5. Bölüm

3435 Kelimeler
Esma kriz geçiriyordu. Koltuğa oturtturarak önüne geçtim. Verdiğim komutların hiçbirini duymuyordu. Defalarca tekrarladım.  "Derin nefes al Esma." Onun bu hali yüreğimi ezmişti. Burun kemiğimdeki sızlamayla sesimi yükselttim. "Nefes al." Sonunda dikkatini çekmiştim. Nefes almaya çalışırken, "Gidelim buradan. Bizi bulamayacakları bir yere gidelim abla. Ne olur." Dedi. Gülümsedim. O da kaçmak istiyordu.  "Tamam bebeğim. Nefes al ve nefes ver. Söz veriyorum bir daha yanımıza yaklaşamayacaklar." Esma ile ritmik bir şekilde nefes alıyordum. Bu hareket bana da iyi gelmişti. Biraz daha iyi olunca oturduğum yerden kalkarak mini bardan bir şişe su aldım. Amir ile göz göze geldik. Hala bıraktığım yerde duruyordu. "Otursana." Dedim. Başını sallayarak diğer koltuğa geçti.  "Gitme abla ne olur gitme." Elimdeki suyu Esma'ya uzattım. Benim kadar güçlü değildi Esma. Belki güçlüydü ama yorulmuştu.  "Gitmeyeceğim." Yanına oturunca başını dizlerime koyarak sessizce ağlamaya devam etti. Allah kahretsin! Allah kahretsin! Gidecek bir yerimiz olmamasını geçtim hayatımız tepetaklak dönmüştü. Yirmi dakika ne yapacağımı düşünürken kapı çaldı. Amir gidip kapıyı açınca boyundan dolayı önünde kim vardı göremedim. Fısıltıyla konuşuyorlardı. Esma'nın başının altına yastık koyarak, "Hemen geliyorum." Dedim. Elime yapıştı. Nefes düzeni tekrar bozuluyordu. "Kim gelmiş ona bakacağım. Bir yere gitmiyorum." Başını salladı. Benimle beraber uzandığı yerden kalktı. Yanımda gelmemişti ama tetikte olduğu belliydi. Kapıya yaklaşınca gelenin Armağan ve Ercüment olduğunu gördüm. "Olanları duydum." Dudaklarımı dişleyerek acı bir gülümse gönderdim hepsine. "İyi değilsin." "Değilim ama iyi olacağım." Yüzüme düşen saçları geriye atarken arkamı döndüm. Esma bana bakıyordu. "Onun için iyi olacağım." "Yanlış. Önce kendin için iyi olmak zorundasın küçük." Kendim mi? Güldüm. Ben. Kendim...  "Babam benim kanımı içti Armağan. Ben diye bir şey kalmadı. Bu saatten sonra yaşacaksam kardeşim için. Esma'dan başka tutunabileceğim kimsem yok." İçimden söylediğim şarkının sesi gittikçe azalmıştı. Beni ayakta tutan kendini bilmez çocuklar çekip gittiler.  "Esma'ya doktor çağırdım. Birazdan gelir." "Teşekkür ederim." Omuzlarımdan tutarak çatık kaşlarımı gösterdi. "Geçecek. Biliyorsun. Temiz bir sayfa açıyorsun. Kolay olmayacak demiştim. Ailen bu durumu zorlaştırıyor ama sen bir adım attın. O kolu kestin Hesna. Hemen iyileşmesini bekleme. Zaman lazım." Esma'ya tekrarladığım sözleri Armağan bana söylüyordu. O inanıyordu dediklerine ama ben... "O kadar çok temiz sayfa açtım ki. Artık inandırıcı gelmiyor."  "Bu dediklerini hatırlatacağım." Ercüment bir adım atınca ona döndük. "Doktor gelmiş. İçeriye alayım mı?" Başımı salladım. Ben iç dünyamı nasıl toparlardım bilmiyorum ama en azından Esma'yı düzeltebilirdik. Doktor Esma'yı yatak odasına götürerek muayene etti. Kapıda onu beklerken Armağan ve Amir içeride bizi bekliyorlardı. İçerideki doktorlardan biri çıkınca beraber salona geçtik. "Bedensel olarak geçmeyecek sıkıntısı yok. Görüntü kötü olabilir ama on beş güne kadar iz kalmaz. Yazdığım ilaçları ve ağrı kesicileri kullansın. Diğer ilaçlardan daha güçlü bunlar." On beş güne kadar bedeninde iz kalmayacaktı. Oh ne güzel. Doktoru geçirdikten sonra Armağan'ın yanına gittim. Kendisine koyduğu viskiye uzandım.  "Avukatlarla konuşmam yarım kaldı. Babamın bir süre içeriden çıkmaması lazım. Mümkünse tabi. Değilse buradan gitmeliyiz. Bizi bulamayacağı bir yere." "O konuyu halledeceğiz. Kaçmayacaksınız Hesna." Bunu diyen Amir'di.  "Yardımlarınız için teşekkür ederim ama kendime gelmeliyim. Çok düştüm ben. Kimsenin beni kaldırmasına alışkın değilim." Boğazımı delen içkiyi bir dikişte içip yüzümü buruşturdum. "Bu yüzden kendim kalkmalıyım." "Sana yardım edeceğim Hesna. Bunu borçluyum." "Kime? Bana borçlu falan değilsin Armağan." Geçmişte yaşadığı bir olay ya da başka bir şey onu bu tutuma itiyor olmalıydı ama umurumda değildi. Bardağı Armağan'ın önüne iterek, "İçimdeki sesi duyamıyorum Armağan. Güçlü yanımı hissedemiyorum. Sizin yanınızda düşünmesem de olur. Öyle değil mi? Ama ben bunu istemiyorum." "Baban tarafından öldürülesiye dövülmek mi istiyorsun?" "Onu demek istemiyorum Armağan. Neden bana yardım ettiğini bile bilmiyorum. Beş dakika sonra yanımda olacağının garantisi yok. Benim başıma gelen sizin başınıza gelmedi. Yardımların sadaka mı? Ne zaman biter? Ben bittiğinde mal gibi ortada kalmak istemiyorum. Bu yüzden gitmeliyim. Kendi başımın çaresine bakabilirim." Armağan önündeki bardağı doldurarak bana itti.  "Uykusuzluk kafanı götürmüş senin. Toparlayana kadar yanınızdayım. Tanışmamız uygun koşullarda olmamış olabilir ama arkadaşın olarak göremez misin?" sağ elimi sertçe yüzüme bastırdım. Yardımlarından dolayı Armağan'ın hakkını yiyemezdim ama arkadaş kavramı çok uzaktı.  "Teşekkür ederim. Her şey için..." üzerimdeki gerilimi azaltmak için bu sefer Amir konuşmaya başlamıştı. "Tamam. Şöyle yapalım. Avukatlarla görüşmeni bitir. Dava süreci hemen başlasın. Biraz uyu. Sabah kendine bir ev bakarsın. Normal bir işin olduğunu duymuştum. Hayatına yeniden başlarsın. Tek başına." "Kimle konuştun sen? Kim anlattı beni sana?" Armağan'a bakmıştım. Ama dudaklarını büzerek başını salladı. O söylemediyse kimdi?  "O gün sizi yukarı çıkarken görmüştüm. Dün. Ercüment'e sordum. Biraz senden bahsetti."  "Kusura bakmayın Hesna Hanım. Ben sizin izniniz olmadan konuştum." Ercüment hemen araya girmişti.  "Sorun yok Ercüment Bey. Gizlenecek neyim kaldı ki?" kanıma karışan alkol baş ağrımı azaltmıştı. Bir bardak daha doldurdum. Muhtemelen bu bardaktan sonra içmeme izin vermeyeceklerdi. Zaten ben de nerede duracağımı bilirdim. Herkes bir koltuğa gömülmüştü. Armağan'da benim kadar yorgun duruyordu.  "Sibel nasıl oldu?" Dünkü hasta. Armağan başparmağını çenesine dayayarak işaret parmağıyla alnını kaşıdı.  "Soğuk algınlığı. İlaçlarını değiştirdiler. İyi şimdi. İlaçlar kırk sekiz saat içinde etki gösterecekmiş ama ateşi düştü."  "Büyüdükçe sana benziyor." Dedi Amir. Gülümsüyordu. Bir çocuğu düşünürken gülümsüyordu. Fazlasıyla yakışıklıydı Amir. Dün gece uyumadığını söylemişti Armağan ile konuşurken. Biz yorgun dururken onda hiç belirti yoktu. Pürüzsüz bir cildi vardı. Esmer teni, kahverengi gözleri, köşeli sağlam bir çenesi gülümserken herkesi eritecek cinstendi. Amir'e bakarken yakalandım. Bakmak değildi bu. Bildiğin inceliyordum adamı.  "Huyu annesine çekmez inşallah." Armağan'da bana bakıyordu şimdi.  "Kızın mı?" başını salladı. "Geçmiş olsun. Annesi nasıl biri?" omuz silkti Armağan. Kötü biri olsaydı kesinlikle kızını ona bırakmazdı. Eminim.  "Biraz sinirli ama iyi bir anne. Gözüm her zaman üzerlerinde." Daha söyleyecek bir şeyim kalmamıştı. Armağan ve Amir iş ile ilgili konuşmaya başlarken tekrar gözlerimi Amir'e diktim. Fazla yapılıydı bu adam. Mükemmeldi. Mükemmellik bana göre bir şey değildi bu yüzden bu tür adamlardan uzak dururdum ve kesinlikle yanıma yaklaştırmazdım. Spor salonlarından çıkmayan adam yerine bana değer veren sıradan birini tercih ederdim. Güvenebileceğim biri. Sarıp sarmalayabilecek...  "Aklından neler geçiyor." Armağan bu cümleyi üç kere tekrarladığını iddia etmişti. Duymadığım için ve onları dinlemediğim için ben sadece geçiştirmek durumunda kalmıştım. "Dalmışım." İkisi de bana inanmıyordu ama gerçek olan buydu. Dalmıştım. Bu gece olanları düşünmemek için çevreme yoğunlaşmıştım. Kaçmak istediğim zamanlarda yaptığım gibi... Odanın kapısı açılınca yerimden kalktım ama doktor beni yerime oturtturarak yazdığı reçeteyi masaya bıraktı. "Esma Hanıma bu gece için sakinleştirici yaptım. Uzun bir konuşma geçmedi aramazda ama kendisiyle seanslara devam etmemiz çok önemli. Hem fiziksel hem de psikolojik şiddet görmüş. Düzelmesi zaman alacak." "Nasıl yani? İlaç mı kullanması gerekiyor." İlaca karşı biri olmamıştım ama ilaç kullanabilecek kadar değerli de değildim. Depresyon bana göre zengin hastalığıydı. Depresyona girecek ne vaktim ne de param vardı. Üzüntüden ya kanser olup hemen ölmeliydim ya da temiz bir delirme yaşayabilirdim. "Korkuları var. Güvenli bir alan oluşturulmalı. Bu sürede geceleri uyuyabilmesi için hafif bir ilaç yazdım. Bir de şu süreçte fazla düşünmemesi için antidepresan. Bir hafta sonra tekrar görüşeceğiz." Uzun uzadıya neler olduğunu anlatmıştı. İçine attığı şeyler işte şimdi çıkıyordu. Kendimizi bildik bileli evin her üyesinden dayak yerdik. Halam Esma'ya fazla takmıştı. Bizi de sevmiyordu ama Esma'ya ayrıydı. Aramızda en çok o benziyordu halama. Bir insan nasıl böyle davranabilir? Bir hala bir anne bir baba diyemiyorum artık. Bilmiyorum çünkü. Bir anne nasıl olmalı bilmiyorum. Aile kavramı nasıl bir şey? Kendimce aile kurmuştum. Hifa'ya inanmıştım. Annem hasta demiştim. Hastalık derecesinde babama takıntılı olmasa bizi severdi diyerek onu da sevmiştim. Hep boşa çabalamışım.  Doktoru kapıya kadar geçirdikten sonra arkamı döndüğümde Amir'in Armağan ile vedalaştığını gördüm. Gidiyordu. "Bu gece dışarıda bir görüşmem var. Katılmak zorundayım. Bir şeye ihtiyacın olur-" "Teşekkür ederim." Sözünü bölmeme bozulmamıştı. Bedenini bana çevirerek elini uzattı. Benden büyük olan ellerinin arasında kayboldu parmaklarım.  "Güzel bir şekilde dinlen. Görüşmek üzere." Tokalaştığımız elimi yavaşça çekerek başımı eğdim. Ayağımdaki botları çıkartarak kenara koydum. "Sanırım sabaha kadar uyur." Armağan'da yerinden kalkmıştı. Dinlenmek istiyordum ama bedenim şaşırtıcı derecede enerji içeriyordu. Anım anıma tutmuyordu artık. "Sabah Haldun Bey ile son görüşmeyi yaparsınız. Onlar çalışmaya başladılar zaten." Ona doğru giderken telefonumun çalmasıyla yönümü değiştirdim. Arayan patronum Naim'di.  "Buyurun Naim Bey." Bugün de izinliydim. İşe gitmeyeceğimi biliyordu.  "Hesna kusura bakma izinli olduğunu biliyorum ama aramak zorundaydım." Sınırlarını bilen biriydi Naim ama o sınırlarda benim sırlarım pek yer almıyordu. Kim bilir ne zaman ötmüştü Armağan'a.  "Sorun değil Naim Bey." Arkadan duyulan sesler durduğunda odasına geçtiğini anlamıştım.  "Bugün senin organize etmen gereken toplantı var." gözlerimi beynimin içerisini görmek istercesine yukarı kaldırmıştım. "Yalçın Holding."  "Aaaa. Şimdi hatırladım. Kusura bakmayın Naim Bey. Evet bir sıkıntı mı çıktı?" her zaman yaptığı gibi burnunu üç kere çekti. Kesinlikle bir sıkıntı çıkmıştı. Bugün başıma daha neler gelebilir demeyecektim. Dedim ve dahası geliyordu.  "Senin kız işi batırıyor Hesna. Adamlardan birini tanımadı. Azar çekti. Yerin dibine girdik. Yemek listesini karıştırması da başka sorun. Aralarından birinin alerjisi varmış. Felaketin kıyısından döndük." Demek istediğini anlamıştım. Yerini başkasına bırakırsan olacağı buydu.  "Peki Naim Bey. Ben yarım saate orada olurum."  "Çok teşekkür ederim Hesna. Önemli bir grup olmasa seni çağırmazdım." Kulübe önemsiz insanlar gelmiyordu ki. Hepsi önemliydi. Hepsi tonla para bırakırdı. Naim'i bu sebepten suçlamayacaktım çünkü adam haklıydı. Birinin kötü bir izlenimi olsa bu cemiyete yayılır ve işler bozulabilirdi. Telefonu kapattıktan sonra, "Naim Beyin bana ihtiyacı varmış. Birkaç saatliğine gitmem lazım." "İstersen Naim ile görüşeyim." "Hayır. İşimden olmak istemiyorum. Torpilde." Naim'in muhtemelen olanlardan haberi vardı. Hifa oraya gitmişti. Armağan'da arkamdan iş çeviriyordu. "Otellerimdeki organizasyonları düzenleyebilirsin. Gelen kitleyi daha fazla memnun edebiliriz."  "Teklifin için teşekkür ederim Armağan ama zaten benim bir işim var. Orayı seviyorum."  "Tamam. O zaman seni Ercüment bıraksın. Daha kısa sürede gidersin." Yardımda yardım diye yakama yapışan adama bu konuda olur vermek zorunda kaldım. Giyinme odasına giderek siyah bir bluz ve slim fit bir kot aldım. Üzerime giyindikten sonra anlamıştım ki bluz yarı transparandı. Rahatsız edecek düzeyde değildi bu yüzden başka bir şey aramak için vakit kaybetmedim. Ayakkabı katından yüksek topuk bir topuklu ayakkabı alarak daha klasik bir çantayla uyumu sağladım. Çalıştığım yere salaş ya da özensiz gidemezdim. Muhatap olduğum kişilerin göz zevkini bozamaz onlara kaliteli bir imaj çizmeliydik. Hızlıca makyajımı yaparak yüzümdeki yorgunluğu gizledim.  Odadan çıkmadan önce Esma'nın yanına gittim. Uyuyordu. Hafifçe üzerini örterek alnına değdirdim dudaklarımı. Herkes yaşadığım acıları görmezden gelerek gülümsememi bekliyordu. Gülümsüyordum da. Başka bir can kalmadı senden başka. Senin için kardeşim. Bu süreçte ciğerlerime dolan hava bitti ama senin için. Burun kemiğim tekrar sızlamaya başlayınca daha fazla odada durmadım. Dışarıdaki soğuğu göze alarak kalın önden bağlamalı bir kabanı giyinerek kapıya çıktım. Dünkü adam kapıdaydı. Günleri de şaşırmıştım. Dün müydü? Yok sabahtı.  "Kardeşim uyuyor. Birkaç saate geleceğim ama bir şey olursa."  "Biz buradayız Hesna Hanım. Merak etmeyin." Tebessüm ederek asansörün önüne geldim. "Hesna Hanım çıkış yaptı." Dün ya da sabah olduğu gibi yine birilerini bilgilendirmişti. Off biran önce buradan gitmeliydim. Asansör lobi katına geldiğinde kapısının açılmasıyla Ercüment'i gördüm. Beni bekliyordu. "Buyurun Hesna Hanım."  "Teşekkür ederim." Araca kadar eşlik etmişti. Kapımı açtığında gerilmiştim ama ses etmeden araca girdim. Dışarının gece soğuğu bedenimi sarmadan sıcak arabaya girmem bedenimi gevşetmişti. Arabada bizden başka kimse yoktu. Trafik kötü boyutta değildi ama yinede yoğundu. Sahil boyu gece hayatının en civcivli yeri olduğu için sabaha kadar sürerdi.  "Armağan nasıl biri? Ne zamandır onunla çalışıyorsunuz Ercüment Bey?" sorumu duyunca dudağının kenarı kıvrıldı. Onu da mı bir bataklıktan çıkarmıştı acaba? "Armağan iyidir. Farkındayım zengin biri ama o diğerlerine benzemez Hesna Hanım. Yaşam çizgisinden, değerlerinden, özünden hiç saptığını görmedim. Güvenebileceğiniz biri. Ben çok uzun zamandır ona güvenirim. Bir kere bile yanlışını görmedim." "Herkes ona Armağan Bey derken sen Armağan diyorsun. Bunun bir sebebi var mı?" Gülümsedi adam yine.  "Armağan ile çalışmaya başlamadan önce tanışıyorduk. Asayiş Şube Müdürlüğünde, Ahlak, Kumar Büro amiriydim." Eski bir polis. Çok iş adamı yanındaki yakın korumalarını emniyetten seçerdi. Standart memurlardan değil, rütbesi yüksek polis ya da asker seçmelerindeki sebep düşmanlarından korkmalarıydı. "Armağan'ın çok düşmanı var mı?" "Yok ondan değil. Sizin dediğiniz ölçüde değil ama sevmeyeni de vardır." "Anlamadım Ercüment Bey."  "Armağan size ileride anlatır Hesna Hanım. Ben çok sayıda operasyonu Armağan ile yönettim. Sonra yollarımız geniş ölçüde kesişince onunla çalışmam için ikna etti." Daha fazla konuşmadı adam. Ben de meraklı gibi sormadım ama Armağan kafamı daha çok karıştırmaya başlamıştı. Kötü biri olmadığı kesindi ama kimdi bu adam? Araç Kulübün kapısına gelince Hakan kapımı açtı. Aracın içinden benim çıktığımı görünce şaşırdı.  "Hesna?" Hakan ve İlyas Kulübün eski çalışanlarındandı ve benden büyüklerdi.  "Nasılsın Hakan abi? İçerisi ne durumda?" adama istediği cevabı vermemiştim. Hoş ona olanları anlatacak zamanımda yoktu.  "İyiyiz. Yoğun. Senin kız ortalığı karıştırmış. Naim köpürüyor." Benim kız Şule'ye iyi bir azar çekmeliydim. Anlaşılan bugün onun isminden çok benim adım geçmişti.  "Duydum. Ben içeri geçiyorum." Ercüment'te inmişti araçtan. İlyas araca binmiş park ediyordu. "Sen gitmiyor musun? Pardon Ercüment Bey. Gitmiyor musunuz?" "Sorun değil Hesna Hanım. İsterseniz ismimle hitap edebilirsiniz." "Sen de ismimle hitap edersen olur." Diyince gülümsedi. "Tamam. Seni bekleyeceğim. İşin uzun sürmez demiştin."  "Ne kadar süre kalırım bilmiyorum ama madem beklemeye kararlısın o zaman seni odama çıkartayım." Mekanın güvenlik kulübesinden geçtikten sonra iç kısma ilerledik. Bu kısımlarda da masalar vardı. İçerisinin boşalmasını bekleyen misafirler burada beklerlerdi. Samimi ama bir o kadarda kasıntı bir ortamdı kulüp. Zenginler için samimiydi ama bizim için lüks olan ortam kasıntı gelebilirdi. Kulübün en sevdiğim ve bilinen özelliği vanilya kokulu olmasıydı. Tüm mekan vanilya kokardı. Tuvaletler bile.  "Ben barda takılsam senin için bir mahsuru olur mu? Malum buraya gelebilmek için bir hafta öncesinden rezerve yaptırmamız gerekmekte." Şu halimle bile bana kahkaha attırmıştı Ercüment. "İlahi Ercüment. Sizin rezervasyona ihtiyacınız mı var? Naim kankanız değil mi?" göz kırparak uzaklaştı yanımdan. Hızlı adımlarla odama girdim. Montumu çıkartarak bir ara dile geleceğine inandığım dilsiz uşağa astım. Çekmecemden çalışanlarla haberleştiğimiz kulağın iç kısmına taktığımız aparatı çıkartarak hazır konuma getirdim. Telefonuma bağlanan cihazdan şulenin kulaklığına çağrı gönderdim.  "Merhaba Hesna Hanım. Geldiniz mi?" bu kız işe başladığında bu kadar toy değildi. Bu gece nasıl oldu da her şeyi eline yüzüne bulaştırdı çok merak ediyordum. "Hayır Şule gelmedim. Yaptığın yanlışları duyunca kulağına iki fırça çekeyim dedim."  "Hemen geliyorum Hesna Hanım." Şule kızımız gelene kadar kulübün güvenlik kayıtlarının olduğu ekranı açtım. Amacım gelen grubun olduğu locaya bakmaktı ama iki numaralı locada gördüğüm simayla gerildim. Bana her şeyi tozpembe anlatan Sumru sürtüğü bir adamın kolunda kahkaha atıyordu.  "Gelebilir miyim?" Duyduğum sesle arkamı döndüm. Şule kapıdan kafasını uzatmış bana bakıyordu. "Çaldım ama duymadınız."  "Gel Şule. Neler oldu burada? Hakan abiye kadar gitmiş olanlar." Sumru'nun görüntüsüne arkamı dönerek Şule'nin önüne dikildim. "Efendim çok özür dilerim. Ben yanlış notları almışım yanıma. Hal öyle olunca sonuç bu oldu ama toparlıyorum." "Evet. Senin toparlama dediğin bu gecenin kazancından baya bir götürdü. Naim Bey köpürmüş. Ayrıca o kadar çok yorgunum ki sırf senin küçük bir hatan yüzünden buraya gelmek zorunda kaldım." Şule karşımda ezilip büzülmüştü ama yapabileceğim bir şey yoktu. Dikkatli olmak zorundaydı. Onların yaptığı hataları tüm çalışanlar maaşından kesintilerle ödüyorduk. "Ne kadar toparladın? Kimin alerjisi varmış?" Şule derin bir nefes alarak ekrana yaklaştı. "Arap iş adamı. Fındığa alerjisi varmış. Çok az miktarda salataya koymuş şef." "İyi mi şimdi?" "İyi. İlacını içti geçti ama çok sinirli biri. İkram olarak bir şişe şampanya götürdüm ama geri gönderdi."  "Toparladım dediğin bu muydu Şule." Masama giderek misafirlerin listesini aldım. Kim gelecekse bu listeyi hazırlardık. Neyi sever neyi sevmez. Kimlerle arası bozuk... Listedeki adamlardan hangisinin alerjisi var diye bakarken bir isimle gözlerimi kıstım.  "Amir bin Aziz" "Evet ismi Amir. Bir de sağ kolu var Tayyar. Beni öldürecek gibi bakıyor. Locanın kapısından ayrılmıyor." Şans mıydı bahtsızlık mıydı? Ekrana giderek Amir'i buldum. Halinden pek memnun gibi durmuyordu. Bu mekanda çalıştığımı biliyor muydu acaba? "Tamam ben halledeceğim. Sen o geri çevirdiği şarabı getir kapıya." Şule fırlayarak çıktı kapıdan. Amir'i otel dışında tanımamıştım. İş hayatı nasıldı? Kadınlara karşı kibar mıydı? Nefessiz kaldığı için mi kızmıştı Şule'ye yoksa kaba biri miydi? Birazdan elimde şarap yanına gittiğimde bana nasıl bir tepki verecekti? Bana odadayken farklı bir imaj çizmişti ama yalan söylemişte olabilirdi. Masamda duran kırmızı rujumu alarak makyajımı kontrol ettim. Keşke saçlarımı kestirmek zorunda kalmasaydım. Aynada aksime bakarak duruşumu dikleştirdim. Hepimizin selameti için güzel bir gülüş aradım. Kibar ve mahcup bir tavırla topuklarımı vurarak odamın kapısına yürüdüm. Kapıyı açarak beş numaralı locaya doğru ilerledim. Şule elinde şarap şişesi beni bekliyordu. Bir adamın ölümcül bakışları altında beden dili gerilmişti. Bahsettiği Tayyar o olmalıydı. "Buyurun Hesna Hanım." Şule şişeyi bana uzatırken Tayyar'ın dikkatini çekmiştim. Otelde onu görmemiştim ama Şule'nin bağırarak söylediği adımı duyunca hemen bana bakmıştı. Malum sebeplerden çoğu kişi beni konuşuyordu.  Şule'yi arkamda bırakarak locadan içeri adım attım. Yemekler yenmiş ama masa henüz toplanmamıştı. Garsonlar içeriye girmeye korkuyorlardı. Amir kafasını kaldırıp bana bakmış sonra yanındaki adama dönmüştü ama aynı hızla tekrar bana dönmüştü. Loca'nın kalın camları kapalı olduğu için birbirilerini rahatça duyabiliyorlardı. Gülümseyerek Amir'e doğru ilerledim. Ona yaklaştığımı gören Amir yerinden kalktı.  "Merhaba Amir Bey. Ben Hesna Toprak. Olanları asistanımdan öğrendim. Nasılsınız?" Amir beni karşısında gördüğü için mi, yoksa dimdik ve tazelenmiş olarak gördüğü için mi bu kadar şaşırmıştı?  "Teşekkür ederim Hesna Hanım. Şimdi daha iyiyim." elimi bırakır bırakmaz belimden tutarak, "Dışarıda konuşalım mı?"  "Amirciğim ben de lavaboya gidiyorum." Dedi diğer yanında oturan sarışın kadın. Sevgilisi miydi? Elimdeki şişeyi masayla ilgilenen garsona verdim. "Masaya ikram edersin." Amir kapıyı açmış beni bekliyordu. Koridorlarda ses yalıtımı olmadığı için daha gürültülüydü. Kulağına doğru eğilerek sesimi arttırdım. "Asistanım listeleri karıştırmış Amir Bey. Bilerek yapılmış bir şey değildi. Lütfen bizi mazur görün. Gerçekten üzgünüz." Üzgün falan değildim. Şu an kardeşimin yanında uzanıyor olabilirdim.  "Sen ne zaman geldin buraya? Hani dinlenecektin?" Söylediklerimle ilgilenmiyor gibiydi.  "Patronum arayınca geldim. Normalde izinliydim." Sanki iş için delireceğim anlardaydım. Normalde evden kaçmak için erken saatlerde gelirdim buraya ama o gün bu gün değildi.  "Burada çalıştığını bilmiyordum." "Özrümüzü kabul ediyor musunuz?"  "Yapılan şey görmezden gelebileceğim bir durum değildi Hesna ama işin içinde sen varsan seve seve." Gülümsedim. Naim Bey'den azar işitmeyecektik. Amir'in arkasından gelen sarışını görünce ona döndüm.  "Sevgilin mi?" dedim. Yanımıza gelen kadın Amir'in beline elini atmıştı. Benim bir saat önce sevmiyorum dediğim kaslarında parmaklarını gezindiriyordu. Kadının kulağına eğilerek içeri gönderdi. Bu hareketinden rahatsız olmuş gibiydi. "Bu gece için bana eşlik ediyor." "Eskort mu?" güldü. Bana daha çok yaklaştı.  "Eskortlarla takılmam. Tayyar güzel ama hiç kimsenin yanında takılmamış kızlar bulur. Bir gece için ücretini verir ve bana eşlik etmesini sağlar." "Eskort yani." Dedim inatla.  "Partner. Sadece Partner." Adamın yanındaki eskort ya da seks partneri beni ilgilendirmiyordu.  "Tamam. Gecenizin geri kalanında size iyi eğlenceler Amir Bey. Ben yukarıda olacağım. Bir problem yaşanırsa, ki size garanti veririm yaşanmayacak, buradayım." Yanından ayrılacakken kolumda hissettiğim güçle durdum.  "Bir saat sonra çıkacağım. Beraber dönelim."  "Ercüment burada. Onunla dönerim ben." Amir'i arkamda bırakarak koridorun sonundaki merdivenlere ilerlerken Sumru'nun tuvalete girdiğini gördüm. "Şule. İçeriye kimseyi sokma. Temizleniyor de." "Tamam Hesna Hanım." İçeriye girince aynanın karşısında bir kişiyi gördüm. Ben girdikten sonra o çıkmıştı. Üç tane kapısı olan tuvaletleri kontrol ettim. Şansıma sadece biri doluydu ve o da Sumru'nun olduğuydu. Kollarımı göğsümde birleştirerek lavabonun olduğu tezgaha kalçamı dayadım. Sifon sesini duyduktan sonra kapı açıldı ve Sumru beni gördü. İlk gördüğünde suratında anlamsız bir ifade varken sonradan hemen toparlanarak, "Aaa kuzum sen işe başladın mı? Bugün de izinli değil miydin?" Hiç istifimi bozmadan ona bakmaya devam ettim. Ellerini yıkarken, onun ses tonunu taklit ederek, "Korkulacak hiçbir şey yok Hesna. Çok eğleneceksin Hesna. Bizim başımıza bu zamana kadar hiçbir şey gelmedi Hesna." Ben konuşurken Sumru'nun surat ifadesi değişiyordu. "Ne oldu? Bir kal geldi sana." "Hesna bak. Bildiğin gibi değil." "Bildiğim gibi değil evet. Ben bu işi altı senedir yapıyorum. ATM ye gitmek gibi Hesna dedin. Ben sizin kapınıza geldim Sumru. Çok kötü bir halde geldim. Sordum. Tehlikeli mi dedim? Korkuyorum dedim. Siz ne yaptınız? Bir gecelik eğlencende kazanıyordun beş bin lirayı sen. Madem o kadar iyi niyetliydin neden borç vermedin?" ellerini kurularken hala mahcup tavırlardaydı. "Ya borç vermenizi de geçtim Sumru. Sen bu yolda bir sürü kötü şey yaşamışsın. Karşında kötülüğe hiç bulaşmamış biri vardı Sumru? Nasıl beni engellemedin? Neden bana bu işi övüp durdun?" "Bu işler böyle Hesna." Daha fazla dayanamayarak Sumru'yu duvara ittim.  "Bu işler nasıl Sumru?" dedim bağırarak. O öne geldikçe ben daha fazla itiyordum. "Senin yüzünden bir sürü kötü şey olabilirdi farkında mısın? Sen bu kadar kötü birisi misin Sumru?" Sumru dayanamamış olacak ki bu sefer o beni itti.  "Eeeh be yeter. Evet. Yaptık. Dediğin her şeyi yaptık. Biz kötüyüz tamam mı? Çevremize kötülük götürürüz." Sumru'nun ne yaptığını biliyordum ama ondan duymam beni daha da kötü etmişti. Aptal gibi herkese inanmıştım.  "Neden Sumru? Armağan hepinize kurtulma fırsatı vermiş. Neden?" "Seviyoruz çünkü. Para karşılığında lüks yerlerde takılmak hoşumuza gidiyor. Para karşılığında birinin altına yatmak büyük haz veriyor. Denedin mi hiç?" Elimi kaldırdığım gibi Sumru'nun suratına savurdum. Kafası yana dönen kadın gülümseyerek baktı bana.  "Sakın ama sakın bir daha benimle konuşma." Kıpkırmızı bir şekilde tuvaletten kendimi dışarıya attım. Lanet olsun. Tuvaletten çıkınca Amir'in de locadan çıktığını gördüm. Suratına bakmadan koşarak odama gittim. Kızlara olan öfkemi istediğim gibi alamamıştım ama onlarla baş edebilecek potansiyelde değildim. Onlar gibi olmadığım için anlayamazdım. "Hesna Hanım. İyi misiniz?" daha fazla uyanık kalırsam delirecektim. Şule'ye dönerek,  "Ben biraz uzanacağım. Önemli bir şey olmadığı müddetçe beni kaldırma. Sadece locadakiler gidince beni uyandır."  "Peki Hesna Hanım." Koltuğun üzerindeki şalı alarak uzandım. Bir top gibi büzüşmüştüm. Sinirden üşüyor tir tir titriyordum. Üzerimi örtmüştüm ama bu bana pek etki etmemişti. Bir sürtük kızlara bağırıyor bir diğer sürtüğe bağırıyordum. Diğeri Hifa'dan başkası değildi. İçim ruhum çekilmişti. Bir yerlerde bir kapı tıklıyordu ama odamın kapısı olduğunun idrakinde değildim. Bu kötü gece dair hatırladığım tek şey uçurumdan atladığım ve kuş gibi uçmaya başladığımdı. 
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE