GİRİŞ
''SEN KİM OLUYORSUN DA BANA KARŞI GELİYORSUN LAN!''
Sesindeki kükreme ile olduğum yerde donakaldım. Bu adamdan kaçışım yoktu. Bir bakışıyla bütün hücrelerimi titretiyor, kalbimi göğüs kafesimden dışarı çıkacakmış gibi atmasına sebep oluyordu. Ama güçsüz görünemezdim. Susamazdım.
''Bırak beni Azat Kozanoğlu. Benim senin hayatında işim olmaz. Bırak gideyim.''
Azat cümlemi bitirir bitirmez elinde tuttuğu viski bardağını yere atarak önümde paramparça etti. Kırılan bazı cam parçaları ayaklarımı ve bacaklarımı kesti. Canımın acısıyla bağırdığımda akan kan bile Azat'ı sakinleştirmemişti.
''Ben ne istersem onu yapacaksın. Ben git dersem gideceksin. Kal dersem kalacaksın. Sözüme bir kere daha karşı gelirsen sonuçları ağır olur. Canını yakmam, canını yerinden söker atarım!''
Ne kadar gözyaşlarımı durdurmaya çalışsam da akmasına engel olamadım. Ben nasıl bir cehenneme düştüm. Yardım ettiğim, hayatını kurtardığım adam bana minnet duyacağı yerde en büyük zorbalığı yapıyordu. Beni hapsediyor, duymuyor ve asla ne istediğimi önemsemiyordu. Ben ne yapacaktım. Bununla nasıl başa çıkacağım bilmiyorum. Ama asla pes etmeyeceğim. Bir gün buradan kurtulacağım. Gözyaşlarım akmaya devam ederken Azat yeniden konuştu.
''Sana soru sorduğumda cevap ver kadın beni çıldırtma!''
Başımı kaldırıp buğulanmış gözlerimde yüzüne baktım. Hiçbir pişmanlığı yoktu. Hata yaptığını düşünmüyordu. O kadar çok şey söylemek istedim ki... Ama yuttum. Bugün değil ama bir gün söyleyecektim.
''Anladım.''
Tek bir kelime. Ama o kadar çok kelime ediyor ki... Zamanı geldiğinde herkes anlayacaktı. En çokta Azat.
''İtaat edersen rahat edersin. Karşı gelirsen sadece burada yaşadığın zamanı ve seni değil, çocukluk arkadaşının da hayatını cehenneme çeviririm. Uysal olacaksın. Sorgulamayacaksın. Yoksa senin hayatını sikerim!''
Sedef... En yakın arkadaşım, çocukluğum... Ona birşey olmasına asla dayanamazdım.
''Tamam dokunma ona. Ne istersen yapacağım. Sedef'i rahat bırak.''
Yüzünde zalim ve acımasız bir ifade vardı. Ama o karanlık yüzünde bir gülümseme oldu. Yavaşça bana yaklaştı. Ayaklarım ve bacaklarımdaki kurumuş kanlarda göz gezdirdi. İki parmağı ile çenemi yüzüne denk gelecek kadar kaldırdı. Önce gözyaşlarımı sildi. Sonrasında ondan hiç beklenmeyecek bir hassasiyetle dudaklarını anlıma bastırdı. Lanet olsun hem beni paramparça eden hemde kadınlık gururumu ayaklar altına alan bir adamın o naif öpücüğü soluğumu kesmişti.
Ben Büge Boysal...
Hayatını kurtardığım zalim mafya liderinin evinde tutsak, yüreğinde yanan ateşle yüzleşmek ve ayağa kalkmak zorunda kalan kadın... Delicesine nefret edip kaçmak isterken kalbimde hissettiğim duygularla adeta savruluyordum. Ama o Azat Kozanoğluydu. Acımasız, zalim, her gece başka kadınlarla olan ve aşkı bilmeyen bir adamdı.
Nefretten bir aşk doğar mı? Kadınları sadece yatakta seven bir adam kalbinin kapısını açar mı ? Bilmiyorum... Ama bildiğim tek şey o zalim dünyasının karanlığında kaybolurken beni de o karanlığın içine çekiyordu. Ya kaçıp ışığa kavuşacaktım ya da o karanlığı aydınlığa çevirecektim...