Bir adım geri attım. Kalbim göğsümden dışarı çıkacak gibiydi. Gözlerim öfkeyle Demir’e kilitlendi. Bu sefer korkmuyordum, sadece sinirliydim.
“Sen… sen ne dediğinin farkında mısın?” dedim titreyen sesimle. “Tanımadığın bir kadına böyle bir şeyi nasıl söylersin? Daha iki gün önce sokakta kanlar içinde yatıyordun, ben sadece insanlık görevimi yaptım. Sana hayatımı vermedim!”
Demir gözlerini kaçırmadı. Hiçbir şey söylemedi, ama yüzündeki ifade değişmişti. Sanki öfkemin geleceğini biliyormuş gibi sakin kalıyordu.
“Gerçek bir evlilik mi?” dedim, sesim yükseliyordu. “Beni koruma bahanesiyle hayatıma giriyorsun, sonra da bana gerçek bir evlilikten bahsediyorsun? Biz birbirimizi tanımıyoruz Demir! Ben senin neyi sevip neye kızdığını bilmiyorum. Hangi yemekleri yediğini, hangi seslere uyanamadığını, sabah kahveni nasıl içtiğini bile bilmiyorum. Hatta soyadını bile bilmiyordum düne kadar! Ve sen kalkmış bana ‘gerçek bir evlilik’ diyorsun?”
Demir’in yüzünde küçük bir kas seğirdi ama hâlâ susuyordu.
“Beni ne sanıyorsun sen?” dedim dişlerimi sıkarak. “Ben bir insanım. Oyuncak değilim, mecbur kaldığın için yanına aldığın bir eşya değilim! Ve sana hayatımı borçlu da değilim. Evet, beni o depodan kurtardın ama seni evime alarak zaten eşitledik birbirimizi.”
Adımlarımı sertçe attım, aramızdaki mesafeyi kapattım. Parmaklarımı göğsüne bastırarak ittim. “Gerçek bir evlilik... Demir, bu söylediklerin sadece bencilce. Bana sormuyorsun bile ne istiyorum. Korkularımı, çekincelerimi, hayallerimi... düşünmüyorsun bile.”
Onun karanlık gözlerine baktım. “Ben hâlâ neye bulaştığımı anlamaya çalışıyorum. Senin dünyan benimkinden çok farklı. O dünyaya girmeye hazır mıyım bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var: Bir evlilik, hele ki gerçek bir evlilik, sevgiyle başlar. Saygıyla. Güvenle. Bizde hiçbirinden yok şu an.”
Demir'in gözlerinde ilk kez bir kırılma oldu. Belki de sözlerim ilk kez bir yerlerine değmişti. Ama ben geri adım atmıyordum.
“Ne kadar güçlü olduğunu bilmiyorum. Ama beni kontrol edemezsin. Bana ‘kalırsan kocan olacağım’ diyemezsin. Bu bir tehdit değilse bile, bir baskı. Ve ben o baskının altında nefes alamam.”
Derin bir nefes aldım. Ellerim titriyordu ama yüzümde bir kararlılık vardı.
“Ben evlenmek istemiyorum Demir. En azından böyle, bu şartlarda, bu hızla değil.”
Aramızdaki sessizlik ağırlaştı. Göz göze gelmeye devam ettik. Bir yanım hâlâ onun söylediklerini anlamaya çalışıyordu, diğer yanım bağırmak istiyordu.
Ama içimde bir ses, her şeyin daha yeni başladığını söylüyordu. Bu sadece başlangıçtı. Kararımı vermek zorundaydım, evet. Ama şimdi değil. Şu anda sadece bir şeyden emindim:
Bu adamın hayatı, benimkinden bambaşka bir yerde akıyordu. Ve o beni içine çekmeye çalışıyordu. Ama ben, hâlâ hangi yönde yüzdüğümü bilmiyordum.
Demir gözlerini benden ayırmadı. Birkaç adım attı bana doğru, ama yaklaşıp dokunmadı. Sadece gözlerinin içinden konuşuyordu sanki. Sakin, kararlı ve ne söyleyeceğini çok iyi bilen bir adam gibi.
“Ben seni tanımıyor değilim, Lara.”
Donup kaldım. Kaşlarımı çattım. “Ne demek şimdi bu?”
İç çekti, başını hafifçe öne eğdi sonra tekrar gözlerime döndü. “O gece... beni sokakta bulduğun gece senin hakkında her şeyi öğrenmeye karar verdim. Doktor olduğunu biliyordum, hastaneni, arkadaş çevreni, nasıl biri olduğunu... temiz olduğunu. Namuslu olduğunu. Kendi halinde yaşadığını. Hayatında kimsesizlik olduğunu... Hepsini biliyorum.”
Şok içinde bir adım geri attım. “Beni mi araştırdın?”
Başını yavaşça salladı. “Evet. Çünkü bana yardım ettin. Çünkü beni tanımıyordun ama hayatını riske attın. Ve ben... ben bir mafya lideriyim, Lara. Senin hayatınla oynayabilecek düşmanlarım var. O gece o sokakta seni görenler, evine götürdüğünü öğrenenler artık seni de hedef yaparlar. Sen sadece iyilik yaptın. Ama benim dünyamda hiçbir iyilik cezasız kalmaz. Her iyiliğin bir bedeli olur.”
Ellerim yumruk olmuştu ama sadece dinliyordum.
“Ben sana evlenelim derken sana bir zincir teklif etmiyorum,” dedi sessizce. “Bu bir kalkan. Hem senin için, hem benim için. Evet, başta kağıt üstünde olacak. Evet, duygular zamanla gelişecek ya da gelişmeyecek, bunu ikimiz de bilemeyiz. Ama gerçek olan şu ki… bu evlilik seni korur. Ve beni tamamlar.”
Yutkundum. O, sustuğumu görünce devam etti:
“Hayatımda kimse yok. Aile dediğim insanlar ya mezarda ya düşman safında. Güvenebileceğim kimse yok. Sen hariç. Çünkü beni tanımadan, bana hiçbir şey sormadan sadece insan olduğum için yardım ettin. Bu dünya içinde senin gibi bir ışık görmemiştim yıllardır.”
Gözleri parlıyordu. Sesi hâlâ sakin ama içten yanıyordu.
“Senin de hayatında kimse yok. Her gün hastanede can kurtarıyorsun, sonra yalnız bir eve dönüyorsun. Kendi hayatınla baş başasın. Belki de artık o yalnızlıktan kurtulmanın zamanı gelmiştir. Bu evlilik... birbirimizi tanımak için bir şans da olabilir.”
Başımı çevirdim, gözlerim yandı ama ağlamadım.
“Zamanla seni tanırım. Sen de beni. Belki birbirimizi sevmeye başlarız. Belki sevgi dediğin şey, iki yabancının göz göze geldiği böyle bir günde başlar.”
Yaklaştı, parmaklarını yavaşça elime dokundurdu. “Sana söz veriyorum, Lara. Seni koruyacağım. Seni kimse incitemeyecek. Ama bunun için yanımda olman gerek. Bu hayat kolay değil, biliyorum. Ama benimle yürürsen... hiçbir zaman yalnız kalmazsın.”
Göz göze geldik. Bu adamın dünyası karanlıktı, evet. Ama gözlerinde gördüğüm şey... yalancı değildi.
Korkum vardı. Ama içinde merak da vardı.
Ve o an… kararım, göğsümde ağır bir şekilde atmaya başladı. Ama söylemeye cesaret edemedim.
Demir’e uzun uzun baktım. Gözlerinin içi öfke dolu değildi. Emrivaki yapmıyordu, buyurmuyordu… ama geri adım da atmıyordu. Bu adam beni korumak için evlenmeyi teklif etmişti, evet. Ama şimdi söylediği her şey... her kelime… içimde derin bir yankı bulmuştu.
Bir adım attım ona doğru. Titremiyordum artık. Ne kalbim ne ellerim. Sesim netti, gözlerim kararlıydı.
“Tamam,” dedim.
Demir’in kaşları hafifçe kalktı. Şaşırdı. Ama bir şey demedi.
“Evet, bu evliliği kabul ediyorum. Çünkü başka çarem yok. Çünkü senin yüzünden hayatım değişti. Ve artık dönüp eski hayatıma bakamıyorum. Gözümü kapatsam, o deponun soğuk betonunda hâlâ ölümü hissediyorum. O geceden sonra artık hiçbir şeyin aynı olmayacağını anladım.”
Derin bir nefes aldım. Gözlerimi kaçırmadım.
“Bu gerçek bir evlilik olacaksa, ben de senden bir şey istiyorum, Demir.”
Yaklaştım. Aramızda bir adım bile mesafe kalmamıştı. Başımı kaldırdım.
“Hayatında hiçbir kadın olmayacak. Ben varken gözün dışarda olmayacak. Bana dokunup başkasına bakmayacaksın. Sadakat senin için kolay olmayabilir, belki alışık değilsin ama... ben bir hayat boyunca aldatılma korkusuyla yaşayacaksam, bu yola çıkmam.”
Demir’in çenesi kilitlenmişti. Sözümü bitirmemi bekledi. Devam ettim.
“Ben sana sadece bir soyadının yanında duracak bir kadın olmayacağım. Karın olacağım. Beni hayatına alıyorsan, geçmişini dışarda bırakacaksın. Ben tek olacağım. Bunu kabul ediyorsan… varım.”
Sessizlik oldu. Uzun.
Sonra Demir yavaşça başını eğdi. Elleri cebindeydi ama parmakları sıkılıydı.
“Hayatımda bir kadın olacaksa,” dedi, sesi sert ama içten, “o da sensin Lara.”
Başını kaldırdı, gözleri benimkilerle buluştu.
“Ben yemin etmeyi sevmem. Çünkü bir söz verdiysem, o zaten yemin sayılır. Ama bunu bil: Sana ihanet etmeyeceğim. Ne kalben ne bedenen. Benim için kadınlar diye bir şey yok sadece sen varsın. Ve seni bu dünyada kimsenin incitmesine izin vermeyeceğim. Ben de dahil.”
İçimden bir şey düştü sanki. Sessizce çözüldüm. Düşünmeyi bıraktım, mantığı bıraktım. Sadece o sözler kalmıştı aklımda:
“Artık sadece sen varsın.”
Bir karar verdim. Ve artık geri dönüşü yoktu.
Ben bu adamla evlenecektim.
Gerçek bir evlilik olacaktı kocam olacaktı
Ben bu adamla sevişecektim değilmi. beraber olacağız gerçek bir karı koca ilişkimiz olacak