ÇOK HEYECANLIYIM
Ben, Gizem. On sekiz yaşıma yeni girdim. Ve kendimi oldukça özgür hissediyorum, üniversitede çok istediğim ikinci bölüme girmeyi hak ettim.Çünkü buradan çok uzakta kendime ait bir yaşamım olsun istiyorum, kısaca artık kendi kanatlarımla uçmak istiyorum. Ailemin tek çocuğuyum ve bu yüzden olsa gerek, bana çok korumacı davranıyorlar. Ama ben yeri geldiğinde düşüp hata yapmak istiyorum yaşamı tanımak için. Annem ve babam memur. Bence çok akıllıca davranıp tek çocuk yeterli demişler, onları onayladığım tek konu bu.Onun dışında şu ana dek hep dört bir yanımda dolanıp durdular zarar görmemem için. Doğal olarak sıkılıyor insan, hayatı kendim keşfetmem lazım. Bu yüzden de üniversite tercihlerimin hepsi buradan yani İstanbul'dan çok uzak şehirlere oldu. Ve yarın sabah İzmir'e gidiyoruz ailecek! Ben giderim, size gerek yok desem de beni yine dinlemedi annem ve babam ama bu kez çok gerilmedim bu yaptıklarına. Biliyorum ki işlerini bırakıp benimle İzmir'de kalamayacaklar, yani bu kadar sabır ettikten sonra bir iki gün daha dayanabilirim. Odamdayım, gözüme uyku girmiyor. Yeni yaşamımın nasıl olabileceğine dair pek çok düşünce kafamda dans edip duruyor. Sabahın olmasını sabırsızlıkla bekliyorum, bir an önce okuluma ve yurduma erişmeliyim. Gerisi zaten tatlı hayat olacak benim için. Kararlarımı kendim alacağım, istediğimde istediğim yere gidebileceğim. Yıllardır bağlı kaldığı zincirlerinden kurtulan bir mahkum gibiyim adeta. Okula gitmem, dönmem, görüştüğüm arkadaşlarım, kısacası her şey şimdiye dek kontrol altındaydı ailemce. Bunun beni ne kadar boğduğunu nedense anlamak istemediler. Oysa ben bir bireyim ve kendi tercihlerim olmalı, onlarda buna saygı göstermeliydi. Ama nedense bu ince detayı yakalayamadı ailem, şu güne dek nasıl dayandım buna ben de bilmiyorum.
Evdeki herkes ayakta şu an gecenin ilerleyen saatlerine rağmen hem de. Babam, bakıma soktuğu artık hurdaya dönüşmeye başlamış aracına eşyaları yerleştirmeye çalışıyor hala. Annem evin içinde deli tavuklar gibi dört dönüyor eksik bir şey kalmasın diye. Ben odamda yepyeni düşlerimle beraberim. En önce şöyle çılgınca bir aşk yaşamak istiyorum çok yakışıklı biriyle. Fakat bu olur mu bilmem. Pek güzel bir kız değilim diye düşünüyorum. Biraz cılızım sanki. O çok beğenilen kızlar gibi dolgun hatlarım yok. Saçımda kızıla dönük iğrenç bir renk ama ben onun rengini İzmir'de değiştireceğim. Bu renk değiştirme durumunu da istemedi ailem, neymiş doğal olmalıymışım. İyi hoş da ortada yürüyen bir havuç gibi dolaşmak hiç hoşuma gitmiyor. Trafikteki kırmızı ışık gibi cascavlak görünmekten de hiç hoşlanmıyorum. Boyattığımı nereden bilecekler ben orada bunu yapınca? Hem öğrendiklerinde de iş işten geçmiş olacak zaten. Kestanenin kumrala yakın bir tonunu düşünüyorum da kısmet artık, düşüncem değişmezse! Neyse, biraz da çillerim var, tenim peynir kadar beyaz. Bazen aynada kendime baktığımda ölü müyüm diye düşünüyorum. Boyum uzun değil, arada derede kalmışım. Tüm bu olumsuz diye düşündüğüm özelliklere karşın akıllı olduğumu sanıyorum. O akıl ile kendimde istediğim değişiklikleri yapabilir, bir aşk yaşayabilirim. Acaba diğer kızlar nasıl? Benden çok güzel olmasınlar lütfen! O zaman daha çirkin kalırım yanlarında, kabus gibi! Hafifçe doğrulup yastığıma veriyorum sırtımı. Telefonum elimde, gideceğim üniversitenin sayfasına giriyorum yeniden, görsellere bakıyorum. Bunu kaçıncı yapışım bilmiyorum, heyecan ve çok istemek böyle yapıyor insanı. Gördüğüm kadarıyla kocaman ve binlerce öğrencisi var. Elbet aşık olacağım birine denk gelirim orada. O yakışıklıyı, şanslı şeyi aklımda canlandırmaya çalışıyorum. Öncelikle çekici bir gülüşü ve yüz hatları olmalı, boyu uzun, vücudu da yapılı' Bana baktığında içim erimeli. Gözleri renkli de olabilir ama olmayabilir de. Benim gibi deli dolu bir genç canlanıyor aklımda. Bıraksalar şimdi hemen onu bulmak için koşa koşa gideceğim İzmir'e!
-''Bir şey unutma kızım, bir kez daha kontrol et valizini!'' diyor annem açtığı oda kapımdan başını uzatarak.
-''Bunu kaçıncı söyleyişin anne?''
-''Olabilir yine de bir bak her şeyine!''
-''Tamam !'' diyorum menuniyetsiz bir yüz ifadesiyle. Yeter ki gitsin bir an önce odamdan. Yalnız kalıp hayallerimle sabahı etmek istiyorum. Salondan gelen sesler oldukça ilginç. Sanki tüm evi yanımızda götürüyoruz gibi. Saat sabahın dördüne yaklaşıyor. Az kaldı diye seviniyorum. Babam sabahın serinliğinde, erken gitmemizin çok isabetli olacağını düşünüyor. Şimdi de mutfaktan tıkırtılar geliyor, sanırım annem kahvaltı hazırlıyor yola çıkmadan önce bir şeyler yiyelim diye. Biraz titizdir annem, öyle her yerden bir şey alıp yemez. Yolculuk sırasında da hiç değişmeyeceğinden eminim. Biraz da sinirli gibi şu an. Ben niye böyle olduğunu biliyorum. Hem annem hem babam, İzmir'de yalnız kaldığımda yaşayabileceğim olası tüm felaket senaryolarını akıllarında canlandırıyor olmalılar, adımın Gizem olduğu kadar buna eminim. Bu, yeni bir şey değil. Buradayken de aynısını yapıyorlardı. Bir keresinde okula giderken, kaçırılıp uzaya götürüleceğimi bile düşünmüşlüğü vardır annemin. Hayal dünyası benim hayal dünyamla ölümüne kapışır. Ama çok gerilsem de kızmıyorum aileme çünkü onlar öyle yetiştirilmiş. Anlayamadıkları tek şey, artık dünyanın onların zamanındaki dünya olmaması. Bunu kabullenmeyişleri beni asıl deli ediyor.
-''Haydiii kahvaltı hazır!'' diye bağıran annemin sesi yankılanıyor evde. Oysa hiç aç değilim ama gitmem lazım kahvaltı masasına yoksa annem beni rahat bırakmaz. Kalkıyorum yatağımdan ve mutfağa gidiyorum Annem yine ne varsa döşemiş ortaya. Babam yerini almış bile.
-'Unuttuğumuz bir şey yok değil mi?'' diye soruyor anneme.
-''Sanırım yok.'' diyen annemin tuhaf bir dinginliği var sabahın köründe, dokunsanız ağlayacak neredeyse. Bu kadar drama hiç gerek yok ki! Okumaya gidiyorum, savaşmaya değil! Tabii bunları içimden geçiriyorum, sesli dillendirsem en akıl almaz tartışmalara ve ihtimallere girebiliriz ve buna hiç gerek yok! Annemin yağlayıp önüme koyduğu ekmekten bir lokma ısırıyorum yer gibi. Annem çakal ya, bunu hemen anlıyor ve uyarısını yapıyor:
-''Yoldan bir şey alıp yemek yok, kim bilir nasıl yapıyorlar! İyice karnını doyur!''
Başımı önüme eğiyorum hafiften, güldüğümü görmesini istemiyorum. İsteksiz yediğimin farkında, onun daha çok söylenmemesi için ekmeğimi ve çayımı bitiriyorum.
-''Tamam, ben hazırım!'' deyip kalkıyorum ayağa.
-''Daha ne yedin ki?!'' diye bana bakan annem şaşkın, hemen bir bahane bulmalıyım.
-''Bu kadar yeter, yol tutuyor beni, biliyorsun.'' karşılığını veriyorum ve odama dönüyorum. Yanıma alacağım sırt çantamı son kez gözden geçiriyorum. Omzuma atıyorum çantamı, telefonum elimde, sakızım cebimde çıkıyorum salona. Annemin bazen süper güçleri olduğunu düşünmüyor değilim. Ne zaman masayı topladı da hazırda bekliyor salonda anlayamadım! Babam aracın anahtarını alıp çıkıyor, ben ardından onu takip ediyorum. En son annem çıkıyor evden ve kapıyı kilitliyor. Önce çantamı atıyorum arka koltuğa, sonra kendim yerleşiyorum. Ve yola çıkıyoruz, saat sabahın beşi. Her yer çok sessiz, yollar boş adeta. Yavaş yavaş şehrin çıkışına geldiğimizi görüyorum mutluluktan titreyerek. Artık kurtuluyorum buradan, özgürüm diye bas bas bağırmak istiyorum da kendimi tutuyorum. Böyle bir şey yapsam annem zırıl zırıl ağlamaya başlar bizden bu kadar mı bıktın diye. Ah güzel anneciğim, benim yaşımda olduğun günleri bir hatırlasan beni anlarsın diye geçiriyorum içimden. Kulaklığımı takıp müzik dinlemeye başlıyorum. Arada gözlerim anneme takılıyor, sürekli bir şeyler söylediğinin farkındayım ama duymuyorum. Annem birden arkasına dönüyor, kulaklığımı hafifçe çekiyor ve başlıyor konuşmaya:
-''Orada hemen herkese inanma, kimseye güvenme, en ufak bir durumda bizi ara! Tamam mı?''
-''Heeee tamam anne.''
-''O nasıl konuşmak öyle? Dediklerimi ciddiye almanı istiyorum.''
-''Ciddiye alıyorum anne zaten.''
-''Ama hiç öyle görünmüyorsun!''
-''Sana öyle gelmiştir.''
Annem tekrar önüne dönüyor sıkıntıyla, ben yeniden müzik dinlemeye başlıyorum. Babamın anneme bir şeyle söylediğini görüyorum. Eminim şunları söylüyor:''Kızın üzerine daha fazla gitme, büyüdü artık o, boğma çocuğu!''
O kadar mutluyum ki arkama dayanıp ayaklarımı olabildiğince uzatıyorum. Bu sırada ayaklarımdan biri neredeyse annemin kucağına dek uzanıyor, annem ters ters bakınca toparlanıyorum. Yaklaşık bir buçuk iki saat yol aldıktan sonra babamın aracı teklemeye başlıyor ve duruyor. Annem ve babam birbirlerine bakıyorlar önce.
-''Daha dün bakımdan çıkardım.'' diyen babam araçtan inip kaputu açıyor ve başlıyor bir şeyler yapmaya. Annem sıkıntılı sıkıntılı elindeki yelpazesini sallamaya başlıyor. Hiçbir terslik keyfimi bozamaz diye düşünüyorum. Derken babam geri geliyor ve yeniden çalıştırıyor arabayı.
-''Sanırım bujilerde bir sorun var. Herkes işini layıkıyla yapsa insanlar bunları yaşamaz. Daha dün bir sürü para ödedim, bakımı oldu diye de rahattım. Tövbe tövbe, beni sinirlendiriyorlar!'' diye söyleniyor babam. Ve yeniden yola koyuluyoruz. Bu sabah öyle unutulmaz ve güzel ki! Ne olursa olsun yeni yaşantıma yaklaşıyorum sonuçta!