Giriş
Bu büyülü bir gün falan değildi. Hatta onun için kabus, benim içinse en mutsuz gündü.
Yan yana bile gelemediğim bir adamla nasıl evlenecektim? Benden bu kadar nefret ederken, hatta beni görmezden gelirken nasıl olacaktı da ona evet diyecektim.
İçten içe gitmemi, onu bırakmamı ve ortadan kaybolmamı istiyor olmalıydı.
Senelerdir tanıdığı "kardeşim" demekten başka bir kez olsun adını diline almadığı bir adamdı o! Şimdi gelmiş onunla evlenecekti. Belki çocukluğundan beri ona aşık yanı için biçilmez bir mücevherdi ama ya gururu? Gurunu nasıl susturacaktı? Bunca sene ona başka gözle bakmayan bir adam bundan sonra ona nasıl bakardı?
Midesi neredeyse bulanacak gibi oldu.
Oturduğu sandalyeye sığmayan eteklerine diktiği gözleri ile öylece bakarken arkasında bir hareketlilik hissetti. Yine de başını kaldırmadı. Olur da ha aktı ha akacak duran gözyaşları yanaklarına iniverirse ne derdi ona? Nasıl izah ederdi?
"Ben..." dedi adam. "Hava alacağım biraz."
Sessiz kaldı.
Onu kesinlikle bu evliliğe hapsetmeyecekti.
Adam odadan çıkar çıkmaz eli binbir toka ile tutturdukları duvağına uzandı. Canını yakmamak için uğraşmak nafileydi. Canı yana yana önce duvağını attı. Ardından şimdiden takılmış takıları çıkarıp koydu masaya. Kimsenin arkasından hırsız demesini istemezdi.
Ayakkabılarını sporları ile değiştirdi.
Pek hevesle aldığı gelinliği sıyırıp odadaki çantanın içinden birkaç parça eşya çıkardı. Nereye gideceğini ne yapacağını O da bilmiyordu ama en sonunda hazırlandığında eli bir kağıt ve kaleme gitti.
'Sana bunu yaşattığım için özür dilerim.'
Kağıdı takıların üzerine bırakıp son kez arkasına baktı.
Sevdiği adama kavuşmak yakındı ama o hepsini kenara atmıştı. Yine sevdiği adam onu sevmezken korkunç bir evliliğe maruz kalmasın diye...
Bunun nasıl bir his olduğunu tahmin edebiliyordu.
Kendi aşkını, onun özgürlüğü için feda ediyordu.