailemden uzak dur. Eğer durmazsan, ben seni uzak tutmasını bilirim, Naz’ın bilmediği şeyler var beni yapmak istemediğim şeyleri yapmaya mecbur etme.”
Poyraz gözlerime bakarak sadece sustu.
“ Abim Gelip kolumdan tutup gidiyoruz.” dedi.
“Abi, yavaş!” dedim sessizce.
Poyraz sesimi duydu:
“Naz’ı incitirsen bu kadar sessiz kalmam.”
Sonra gözlerime bakarak ekledi:
“Git, güzelim. Sonra konuşuruz. Beni merak etme, iyiyim.”
Tekrar abimin gözlerinin içine baktı.
Abim“Naz benim kardeşim, ben kardeşime zarar vermem. Ama onu senin gibilerden korumasını bilirim. Bir daha karşımıza çıkma.”
Beni de peşinden sürüklemeye başladı. Abimin arkasından giderken dönüp Poyraz’a baktım, dudaklarımı oynatarak:
“Seni seviyorum,” dedim.
Poyraz dudaklarımı okuyup yüzündeki tebessümle cevapladı:
“Seni seviyorum, güzelim.”