BÖLÜM 4

751 Kelimeler
Yalının kapısı arkasında kapanırken Zeynep’in içinde yankılanan tek ses, kalp atışlarıydı. Arabasına yürürken omzundaki yük artmış gibiydi. Bu sadece ağır bir günün değil, içine çekilmeye başladığı karanlık bir dünyanın ağıydı. Direksiyona oturduğunda parmakları kontağa gitmedi. Ellerini direksiyonun üstüne koyup uzun süre başını eğdi. İçinden geçirdiği tek cümle şuydu: “Ben neye bulaşıyorum?” Evine vardığında gece yarısı olmuştu. Ay ışığı salonun camından içeri düşüyor, eşyaların üzerindeki sessizliği parlatıyordu. Ayakkabılarını çıkarmadan kendini koltuğa bıraktı. Aras’ın yüzü gözlerinin önünden gitmiyordu. O bakış… kelimelerden yoksun ama her şeyi anlatan o sert ifade. Onu rahatsız ettiği kadar çekiyordu da. Bu çelişki, onun içini kemiriyordu. Sabah, zihni yorgun ama bir o kadar da netti. Ofise gitmek için evden çıkarken yanına defterini, ölçüm aletlerini ve bir not aldı. O notta şunlar yazılıydı: “Her yapı bir sırdır. Ama bazıları yıkılmaz, sadece içine gömülür.” Zeynep bu cümleyi mahzende hissettiklerinden sonra yazmıştı. Ve artık bu proje sadece iş değildi. Onun iç yolculuğunun da başlangıcıydı. Ofise girdiğinde, çalışma arkadaşları her zamanki koşuşturmanın içindeydi. Gülşah, bilgisayar ekranına gömülmüşken başını kaldırıp hafifçe gülümsedi. “Yeniköy işi nasıl gidiyor?” diye sordu. Zeynep yüzündeki gerginliği saklamaya çalışarak “İlginç bir proje,” dedi. “Tuhaf detaylar var. Sanki her taşın altında başka bir hikâye saklı.” Gülşah kaşlarını kaldırarak güldü. “Senin gibi detaycı birinden bu cümleyi duymak endişe verici.” Zeynep hafifçe başını salladı ama konuşmadı. Çünkü anlatamayacağı şeyler vardı. Tüm gün boyunca ofiste duramadı. Dosyaları kontrol etti, e-postalara yanıt verdi ama düşünceleri sürekli o eve, o adama ve onun taşıdığı karanlığa gidip geliyordu. Öğleden sonra telefonuna tekrar bir mesaj geldi. Bu kez daha netti: “Bugün gelme. Ev sessiz değil.” Bu mesajda bir şey vardı. Korku değil ama… bir uyarı. Zeynep içini bastıran merakla cevap yazmadı. Sadece saatlerce o cümleyi düşündü: “Ev sessiz değil.” Ne olmuştu orada? Akşam olduğunda evinde bir şey dikkatini çekti. Çalışma masasındaki çizimlerin kenarına not aldığı bazı planlar kaybolmuştu. Ya da yerleri değişmişti. Zeynep'in düzen takıntısı vardı; bu değişiklik onun için alarm zillerinin çalması demekti. “Biri burada mıydı?” Kalbi hızlandı. Kapıları kontrol etti. Camları. Hiçbir iz yoktu. Ama içeride biri gezmiş gibi bir his… ensesinde nefes gibi. Telefonunu alıp dışarıdaki güvenlik kameralarını kontrol etti. Apartmanın girişinde bir figür birkaç saniyeliğine görünüyordu. Kapüşonlu bir adam. Yüzü belli değildi. Ama orada olduğu açıktı. Gözleri kameranın lensine bakıyordu. Sanki izlediğini biliyor gibi. Zeynep, görüntüyü tekrar tekrar oynattı. Ve sonra mesajı tekrar okudu. “Bugün gelme. Ev sessiz değil.” Aras mıydı bu? Eğer oysa… neden? Ertesi gün Aras’tan tekrar mesaj geldi. “Görüşmeliyiz. Bu kez dışarıda. Koordinatlar aşağıda.” Mesajın sonunda Beşiktaş’ta küçük bir kafenin konumu vardı. Zeynep şaşırmıştı. Aras gibi birinin bir kafede oturacağını düşünmek zordu. Ama belki de dışarıda olmak, onun için bile daha güvenliydi. Belki içeridekiler değil, dışarıdakiler artık tehlikeliydi. Belirtilen saate doğru kafeye vardığında içerisi sakindi. Aras cam kenarında, sırtı ışığa dönük şekilde oturuyordu. Elinde bir kahve fincanı vardı. Zeynep yaklaşınca başını kaldırdı. Gözleri biraz daha yorgun, biraz daha dalgındı. “Geldin,” dedi sadece. Zeynep oturdu. Bir garson gelip sipariş sorduğunda sadece su istedi. “Dün gece…” diye başladı ama Aras elini kaldırdı. “Biliyorum. Biri seni izledi.” Zeynep irkildi. “Sen miydin?” diye sordu, sesi kontrolsüzce yükseldi. Aras gözlerini kaçırmadan cevapladı. “Hayır. Ama kim olduğunu biliyorum.” Zeynep bir süre sessiz kaldı. Kalbi göğsünde değil, sanki kulağının içinde atıyordu. “Benimle ne ilgisi var?” Aras bir yudum kahve içip usulca konuştu. “Sen artık o evin bir parçasısın. Girdiğin her yapı sadece beton değil. İnsanlar da inşa edilir. Senin adım attığın dünya, seni izler. Ve bazı gözler… dost değildir.” Zeynep kendini boşlukta hissetti. Hayatı boyunca çizgilerle, hesaplarla güven kurmuştu. Ama şimdi elinde ne cetvel vardı, ne ölçü. “Ben bu işten çekilmek istiyorum,” dedi bir anda. Aras yüzünü çevirdi. Bir süre öyle kaldı. Sonra gözlerini ona dikti. “İsteyebilirsin. Ama çıkamazsın. Çünkü artık sadece işi bilmiyorsun. Beni biliyorsun. Ve bu… tehlikeli.” Zeynep buz kesmişti. “Beni tehdit mi ediyorsun?” diye sordu. Aras cevap vermedi. “Hayır,” dedi sonra, “Sadece uyarıyorum.” Kafeden ayrıldıklarında hava kararmıştı. Zeynep yürürken arkasına bakmadan ilerledi. Ama her adımında gölgesi sanki büyüyordu. O akşam, evine girdiğinde perdeleri kapadı. Tüm ışıkları açtı. Ve sonra defterini eline alıp yazmaya başladı. Sayfaya dökülen ilk cümle şuydu: “Bazı duvarlar dışarıdan görünmez. Ama içten içe seni hapseder.” Ve o an fark etti. Bu sadece bir iş değildi. Bu bir sınavdı. Hem zekâsının, hem kalbinin, hem de geçmişinin. Ve Zeynep, ilk kez neyle savaşacağını bilmeden savaşa girmişti.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE