Hepsi birden etrafımı sarmıştı. Far görmüş tavşan gibi sadece onları izliyordum. Bazı söylediklerini anlamıyordum bile. En sonunda uzun olan saçlarıma gelince konu, sanki hemen keseceklermiş gibi hissederek ellerimle saçlarımı tuttum.
"Hayır kestirmem." Tavrım netti ama kızlar da en az benim kadar netlerdi.
"Olmaz bu böyle. Kaş sitilini de değiştirmemiz lazım. Hemen gidelim çok işimiz var." Karga tulumba evlerinin yakınındaki kuaföre gittik. Omuzlarımın bir tık üzerinde saçlarım bana farklı bir hava katmıştı. Hiç bu kadar kısa saç kullanmamıştım. Bir kere kullanmak zorunda kalmıştım ama o da halamın yüzündendi. Belime kadar olan saçlarımı anneme sinirlenince bir makas hareketiyle kesip atmıştı. O günde beri hiç saçlarımı kısaltmamıştım.
Saçlar kesilirken manikür ve pedikürüm yenilendi, kaşlarım tekrar elden geçti. Vakit daraldığı için makyajım da burada yapıldı. Hiçbir şey abartı değildi. Aksine çok hoş duruyordum.
"İş yerine haber verdin mi?" Sumru'nun sorusuyla daldığım hülyalardan çıkmıştım.
"Evet. İki gün izin aldım. Bensiz de yürüyecek bir düzeni var."
"Aman boş ver zaten." Dedikten sonra susmuştu. O da biliyor muydu? Eskortluktan kazanacaklarımla artık bu tarz işlere gerek kalmayacaktı. Rahata herkes gibi kolay alışacaktım.
Begüm ve Yağmur'un da bu gece randevuları olduğu için bizden önce ayrılmışlardı kuaförden. Biz eve geçene kadar saat neredeyse altı oldu. Evdekilerin hiçbir aramasını açmadım. Sadece Esma'ya çalışıyorum, müsait olduğumda arayacağım gibi bir mesaj attım.
Sumru kendi dolabından, kan kırmızı, ipli ve önü kruvaze gelen uzun bir elbise çıkardı. Yırtmacı olduğunu anlamıştım ama üzerime giydiğimde daha net görmüştüm. Neredeyse kalçama kadar uzanan yırtmaçla yürümem bir hayli zor olacaktı. Bunun şimdiden farkındaydım.
"Sumru bu elbiseyle şey gibi olmadım değil mi?" Sumru tatlı kahkahasını koyuverdi.
"Ney gibi ney gibi? Orospu olmasın o?" Gözlerimi devirerek yerdeki parmaklarımın az üzerinde ve bileğimden batlı ayakkabıyı giyindim. Taşlı ayakkabı zarif ayaklarımda çok şık durmuştu. "Biz orospu değiliz Hesna. İstersek biriyle beraber oluruz o ayrı ama direk parası için biriyle yatmayız."
"Tamam. Özür dilerim. İlk defa yapıyorum. Biliyorsun." Biliyordular bilmelerine de iş olsun diye dalga geçiyorlardı. Aynanın karşısında kendimi beğeniyle süzerken, pahalı kıyafetlerin içerisinde ruhumu göremedim. Hissedemedim. Orada bir yerdeydi evet ama ben bu yeni hayatla Hesna'nın ruhunu gömmüştüm.
Sumru'nun odasından çıkarak salona geçtik. Begüm ve Yağmur peri kızı gibi olmuşlardı. Ellerinde viski kadehi karşılıklı koltuklarda oturuyorlardı. Beni görünce Yağmur'un dudaklarından bir ıslık çıktı.
"Harika gözüküyorsun kuzum." Tebessüm ederek teşekkür ettim. Harika olsam ne olacaktı ki...
"Kim bu Armağan? Bilmem gereken şeyler var mı?" Yağmur'un yanına oturunca Sumru elinde viski kadehi bana doğru geldi. Kadehi bana uzatınca, "İçmem şart mı?" dedim elinden kadehi alırken.
"Şart değil ama rahat olman için biraz içersen iyi olur. Çok içmeni hiçbirimiz istemeyiz. Bak altın kural yanındaki partnerin içmeni istemiyorsa kesinlikle alkole abanma." Eskortluğun kitabı var mıydı acaba? Sumru'da yerine oturunca,
"Sumru doğru söylüyor Hesna. Bir kadeh seni rahatlatır. Ayrıca Armağan Tuğlu'dan bahsedelim biraz. Sana telefonunu vereceğim. Armağan Bey Otuz beş yaşında. Turizm sektörünce. Dört kıtada, yirmi dört ülkede altmış yedi oteli var. Bir kere evlenmiş. Üç ay sonra boşanmış. Karısından çocuğu yok ama evlilik dışı ilişkisinden üç yaşında kızı var. Kızına çok düşkündür. Kibar ve anlayışlı biri. Bu gece senin ilkin olduğunu biliyor. Seni yönlendirip bilgilendirecektir." Begüm bunları söylerken kalp atışlarım aşırı hızlanmıştı. Elimdeki viski bardağını başıma dikerek hepsini bir kerede içmiştim.
"Sigara kullanıyor. Umarım sigaraya karşı aşırı bir gıcıklığın yoktur." Yağmur bunu ciddi olarak sormuştu. Anlamsızca ona bakarken, "Benim kriterlerim bellidir. Seks yok, sigara esrar yok, aşk yok."
"Aşık olanlar mı var? Yok artık!" Hepsi birden gülmeye başlayınca ciddi olduklarını anlamıştım. "Siz ne yapıyorsunuz?"
"Aşık olanlar tabi ki oluyor. İstersen sen de aşık olabilirsin ama önermem. Onların aşkı çabuk bitiyor. Benden söylemesi."
"Benim kurallarım arasında sigara yok. Annemde çok içer. Bir ara ben de içmiştim."
"Akşam Swissotel'de buluşacaksın. Lobide on üç numaralı masaya otur. O yanına gelecektir. Geç kalmaman güzel izlenim bırakır. Bir de isim meselesi var." Gerçekten sudan çıkmış balık gibiydim. O kadar çok atladığım nokta vardı ki. Haklıydı. İsmim böyle mi kalacaktı?
"Takma isim bulmak zorundayım." Kızların hepsi başını salladı. "Ne istersem o olabilir miyim peki?" Sumru'nun kahkahası bir kere daha odayı doldurdu.
"Sadece isim olarak değil, hayat olarak da değişeceksin. Seninle muhabbet edecekler ve soru soracaklar Hesna. Kim olmak istiyorsan o olabilirsin. Doktor bir babanın tek kızı olabileceğin gibi, baban ölmüş annen terzide olabilir. Sen ne istersen." Gülümsedim. Bu çok güzeldi işte.
"Hepsine farklı yalan söylesem sorun olur mu?" Yağmur'dan cık diye bir ses çıkmıştı. O ikinci kadehini içiyordu ama içkiye bünyesi benden daha fazla alışıktı.
"Onlar senin ağzından çıkacak her cümlenin yalan olduğunu biliyorlar Hesna. Sorun değil. Her görüşmende farklı şeyler de söyleyebilirsin." Bu durum harbi güzeldi. Kanımda dolanan alkolden mi yoksa bu durumdan mı bilmiyorum rahatlamıştım. Rol yapma oyunu gibi olacaktı bu. Gerçekten eğlenebilir miydim acaba?
"Sonra ne yapacağız? Sadece sohbet mi edeceğiz?"
"Öncesinde seni tanımak için biraz sohbet edersiniz. Sonra balo salonuna ineceksiniz. Türkiye'deki otellerin müdürleriyle bir yemek organizasyonu var ve sen de bu yemekte yanında Armağan Beye eskortluk edeceksin."
"Adeta bir prenses gibi." Diye tamamladı Begüm'ü Sumru.
"Ya yanlış bir şey yaparsam." Böyle bir ihtimal de vardı tabi ki. Adamı rezil edecek bir cümle söylersem çok mahcup olurdum.
"Zekisin, çekicisin, komiksin. Sorun olmayacak. Güven bana. Kendine de güven kuzum. Eğer sana güvenmeseydim kendimi ateşe atarak seni yerime göndermezdim." Sumru ve diğerleri bana güveniyordu. Ben o kadar da emin değildim. Evet yapabilirdim ama. Denemeden hep amalarım olacaktı. "Bu geceden sonra kesin kararlıysan seni biriyle tanıştıracağız. Önce söyle bakalım. Kim olmak istersin."
"İsim mi?" Biraz düşünerek devam ettim. "Zeynep." Hepsi kafasını hayır anlamında sağa sola salladı. "Ezgi." tepkiler aynıydı. "Seda. Fatma. Gül. Ayten. Zümrüt."
"Zümrüt iyi mi?" Yağmur Begüm'e sormuştu.
"Daha başka olsun. Yosun ya da Oya nasıl?" Bu soru bana sorulmamıştı. İkisi de aynı anda Yosun diye bağırınca yeni adımın Yosun olduğunu anlamıştım.
"Yosun." Dedim defalarca. Kulağa güzel geliyordu. Melodisi güzeldi. "Tamam Yosun olsun." Gülümseyerek demiştim bu sefer.
"Artık gerisi sana kalmış kuzum. Saat sekizde orada olmalısın. Bence artık çık." Şimdi zurnanın zırt ya da zort dediği yere gelmiştim. Kalp atışlarım artık beynimde yankılanıyordu. Nefesim sıklaşmıştı. Bir bardak daha viski içseydim sarhoş olur muydum acaba?
"Ben taksiyi çağırdım. Sen aşağıya inene kadar gelir. Bol şans güzellik."
"Bol şans." Bu gecenin güzel geçmesine dair güzel dilekleri ve Begümün küçük çantama sıkıştırdığı parayla aşağıya indim. Üzerimdeki kürkün gerçek olduğunu düşündükçe midem yanmaya başlamıştı. Bu gerçeği tolere edemiyordum. Gövdesi tavşan tüyüydü. Yumuşacıktı. Kim bilir kaç hayvanı katletmişlerdi bu küçücük kürk için. Yakasındaki tilki detayını düşünmeye aklım izin vermiyordu. Hala bu tarz kürklerin yapılıyor olmasını onaylamıyordum. Güya herkes bilinçlenmişti. İnşallah taksiden inince otele girene kadar biri üzerime sakız falan yapıştırmazdı. Ben olsam yapardım. Belki kürkü geri verirken Sumru'nun bu kürkünü heba edebilirdim. Hoş heba etsem ne olacak bu sefer gider başka alırdı.
Kürk düşüncelerini kafamdan atarak, taksiden inmeden telefonumu sessize almayı akıl edebilmiştim. bizimkilerin zırt pırt araması kötü bir izlenim bırakabilirdi. Taksi otelin kapısına yaklaşırken önce görevliler tarafından arandı daha sonra otelin kapısına yanaştı. Kapımı otel görevlisi açınca taksinin ücretini ödeyerek bir ayağımı araçtan kaldırıma attım. Çıplak bacağımı soğuk hava anında zonklattı. İnsanlar nasıl güzellikleri uğruna bu havada böyle giyinebiliyorlardı? Görevliye tebessüm ederek etrafıma bakındım.
Kocaman bir kapı. Tek tip giyinmiş otel çalışanları. Düzenli ve temiz bir izlenim bırakacak kadar iyiydi otel. Otomatik kapıdan içeri girince şaşkınlığımı gizlemeye çalıştım. Filmlerdeki gibiydi. Ben bu ortama ait değildim ama bir anda omuzlarımı dikleştirirken buldum kendimi. Onlardan olmadığımı anlamamaları lazımdı.
"Hoş geldiniz hanımefendi."
"Merhaba." Sumru otele girince vestiyere kürkü bırakmam gerektiğini söylemişti. Göz ucuyla etrafı tararken,
"Vestiyere kadar eşlik etmemi ister misiniz." Dedi. Tebessüm ederek başımı salladım ama vestiyerin on adımlık mesafe olduğunu bilmiyordum. Bu adamlar nasıl burada çalışıyorlardı? Otelin kapısının tam karşısında lobi alanı vardı. Yavaş ama güçlü adımlarımla o alana doğru yürümeye başladım. Fon müzikte sadece piyano vardı. Başta sadece cd den çıktığını düşündüğüm sesin aslında biri tarafından canlı çalındığını sonradan anladım.
"Hoş geldiniz." Bu alanda şef garson olduğunu düşündüğüm adam yine bana gülümseyerek bakıyordu. Çalıştığım gece kulübü de bu kadar nezihti ama ben hiç müşteri olarak gitmediğim için bu gözle bakmamıştım.
"On üç numaralı masaya rezervasyonumuz vardı."
"Beni takip edin lütfen." rezervasyonu yapan kişiyi muhtemelen tanıyordu. Bu benim adıma iyi bir şey miydi yoksa kötü mü bilemedim. Deniz manzaralı cam kenarındaki masaya gelince sandalyeyi hafifçe çekerek, "Burun hanımefendi." Dedi. Yerime oturarak ne zaman düştüğünü bilmediğim omuzlarımı tekrar dikleştirdim. "Partneriniz gelene kadar bir şeyler içmek ister misiniz?"
"Su alabilirim." Aptal bir sırıtmanın yerine sadece tebessüm ediyordum. Acaba Armağan Bey Sumru gibi hoş kahkahası olan kişilerden mi hoşlanırdı. Acayip gergindim. Kolumu bacağımı nereye koyacağımı bilemiyordum.
Garson suyu getirdikten sonra yavaşça içtim. Aslında hepsini bir dikişte içip alev almış bedenimdeki yangını söndürmek istiyordum ama etrafımdaki gözler üzerimdeyken bunu yapmam görgüsüzlük olarak algılanır mı diye yapmamıştım. Bulunduğum yerdeki çoğu kişi otele konaklamaya gelmiş gibi duruyordu. Kimse benim gibi abiye giyinmemişti. Çantamdan telefonumu çıkartarak saate baktım. Sekizi beş geçiyordu ama adam hala gelmemişti. Vakit geçirmek için önümdeki menüyü incelemeye başladım. En basitinden bir fincan çay bile otuz liraydı. Fiyatları görünce şaşırmıştım. Yemeklerde fiyatlar yüksek olabilirdi ama çay bu ya.
"Yosun." Sadece kulağımın dibinde söylendiği için istemsiz olarak arkamı dönmüştüm. Çok şükür ki gelenin Armağan Bey olduğunu ve Yosun diye seslendiği kişinin de ben olduğumu çabuk algılamıştım. Gülümseyerek yerimden kalktım.
"Armağan Bey. Geç kaldınız." Allah cezanı versin Hesna. Adama hesap mı soruyorsun? Ama on beş dakika geç kalmıştı. Belimden tutarak beni kendisine çekip yanağımdan öptü. Benden ayrılmadan kulağıma,
"Bey demeyeceksin güzelim ve evet ben hep geç kalırım." Benden ayrılacakken sağ elimi koluna koymuştum. Dışarıdan gören biri bizi sevgili sanabilirdi. Bu kısacık dokunuşta bile bedenim buz kesmişti. Az önce alev alev yanan ben miydim? Adam bana sürekli böyle dokunursa nasıl normal gözükebilirdim? Parasıyla bana dokunmasına izin veriyordum. Bu ne kadar aşağılık verici bir durumdu. Benden cevap gelmeyince eliyle oturmamı ister gibi sandalyeye uzandı. "Çok güzel olduğunu söylememişti Seda." Seda diye bahsettiği kişi kızların beni tanıştıracakları kişi olmalıydı.
"Teşekkür ederim." Armağan'ın gelmesiyle hemen yanımıza garsonlar gelmişti. Garsonla ne konuştular hiç birini duymamıştım. Duymuştum ama kulaklarım uğulduyordu. Başımı cama çevirerek denizdeki gemilere odaklandım. Şimdi onlardan birinde olsaydım da boğazın ortasında kendimi soğuk sulara atsaydım.
"Sen ne içersin Yosun?" Garip gelen isimle Armağan'a döndüm.
"Sen ne içersen aynısından olsun." İçki isimlerini de bilmiyordum. Aslında biliyordum ama çok fazla içmediğim için tatlarını bilmiyordum. Gece hayatının içinde olup bir o kadar da dışında olmak çok tuhaftı. Garson yanımızdan ayrılınca,
"Beklettiğim için kusura bakma. Az önce takılıyordum. Bir toplantım geç bitince..."
"Sorun değil." Bacak bacak üzerine atarak sağ ayağımı hafifçe sallamaya başladım. Garson viski kadehlerini getirerek uzaklaşınca Armağan birkaç kere öksürdü ve gözlerini bana dikti.
"Gerginsin. İlk işin anlıyorum ama bence biraz rahatlamalısın." Elinde tuttuğu kadehi bana uzatınca çekinerek bende kendi kadehimi aldım. Biraz öne eğilerek,
"Aslında ben çok alkol tüketen biri değilim. Evden çıkmadan önce bir bardak içmiştim. Bunu içmesem mi acaba?" Gayet rahat tavırlarda olan Armağan'ın bir anda al al, mor mor olmasını anlamamıştım. Kadehini dikleyerek masadaki elimi avuçlarının içerisine aldı.
"Yosun. Üşüyor musun?" Başımı hızla hayır anlamında sağa sola salladım.
"Bazen içim buz dışım alev alev. Bazen de dışım buz içim alev alev."
"Şu an bende aynı şeyi hissediyorum güzelim." Gülümsemeye çalışmıştı.
"Ne demek istediğinizi anlamadım."
"O salladığın ayağın." Bir anda ayağımı durdurdum.
"Ben çok özür dilerim. Masanın bacağı sanmıştım. Çok özür dilerim. Üzeriniz kirlendi mi?" Ayakkabının altı tertemizdi. Çok az yol yürümüştüm kirlenmemiş olması gerekirdi. Masanın altına eğilecekken Armağan elimden sıkıca tutup beni engelledi.
"Kirlenen kıyafetler umurumda değil Yosun. Bende çok farklı etkiler bıraktın. Bu ilk işin olmasa fiyatını yükseltmeye çalışıyorsun sanırdım." Armağan'ın kurduğu bu cümleyle eminim yüzüm pancar gibi olmuştu. Önümdeki kadehi bir dikişte bitirerek,
"Gerçekten üzgünüm. Ben bilemedim. Öyle düşünürseniz kendimi kötü hissederim. İsterseniz bu gece için hiç ücret ödemeyin. İstediğiniz saate kadar yanınızda olurum." Armağan elini kıvrak hareketlerle havaya kaldırarak garsonu çağırdı. Yeni kadehler gelene kadar konuşma olmadı. O da gelen çağrıları cevaplamıştı. Ben içerisine düştüğüm durum yüzünden kendime ve Hifa'ya lanetler okuyordum.
"Çalışıyor musun?" İşte kızların bahsettiği bölüm gelmişti. Karşımdaki kişi kimden hoşlanıyorsa o olabilirdim. Yolda bunun hakkında az da olsa düşünmüştüm.
"Okuyorum." Telefonunu kenara bırakarak masaya eğildi. Dikkatini çekmiş miydim? Öğrenciler hoşuna mı gidiyordu?
"Ne okuyorsun?"
"Fransız dili ve edebiyatı." Fransızcam iyiydi ama edebiyatını okumamıştım. Yakışıklı adam bir kahkaha patlattı ve Fransızca konuşmaya başladı.
"Demek öyle. Bunu bilmiyordum Yosun. Kaç kardeşsiniz?"
"Üç. Benden büyük iki abim var ama senelerdir görüşmüyoruz." Üçüncü viskimi yudumlarken artık iyice gevşemiştim. Daha fazla içmemeliydim.
"Annen baban nerede?" dudaklarımı büzerek bilmiyorum anlamını çıkartmasını sağladım. "Görüşmüyor musunuz?"
"Benim için ölüler. Toprağın altındalar mı yoksa üzerindeler mi hiçbir fikrim yok." Ağır ağır başını salladı.
"Nerede yaşıyorsun?" Bu sorunun cevabını ben de bilmiyordum. Artık ailemle olmak istemiyordum. Orada kendimi iyi hissetmiyordum. Bu oyuna devam ederek,
"Aslında sabahtan beri bir evim yok. Sumru'nun yanına gittim. Bu işe de bu yüzden girdim."
"Bakire misin?" Bu soruyla yüzümdeki gülümseme bir an donmuştu. Çabuk toparlayarak,
"Evet." Dedim ama Armağan bana inanmamış olacak ki yine kahkaha atarak devam etti.
"Yok artık. Tamam bu kadar oyun yeter. Artık aşağıya inelim küçük kız." Söylediğim her şey yalan olabilirdi ama bu gerçekti. Acaba onunda tam tersini mi söylemem gerekiyordu?
Ayağa kalkmama yardım edince koluna girdim. Onun adımlarına ayak uydurmuştum. Armağan'ın yanında kendimi kraliçe gibi hissetmem tamamen bir yanılgıydı. Birkaç saatlik yanılgı. Salona inen asansörlerin yanına gelince elimi avuçlarına alarak bana döndü. Bu yakınlık hala beni rahatsız ediyordu. Adam ne kadar yakışıklı olursa olsun, ne kadar zengin olursa olsun bu çok rahatsız edici bir durumdu. Sumru zamanla cinsel dürtülerini etkileyecek böyle yakınlıklar demişti ama sanmıyorum. Tanımadığım bir adamdan, özellikle para karşılığı eşlik ettiğim bir adamdan nasıl etkilenebilirdim?
"Sevgilin var mı Yosun?" Çok şükür o yoktu.
"Yok. Hiç olmadı."
"Neden? Buna inanmak istemiyorum ama çok inandırıcı söylüyorsun." Gelen asansöre binince,
"Neden olmadığını bilmiyorum. Belki de abimler yüzündendi ama hiç ihtiyacını hissetmedim." Nasıl hissedebilirdim? Üniversiteye kadar babamın korkusundan kimseyi yanıma yaklaştıramamıştım. Sadece babama olan korku da değildi bu. Geniş bir ailemiz vardı ve kimin ne zaman nerede göreceği belli olmazdı. Okumak istiyorsam sevgilim olmamalıydı. Riske atılacak bir durum değildi. Sonrasında özgür olsam bile annemin ve kardeşlerimin boynuma taktığı hayali ip beni hep geri çekmişti.
"Bu arada aşağıda istediği kadar içebilirsin ama kendine güvenmiyorsan sana hafif şeyler söylerim. Sarhoş olman... Başta sorun olur. Gecenin sonuna doğru herkesin kafa uçacağı için sonra sıkıntı olmaz." Elimi hafifçe sıkmıştı. Bu sıkış bana güç vermişti. Adım attığım ortamda tanıdığım tek insan Armağan'dı. Onun yanından ayrılmamalı, tek başıma kimseyle konuşmamalıydım.
"Seni rezil etmeyeceğim. Söz veriyorum." Adama durup dururken neden söz vermiştim? Acemiliğimi iliklerime kadar hissederken herkesin içerisine girdik. Işıklar, masalar, süsler, ortamın nezihliği. Üzerimdeki iki parça kıyafetin içerisinde küçüldükçe küçülüyordum.
Her adımda biri yanımıza gelip Armağan'a selam veriyor tokalaşıyordu. Tebessümle gelen her kişiyi selamlıyordum. Masamıza gidene kadar yarım saat mi geçmişti? Bana kalsa üç saat falan derdim. Tüm kadınların gözü üzerimdeydi. Sadece kadınlar değil adamların da...
"Beni büyülediğin gibi salondaki her erkeği de büyüledin ufaklık. Şimdi anlıyor musun neden hiç sevgilin olmadığı söylemine inanmamamı." Kulağıma eğilerek söylemişti bunu. Nefesi boynuma ve kulağıma değmişti. Baş başa olsaydık bu hareketinden korkabilirdim. Soğuk bir gülümsemeyle ona döndüm.
"Gerçek bu Armağan. İnansan da inanmasan da." Kuşkuyla baktı Armağan. Az önceki tavrından dolayı kararlı durmam ona değişik gelmiş olmalı.
"Kanıma girme kadın seni araştırırsam..." Alkolle az çok dizginleyebildiğim kalbim tekrar gümbürdemeye başlamıştı.
"İşleri o boyuta getirme lütfen. Gecenin keyfini çıkartalım." Konuşmamızı bölen kişilere minnetle baktım. Armağan'dan çok iyi bir şekilde bahsetmişti kızlar. Takıntılı olamayacak kadar zengindi ama belli olmazdı tabi. Gecenin devamında Armağan konuşmasını yapmak üzere yanımdan ayrılmıştı. Birkaç kere de tuvalete gitmek için ben ayrılmıştım. Herkes imrenerek bakıyordu. İmrenilecek bir şey olmadığını onlara açıklayacak gücüm yoktu. Çenemi de sıkı tutmalıydım.
Saat on bir gibi iyice açılmıştım. İstanbul'daki otellerin müdürleriyle şen şakrak sohbet ederken Armağan yanıma gelerek,
"Bebeğim gelir misin?" Bu adamlarla genel kültür, politik sorunlar konuşurken ben olmuştum. Armağan'ın sesini duyunca tüm duygularım uçup gitmişti. Biraz uzaklaşıp bahçeye çıkınca, "Güzel vakit geçiriyorsun." Dedi. Tedirgin olarak düşünmeye başlayınca, "Korkmana gerek yok. Tabi ki de eğleneceksin. Doğal olman bana fayda sağlar. Senin adına da sevindiğimi söylemek istedim sadece."
"Teşekkür ederim. Seni rezil ederim diye çok korkmuştum ama öyle olmadı. Bunun için huzurluyum." Başını sola yatırarak beni izlemeye başladı. "Bir şey mi diyecektin?" Beyaz dişlerini gösterene kadar gülümseyerek bana yaklaştı. Omuzlarıma ceketini koyarken açıkta kalan koluma parmak uçlarını değdirdi. Omuzlarıma çıkana kadar parmaklarını çekmedi. Bu hareketiyle nefesim hızlanmıştı. Başım istemsizce ayakuçlarıma çevrilmişti. Boynumu kavrayan eli nabzımı buldu.
"Bir teklifim var." Onun da nefesi hızlanmıştı ama benim hissetlerimden dolayı değildi. Onun çok farklı bir düşüncesi vardı. Başparmağı çenemi yukarı doğru itince gözlerinin içine baktım. "Gerçek adın ne?" cevap vermedim. Korkudan titreme almıştım. Nefesime doyamıyor, vücut ısımı düşürüyordum.
"Ne teklifi Armağan Bey?"
"Armağan." Deyince,
"Armağan." Diye tekrarladım onu.
"Bu gece için Sumru'ya beş yüz dolar verecektim ama sana bin beş yüz dolar vereceğim." Zenginler çok pinti olurdu. Kulüpten de bilirdim bunu.
"Ben kabul edemem. Daha fazla bir şey istiyorsanız yapamam."
"Benimle odaya çıkman içinse iki katını öneriyorum. Üç bin dolar." Göz pınarlarım dolmaya başlamıştı.
"Ben kabul edemem."
"Yosun. Arttırıyorum. Üç katı. Sadece yanımda uyuyacaksın. Sana dokunmayacağım. Söz veriyorum sana dokunmayacağım. Kendine güzel bir ev tutabilirsin. İstersen eşyaları da ben ayarlarım."
"Bana dokunmayacak mısınız?" Bunu sorarken bin beş yüz dolar artı dört bin beş yüz doları düşünüyordum. Ona eskortluk etmem için nerdeyse dokuz bin Türk parası vermişti. Gece yanında yatmam için de yirmi yedi bin Türk parası. Toplam otuz altı bin Türk parası. Ben onunla neler yapmazdım.
"Yemin ederim." Başımı sallayarak,
"Bir telefon görüşmesi yapabilir miyim?" dedim. Armağandan uzaklaşarak Sumru'yu aradım. Sonuçta ona hizmet eden hep Sumru'ydu. Güvenilir olup olmadığına o kadar verebilirdi. Sumru'ya olanları sessiz bir şekilde anlatınca çığlık atmıştı.
"Sumru adamdan çok korkuyorum. Benden güçlü. Hayır desem hayırımı kabul eder mi? Bu gece bile kendimi kirlenmiş hissederken sabah sence ne hissedeceğim?" Sumru'ya sorduğum soruyu sürekli kendime soruyordum. Telefonu kapatınca Armağana ilerledim. Mermerin üzerinde çıkan topuk seslerim bedenime birer bıçak saplıyordu. Para için bu kadarına da değer miydi?
"Bana dokunursan yemin ederim rezil olmak umurumda değil polise giderim." Armağan'ın içten gülüşü pek çok kadını eritebilecek güçteydi. Onun gülüşüne karşılık verecek gücüm kalmamıştı. İçimden ettiğim dualarla Armağan'ın koluna girdim.
"Sakin ol küçük."