-Hülya-
"Geç kalma!"
Diye bağıran annemin lafina alışkın olduğum için kapıyı kapatarak dışarı attım kendimi. Neden izin vermiyordular çalışmama? Melek istediği zaman çok fazla itiraz etmemişlerdi. Çantamı sırtıma takarken ayakkabılarımı kontrol ettim. Kirli olmalarını sevmiyordum.
Kafam aşağıda kaldırmaya yeltenmemiş çarptığım şeyle geriye adımlarım. Kafamı kaldırdığım gibi gördüğüm kişiyle kalbim az kalsın yerinden çıkacaktı. Midem bulanırken heyecandan kusup kendimi rezil etmemek için zor tuttum kendimi.
Ne yani benim için mi gelmişti Sarp Korkmaz?!
"N'aber?"
Yanağımdan makas alırken al al olduğunu hissettim. Galiba konuşamayacaktım heyecandan.
"İyi senden? Neden geldin?"
Kaşlarını çatıp beni süzerken bayılacağımdan endişeliydim. Neden bu kadar tatlıydı? Bir az da yakışıklı.
"Burdan geçiyordum, seni göreyim dedim."
Anında karşısını alamadığım gülüşüm yüzümde belirirken onu saklamak için baya zorlanmıştım.
"Nereye gidiyordun?"
"İş ilanlarına bakacaktım. Bir kaç yer araştırdım da."
Düşünür poziyonu aldığında nefesimi tuttuğumu anladığım gibi hemen nefes aldım. Hayır, hayır böyle olmamalıydım. En son neler olacağını biliyordum.
"İstersen yardımcı olabilirim. Bir zamanlar Meleğe de ben bulmuştum."
Yüzünde anlamadığım imalı tebessüm yayılırken ben de belli belirsiz gülümsedim. Birlikte yürümeye başladığımızda çaktırmadan saçlarımı düzeltmeye çalıştım.
"Üniversite hayatını özlüyor musun?"
"Evet, geri dönmeyi o kadar çok istiyorum ki."
"Peki ya özlediğin kişiler var mı?"
Özlediğim kişileri niye soruyordu?
"Evet, hepsini değil de bazılarını."
Dedim gülerek.
"Hülya?!"
Yüzümdeki tebessüm tanıdık sesle solarken adımlarım yavaşladı. Kaldırımda yürüyen Sarp ve ben, karışımızdaysa eskiden aşık olduğum kişi duruyordu. Bu anı yaşayacak ne yapmıştım ki?
"Tarık?!"
Sesim çatallı çıkmıştı. Okul hayatımı adadığım fakat mezuniyet töreninde aşkını başkasına itiraf eden ve verdiği bütün umutları burnumdan getiren Tarık'tı. Sarp'ın kaşları havaya kalkarken mevzuyu hatırlamaya çalışıyordu. Bir keresinde Meleğe anlatırken duymuştu o da bunları.
"Konuşa bilir miyiz?"
İmayla Sarp'a baktığında boğazımı temizledim. Arada kalmak kadar berbat bir şey varsa en kötüsü de Sarp'la Tarık'ın arasında kalmaktı.
"Sen konuş konuş, yabancı değilim zaten."
Aradaki gerilim git gide artarken bütün vücudumu adrenalin dalgası sarmıştı. Hayır, macera ve heyecan derken bunu kastetmemiştim ben.
"Hülya, yalnız konuşmamız gerekiyor, özel..."
Ne? Özel? Kaç yıl geçti aradan, özel mi kalmıştı?
"Senin o özelini alır-"
İstemsizce elim Sarp'ın dudağının üzerinde sabitlendi. Sahte tebessüm gönderirken "sakin ol," dedim dişlerimin arasında.
"Tarık konuşmak istemiyorum."
Dedim sert biçimde. Üniversitesini okumuş, sayısını kaybettiği sevgililerinden ayrılmış ve nihayetinde benim gibi enayini bulamadığı için geri dönmüştü.
"Sabrımı zorluyorsun!'"
Kolumdan tutarak çektiğinde diğer kolum da tam ters yöne çekildi. Galiba ortadan ikiye ayrılacaktım. Sarp kazandığında ona çarparak yanında durdum.
"Sen kimsin lan?"
"Kim miyim?"
Dedi Sarp karizmatik şekilde. Erimemek için zor tutuyordum kendimi, niye bu kadar tatlıydı?! Mevzumuz bu değildi!
"Gösteriyim.."
Ben hayran bakışlarla ona bakarken anlamadığım şey oldu. Sarp beni öptü.. Yok canım, sadece rüyaydı. Ben şimdi tepemde Masal, üzerimde tepinen Öykü'yle uyanacaktım bu rüyadan ve olay da bitecekti.
Ama hâlâ öpüyordu. Gerçek olamazdı değil mi? Ya da lütfen olsun. Ne saçmalıyordum ben? Apar topar omuzlarından ittirirken bozmadığı gülüşüyle geriye çekildi.
"Gördün mü kim olduğumu?"
Tarık benim gibi aptal aptal bakarken aniden kabustan uyanmış gibi irkildi.
"Şimdi o ağzını dağıtacağım.."
Sarp'ın üzerine atlarken beklemediğin olay daha oldu. Kendisinden taviz vermeyen Sarp korumuyordu gelen yumruklardan suratını. Niye böyle bir şey yapıyordu? O tatlı yüzünü çok seviyordum oysa!
"Tarık bırak!"
Geriye çekmeye çalışırken daha da hiddetleniyordu.
"Sana bırak dedim, çekil! Defol git hayatımdan. Sana şans vermiştim ben. Beni sevmeyen sendin, beni enayi yerine koyan da sendin, umut veren de."
Nefes nefese karşımda beni izlerken yerde yatan Sarp dayak yememiş gibi sinir bozucu tebessümüyle ayağa kalktı. Hayır, benim sinirimi bozmuyordu. Niye bir anda rüyama bile arada sırada giren Sarp gelip de öpüyordu beni?! Tarık gibi umut verip giderse ben biterdim bu sefer.
"Herkes ikinci bir şansı hakedi-"
Hakettiği yumruğu alırken geriye sendeleyerek Sarp'a baktı. Hayret etmiştim çünkü atlamamıştı yine.
"Onu sevmiyorsun!"
Sinir karışık gülüşümü ona yollarken benden beklenmedik bir performans çıkmıştı. Sarp'ın yakasından tutarak kendime çektim ve özürünü sonra dileyeceğim öpücük verdim. Memnuniyetle karşılık vermiş gibiydi. Ya da hayatımı kurtarıyordu, bence de.
Geri çekilerek bağırdım "Şimdi defolup gidebilirsin. Keşke önceki Tarık olarak kalsaydın. Senden nefret etmeyi istemezdim ama elimde değil. Cevabını aldın, yolun açık olsun."
Diyecek bir şey bırakmamıştım. Bu ben miyim diye sorgularken Tarık ağır adımlarla sağa dönerek gözden kaybolmuştu.
"Özür dilerim."
Dedim pişman bakışlarla Sarp'a bakarken. İfadesiz şekilde yüzüme bakarken bana, benden hoşlandığını söyleseydi 'ay yeter!' Diye bağırıp şuracıkta bayılacaktım. Sarp Korkmaz benden hoşlanıyor, espri gibi duruyordu.
"Uzatıyorsun. Tamam yakışıklı ve tatlı birisiyim ama gözünde bu kadar büyütmemelisin beni. Her yerde karşına çıkıyorum, tesadüf bir zorlasan iki kez olur. Seni takip ediyorum. Geçen sana asılan arkadaşını ben dövdüm.
Yavşamaya çalışan yakın arkadaşını çok az patakladım. Anlayacağın hoşlanıyorum yani fena kız değilsin."
Ağzım hafif aralık, 'hadi be oradan' bakışları atarken semt çocuğuna dönmüştüm. Bir azdan ağzımdan salya akarsa hepsi tamamlanıyordu.
"Tutar mısın beni?"
Konuştuğu uzun konuşmasına tepki bunu beklemiyordu ki yüzünü buruşturmuştu.
"Bayılacağım da.."
Diyerek kendimi ona doğru atarken şaşkınlıktan sıyrılıp son anda tuttu beni.
"Delirdin mi lan?"
"Bu cümleleri duyduğuma göre evet, şimdi rica ediyorum beni evimize taşı."
"Bu nasıl bayılmak? E konuşuyorsun sen?"
"Rezil olmamak için bayılır gibi yapıyorum. O duruştan iyidir yani."
Kendini tutamadan güldüğünde yere oturarak devam etti.
"Hayatımda tanıdığım en saf şeysin!"
Derin bir iç çekerek gözlerine baktım. Sen de tanıdığım en tatlı şey diyememiştim.
"Hayran bakışlar yakalıyorum."
Dediğinde hemen gözlerimi kapattım. Zaten olduğum kadar rezil olmuştum o yüzden utanmıyordum fazla.
"Şimdi de uyuyan güzel taklidi ha?! Tamam, tamam öpüyorum."
Anında gözlerim ardına kadar açıldı.
"Adıma laf getirmek mi istiyorsun sen be?!"
Diye cırlayarak ayağa kalktım.
"Ben senin bildiğin kızlardan değilim!"
Cıyaklamamdan sonra sokağa çöken sessizliğin ardından yerde anlamsızca bana bakan Sarp'ı farketmemle dudaklarımı bir birine bastırdım. Rezilliğimin önünü almakta zorluk çekiyordum.
"Aslında öyle demek istememiştim yani sokağın ortasında..."
Dedim etrafıma bakarak. Aslında gerçeklik payı vardı ve bunu ona söylemeliydim.
"Ne var ne gülüyorsun? Her gün orada burada bir kız götürüyorsun. Girdiğin mekanlarda takıldığın kız sayısını demiyorum. Onları öptüğün gibi gelip beni öpüyorsun, öpme! Bir kez oynatıldı zaten duygularım, aptalın önde gideniyim biliyorum.
Lütfen bunu yapma, senin yanında çözüldüğümü biliyorsun lütfen bunu kullanma. Tekrardan toparlanamam."
Ağlamaklı çıkan sesimle yerde duran çantamı alarak dilenci gibi kaldırımda oturan Sarp'ı arkamda bıraktım. Çocuğun beni öpmesine izin vermiştim, yetmezmiş gibi üzerine ben onu zorla öpmüştüm. Sonra üstüne bayılıp saçma sapan cümleler kurmuş ardından da duygu karmaşasında bağlayıp perdeyi kapatmıştım.
Eskiden nefret ediyordum ondan, gördüğüm her yerde hırpalıyordum. Sonra öğrendiğim gerçeklerden sonra değişmişti düşüncelerim. Sonra Mert'in yeğeniyle nasıl oynadığını, ilgilendiğini gördüğüm gün kapılmıştım sanki çocuğa. Şimdi de durum böyle karışıktı. Nereye gideceğimi bilmediğimde yolum istemsizce Meleğin yanına gidiyordu. İyi ki vardı yoksa baş belamla ne yapcağımı bilmiyordum.
-Melek-
Bilgisayarda son işlemlerimi yaptıktan sonra kapatarak ayağa kalktım. Mert'i uyandırmalıydım yoksa işe geç kalacaktı. Merdivenlere doğru ilerlerken dışarıdan gelen kavga sesleriyle yerime kenetlendim. Kavga sesleri git gide yaklaşıyordu ve nihayetinde kapı zili çaldı.
Şüpheyle delikten baktığımda gördüğüm manzara kadar tanıdık başka bir manzara tanımıyordum. Klasik Hülya ve baş belası Sarp...
Kapıyı açtığım gibi Hülya gözü yaşlı üzerime atıldı ve sıkıca bana sarıldı. Omzunun üzerinden gördüğüm Sarp, ona sinir olacağımı bildiğinden gözlerini büyüterek kendini korumaya başladı.
"Yemin ederim ben bir şey yapmadım, kendi kendine senaryo kuruyor."
Hülya ağlayarak içeri girdiğinde olaydan habersiz ben bir ona bir de Sarp'a bakıyordum. İkisi de içeri geçtiğinde her zamanki gibi her birisi koltuğun birer ucunda oturdu. Karşılarına geçtiğimde Hülya sakinleşmek adına gözlerini kuruluyordu.
"Olay ne?"
Sorumun üzerine Sarp sıkılmış şekilde elleriyle oynayarak "..o anlatsın,.." dedi. Hülya tamamen sakinleştiğinde titrek bir nefes alarak lafa atladı. Mert çalışmama izin vermese de onlar sayesinde bölümümü çalıştıryordum.
"İş aramaya gidiyordum sabah, Sarp'la karşılaştım-.."
"Tesadüf değildi bilerek gelmiştim."
"Kızın lafını kesme! Devam et."
"Konuşuyorduk, tam o sırada Tarık geldi."
"Tarık mı? Ne alaka?"
O beyinsiz yıllar sonra ne arıyordu Hülya'nın karşısında?
"Ne arayacak?! Umut arıyor sevecen çocuk!"
Sarp'ın ses tonunda katil yatıyor diye bilirdim.
"Bir şans falan istiyorum dedi, Sarp karıştı olaya. Sen kimsin diyince Sarp da beni öptü."
Peşinden Sarp atladı.
"Sonra sinirlenip beni dövmeye kalkıştı, Hülya ona sinirlenip beni öptü onun da olmayan gurununa dokundu ve gitti."
"Sonra Sarp benden hoşlandığını söyledi ben de bayıldım."
"Hadi lan oradan, oyunculuğun sıfır. Bari gözünü kapasaydın inanırdım hiç olmazsa."
"Gözümü kapayınca da tekrar öpmeye kalkıştın."
"Ne yapsaydım? Tokatlasa mıydım ?"
"Ha bir de yapsaydın!"
Kaşlarım çatık biçimde karşımda devam eden savaşı izlerken olayları bir birine bağlayamadığım için yine hiç bir şey anlamamıştım. Bunlar ne yaşıyordular böyle?!
"Bi susun!"
Diye bağırdım. Ortaya çöken sessizlikten sonra bakışlarını kaçırdılar bir birilerinden.
"Kim kimi öpüyor? Kim gerçek öpüyor, kim itiraf ediyor? Ne anlatıyor sunuz? Ruh haliniz belli değil sizin! Son olayı anlatın kesin orada kopmuş ipler."
"Melek, başladı neymiş ben her gün bir kız götürüyormuşum da neyse ne. İftira!-"
"Hadi ya, duydum hepsini!"
Diye bağırdı Hülya çocuk edasıyla.
"Kimden duydun? Kesin o kemik yığını Sinan yumurtluyor değil mi boş boş?"
Mert ve Sinan karışan olaylar yüzünden Sarp'a güvenmiyordular ve bu yüzden de ailemizden uzak tutmaya çalışıyordular. Bize yasaklar işlese de Hülya'ya işlemiyordu. Onlar da son çare birlikte yemek yediğimiz zaman Sarp'ı kötüleyerek Hülya' dan soğutmaya çalışıyordular.
"Kim dediyse dedi, ayrıca doğru konuş insanlarla ilgili."
"Doğru konuş insanlarla ilgili."
Diye Hülya'yı taklit etti Sarp sinirle.
"Ağzınızı bantlayacağım şimdi, kime diyorum ben susun?!"
"Melek görmüyor musun iftira atılıyor bana. Ben masumum-"
"Ciddi ol! Her gün barlardan çıkmıyorsun."
Cümlemden sonra Hülya gözlerini büyülterek ona baktı. Açıklama bekliyordu.
"İş için sadece, iki gözüm önüme aksın kimseye yan gözle bakmıyorum. Ben gözlerimi sadece ona mühürledim."
Diyerek kendini Hülya'ya doğru savurdu. Hülya kıkırdayarak onu itti fakat güç sarfetmediği ortadaydı. Benim psikoljim bozulurken düşüncelerimi dağıtarak yüzü gözü morarmış, kızarmış Sarp'a çevirdim.
"Bekle buz getireyim, yamulmuşsun."
Diyerek ayağa kalktım ve mutfağa ilerledim. Hülya sanki yeni farketmiş gibi sızlanmaya başladı.
"Çok mu acıttı?"
"Eli ağırmış zihinsiz kafanın."
Kafamı olumsuz anlamda sallayarak buz aldıktan sonra salona girdim. Sarp kızın karşısına dikilmiş acıdığı yerleri gösteriyordu.
"Gözümün altı hâlâ sızlıyor. Öpersen geçer!"
"Saçmalama, Mert enişte görürse bizi balkondan atar."
Dedi gülerek. Ha bir de yapsaydı?! Buzla önlerinde durdum. Bir insan evladı vardı karşılarında.
"Üst dudağımın açısından duramıyorum."
"Ne yapsak ki? Acile mi gitsek?!"
Dedi ağlamaklı sesiyle Hülya.
"Benim bir fikrim var."
Diye fısıldayarak ona doğru eğildiğinde elimdeki buz poşetini kafasına geçirdim.
"Siz buraya ne amaçla geldiniz?"
Diye bağırdığımda Sarp Hülya' nın elinden tutarak ayağa kaldırdı. "Neyse dışarıda söylerim," diyerek kaçırdığında elimdekini son çare peşlerinden fırlattım. İkisi de gülerek evden çıktıklarında arkalarından aptal şekilde bakan ben olmuştum. Cidden bu ikisinin kafasını yaşamak imkansızdı.
"Hülya ve Sarp değil miydi onlar?"
Mert'in sesiyle geriye döndüm hızla. Son bağırışıma uyanmış olmalıydı.
"Evet, uyandın mı? Bende seni uyandırmaya geliyordum."
Kafasını karıştırarak yanıma geldi. Uykudan yeni kalktığı için o kadar tatlı olmuştu ki! Ellerimi saçlarına daldırarak düzene soktum. Eskiden Mert'in saçına bile dokunmaya korkan bir kişiydim.
"Ne arıyordular burada?"
"Ben de anlamadım."
Şüpheli bakışlarla bana baktığında omuz silktim.
"Cidden, anlattıklarından zerre kadar anlamadım. Beynini yakmak istemiyorum sabah sabah."
Ağır adımlarla banyoya ilerlerken derin bir iç çektim. Etrafımdaki anormal insanlarla uğraşmaktan yorulmuştum. Mesaj sesiyle telefonumu elime aldım.
Gönderen: Sarp
"Teşekkürler, sayende barıştık. Hiç bir şey söylemeden bizi barıştıran tek kişisin, seni seviyoruz. Düğünümüze bekleriz, saygılar."
Yüzüm de istemsizce yayılan tebessümden sonra mutfağa ilerledim. Hayatımıza renk katan Sarp'tı, bunu Mert kabul etmese de. Sayelerinde her saniyesi şüphe ve korkuyla geçen hayatımdan bir süreliğine de olsa kopuyordum. Şimdi Mert'i işe gönderdikten sonra o hayatıma devam edecektim. Araştırmalarım bir sonuç vermese de pes etmek niyetinde değildim.
~~~
"Bir saniye bekleyin lütfen bağlıyorum.."
Hattın diğer ucunda Koleksiyoncu'yu beklediğime içten içe şaşırıyordum. Bir zamanlar kayıp ikizimi bulmak için ondan yardım istiyordum. Yıllar sonra tekrardan karışan olayların belki açıklamasını bilir diye arıyordum.
"Şu anda müsait olmadığı için sizinle görüşemeyecek. İyi günler!"
Telefonu koltuğa fırlatırken sinirle arkama yaslandım. Görüşmek istediğim kişiler hiç müsait olmuyorlardı. Sebebini bilmiyordum fakat hepsinin benden kaçtığı ortadaydı. Mert evden çıkalı on dakika olmamıştı telefona sarılmıştım. Arkasından iş çeviriyormuş gibi oluyordu ama kendisi bana hiç bir şey anlatmıyordu. Ev hanımlığından sıkılmıştım.
Kapı sesiyle ayaklanırken kaşlarım çatıldı çünkü bu saatte kim gelebilirdi ki bize? Galiba Mert bir şeyini unutmuştu. Delikten baktığımda gördüğüm kişiyle vücudum kasılmıştı. Onur burada ne arıyordu? Yoksa o da mı problemini çözmeye gelmişti? Mert çıktıktan sonra gelmesi evin önünde nöbet tutması anlamına geliyordu.
"Evde olduğunu biliyorum sadec- konuşmak istiyorum."
Sarhoş muydu bu? Onur gibi birisi içip içip kapımıza dayandıysa durum gerçekten vahimdi.
"Dün bilgi edindim, yararına olacaktır."
"Sarhoş kafanla mı edindin bilgileri?"
Kendimi tutamayıp sorduğumda pişman olmuştum. Konuşup konuşup giderdi.
"Hayır, dün ayık kafayla dinledikten sonra içtim."
Bu kadar mı önemli bilgilerdi?!
"Melek sana zarar vermeyeceğim. Durduk yere Mert'i kışkırtmanın anlamı yok."
Haklıydı.. Hemen telefonu açarak Mert'e mesaj attım.
"Onur bizde"
İçeri aldığım için kızacaktı bana fakat her bir bilgi bizim için önemliydi. Kapıyı açtığımda Onur dumanlı kafasını yukarı kaldırdı. Dağılmıştı ve bu durum insanı üzüyordu. Gömleğinin bir kaç düğmesi sökülmüş, kollarını beceriksizce yukarı kıvırmıştı. Ağır adımlarla eve girdiğinde uzun boyunu seyrettim bir süre. Kendisini koltuğa bırakarak gözlerini kapattı.
"Ben kahve yapayım sana."
"Şekersiz olsun, kafam çatlıyor."
"Beter ol."
Diye mırıldandım kısık sesle. Eskiden başımıza açtığı oyunları unutmuş değildim.
~
Kahvesini önüne koyduğumda midesini tutarak öne eğildi ve bardağı eline alarak hızla içmeye başladı. Arada yüzünü buruşturuyordu. Midesini üşütmüş olmalıydı. Kim bilir sarhoş halde nerede sabahlamıştı?
"Sakın salonuma kusma."
Dedim yüzümü buruşturarak. Alaycı yüz ifadesiyle yüzüme baktı. Anahtar sesinin ardından kapı açıldığında ikimizin de bakışları kapıya çevrildi. Mert apar topar içeri girerek bize baktı.
"Bir şey yapmaya gelmedim, sadece öğrendiğim bilgileri size söyleyip gideceğim."
Mert kapıyı sertçe kapatarak anahtarı masanın üzerine fırlattı ve yanımda oturdu.
"Garip değil mi Mert? Bir zamanlar her saniyeni tehdit altında tutarken şimdi silahını çekip vursan beni, kimsenin ruhu duymaz"
Mert ifadesiz şekilde ona bakmaya devam ediyordu.
"Dün barda takılırken bir çocuk geldi yanıma, bizim eski çocuklardan biri. Konseyden bir kaç bilgi sızdırmış, onları anlattı."
"Ne anlattı?"
"Benim yerime geçen kişi rus mafyasının liderinin oğlu."
"Şaşırmadım, babasının böyle adım atacağı ortadaydı."
Onur alayla gülerken tekrar koltuğa yasladı belini.
"Artık oğlu hem benim hem de rus mafyasının koluna liderlik yapıyor."
Mert şimdi şaşırmış gibiydi.
"Dün gece babası, odasında intihar etmiş."
Gözlerim büyürken bakışlarım her ikisi arasında gidip geliyordu.
"Geçmişin temizliğine başladı. Ayrılan herkesin ölümü kesinleşti."
Aldığım nefes ciğerlerime ulaşmazken bakışlarım istemsizce Mert'e kaydı.
"Kendimi ele verdiğimden habersiz. Şimdilik yırtmış gibi gözüküyorum. Âmâ benim için de tehlike var."
Kalbim ağzımda atarken Mert'in elini sıktım. Bakışları bana kayarken gözlerine kilitlendim. Baktığımda huzur bulduğum, mutluluğumun sebebi olan gözleri hayatımdan çıkarsa dipsiz karanlık kuyuya yuvarlanacağımı biliyordum.
"Ona sahip olduğun için şanslısın."
Mert bakışlarını Onur'a çevirdi.
"Şanslı değilim, elimdekilerin değerini biliyorum."
"Ne yani teslim mi oluyorsun?"
Sorduğum soruya bakışlarıyla cevap vermişti.
"Narin'e bunu yapacak mısın?"
"Narin'e yapacağım son iyilik, bugün açtığım boşanma davası."
Artık düşüncelerim bir birine girmişti. Onu sevmediği halde kendisine tutsak eden bencil Onur işi bitiriyordu.
"Ne güzel?! Yeni hayata başlar."
Mert'in imalı cümlesi üzerine Onur'un yüz ifadesi değişmişti. Elinde olsa kızın yeni hayatını başına yıkardı. Onur aniden ayağa kalktığında yerinde sendeledi. Ağır adımlarla kapıya doğru giderek dışarı çıktı. Peşinden kapı yavaş biçimde kapandı ve ortalığı sessizliğe gömdü.
"Yarın Onur'un işini bitirecekler."
Kalbimin üzerinde bir ağırlık otururken nefes alamadım. Apar topar ayağa kalkarken Mert de benimle birlikte ayaklandı.
"Bunu ona neden söylemedin?"
Diye bağırdım.
"Öleceğinin farkında, görmüyor musun? Yapılacak bir şey yok."
"Her zaman bir çıkış yolu var. Hiç değilse kendisini korumak adına bir şeyler yapabilir."
Mert sessizce beni izliyordu.
"Bunu ona söylememiz gerekiyor."
Koşar adımlarla evden çıkarken Mert arkamdan seslenerek takip ediyordu beni. Bahçeye çıktığımda yalın ayak çimlerde koşuyordum.
"Melek, bekle!"
Mert'e aldırmadan koşmaya devam ettim. Onur hâlâ bahçeden çıkmamıştı.
"Onur!"
Diye bağırdım arkasından. Sesime karşılık duraksarken ağır ağır bana çevrildi. Aramızda beş altı adım mesafe vardı. Bunu ona söylerken ne tepki vereceğini kestiremiyorum. Bir insana öleceğini söylemek ne kadar kolay olabilirdi?!
"Onur, peşindeler. Yarın işini bitirecekler!"
Yorgun yüzünde tebessüm belirirken anında yüzünü buruşturarak midesini tuttu. Hayır, iyi değildi ve yardıma ihtiyacı vardı. Tam da ona doğru adım atarken Mert kolumdan tutarak durdurdu.
"Sanırım yarını beklemediler."
Eliyle tuttuğu karnının üzerinde kırmızı delik yaranırken git gide büyümeye başladı ve o kırmızı delik beyaz gömleğine yayıldı zehir gibi. Dizlerinin üzerine çökerken bütün bedenim buz kesmişti. Mert'in kolumu tuttuğu eli boşalmıştı, yerini boşluğa bırakmıştı. Başım dönmeye başlarken gözlerimi kapatıp açtım.
Ne çok isterdim eski zamanlardaki gibi bunun da bir hayal ürünü olmasını?! Donuk bakışlarım Mert'e çevrilirken kalbinin üzerinde küçük kırmızı nokta belirmişti. Dizlerim titrerken ruhum sanki çıplak şekilde soğuk rüzgarın ortasında kalmıştı.
Nefesim düğümlenirken bir süre sonra kırmızı nokta yok olmuştu. Bayılmamak için direnirken geriye dönerek Onur'a doğru koştum. Onun yanına varmama az kalmış Mert arkadan bana sarılmıştı.
"Yaklaşma! Eğer ona dokunursan bir sonraki hedef sen olacaksın."
Bunu bana kim söylüyordu? Onur'dan sonraki hedef kendisi olmasına rağmen beni umursuyordu şu anda.
"Ambulans çağırıyorum, korkma."
Buzdan heykelmişim gibi hareketsiz duruyordum dizlerimin üzerinde. Kan çimlerin üzerine dağılırken kırmızı ve yeşil hiç de uyum içinde olmamıştı. Sevmemiştim bu iki rengin karışımını. Gözlerim önünde bir ruhun kanı akarken elimi uzatıp da durduramıyordum bile.
Bu oyun çok acımasızdı, öldürüyor ve yardımı yasaklıyordu. Mert'in boynuma üflediği nefesi beni üşütürken son kez Onur'a bakarak gözlerimi kapattım. Belki de ona ait son manzaraya şahitlik ediyordum. Artık bundan sonraki manzaralar şimdiden korku tohumu ekmişti kalbimin ortasına.
~~~