Nasıl sakin olabilirdim? Nasıl sakin kalabilirdim? Parti tüm hızıyla devam ederken normal davranamıyordum. Armağan'da bunun farkındaydı. Bu halimden tuhaf bir haz alıyor gibiydi. Zaman zaman kulağıma eğilip beni gevşetmeye çalışıyordu ama bu durum beni daha çok geriyordu.
Gece herkes için sonlanırken benim için yeni başlıyordu. Bulunduğumuz otelden ayrılınca araçta,
"Nereye gidiyoruz? Ben burada kalacağımızı düşünmüştüm." Dedim. Benim sorumla daldığı yerden gözlerini ayırmadan. "
Burası sadece yakın dostumun ama yinede güvenilir olmazdı. Tarabya'daki otelime gidiyoruz. Orada içim rahat edecek."
"Hmm." Diyebilmiştim sadece. Akan trafikte ilerliyorduk. Aklım evdekilere gitmişti. Annem. Deli annem muhtemelen iyice sıyırmıştı. Babamı aramış olması da olası ihtimaller arasındaydı. Gerçi Esma bu durumdan bahsetmemişti. Hifa olduğu gibi babama benziyordu. Esma'da bana. Peki ben kime benziyordum? Şahsıma münhasır mıydım? Araç yavaşlayarak gece kadar kara denizin önünde durunca Armağan'a dönmüştüm.
"İn." Kalp atışlarım bu sefer çok saçma bir şey için yükselmeye başlamıştı.
"Bir şey mi yaptım?" Bu gece için alacağım parayı kazanamadan bir anda elimden uçup gittiğini hissediyordum. Benim elim kapının kuluna gitmeden kendisi kapısını açarak aşağıya indi. Benim tarafıma gelerek kapımı açtı.
"Gel biraz hava alalım."
"Neden?" Korkuyordum. Üzerimdeki incecik elbiseyle açılan kapıdan gelen soğuk havayla içim titredi. İnmeyeceğimi anlamıştı. Elini uzatarak bacağımdaki elime koydu. Kısa temasla soğuk elleri bacağıma bir kor değmiş gibi hissettirdi. Araçtan çekilirken,
"İlla temas istiyorsun. Sabrımın da bir sınırı olur küçük." Erkeklerin hepsi böyle miydi? Temas olsa da olmasa da tahrik olabilirlerdi. Ufacık bir söz, ufacık bir dokunuş, ufacık bir bakış etkilerdi onları. Kulüpte bunlara çok rastlamıştım. İsteyerek yapmamış olmama rağmen teklifler yağmıştı. Armağan'a bu cüreti veren bendim.
"Kusura bakma. Ben biraz yoruldum sanırım. İdrak seviyem yerlerde." Parke taşlarda sahili adımlarken bana döndü. Çarpık gülümsemesi bu dediğime inanmamıştı. İnsan sarrafı olan adam söylediğim şeyin altındaki imayı fark etmişti.
"Beni yakışıklı bulmuyor musun? Senin için yaşlı mıyım?"
"Gayet genç duruyorsunuz Armağan Bey ayrıc..."
"Armağan." Sözlerimi kesince sesli bir şekilde yutkundum. Sahile vuran dalgalardan bir tanesi yürüyüş yoluna sıçrayınca durdu.
"Armağan. Her kadının isteyeceği yakışıklılıktasın ama."
"Hep bir aması var."
"Benim durumumda evet. Lütfen kesmeden dinle." Etrafıma bakınarak kollarımı kenetledim. "Ben bu gece sana eskortluk etmeye geldim. Şu caddeden geçen insanları çevir ve eskort ne demektir de." Söylediğim cümlelerin etkisini görmek istercesine duraksadım. Kuracağım cümleler bana da ağır geliyordu. "Hepsi kaliteli orospu diyecektir. Başka bir yerde başka bir zamanda tanışıyor olsaydık senden, konuşmalarından, dokunuşlarından etkilenirdim ama şimdi olmaz. Şimdi de sonra da olmaz."
"Başka zamanda gördün. O zaman etkilenmedin." Kurduğu cümle kulaklarımda yankılanırken geçmişimin tozlu arşivlerinde araştırmaya girmiştim. Kaşlarımı çatarak Armağan'a baktım. "Ne oldu? Hoşuna gitmedi mi?"
"Devam et Armağan."
"Bir ay önce Day Dream gece kulübündeydim." Kısa kısa cümleler kurarak araya sanki saatler sıkıştırıyordu. "Naim'in odandayken sen geldin. Çıkacağını haber vermek için." Bana aşık olma olasılığı. Çık aklımdan. Hemen aklımdan çık. "Beni fark etmemiştin bile." Bana takmış mıydı? Yok. Yok. Olamaz. "Sen gidince Naim senden bahsetti. Kadınları severim Hesna. Bir gecelik ilişkilerimde bile özenli ve ilgiliyimdir."
"Bu gece benimle oynadınız." Soru cümlesi olmayan bu cümlem pek çok soruyu barındırıyordu. Gülümsedi. Hiç komik değildi. Hoş bir şey değildi.
"Hayır. Yani evet ama çok hoşuma gitti. Yalan söyleyeceğini biliyordum. Bu çok hoşuma gitti. Keşke daha uzun zamanımız olsaydı da sohbet edebilseydik."
"Aptal yerine koydunuz."
"Cık. Kesinlikle öyle düşünme."
"Peki Armağan Bey." Bey kısmının üzerini bastırarak söylemiştim. "Neden?" Soğuk havandan uyuşan bedenime beynim de eklenmek üzereydi. Omuzunu yukarıya kaldırarak alt dudağını kıvırdı. Bir süre havada kalan omuzu cevap verirken indi.
"Bilmiyorum." Dik bakışlarımı üzerinden çekmemiştim. "Naim hayatının ne kadar boktan olduğunu anlattı bana. Gülümseyen yüzünün ardında neler barındırıyorsun? Neden kendine eziyet ediyorsun? Neden fahişeliği seçtin Hesna?" Başımı ağır ağır sallayarak gözlerimi sıkıca kapatıp birkaç saniye sonra açtım.
"Bu gece sana fahişelik mi yaptım?"
"Anlamıyorsun Hesna. Sana tozpembe mi geldi bu hayat?" tıslayarak konuşmanın başından beri bağlı tuttuğum kollarımı çözdüm. Hiddetle ve sesimi yükselterek ona bir adım attım.
"Tozpembe mi? Tozpembe öyle mi?" üzerimdeki kürkü hışımla çıkartarak, "Bu kürke mi kandım?" dedim. Kürkü yere atarak, çantayı gösterdim. "Belki de bu çantaya kanmışımdır." Eğilerek ayakkabılarımı çıkarttım. "Bu ayakkabılar olabilir mi?" yalın ayak kalınca, "Üzerimdeki pahalı elbisenin de etkisi olmuş olmalı." Dedim. Eğilerek yerden kürkü aldı. Omuzlarıma koymak isteyince elimi havaya kaldırarak bir adım geri attım. "Oradan bakılınca aptal biri gibi mi duruyorum Armağan Bey? Geri zekalı mıyım ben? Orospuluk kanımda mı var? Doğuştan Eskort muyum?"
"Konuyu çarpıtıyorsun Hesna. Ben öyle demek istemedim."
"Ne demek istedin?"
"Kazandığın para sana yeterdi. Çok para istemendeki amacı biliyorum. Duydum. Ailem dediğin insanlar seni bitiyor. Ruhunu emiyor. Benliğini, bu hayattaki temizliğini kirletiyor. Farkında mısın?" Boş gözlerle baktım ona. "Farkındasın tabi. Tamam soruna gelecek olursam. Evet aptalsın. Geri zekalısın sen. Bu kafayla gidersen namına nam katarsın."
"Edepsizleşme." Armağan'ın söylediği şeyler kalbimi delip geçmişti. Haklıydı. O haklı oldukça daha çok kızmıştım. Kızgınlığım ona mıydı? Kendime mi?
"Kolay para kolay gider Hesna. Hayatına çeki düzen vermen için çağırdım seni bu gece. Belki biraz daha zorlayacaktım ama kıyamadım. Sana bu hayatı öven Sumru bu işin zorluklarını tehlikelerini anlattı mı?" Anlatmamıştı. Anlatmadığını o da biliyordu. Defalarca sormama rağmen yok demişti. "Yağmur'u Eskort çetesinden nasıl kurtardığımızı söyledi mi? Ya da kendisinin nasıl eroin taşıdığını?"
"Ne!"
"Ne ya. Sadece kadınlığından olmazsın bu işle Hesna. Uyuşturucu da taşırsın silahta. Sumru üç çocuk aldırdı. Üç çocuk." Söyledikleri o kadar ağır gelmişti ki... Ağzımı açacak takatim kalmamıştı. Ne desem boştu. Ne desem saçma. Keşke eve haciz gelseydi. Keşke ben annemi hastaneye yatırsaydım. Keşke Hifa'yı gebertseydim de şu an burada bunları duymasaydım.
"Teşekkür ederim." Suratına bakamadan arkamı dönerek her şeyi yerde bırakarak caddeye çıkmak için adım attım.
"Nereye gidiyorsun Yosun?" muhtemelen sikik hayatımı daha beter hale getirmeye diyemedim. "Bu gece bana aitsin."
"Bana hayat dersi verdikten sonra yatağına almak istiyorsun. Yoksa o bir ceza mı?" arkamı dönmeden söylemiştim. Kahkaha atarak yanıma geldi. Elimi tutarak araca doğru yönlendirdi.
"Evet. Bana çok pahalıya patlayan bir ceza Yosun." Sol elinde eşyalarım vardı.
"Yosun?"
"Bu gece Yosun'sun. İstersen geri kalan hayatında Yosun olarak kalırsın. İstersen Hesna olarak tekrar karşıma çıkarsın."
"Muhtemelen sabah kendimi asacağım." Arabaya oturunca dikkatlice kapımı kapatarak yanıma oturdu.
"Ölmek o kadar kolay değil. Ayrıca onca yükle şimdiye öldürmediysen bu saatten sonra yapmazsın." Buz kesmiştim. Sabaha kesinlikle hastanelik olacaktım. Daha buzlarım erimeden otelin kapısına gelmiştik. Giriş yaptığımız otelin ne duvarları ne çalışanları dikkatimi çekmemişti. "Herkes sana bakıyor çıplak ayak."
"Allah'tan ağlamadım." Şu an bile espri yaptığımı düşünüyordu. Ben ciddiydim. Rezil olmak değildi derdim. Sadece kendime telkin veriyordum. Felaketin kıyısından dönmek içindi. "Bu kadar zengin olmak nasıl bir duygu. Böyle otellerinin olması? Mutlu musun?" ciddi sorduğum soruyla suratı düşmüştü. Değildi işte. Altın anahtar sadece para değildi. O zaman neydi?
"Mutluluk para değil ki Yosun." Gözlerinden hüzün aktı diyemeyeceğim. Bu adamı tanıyor olsaydım belki diyebilirdim ama duraksaması soru işaretlerine sebep olmuştu. Bu anı bozan çalışanlar bize eşlik edecekken Armağan engellemişti. Şu an ki halimle daha fazla rezil olmamı engeller gibiydi. Gerçi rezil olan o da olabilirdi. Asansörün kapısında beklerken işittiğimiz sesle arkamıza döndük.
"Bana da gelmeyecek demişlerdi. Demek benden kaçıyorsun Armağan." İngilizce konuşan adam gülümseyerek kollarını açtı.
"Amir. Hoş geldin. Haberim yoktu burada olduğundan." Armağan adama doğru yaklaşınca sarılacaklarını düşünmüştüm ama ellerini birbirlerine kenetlediler. Şaşkın gözlerle onları izlerken ben yokmuşum gibi konuşmalarına devam ettiler.
"Yalan söylemek en çok sana yakışmıyor. Vallahi bu dünyada benden çekinmeyen tek insansın." Armağan göz ucuyla bana bakmıştı.
"Bu yüzden seviyorsun beni." Elini uzatarak yanında durmamı isteyince birkaç adımda bayık gözlerle Armağan'ın yanında dikildim. "Seni arkadaşımla tanıştırayım." Yosun olarak mı yoksa Hesna olarak mı tanıtacaktı acaba? Baş işaretiyle konuşmamı işaret verdi. Bunu benim seçmemi istiyordu. Aslında o adama hangi ismimi söyleyeceğim çokta önemli değildi. Sabah olduğunda ne Armağan'ı bir daha görecektim ne de karşımdaki büyük burunluyu.
"Merhaba. Ben Hesna." Soyadımı bilerek söylememiştim ama karşımdaki adam adını soyadını uzun uzun söylemekten geri durmamıştı.
"Merhaba hanım efendi. Bende Amir bin Aziz. İsminin anlamını güçlü bir şekilde taşıyan başka bir Hesna ile karşılamamıştım." Adam Arap'tı. Muhtemelen çok zengindi, evinde kedi köpek yerine asla kaplan besliyordu, altın klozete sıçıp dolarla kıçını siliyordu. Az önce ben Armağan'a zengin mi demiştim?
"İltifatınız için teşekkür ederim." Dedikten sonra Armağan'a döndüm. "Ben sizi yalnız bırakayım. Başka zaman görüşürüz."
"Amir. Hesna zor bir gün geçiriyor." Elinde tuttuğu ayakkabılarımı ve çantamı havaya kaldırdı. "Umarım yarın buradasındır. Seninle konuşmam gereken konular var." açıkça zengin piç yerine beni seçmişti.
"Birkaç gün buralardayım. Sana bahsettiğim proje için geldim. Sen arkadaşınla ilgilen. Yardımcı olabileceğim bir konu olursa." Cümlesini tamamlamasına izin vermemiştim.
"Teşekkür ederim." Amir'i arkamızda bırakarak asansöre bindiğimizde, "Mesela götünü sildiği dolarlardan bir rulo verebilirsin." Armağan bu cümleme gülmekle kalmadı, gözlerinden yaşlar da geldi.
"Hesna adam götünü dolarla falan silmiyor. Nereden çıkardın bunu?" gözlerimi devirerek duran asansörden indim.
"Hangi taraf." Eliyle sağ tarafı gösterince koridorda ilerlemeye başladım. "Valla ben öyle duymadım. Hem siliyor da olabilir. Bir şey diyeyim mi?" odanın önünde durunca ona döndüm. Kartı okutmamıştı. "Ben zengin hayatına özenmiyorum Armağan. Evet her şey çok cazip ama özenmiyorum. Sadece ama sadece borçlarımı istemiyorum."
"Onlar senin borcun değil."
"Onlar benim boynumun borcu Armağan." Buna cevap vermeyerek kapıyı açtı. İçeri adım atınca yumuşacık halı ayaklarıma masaj gibi geldi. Bizim evin üç katı büyüklüğünde olan salon kısmında yok yoktu. "Vay be. Demek böyle vakit geçiriyorsunuz." Bilardo masasındaki toplardan birini alarak elimde çevirdim.
"Özenmiyorum diyorsun ama pekte öyle durmuyor."
"Özenmiyorum. Az önce bana gayet mutsuz olduğunu hissettirdin. Para her şey değil." biraz duraksadıktan sonra devam ettim. "Belki de çok şey. Off Armağan kafamı karıştırıyorsun." Saat bir hayli geç olmuştu. Yorgunluktan geberiyordum. Kafam iyi çalışmıyordu.
"Az önce Amir'e kendini Hesna olarak tanıttın." Başımı sallayarak diğer odaları gezmeye başladım. "Karar verdin demek."
"Anlattıklarından sonra devam edecek değildim Armağan. Mecbur kaldım." Kocaman cibinlikli bir yatak vardı. Armağan ile yan yana yatacaksam bu yatakta birbirimize değmezdik bile.
"Üzerini değiş. İstersen duş alabilirsin." Yataktan gözlerimi alarak ona döndüm.
"Neden?" yine yüzüne acı bir gülümseme oturtmuştu.
"Bir nedeni yok Yosun. Sadece ısınman için dedim. Bu kıyafetle yatmak istemezsin. Giyinme odasına senin için birkaç parça bir şeyler aldırttım." Arkasını dönmüştü ki tekrar bana döndü. "Senden etkilendim Yosun. Seni şu yatağa atıp sabaha kadar becermek çok isterdim ama bunu Hesna'ya yapmam. Söz verdim. Sadece yanımda uyuyacaksın. Ben de şimdi bir duş alacağım. Sabah parayı hesabına geçiririm." Banyonun kapısını kapatmak üzereyken söylediklerinin yeni idrakine varmıştım. Koşarak kapıyı kapatmasını engelledim.
"Dur. Hesna'ya neden yapmazsın?" gülümsedi. Bütün gece gülümseyen benken şimdi sıra ondaydı.
"Hesna özel biri. Bunun farkına varacaksın." Kapı tıklanmaya başlayınca beni kenara çekerek kapıyı açmaya gitti. Arkasında ilerliyordum. Bütün gece yanımızdan ayrılmayan adam şimdi kapıdaydı. Gözleri benimle buluştuktan sonra,
"Bir şey var Armağan." Armağan bana döndükten sonra tekrar adamın hizasına geldi.
"İşle ilgiliyse ofise geleyim Ercüment."
"Yok. Nermin ulaşamamış sana." Armağan sağ elini sıkarak açtı. Nermin kimse pek hoşlandığını sanmıyordum.
"Ne olmuş?" Beni ilgilendiren bir konu değildi. Arkamı dönerek camın önüne gittim. Konuşmalarını hala duyuyordum ama kulaklık takıp kendimi banyoya kilitleyecek halim yoktu. Zaten yanımda kulaklıkta yoktu.
"Sibel hastaymış. Sana ulaşamayınca beni aramış. Hastaneye götürebiliriz dedi." Sibel de başka bir yavuklusu muydu acaba? Armağan'da ki değişimi merak ederek camdan onu izledim. Bir elini başına götürerek kusursuz taranmış saçlarını karıştırdı.
"Tamam. Aracı hazırlayın." Ercüment denen adam gidince, bir sigara yaktı. Paketini ve çakmağını sehpanın üzerine atarak yanıma geldi.
"Sanırım gitmem gerekiyor." Camdaki yansımalarımıza bakarak konuşuyordum. "Bu gece güzel vakit geçirdim Armağan. Her şey için teşekkür ederim." Eve gitmek hiç istemiyordum. Evdekileri düşünmediğim tek bir an bile yoktu ama yorulmuştum.
"Sen bu gece sözünü tuttun. Ödemeni yaptıracağım. Bu gece burada kal. İstersen yarında kal iyice düşün. Sana tavsiye vermemi ister misin?" Burada kalabilecek olmam çok iyi olmuştu. En azıdan biraz kendimi toparladıktan sonra bizimkilerle yüzleşirdim. Şimdi kimsenin başımı şişirmesini istemiyordum.
"Ödeme yapmak zorunda değilsin Armağan ama bu gece burada kalabilirsem çok iyi olur." Sigarasından sesli bir nefes alarak yukarıya doğru aynı şekilde üfledi.
"Yok ödeme yapılacak. İstediğin kadar kal. Yeter ki hayatını mahvedecek kararlar alma."
"Tavsiyen ne?"
"O parayla kendine bir ev tut. İçini ben döşeyeceğim. Kapıdaki adam. Ercüment. Benim sağ kolumdur. Yarın onunla gidip güzel bir daire tutun. İki güne yaşanacak hale getirecek. Bilgilendireceğim. İş yerinden aldığın maaşla geçinememen mümkün değil." itiraz edecek gibi olduğumda sağ elini kaldırarak beni durdurdu. "Çok radikal kararlar bunlar. Kabul ediyorum ama aksi olursa çok büyük sorunların olacak. Onlar... Kangren gibi. Kanser gibi. Kesip atman gerekecek. Acı çekeceksin ama sonrasında toparlayacaksın. Bu yüzden dediklerimi iyice düşün. Eğer benim dediğim şekilde bir karar alırsan seni korurum Hesna." Otele geldiğimizden beri ilk defa gerçek adımla seslenmişti.
"Bu gecenin başından beri bana farklı davranıyorsun. Neden? Sıradan bir kızım. Eskort olmamam için neler anlattın. Neden yaptın bunu? Sen de benden faydalanabilirdin."
"Evet. Bunu yapabilirdim ama sana yardım etmek istiyorum. Ayrıca ben sadece sana değil senin gibi olan herkese yardım ettim. Teklif ettim. senin kızlar da bu yüzden beni severler. Hoş onlar bu yolda kalmak için ısrar ettiler. Ben sadece çözümüm yok diyenlere çıkış kapısını gösterip ayakta durmalarını sağlıyorum. Karar sizin. Sen..."
"Özelsin." Diye tamamladım onu. "Ailenden biri bu yolda mıydı?" Öyle olmalıydı. Ailesinden biri orospuysa ya da bunun gibi bir iş yaptıysa belki de bu yüzden bu kadar iyi niyetliydi.
"Sadece birine karşı borcumu ödüyorum diyeyim. Gerisi benim de hatırlamak istemediğim şeyler." Gitmeden önce omzumu tutarak sıktı. Abi gibiydi ama diğer yandan cinsel dürtülerini alevlendirdiğini ima etmişti. Kimdi bu adam? sigarasını söndürerek kabanını giyindi. Masanın üzerine bir miktar para bırakınca,
"O ne?" dedim. işaret parmağını dudaklarına götürerek,
"Şişşt." Dedi. "Parayı çekene kadar nakit lazım olursa diye. Aptal gururunu görmek istemiyorum ki ziyadesiyle batmış durumdasın. Çağıracak bir arkadaşın varsa buraya davet edebilirsin. Ben bir süre gelmem." Dudaklarımı dişlerimin arasına alarak sıkıca dişledim. Derin bir nefes alarak,
"Off Armağan." Dedim. Hızlı adımlarla yanına gidip kollarımı boynuna doladım. "Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. Bu yaşıma kadar kimsenin bir iyiliğini görmemiş bir ben olarak sana çok teşekkür ederim." Kollarımı boynundan çözdü. Çenemin ucundan tutarak dikleştirdi.
"Hayatını düzene sok hepsini tek tek dinleyeceğim. Belki sen de birilerinin hayatını kaydırmak istersin. İşte o zaman büyük eğlence olur." Birinin karşısında aciz olduğum durumlar çok olmuştu. Ezildiğim zamanlar da bile güçlüydüm ama ezik olmak zorundaydım. Benden güçlülere köprüyü geçene kadar ayıya dayı demem gerekiyordu. Yüzüp yüzüp kuyruğuna geldikten sonra kimseye eyvallahım olmayacak demiştim. Olmamıştı da.
"Sana karşı o kadar çok borçlanıyorum ki. Bu borcu ödeyecek zamanı bulabilir miyim bilmiyorum?"
"Geç kalıyorum. Konuşacağım ama önce bu saçma düşünceleri kafandan at. Bir çıkarım yok. Beklentimde. İşte sana kocaman bir fırsat. İyi değerlendir." Çekinerek yanağıma bir öpücük bırakarak odadan ayrıldı.
Onun arkasından koşarak banyoya girdim. Odada kimsenin olmadığını bildiğim halde kapıyı sıkıca kilitledim. Suyu ayarlayarak soyunmaya başladım. ağlama isteğiyle doldum. Bu istek geldiğinde söylediğim şarkıyı mırıldanmaya başladım.
"Nerde kendini bilmez çocuklar. Bir sabah öylece çekip gittiler. Çınladı alkışlar kör sokaklarda. Yankısı kime kaldı? Deniz koydum adını. Kederi bende kaldı. Uzak köyler kurdum birbirine. Denizine aldandım. Acının surlarında ateşler yaktık. Vuruldu şehirler soluksuz kaldık. Kendine çekildi bütün zamanlar. Gölgeler orda kaldı..."
Devrimci olmak isteyip olamadığım ama bir gün elbet hayatımda en büyük devrimleri yapacağım diye onlardan güç aldığım sözler. Bu sözlerin zamanı gelmiş miydi? Hayatımın en büyük devrimini yapabilecek miydim? Bu yolda ölesiye savaşacak mıydım? Kendimi, baskıları görmezden gelebilecek miydim?
Sıcak duyun altında uzun süre kaldıktan sonra giyinme odasına girdim. Birkaç parça demişti ama benim dolabımdan büyüktü. Hepsinin üzerinde etiketleri vardı. Bedenleri bedenlerime uygundu. Üşümem hala geçmemişti. Kalın bir pijama alarak üzerimi kuruladım. İç çamaşırı olduğunu düşündüğüm ünlü bir markanın poşetini köşeden aldım. paketleri açılmamıştı ama muhtemelen bu da banaydı. Armağan kendisine almadıysa tabi. Bu dediğime ben de kahkaha atmıştım. Harika iç çamaşırı takımları vardı içerisinde. Ben çekinmeyeyim diye mi yerleştirmemişti?
Aralarından en sade olanını alarak giyindim. Ayaklarıma çorapta giyerek yatağa ilerledim ama telefonumu almamıştım. Salonda bulduğum çantamdan telefonumu çıkartarak yumuşak yatağın içerisine girdim. Hifa'dan kırk üç cevapsız arama vardı. Üç kere de Esma aramıştı. Annemin aramamış olması tuhafken Hifa'nın bu kadar fazla araması enteresandı. Saat neredeyse iki olmuştu. Bu saatte Esma'ya geri dönmeden önce mesajları kontrol ettim. Hifa'nın mesajları yataktan fırlamama neden olmuştu.
**Abla özür dilerim. Yemin ederim bir daha asla böyle bir şey yapmayacağım.
**Ne olur kurtar beni abla. Babam yolda.
**Annem babamı aramış. Öldürecek beni.
**Kulübe geldim izinliymişsin. Gidecek yerim yok. Lütfen aç telefonu.
**Babam aradı. Önce açmadım. Daha sonra açtığımda küfür kıyamet. Adana'ya götürecekmiş bizi. Abla ben gidemem. Okulumu bırakamam. O leş ailede yaşayacağıma ölürüm daha iyi.
"Annem salağı kesin babama haber verdi. Aptal kadın aptal. Yapma dedim ona." Esmanın mesajlarını açtım bu seferde.
**Annem babamı aramış. Babam delirdi. Babaannem babama talimat vermiş. Hepimizi Adana'ya götürecekmiş. Birazdan burada olur. Ahmet'i aradım. Babam geldiğinde aşağıda olacaklar. Gitmeyeceğimi söyleyeceğim ama sorun çıkarsa. Ahmet beni alacak.
Onun sorun dediği... Saçından sürüyerek bile olsa götürürdü. Bedenimi saran öfkeyle yataktan çıktım.
**Nefret ediyorum bu adamdan da kadından da. Bizim anne babamız neden bunlar? Aptal Hifa yüzünden başımıza gelmedik kalmadı. Sende yoksun? Beni bir tek sen korurdun. Sen neredesin? Kardeşin... Hifa için çırpınırken neden benim yanımda değilsin abla. Ben hak etmiyor muyum?
**Geldi. Evi kırdı geçirdi. Annem valizleri hazırladı. Ses etmedim. Babama gelmeyeceğimi açıklayamadım bile. Hifa evde yok. Gelmem diyor. Nerden bulduysa bilmiyorum, belinde iki tabanca. Gebertirim sizi dedi. Ahmet'in de başı yanmasın diye gönderdim onu. Şimdilik onlarla gidiyorum. İlk fırsatta kaçacağım. Sakın beni almaya gelme. İkimizde burada kalmayalım. Döndüğümde gidebilecek bir kapım olsun. Bu arada kısmetin hazırmış. Tebrikler Hifa sayesinde evleniyorsun.
Esma bana kızdı. O bana çok kızdı. Nasıl düşünemedim? Alt tarafı eve haciz gelmişti. Nasıl idrak edemedim. Gidecek olan sadece eşyalardı. Gidecek fazladan eşyamız da yoktu. Şimdi evde eşyada gitmişti. Bunca zaman çırpındığım ailemde gitmişti. Hiçbirinin sözleri umurumda değildi ama Esma... Kendime gelir gelmez Esma'yı aramıştım ama telefonu kapalıydı. Hifa muhtemelen babama yakalanmamıştı. Bu yüzden onu aramadan babamı aradım. İlk çalışta açtı.
"Hesna neredesin?" Bana onlar kadar diklenemiyordu ama hala üzerimde gücü vardı. Esma oradaysa ben de avucunun içerisindeydim. Biliyordu.
"Neler oluyor baba. Esma mesaj atmış. Neden götürüyorsun?" telefonu uzaklaştırarak okkalı bir küfür etmişti.
"Annen aradı. Gel bizi al dedi."
"Onu alsaydın o zaman."
"Sizi bırakayım mı? Rezil mi edeceksiniz siz beni lan." Rezillik mi?
"Rezil sensin baba. Hani sikseler sizi bir daha o eve koymam demiştin. Ne oldu? Siktiler mi baba?" geçen seneye kadar babam ya da ailesi ne yaparsa yapsın terbiyesizliklerini hep yutmuştum ama artık karşılarında eski Hesna yoktu. Bu söylediklerim çok ağırdı. Muhtemelen daha beter sinirlenecekti. Öldürsün bizi diye mi üzerine gidiyordum?
"Siktirme hayatını Hesna. Nerdeysen gel. Hatta sen gelme ben geleyim. Hifa'yı da ara sabrım kalmadı."
"Ben gelmiyorum. Hifa istiyorsa gelsin. Annem de gidebilir ama Esma'yı bırakacaksın."
"Hesna seninde suyun kaynadı. Seni de geberteceğim. Anan ne ki sen ne olasın. Siz saklanın. Bulduğumda ibretlik olsun diye evin avlusunda asacağım sizi." Küfürlerine tehditlerine devam ederken telefonu kapattım. Başımı ellerimin arasına alarak camın önünde yere çöktüm. Bağırıp çağırmak istedim ama hiçbirinin bana faydası olmayacaktı. Bir türlü yıkılmıyordum ama ayakta duracak mecalim de kalmıyordu.
"Geçen sefer nasıl mücadele ettiysen yine edeceksin. Geçecek. Geçecek HESNA." Yerimden kalkarak giyinme odasından elime ilk geçen pantolon ve kazağı aldım. Önden siyah düğmeleri olan yüksek bel skinny jeansi giyerek hardal rengi balıkçı yaka salaş kazağı üzerime geçirdim. Saçlarım kısaldığı için hemen kurumuştu. Ayakkabı kısmına eğildiğimde neredeyse hepsinin topuklu olduğunu görmem hayal kırklığıydı. Eğilerek arkalara baktım. Köşede bir tane siyah bağcıklı, asker botu gibi bir bot vardı. Ben tamam olunca salona geçtim. Bir plan yapmam gerekiyordu. Plansız babamın karşısına geçersem bizi çiğ çiğ yerdi. Elimin güçlü olması lazımdı. Naim'i arasaydım yardım eder miydi acaba? Çıkarı olmadan bir iş yapar mıydı o? Ben düşünürken telefonum çaldı.
"Allah'ın cezası."
"Abla ne olur dinle. Lütfen. Özür dilerim. Özür dilerim." Ses tonumu yükselterek bağırmaya başlamıştım.
"Özür dilemen bir şeyi değiştirmiyor Hifa. Yediğin naneler yüzünden bak neler oldu. Esma yok. Duydun mu beni. Esma yok. Neden? Senin yüzünden." Ağlamaya başlamıştı. Artık bu ağlamalar beni etkilemiyordu. Başlarda inanıyordum ama sonra inandırıcılığı kalmamıştı. Şimdi ağlaması sadece kendi çıkarınaydı. Babam onu bulursa götürecekti. Buradaki hayatı için ağlıyordu.
"Nerdesin abla. Lütfen yanına geleyim. Çok yalnızım." Alayla güldüm. Ağlanacak halimize güldüm.
"Bir arkadaşımlaydım. Çıkacağım şimdi. Neredeysen babamın yanına gidiyorsun. Esma'yı yalnız bırakmayacaksın. Ben bir yolunu bulacağım."
"Hayır. Hayır. Gidemem."
"Aptal mısın Hifa. Git diyorsam gideceksin. Ben alacağım sizi yanından ama aldıktan sonra bir daha bana abla demeyeceksin. Bitti Hifa. Anlıyor musun beni? Bitti. Sabrım bitti. Kardeşliğim bitti. Sevgim bitti. Onun yanından geldikten sonra artık ne bok yersen yersin. Bundan sonra Hesna diye bir ablan yok." Ağlamalarının arasından ne dediğini anlayamıyordum ama babama gitmeyi kabul etmişti. Gidince bir araba dayak yiyecekti. Muhtemelen annem ve Esma'da yemişti.
Tabi ya. Hifa'nın da dayak yemesine müsaade ettikten sonra polisle yanlarına gidebilirdim. Annemin vasisi bendim. Çocuk gibi benden habersiz kimse onu bir yere götüremez hukuki işlem yaptıramazdı. Hepsini zorla alıkoyuyordu. Bir saat bekledikten sonra giyinme odasından siyah şişme mont aldım. Spor kıyafetler yok denecek kadarazdı. Bir sırt çantasının içerisine diğer çantamdakileri boşalttım. Armağan'ın verdiği parayı da alarak odanın kapısını açtım. Kapının önündeki adam karşımda dikildi.
"Bir yere mi gidiyordunuz?"
"Evet. Hesap mı vereceğim?" adam kalkan kaşlarımla bir adım gerileyerek,
"Tabi ki hayır. Bir ihtiyacınız varsa diye sormuştum Hesna Hanım."
"Teşekkür ederim. Armağan Beye selamlarımı iletin." Arkama bakmamıştım ama asansörü beklerken telefonla konuşmasını duymuştum.
"Ercüment Bey misafir çıkış yapıyor." Ercüment'i de uykusundan ettiğini düşünerek saate baktım. Altıyı geçmişti. Asansörden inerek hızlı adımlarla çıkışa doğru ilerlemeye başladım. Lobi de yeni gelen misafirler vardı.
"Hesna Hanım." Adımın seslenildiğini duyunca etrafıma bakındım. Lobideki bar kısmında Ercüment ve zenginlik abidesi Amir'i gördüm. Bana seslenen Ercüment'ti. O bana yaklaşırken ben de ona doğru yürüdüm.
"Buyurun Ercüment Bey." Amir'e kaydı gözüm. Yerinden kalkıp yanına gelen adamla konuşuyordu.
"Armağan Bey bu geceyi burada geçireceğinizi söylemişti. Yarın da ev falan bakacakmışız." Son söylediği cümleyi ağzında gevelemişti.
"Aslında Armağan'ın dediği gibi olacaktı ama bir işim çıktı." Adam kolundaki saati çevirerek bakışlarını bana yöneltti.
"Bu saatte mi? Önemli bir şey mi? Benim de gelmemi ister misiniz Hesna Hanım?"
"Halledemeyeceğim bir şey değil. Yine de teşekkür ederim Ercüment Bey." Sohbetimiz bitmiş raporumu vermiştim.
"Numaramı kaydedebilir misiniz? Herhangi bir şeyde ararsanız çok mutlu olurum. Bu saatte ayrılmanız beni üzdü." Armağan beni bu adama mı emanet etmişti? Numarasını kaydederken Amir yanımıza gelmişti.
"Günaydın Hesna Hanım. Daha iyi misiniz?"
"İyiyim. Teşekkür ederim. Ben geç kalıyorum. Hoşça kalın." Amir'i arkamda bırakmıştım ama Ercüment benimle gelmişti. Onun ısrarı üzerine kendi araçlarından birine binmiştim. Boş olan yollarda hızla ilerlemeye başlamıştık.
"Nereye gideceğiz efendim?" Hangi karakola gidecektim? Eve yakın olana mı gitseydim?
"Bir dakika." Diyerek telefondan babamı aradım. Aynı sinirle açtı telefonu.
"Ne oldu? Dayanamadın değil mi?" yüzümü buruşturarak,
"Neredesiniz? Konum atın." Dedim.
"Dayanamazsın tabi. Kardeşlerin burada. Gel bakalım gel." Telefonu ikinci kez suratına kapatmıştım ama hemen konum gelmişti. Babaannemin İstanbul'da ki evinin adresiydi. Pendik tarafında olan ev buraya bir hayli uzaktı.
"Pendik'e gideceğiz. Sorun olur mu?"
"Olmaz Hesna Hanım. Yollar açık yarım saate Pendik'teyiz." Sol eline aldığı telefonla mesaj attığını görmüştüm. Armağan'ı değil de Ercüment'i bilgilendiriyor gibiydi. Onunla daha fazla ilgilenmeyerek telefonumdan eve yakın karakollara bakmaya başladım. En yakını Yenişehir Polis Merkez Amirliydi. İçimden ettiğim duaları bitirince şoför koltuğundaki adama yaklaştım.
"Pendik'teki Yenişehir Polis Merkez Amirliğine gideceğiz. Adresi göndermemi ister misin?"
"Ben aracın sisteminden açarım." Saf Hesna. Böyle araçlara bindiğim mi vardı ki? Esma eline telefonu almış olacak ki sürekli bana mesaj atıp durdu. Kesinlikle gitmememi istiyordu ama zaten tek başıma gitmeyecektim. Suç duyurusunda bulunduktan sonra nöbetçi mahkemeye sevk edilecekti. Sabahı beklersek nöbetçiye de gerek kalmazdı. Mahkeme tutuklama yapar mıydı? Muhtemelen yapmazdı ama en azından onların elinden bizimkileri almış olurdum.
"Sizi orada bekleyecek miyim efendim?"
"Hayır. Beni getirmeniz bile büyük incelik. Teşekkür ederim." Karakolun önüne gelince araçtan indim. Bir süre durduktan sonra hareket etmişti. Araba gittikten sonra karakolun kapısında beş dakika daha durdum. Heyecanımı dizginlediğimi fark edince adımlarımı karakolun girişine yönlendirdim.
"İyiler hep kazanır Hesna. Hep kazanır." Bu dediğime iç sesim göt kazanır diyordu. Gülümsedim. Hayır ben kazanacağım.