"Her ne olursa olsun, burada geri dönebileceğin bir evin olduğunu hatırlamanı istiyorum. Bana ne kadar güvenmesen de ben hala senin babanım ve senin için yapamayacağım hiçbir şey yok. Bu yüzden her ne olursa olsun bir şeye ihtiyacın olursa eğer, bana yazmaktan çekinme lütfen."
Malikanenin ön bahçesinde, lüks Cyron armalı at arabasının hemen önünde babamın bana veda konuşması yapmasını dinliyordum. Gözlerimi açalı bir hafta olmasına rağmen hala tam anlamıyla kendimi toparlayabilmiş değildim, ancak ablamın ısrarları üzerine de daha fazla burada kalmaya devam edememiştim. Kendisi tam olarak üç gün önce Edora'ya dönmüş ve benim için hazırlık yapmaya başlayacağından bahsetmişti.
"Aelarion."
Babamın sesiyle bakışlarımı yerden onun yüzüne çevirirken, babamın endişeli bakışlarının yüzümde gezindiğini fark etmiştim.
"Çok solgun görünüyorsun. Belki de evde biraz daha dinlensen daha iyi olur."
"Hayır, ablam çoktan yola çıkmış olmalı. Onu bekletemem."
"Raphelis buradan çok uzak değil ya, Lydia da bugün evde kalır ve yarın beraber yola çıkarsınız." diye konuşan babama karşı başımı iki yana olumsuz olarak sallamış ve "Daha fazla burada kalmak istemiyorum." diye cevap vermiştim. Bunun üzerine babam dudaklarını birbiri üzerine bastırmış ve söyleyeceği kelimeleri yutarak yüzüme sessizce bakmayı tercih etmişti.
Üzgün görünüyordu.
"Tamam." dedi, aradan geçen kısa bir sessizliğin ardından dudaklarını aralayarak tek düze çıkan bir sesle. "Ama kendini kötü hissedersen geri dön, tamam mı? Raphelis'e kadar sana eşlik etmesi için Lavin'i görevlendireceğim."
Sessizce başımı sallayarak onu onayladım.
Lavin, babamın kişisel korumalığını ve Cyron askerlerinin yardımcı komutanı görevini üstlenen bir elfti. Nesillerdir sadakatle Cyron ailesine hizmet eden bir ailenin tek erkek çocuğuydu, üstelik geçen yıllarda ablamın yardımlarıyla SS seviyesinin zirvesine ulaşmayı başarmış yetenekli biriydi.
Ayrıca tek çocukluk arkadaşımdı.
En azından ailenin çöpü ilan edildiğim zamana kadar öyleydi...
Sessiz kalarak babamın arkasında on metre kadar uzakta sıralanarak beni uğurlamak için saygıyla eğilen hizmetçilere ve diğer görevlilere baktım göz ucuyla. Bu zamana kadar bana yaptıkları muameleye karşın şu anki halleri gözümde sadece komik görünüyordu.
"Yanına sadece bir hizmetçi almak istediğinden emin misin?" diye ilgiyle konuşmaya devam eden babama çevirdim bakışlarımı. Uzayıp giden bu vedalaşma seremonisi beni iyice yormaya başlamıştı çünkü.
"Ilya benim için yeterli." dedim ve ekledim. "Ablamın Raphelis'e ulaşmasına çok bir zaman kalmamış olmalı. Ben de bir an önce yola çıksam iyi olur."
"Ah, evet. Seni tutmayayım öyleyse. İyi yolculuklar."
Sessizce eğilerek babamı selamlamış ve babamın bana sarılmak için attığı tereddütlü adımı görmezden gelerek arkamı dönüp arabaya binmiştim. Ilya adındaki açık kahverengi saçlı ve yüzünün her yerinde çilleri olan yirmili yaşlarındaki hizmetçi kız da arkamdan arabaya binerek kapıyı kapatmış ve yolculuğun başlamasını sağlamıştı.
Rotamız belliydi. Başkentten yola çıkarak arabayla Raphelis şehrindeki tren istasyonuna gidecektik, ardından da istasyonda Lydia'yla buluşup birlikte trenle Edora'ya geçmeyi planlıyorduk. Başkentten Raphelis şehrine tahminen iki saat gibi bir sürede varacağımızı tahmin ediyordum, ancak bu yolculuğun o kadar da sakin geçeceğini tabiki de sanmıyordum. Her ne kadar arabanın dışında otuz kadar atlı asker ve babamın kişisel koruması bize eşlik ediyor olsa da, bana gelebilecek saldırı unsuruyla şu an aynı arabanın içinde yolculuk yapıyordum.
Yolu yarılarken Ilya'ya baktım sessizce. Her an harekete geçebilirmiş gibi tetikte olan duruşu, ve hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi sakin olan ifadesiyle gözleri kapalı bir şekilde ellerini dizleri üzerine koymuş oturuyordu. Geçen sefer kaçırılmam, diğer adamların da söylediği gibi hiç de basit bir mesele değildi ve kesinlikle içeriden birisi yardım etmiş olmalıydı. Ondan şüpheleniyorsam neden onu yanıma aldım sorusuna gelirsek eğer, sadece canımın sıkıldığını söyleyebilirdim. En kötü ihtimalle ölürdüm ki, bir şey yapmasam da öleceğim için bu tehdit unsuru bana pek de bir şey ifade etmemişti doğrusu.
"O iri yarı adam ve oğlunu nereden tanıyorsun?" diye sessizliği kırarak Ilya'ya yönelttiğim soru karşısında Ilya gözlerini açarak bana bakarken ben de kollarımı göğsümde birleştirmiş bir şekilde sakince onun yüzüne bakmaya devam etmiştim.
"Efendim?" diye neden bahsettiğimi anlamamış bir ifadeyle bana bakmaya devam edince sakince başımı pencereye çevirerek dışarıyı izlemeye devam ettim. Arabadaki tek ses toprak yolda giden arabanın tıkırtılarından ibaret olmaya devam etti ancak öncekinin aksine, arabanın içindeki atmosferin biraz daha karanlık olduğunu hissettim.
Koltukta oturuşu gerginleşen İlya'nın dizleri üzerindeki ellerinin önlüğünü kavramasıyla da ağzımı yeniden açtım.
"Raphelis'e gelmemize bir saatten az kaldı." dedim. "Bir şey yapmak istiyorsan elini çabuk tutsan iyi olur, ablamın bir şeyler döndüğünü anlaması için görmeye ihtiyacı yok."
"Ben gerçekten neden bahsettiğinizi anlamıyorum, efendim."
Onu duymamış gibi arabanın penceresinden dışarıyı izlemeye devam ederken umursuzca konuşmaya devam ettim.
"O malikanede bana doğru dürüst hizmet eden sadece sen vardın." dedim düz bir sesle. "Bu yüzden beni öldürmeyi planlıyorsan, sana yardım edeceğim."
"S-siz neden-"
"Dışarıdaki askerler şu an tamamen yola odaklanmış durumda, eteğinin altındaki bıçak umarım keskindir." dedikten sonra başımı Ilya'ya çevirerek tereddüt dolu ifadesine baktım sakince. "Merak etme, ölmeden önce kara büyüyle ufak bir patlama yaratarak kaza süsü verebilirim. Böyle yaparsam kimse senden şüphelenmez."
Ilya'nın titremeye başlayan elleriyle ve her an ağlayabilirmiş gibi bir yüz ifadesiyle bana baktığını görünce perdesi açık olan tek camı, yani benim tarafımdaki camın perdesini kapatarak ayağa kalkmış ve pratik bir hareketle bacağına bağlı olan hançeri kınından çektikten sonra Ilya'nın dizlerinin üzerine bacaklarımı açarak oturmuştum. Boştaki elimle de Ilya'nın titreyen elini tutarak, diğer elimdeki hançerin kabzasını tutmasını sağlamış ve ellerimi hançeri tutan elinin üzerine koyarak hançerin ucunu kalbimin hizasında göğsüme dayamasını sağlamıştım.
"B-ben bunu yapamam." diye her an ağlayacakmış gibi çıkan sesiyle konuşunca, benimle aynı hizada olan yüzüne hafifçe gülümseyerek baktım ve ağır bir tonda "En hızlı ölüm şekli bu. Acısız olmasını istiyorsan bunu şakağımdan beynime sapla derdim, ancak bunu yaparsan kaza süsü veremem." dedim. Ellerinin ölümüne titremesi yüzünden gömleğimde ufak bir kesik oluşurken Ilya başını sağa çevirerek gözlerini kapatmış ve dişlerini sıkarak korkudan titreyen nefesini düzenlemek için derin bir nefes alıp "H-henüz!" demişti, gerginlikten hafif yüksek çıkan sesiyle. "H-henüz böyle bir emir almadım."
Ilya'nın çenesinden tutarak yüzünü kendime çevirdim ve sakince titreyen göz bebeklerine bakarak konuşmaya başladım. "Anlaşma bozuldu, Lydia kölelik anlaşmasını imzalamadı ve ben de sizin elinizden bir şekilde kurtuldum. Bu yüzden size emir verenlerin sıradaki hareketi tartışmasız beni öldürmek olacak ve bu görev de çok yüksek bir olasılıkla sana kalacak. Ancak ben Lydia'nın yakınındayken benim kılıma bile zarar vermezsin, Ilya. Bunu yapmak için başka şansın olmayacak."
Tereddütle yüzüme bakmaya devam ederken hançeri ağır ağır göğsüme bastırmaya devam ettim, zaten gömleğimi çoktan kesmiş olan hançerin önünde pek de bir engel kalmamıştı. Kırmızı kan, hançerin keskin olan alt yüzeyinde ince bir yol çizerek Ilya'nın eline doğru ilerlerken, titreyen sesiyle "N-neden?.." sorusu fısıltı gibi dudakları arasından dökülmüştü.
"Zaten öleceğim." dedim hafif bir gülümsemeyle. Ardından hançeri biraz daha bastırarak dramatik konuşmama devam edeceğim sırada hareket halindeki arabanın kapısı patlarcasına açılmış ve ne ara içeriye girdiğini bile göremediğim Lavin beni ensemden tutarak arkamdaki koltuğa fırlatmıştı. Gözümü açtığımda ise Ilya'yı yerde yüzüstü yatırılmış ve bilekleri ters kelepçenmiş bir halde bulmuştum. O sırada boynundaki bir noktaya pratik bir el hareketiyle ne yaptığını bile anlamadığım bir şey yaparak Ilya'nın bilincini saniyesinde kaybetmesini sağlayan Lavin, başını kaldırarak mavi gözlerini yüzüme dikmişti.
"Şüpheliyi itiraf ettirmeye çalıştığınızı düşünerek konuşmanızın bitmesini beklemiştim, ancak hata mı yaptım bilemiyorum." diye konuşan Lavin'e dümdüz bir yüzle baktıktan sonra, sanki az önce ensemden tutularak fırlatılmamışım gibi oturuşumu düzelterek bacak bacak üzerine atmış ve sakin bir ifadeyle "Ona tam da itiraf ettirmek üzereydim." diye homurdanmıştım.
"Böyle şeyleri lütfen değerli vücudunuza zarar vermeden yapın lütfen. Bunun için Leydi Lydia benim canıma okuyacak." diye göğsümdeki kan lekesini göstererek konuşan Lavin ile birlikte gözlerimi devirerek kapalı olan perdeyi sonuna kadar açmış ve yeniden yolu izlemeye koyulmuştum.
Ablamın dönüşünden sonra malikanedeki herkes bu ufak tefek anormalliklere biraz fazla alışmıştı, öyle ki atından atlayarak at arabasının kapısını kırıp içeriye dalan Lavin, yeryüzünün en normal şeyini yapmış gibi arabayı durdurmak şöyle dursun, bir tane asker kafasını çevirip içeride neler dönüyor diye bakmamıştı bile.
"Ona ne olacak?" diye merakımdan duramamış bir halde Lavin'e geri dönüp Ilya'yı işaret ederek sordum.
"Leydi Lydia ile buluşma yerine kadar yanımızda götürüp olan biteni kendisine bizzat ayrıntılı bir şekilde anlatacağım. Son karar hanımefendide olacak, ancak muhtemelen bizimle birlikte malikaneye geri dönüp sorguya tabi tutulacaktır." diye yazılı bir metin okur gibi dümdüz konuşan Lavin'e aldırmadan yerde yatan kızın yüzüne baktım.
"Bu kaçırılma mevzusunda bana ilaçlı çayı veren kişi olduğunu düşünüyorum. Bu işi para karşılığı yapacak biri değil, ayrıca yanımda çok uzun bir süredir hizmet ediyordu. Ya bu meselenin başındakiler en başından bunu planladı, ya da onu ailesi gibi bir şeyle tehdit ederek bunu yapmaya zorladılar. Ayrıca ablamı bu kadar şuursuz bir yöntemle kontrol etmeye çalışmalarına bakarsak, bunu yapan kişinin kraliyet ailesine yakın birisi olduğunu düşünüyorum." diye konuştuğumda Lavin şaşkın bir yüzle başını Ilya'dan bana çevirerek "Ancak Leydi Lydia kraliyet ailesindeki herkese çok yakın." diye cevap vermişti. Ben de onun yanlış düşüncesini düzeltmek amacıyla "Bu ülkenin kraliyet ailesinden bahsetmiyorum." diye yanıtlamıştım onu.
"Bu doğruysa eğer, gelecekte işler baya can sıkıcı bir hal alacak demektir."
"Neyse ki o kadar ömrüm yok. Size hayatta başarılar." diye umursamaz bir tavırla yeniden pencereden dışarıyı izlemeye başladığımda, Lavin'in oflarcasına nefes verdiğini duymuştum.
"Efendine oflama."
"Of.."