TUTSAK
Ensemde hissettiğim namlunun soğukluğuyla ürperdim. Zorlansam da gözlerimi açmayı başardım. Depodaki cılız sarı ışık gözlerimi acıtıyordu. "Bugün nasılsın, bakalım? Annesinin nazlı kuzusu kararını değiştirdin mi?"
"Asla," dedim, son gücümü bağırmak için kullanmıştım. "Asla, senin önünde diz çöküp yalvarmam, şerefsiz! Şeref sen o işi unut. Beni öldüreceksen, öldür!" ensemde tuttuğu silahı indirip karşıma geçen adama baktım. Boş deponun ortasında beni bir sandalyeye oturtup ellerimi, ayaklarımı zincirlemişti, şerefsiz!
"Neden dediğimi yapıp buradan kurtulmak varken, kalıp ölmeyi bekliyorsun?" İğrenç sesini duyduğumda bile midem bulandı. Kaç gündür buradayım? Bugün günlerden ne? Şu an sabah mı, yoksa gece mi? Gökyüzünde yıldızlar var mı, hiç bilmiyorum. Tek bildiğim, annemin katili olan bu adama diz çöküp beni bırakması için yalvarmayacağım. Zaten dediğini yapsam bile beni serbest bırakacağı meçhuldü.
"Zamanın azalıyor. Sana verdiğim yemeği de yemiyorsun. İkizlerin gelip seni kurtarmasını bekliyorsan, daha çok beklersin!" Gür bir kahkaha patlattığında kulaklarım acıdı. Neyse, şimdilik gidiyorum. Zaten elimdesin canın için yalvaracağın anı dört gözle bekliyor olacağım. Daha çok beklersin." Mide bulandıran, iğrenç gülümsemesini göstererek depodan çıktı.
Doğru söylüyordu. Daha ne kadar dayanırım emin değilim. Verdiği yemekleri yemiyor, suyu içmiyordum. İçine zehir koymuş olabilirdi. Koymasa bile ondan gelen bir yardımı istemiyordum. Tek yediğim şey, kapının önünde nöbet tutan gardiyanların bana acıyarak verdikleri kuru ekmekti. Ekmeği önce onlar ısırıyor, sonra bana veriyorlardı. Zehirli olmadığına beni ikna etmek için bunu yapan adamları sevmiştim. Buradan kurtulduğumda onların canını bağışlayacağım.
Ahh, ikizler... Ahh, neredesiniz? İkinizi de çok özledim. Ege ve Efe, lütfen artık gelip beni bulun! İkisi de beni bulamadığı her saniye kafayı yiyordur, kesin. Bizim kan bağımız olmasa da can bağımız vardı. Bizim bizden başka kimsemiz yoktu. Biz, üç kişilik bir aileyiz: Birbirimizin hem annesi, hem babası, hem kardeşiyiz. Onları daha 6 yaşında bulmuştum. Ben 6, onlar 8 yaşındaydı. Beraber büyümüştük, daha doğrusu küçücük yaşımızda büyümek zorunda kaldık. Onlara olan özlemim gitgide çoğalıyordu. Acaba şu an nasıllardı?
Gözümden bir damla yaş süzüldüğünde derin bir "iç" çektim. Burada kameralarla izleniyorken ağlayamazdım. O şerefsize, güçsüz gözükmek istemiyorum. Derin nefesler alıp vermeye devam ettiğimde uykum gelmeye başladı. Zaten vücudum daha fazla dayanamıyordu. Kafamı dik tutmakta çok zorlanıyordum. Vücudum iyice uyuşmuştu. Başımı önüme eğip uyumaya çalıştım. Zaten burada yapabildiğim tek şey uyumaktı. Zorlansam da kendimi uykunun huzurlu kollarına bırakmayı başardım.