Bölüm-1 Seni Unutamıyorum!
(Daha iyi okuma keyfi için 1. Güncelleme!)
Havalimanı kalabalık, anons sesleri üst üste çarpıyordu kulaklarımda. İnsanlar bir oraya bir buraya koşuşturuyordu, bavulların tekerlek sesleri metal zeminde yankılanıyordu. Ben ise bir anlığına dalıp gidiyordum, telefonuma bakıyordum. Derken hoparlörden keskin bir ses yükseliyordu:
"Türk Hava Yolları’nın Van sefer sayılı uçuşu için son çağrı yapılmaktadır. Yolcularımızın derhal 208 numaralı kapıya yönelmeleri rica olunur.”
Kalbim sanki birden yerinden fırlayacak gibi çarpıyordu. “Son çağrı”… birkaç dakika içinde kapıya varmazsam uçak bensiz kalkacaktı. Göğsümde tuhaf bir sıkışma, midemde boşluk hissi oluşuyordu.
Çantamı sıkıca kavrayıp kalabalığın arasından hızla sıyrılıyordum. Omuzlarım birkaç kişiye çarpıyor, birçoğu irkiliyordu ama durmuyordum. Nefesim giderek kesiliyordu; kalabalık üzerime çökmüş gibiydi, panik bir dalga halinde. Panoda kırmızıyla yanıp sönen uyarı: “LAST CALL.”
Ayakkabılarım metal zeminde sertçe yankılanıyordu. Bavulumu çekerken adımlarımı hızlandırıyordum, her adımda yüreğim göğsümden fırlayacakmış gibi oluyordu. İçimden geçiriyordum:
“Bu uçağı kaçırmamam gerek… Van’da geçmişimle yüzleşmem lazım.”
208 numaralı kapıya vardığımda görevli beni görünce hafifçe gülümsüyor, ama yüzündeki ciddiyet hâlâ sürüyordu. Biletimi veriyordum, nefesim hâlâ kesik. Onayını verdikten sonra kapıdan içeri alınıyordum.
Uçağa adım attığımda derin bir nefes çekiyordum. Son anda yetişmenin adrenalini damarlarımda patlıyordu; arkamda kapı kapanıyor ve bir anda sessizlik oluyordu. Kalbim hâlâ hızlı hızlı atıyordu, sanki duracakmış gibi.
Üç yıldır İstanbul’da üniversite okuyordum. Van’a ise sadece özel günlerde gidiyordum. En son geçen yıl, kuzenim Baran’ın düğünü için üç günlüğüne gelmiştim. Düğünleri pek sevmiyordum, ama Baran’ı sevdiğim için dayanmıştım.
Bu seferki gelişimin nedeni farklıydı. Ne düğün, ne kına, ne cenaze… Yalnızca yıllardır aklımdan çıkmayan, takıntıya dönüşen hislerim için… Aras için geliyordum.
Onu hep merak etmiştim. Memleketimden ayrılmamın nedeni sadece iyi bir üniversiteye gitmek değildi; asıl sebep, Aras’a duyduğum yoğun duygulardı. Aras’la aynı lisede okuyorduk. Hiç konuşmamıştık, hiç iletişimimiz olmamıştı. Onu yalnızca anlatılanlardan ve mahallede gördüklerimden tanıyordum. Onu tanımak, aşkımı itiraf etmek hayalimdi, ama cesaret edemiyordum. Hep görmezden geliyordum, eğitimimi bahane ediyordum.
Üniversiteye başladığımdan beri onu hiç görmemiştim, ondan haber almamıştım. Ama artık dayanamıyordum. Belki onu tanıdıkça aşkım daha da büyüyecekti, belki de nefret edip uzaklaşacaktım. Bu tatil boyunca cevabımı bulmaya kararlıydım.
Onu ilk kez fark ettiğim olay hâlâ zihnimde canlıydı. Bir grup kız bana saldırmıştı. Kimse yardım etmemişti, herkes sadece seyretmişti. Aras son anda yetişmişti; çetenin lideri burnumu kıracaktı. O gün yanımda yalnızca Aras değildi; kardeşim Deniz de vardı. Deniz beni kucağına almış, Aras ise kızların peşine düşmüştü. Sonrasını hatırlamıyordum; gözümü hastanede açmıştım. Neyse ki vücudumda kalıcı bir iz kalmamıştı ama hayatımın uzun bir dönemi o olay yüzünden gölgede geçmişti.
Sonradan öğrenmiştim ki Aras, ailesi sayesinde bana saldıran kızların ailelerine epey zor gün yaşatmış. Belki de hayatta tutunma sebebim bu olmuştu. O günden sonra Aras’a olan ilgim giderek artıyordu. Yıllar boyunca onu çok az görmüştüm, belki yedi kez. Her seferinde duygularım değişir gibi oluyordu; bazen ondan hoşlanmadığımı düşünüyordum, bazen de kendimi kandırıyordum. O soğuk ve mesafeli biriydi, ama mahalledeki kızların çoğu ondan söz ediyordu.
O zamanlar çirkindim, kendime bakmazdım. Onun bana bakmayacağını bildiğim için gölgede kalmayı tercih ediyordum. Ama artık öyle değildim. Genç kız değildim; büyümüştüm. Geçen yıl misafirlikte akrabalarım gizlice fotoğraflarımı çekmiş ve herkese göstermişti bile. Herkesin aklında aynı düşünce vardı: “Artık evlenme vakti.” Ama ben hiç kimseyle ilgilenmemiştim. Çünkü benim için tek kişi vardı: Aras.
Uçaktaki koltuğuma yerleşiyordum. Kemerimi bağlarken ellerim hâlâ titriyordu. Sadece dört saat uyuyabilmiştim; bu yüzden yol boyunca uyumaya kararlıydım. Gözlerimi kapatırken aklıma onun 16 yaşındaki hâli geliyordu. Rüyalarıma Aras’ı davet ediyordum; ama bu sefer bir fark vardı: uçağın her çarpan kalp atışıyla, onu yakalayacak cesarete sahip olup olmadığımı da test ediyordum.