3 ▪️

2831 Words
Nereye gittiğimizi anlamak çok da zor değildi. Dün gece birlikte kaldığımız odaydı burası. Cebinden anahtarı çıkardığında hala bileğimi tutuyordu. Anahtarı kilide soktuğunda boş bir anını yakalayıp kolumu hızla çektim. "O odaya girmek istemiyorum." "Sana isteyip istemediğini sormadım." Tekrar bileğimi yakaladı ve direnmeme fırsat vermeden hızla beni odaya itti. Dengemi sağlayamayıp yere düştüğümde kapının kilit sesini duydum. Hızla arkama döndüğümde bana doğru yürüyordu. "Uzak dur benden!" diye bağırdım. Kolumdan tutup beni ayağa kaldırdı. Gözlerimde biriken yaşları akıtmamak için büyük bir çaba sarf ediyordum. Bu yüzden gözlerim yanıyordu. Bir eliyle bileğimi sıkmaya devam ederken diğer elini kaldırarak yanağımı okşamaya başladı. Şaşkın bir ifadeyle ona bakarken geri çekildim. "Ne yapıyorsun sen?" diye sordum fısıltıyı andıran sesimle. "Sana onlara ne yaptığımı gösteriyorum." Yanağımı tekrar okşarken yüzü sert bir hal aldı. "Onlara bunu yapmıyorum." Sırtım duvara değene kadar üzerime yürüdü. Bir elimi enseme koyarak yüzünü yanağıma eğdiğinde gözlerimi sımsıkı kapadım. Diğer elini bel boşluğuma koydu. Sıcak nefesini boynuma verdiğinde duvara biraz daha sindim. "Bunu da yapmıyorum." Gözlerim hala kapalıydı. Yanağımdan aşağıya süzülen gözyaşını parmağıyla yakaladı. Belimdeki elini çektiğinde başını da uzaklaştırdı. "Gözlerini aç." Yavaşça gözlerimi açtım. Tekrar bir gözyaşı yanağımdan süzüldü. "Sana bir şey yapmayacağım. Ağlamayı kes." İki elini duvara koyup beni kendi ile duvar arasında hapsetti. "Onlara ne yaptığımı anladın mı?" Elimle gözyaşımı silerken yüzüme ciddi bir ifade yerleştirdim. "Ne yani? Onlarla sadece uyuyor musun?" Hala kaşınıyorsun Seçil! "Bu seni neden bu kadar ilgilendiriyor?" Yüzünü bana doğru eğdi. "Evet, çakma İzmirli. Ben merak ettiğin için sorularını yanıtladım. Peki, sen neden bana bu soruları sordun?" Yüzündeki şüpheli bakışlardan kaçmak için gözlerimi çevirdim ve onu ittim. Yerinden kıpırdamadı, ukala! "Gitmek istiyorum." dedim inatçı bir şekilde. "İzin vermiyorum." dedi benimkine oranla daha net bir sesle. "Sen kendini ne zannediyorsun ya? Hem ukalasın, hem de kendini beğenmiş serserinin tekisin." Gözleri duydukları karşısında açıldı ve sertçe bileğimi kavradı. "Ne dedin sen?" "Duysaydın." dedim umursamaz görünmeye çalışarak. Açıkçası şu anda oldukça ürkütücü görünüyordu. "Benimle böyle konuşamazsın." "Ama konuşuyorum." Bileğimi biraz daha sıktı. "Sabrımı zorlama!" "Ne yaparsın? O kızlara yapmadığın başka şeyleri de mi gösterirsin?" diyerek sesimi yükselttim. Onu tekrar ittim. Bu sefer çekildi. Her an vazgeçmemek için hızla kapıya yöneldim. O an kapının kilitli olduğu aklıma geldi. Arkama dönmeden konuştum. "Anahtarı ver." Arkamdan gelen ayak seslerini duysam da bozuntuya vermemeye çalıştım. Nefesini enseme vererek konuştu. "Birincisi, benimle konuşurken yüzüme bak. Konuştuğum şeyin sırtın olduğunu düşünmüyorum." "Buna layık olduğunu düşündüm." dediğimde nefesini seslice dışarıya verdi. Sinirlendiği belliydi ama umursamadım. "İkincisi, bana, emir, verme. Ve üçüncüsü; Kapı kilitli değil. Ama illa da anahtarı istiyorsan..." cebinden çıkardığı anahtarı önümde tuttu. Kolunu itip kapıyı açtığımda kendimi dışarı attım. Yağmurun yağdığını o an anladım. Ellerimi kollarıma siper ederek ilerlemeye başladım. Üzerimde kot bir şort ve ince, bol bir gömlek vardı. Ne işim vardı burada benim? Yağmurun altında yürürken Giray'ın söyledikleri aklımı kurcalıyordu; "Peki, sen neden bana bu soruları sordun?" Doğru, neden merak etmiştim ki? Keşke İstanbul'da olsaydım. Her günüm ayrı bir belirsizlikle başlasa da oradaki hayatımı seviyordum. Arkamdan gelen ayak sesleriyle olduğum yerde hareketsiz kaldım. Benimle birlikte ayak sesleri de durdu. Hızla arkama döndüğümde bana bakan iki sarhoşla karşılaştım. Acaba şimdi ne yapacaktım? Esmer olanı elindeki içki şişesini son bir kez devirdikten sonra üzerime doğru yürümeye başladı. Arkama dönüp koşmaya başladığımda arkamdan geldiklerini biliyordum. Bir çift el beni sertçe tutup kendine çevirdiğinde çığlık attım. Diğer sarhoş gelip ağzımı kapattığında ellerimi de arkamda sabitleyerek beni etkisiz hale getirdi. Bileklerimin bu çektiği neydi? Beni sertçe sürüklemeye başladıklarında o lanet olası odadan çıkmamayı yeğlerdim. Ara ve boş sokaklardan birine girdiğimizde etraf karanlıktı. Gözlerim yeniden dolmaya başlamıştı ve bundan nefret ediyordum. Sonunda durduk ve esmer olanı beni sertçe yere itti. Elindeki içki şişesini yerden parçalayınca ellerimle kulaklarımı kapattım. "Sen kimden kaçtığını sanıyorsun?" Üzerime abanırken içki kokulu nefesini koklamak zorunda kaldım. Onu itmeye çalışınca diğer adam ellerimi başımın üzerinde sabitledi. Ağladığımı tuz tadı alana kadar anlamadım. Önümdeki adam arsızca bacaklarımın arasına girdiğinde etek giymediğime şükrediyordum. Mahvolmuştum! Adamın durmaya niyeti yoktu. Tüm ağırlığını bana verdiğinde boğazımdan öğürmeye benzer bir ses çıktı. Elleri bacaklarımda dolaşıyordu. "İmdat!" diye bağırdığımda üzerimdeki adam uzanıp saçımı çektiğinde çığlık attım. "Yardım edin lütfen!" O an sağ yanağıma inen darbe ile olduğum gibi kaldım. Ses sokakta yankılanmıştı. "Çok konuşuyorsun güzelim. Biraz da marifetlerini göster." Bana daha fazla sokuldu. Üzerimdeki vücudunu hareket ettirince bir çığlık daha bastım. Ağlamaktan gözlerim yanıyordu. "Giray..." diye fısıldadım. "Yardım et ne olur..." "Beni hissediyor musun?" Elleri hala bacaklarımdaydı. O an duyduğum tanıdık sesle rahatlasam da hala ağlıyordum. "Asıl sen beni hissediyor musun?" Sesle birlikte ağırlığın üzerimden kalkması bir oldu. Sonrasında duyduğum tek şey ise durmak bilmeyen yumruk sesleriydi.Kararmış gözlerimin arasından ona baktığımda gözü dönmüş gibiydi. Yumruklarını ardı ardına adamın yüzüne indirirken, adamın bir anda hareketsiz kalması beni korkutmuştu. Nefesimi toparlayıp konuştuğumda yanağımın sızladığını hissettim. "Giray, dur lütfen." Sesim fısıltılı çıkmıştı. Adama vurmaya devam ediyordu. "Bayıldı zaten. Dur artık! Öldürecek misin?" Yumruğunu havada sıkıp yüzüme baktı. "Durayım mı?" "Evet. Bırak hadi." Derin bir nefes aldıktan sonra yumruğunu indirir gibi oldu. Ama yüzüne indirdiği son darbeyle adamın çenesinin kırıldığına yemin edebilirdim. Sonunda adamın üzerinden kalkıp yanıma geldi. Dirseklerimden tutup beni ayağa kaldırdığında hala ağlıyordum. "Adam az kalsın seni becerecekti. Ve sen bana durmamı mı söylüyorsun?" O pisliğin bana ne yapmaya çalıştığının farkındaydım. Ama bu kadar açık sözlü olmaya ne gerek vardı ki? Becermek? İğrenç! "İğrençsin." diye fısıldadım. Bir anda kaşlarını çattı. "Böyle mi teşekkür ediyorsun?" "O adamın beni becermesine engel olduğun için teşekkür ederim." diye diklendim. Böyle yapmasa olmuyordu sanki! Kolumdan tutup beni hızla kendisine çekti. Ellerini diz kapaklarımın altında ve sırtımda hissedince ne yapmaya çalıştığını anladım. Bir anda havalanınca "Ah!" diye mırıldandım. "İyi misin?" Sesinde endişelendiğine dair bir tını yoktu. Ama merak etmişti. En önemlisi beni kurtarmıştı. "İyiyim. Sadece sırtım acıdı. Bir de... Midem bulanıyor." "Sakın küçükhanım. Üzerime kusayım deme. Kendini yerde bulursun." Sırıtarak yüzüne baktığımda o da bana baktı. "Bence yeterince iyisin ha?" "Midem..." Yüzümü buruşturduğumda bu sefer o sırıttı. Gerçekten midem bulanıyordu. "Adamın seni becermediğini görmesem hamilesin diyeceğim de o da bu kadar kısa sürede olmaz." Kaşlarımı çatarak ona baktığımda hala sırıtıyordu. "O kelimeyi kullanma. Çok iğrenç." "Hangisi? Becermek mi?" dedi oldukça tatlı bir sesle. "Ya of!" Başımı boyun girintisine soktuğumda aldığım nane kokusuyla hafifçe tebessüm ettim. "Çok güzel kokuyorsun?" diye mırıldandım duyamayacağını düşündüğüm bir sesle. "Hı?" "Teşekkür ederim. Gerçekten sen olmasaydın ne olurdu bilemiyorum." Uzun bir süre ikimizde konuşmadık. Hala yürüyordu ve beni taşıyordu. Şimdiye kadar indirmiş olacağını sanıyordum. Bu gece ona söylediklerim için pişmandım. O aslında iyi biriydi ve beni kurtarmıştı. "Koruyucum..." diye mırıldandım. Ne? Mırıldandım mı? Yavaşça başımı kaldırdığımda sırıtan bir yüzle karşılaştım. Duymuş olamazdı değil mi? "Bugün fazla sırıtıyorsun?" dedim gözlerimi kısarak. "Benden hoşlanıyorsun." dediğinde önüne bakıyordu. Ne saçmalıyordu bu? Ben mi ondan hoşlanacaktım? Kendini beğenmiş ukala! "Ne saçmalıyorsun sen? Kim kimden hoşlanıyormuş?" "Sen, benden." "Bana baksana sen!" Başını çevirip bana baktığında yüzündeki sırıtış silindi. "Senden hoşlanmıyorum. O adama nasıl acımasızca vurduğunu gördüm. Senin gibi bir psikopattan hoşlanacak kadar canıma susamadım." dedim hızla. Hafifçe kaşlarını çattığında fazla mı ileri gittim, diye düşündüm. Sonuçta o adamı benim yüzümden dövmüştü. "Özür di..." "Dileme. Haklısın. Şaka yapmıştım zaten. Bence de, benden hoşlanacak kadar canına susama." Ses tonunda kırılmış bir hava yoktu. Zaten aksi olsa şaşırırdım. Tekrar önüne döndüğünde başımı göğsüne yasladım. "Kaç kilosun sen?" Kollarından kaydığımı hissedince kısa bir çığlık attım. Ah, yanağım yine etkisini göstermeye başladı. Birden tekrar havalanınca kaşlarımı çatarak ona baktım. "Sen bana kilolu mu diyorsun?" "Gerçekten, az ye biraz. Kollarımı hissetmiyorum." "Bana şişko diyemezsin." diye diklendim. "Ne çok konuşuyorsun." "Nereye gidiyoruz? O odaya girmem ben bir daha." "Sence seni oraya bir daha götürür müyüm?" "Taksiyle gitseydik ya?" "Sanki yürüyorsun. Bütün eziyeti ben çekiyorum." "Sen yorulma diye dedim. Ayrıca o kadar ağırsam indir o zaman." "İndirirsem yürüyebilecek misin? Yüzüne bakılırsa her an bayılacakmış gibi bir halin var. Ve ayrıca hızla odadan çıktığım için de cüzdanım orada kaldı. Taksiciye verebileceğim tek şey de sen olurdun." Sırıttım. "Vermezdin ki?" Kaşlarını kaldırarak bana baktı. "Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?" "Beni bu yüzden kurtarmadın mı? Niye şimdi ellerinle başkasına veresin ki?" "Kendini önemli biri gibi görme. Benim bu hayatta değer verdiğim üç kişi var. İkisi mert ve Yusuf. Diğeri de sen değilsin." "O da kendinsindir. Ne de olsa kendini beğenmişin tekisin." Biçimli kaşlarını çatarak bana baktı. "Seni yere bırakmama az kaldı. Ayrıca o adamlar seni 'zor kullanırken' 'Giray yardım et' deyişini unutmadım güzelim. Bu yüzden çeneni kapatsan iyi olur." Gözlerimi şaşkınlıkla açarken gözlerimi kaçırdım. Hangi ara duydu bu bunu? "Sen o kadar önce geldin ve beni kurtarmak için adamın bana sürünmesini mi bekledin?" Yüzü sinirli bir hal alırken ben de söylediğim şey için kendimden utandım. "Becermek kelimesine iğrenç diyen kızımıza da bakın hele." Şu anda onunla tartışacak halim yoktu. Sadece uyumak istiyordum. Yağmur hafiflemişti. Ama zaten sırılsıklam olmuştuk. Karnımda hissettiğim bir kasılma ile kollarımı Giray'a daha sıkı doladım. "Üşüyor musun?" "Biraz." diye mırıldandım. Durup beni yavaşça dizine oturttu ve ceketini çıkardı. Bacağına tutunarak destek alıyordum. Ceketini bana giydirdikten sonra tekrar kucağına aldı. "Sen üşüyeceksin." Sesim yorgun ve kısık çıkmıştı. "Ben üşümem." "Bu gece çok iyisin Giray. Lütfen eski sen olma." diye mırıldandım boynuna doğru. Duymuş olacak ki çenesini kastı. Beni saran elleri gerildi. Bu hali fazla iyiydi. Herkesin tanıdığı İzmirli Giray çok soğuktu. Acımasızdı. Ve beni korkutuyordu. "Ben iyi biri değilim." diye fısıldadığını zar zor duydum. Bir cevap veremedim. Çünkü artık konuşmaya mecalim yoktu. "Geldik." İçimden 'sonunda' dedim. Beni belki de yarım saattir kucağında taşıyordu. Önünde durduğumuz eve baktım. Ev denirse tabi. Kocaman bir yalıydı burası. Giray güvenlik kapısının yanındaki tablete beni indirmeden bir şeyler yazdı. Nefes alış verişinden yorulduğu belliydi. Demir kapı açıldıktan sonra içeriye girdik. Arkamızdan koca kapıyı kapattı. Giriş kapısını açtıktan sonra beni salondaki koltuğa bıraktı. Beni bırakır bırakmaz kendini karşımdaki koltuğa attı. "Bu ev senin mi?" diye sordum şaşırarak. Belli belirsiz başını salladı. "Beni takip et. Artık seni taşıyamayacağım." Tekrar ayağa kalkıp merdivenlere yöneldiğinde onu takip ettim. Onun ardından bir odaya girince gözlerim iri iri açıldı. Pantolonu dışında çıplaktı. "Madem soyunuyorsun, ne diye beni takip et diyorsun?" diye çıkıştım. Omuz silkerek yatağın üzerindeki katlanmış eşofman altlığını ve tişörtü bana uzattı. Çekinerek alırken gözlerimi karın kaslarından uzak tutmaya çalışıyordum. "Git soyun." Gözlerim şaşkınlıkla açılırken kaşlarımı çattım. "Doğru düzgün konuş." Umursamazca konuştu. "Alt tarafı soyun dedim. Soyunduktan sonra yanıma gel demedim." "Ben de koşa koşa gelirdim zaten." "Biliyorum." derken yüzünde çarpık bir gülümseme oluştu. Bu adamın sakin halleri beni öldürecekti. "Yan odada 'soyunabilirsin'." Hala sırıtıyordu. İç çekerek odadan çıkarken arkamdan bağırdığını duydum. "Soyunduktan sonra yanıma gel!" "Çok beklersin!" Söylediği odaya girerken yüzümde bir sırıtış vardı. Üzerimi değiştirdikten sonra banyodan aldığım havluyla saçlarımı kurutmaya başladım. Üzerimdeki siyah tişörte bakınca sırıttım. Üzerine sinmiş nane kokusu çok hoştu. Ev tam da onun zevkini yansıtıyordu. Banyo dâhil evin her bir yanı parlak siyah ve beyazlarla döşenmişti. Aralara karışan grinin yolunu kaybettiğini falan düşünüyordum. Kapının açılmasıyla düşüncelerimden sıyrıldım. Bir elini kapının pervazına yaslamış, diğer elini de üzerindeki siyah şortun ceplerine sokmuş gözlerini kısarak beni izliyordu. Bakışlarım üzerindeki koyu gri sporcu atletine kayınca, belli olan karın kaslarına göz gezdirdim. Hayran olmamak elde değildi. "Giderim var mı bari?" Gözlerimi kırpıştırarak ona soran gözlerle baktım. "Gözlerinle soydun resmen. Nasıl, hoş muyum?" Kaşlarımı çatarak ona baktığımda sırıttı. "Sana kapı çalmayı öğretmediler mi?" diye sordum saçlarımı kurulamaya devam ederken." "Kendi evimde rahat olmayı öğrettiler. Pizza sipariş ettim. İşin bitince aşağıya gel." "Mantarlı yemem." dedim dudaklarımı büzerek. Sızlayan yanağıma elimi götürdüm. Hayvan nasıl vurduysa artık. Aynada yüzüme baktığımda kızarmış olduğunu görmüştüm. "Sana seçim şansı sunmadım." Elimi indirerek kucağıma koydum. "Sana afiyet olsun o zaman." Elleri ceplerinde yanıma yaklaşarak dizlerinin üzerinde eğildi. Sol elini yavaşça kaldırarak sağ yanağımda gezdirirken içimde garip bir duygu hissettim. Çenesinin kasıldığını gördüğümde bir anlam veremedim. Gerçi zaten hep öyle dolaşıyordu. Şaşırmamı gerektirecek bir şey yoktu. "Beş dakikan var." Elini çektiğinde tuttuğum nefesimi dışarıya verdim. Neden böyle bir tepki vermiştim ki? Elini tekrar cebine sokup ayaklandı ve bana kısa bir bakış atıp odadan çıktı. Elimdeki havluyu yatağın üzerine bırakarak ben de peşinden gittim. Omzunun üzerinden bana bakınca bakışlarımı kaçırdım. "Saçlarını kurutmamışsın." "Acıktım." diye mırıldanınca önüne dönerek merdivenleri inmeye başladı. Salondaki masanın üzerinde duran pizzalardan sucuk kokusu yükselince Giray'ı bir kenara iterek kendimi koltuğa attım. "İnanmıyorum! En sevdiğim." Bakışlarını umursamadan bir pizza kutusunu elime alarak bir dilim çıkardım. "Sana az ye diyorum. Sen hala sucuklu pizza peşindesin." Ağzıma götürdüğüm pizzayı geri çekerek ona ters ters baktım. "Ya sen ciddi misin? Nerem kilolu benim?" Söylediklerimi umursamadan "Ne içersin?" diye sordu. "Sen ne içeceksin?" diye sordum az önceki konuşmayı unutarak. Hiç düşünmeden "Bira." deyince meraklı bakışlarımı ona yönlendirdim. "Ben de içebilir miyim?" Gereksiz hacimleyken o benim denememi istiyordu ama ben kesin bir dille reddediyordum. Şimdi ise bu merakım nereden gelmişti en ufak bir fikrim bile yoktu. Giray'a güveniyor muydum ki? "Hayır." sesi net ve itiraz kabul etmez bir tondaydı. "Bir kerelik?" "Daha önce içmediysen benim sana içirmemi bekleme." "O zaman kola hariç herhangi bir şey." dedim pes ederek. Önüme dönerek pizzadan bir dilim aldım. "Bana da bırak!" diye seslendi mutfaktan. Sesi alaylı çıkmıştı. Sinir şey! Nerem kiloluydu benim? Biraz sonra bir elinde bira şişesi, diğer elinde vişne suyumla geri geldi. Bana uzatırken "Al." dedi. Gözlerimi devirerek aldım. Biraz kibar olamaz mıydı? "Bir şey değil." diyerek karşımdaki koltuğa oturdu. Bir şey söylemeyerek pizzamı yemeye devam ettim. O da pizzasından bir dilim aldı. Ne kadar havalı ve karizmatik göründüğünün farkında mıydı acaba? Onu izlemeyi kesip pizzamdan bir ısırık daha aldım. O kendisininkini neredeyse bitirmişti. Benim ise midem bulanmaya başlamıştı. Bu yüzden yemeyi kesip onu izledim. "Yesene." "Ne?" Elimdeki yarım pizza dilimine baktım. Sonra tekrar ona çevirdim bakışlarımı. "Şey, doydum." Omzunu silkti. Ama o da yemeyi bıraktı. Benim gerçekten midem bulanıyordu. Çok yemediğime emindim. "Lavabonu kullanabilir miyim?" Cebinden telefonunu çıkarırken kısa bir an gözlerini bana çevirdi. "Duş aldığın odadakini kullanabilirsin. Diğerleri ne durumda bir fikrim yok." Başımı sallayıp üst kata çıktım. Odaya girip lavaboya girdim ve elimi yüzümü yıkadım. Saçlarımın ıslattığı tişörtüm yüzünden üşümeye başlamıştım bile. Tanrım, bir saat içinde üşütmüş olamazdım değil mi? Kapıya vurulunca lavabodan uzaklaştım ve kapıyı araladım. "İçine mi düştün merak ettim." Sorarcasına ona baktım. "Neyin içine?" Sırıttı ve geri çekildi. Ya terbiyesiz bir şey ima etmişti ya da edepsiz. Aslında ikisi de aynı yere çıkıyordu. "Gördüğün gibi bir yere düşmedim." dedim odaya girerken. "Fark ettim." Sancıyan karnıma kollarımı sardım. "Ağrı kesicin var mı?" "Kaldırabilir misin bilmiyorum." "Bana bak! Ne ima ediyorsun anlamıyorum ama-" "Ağır bir ağrı kesici." diyerek lafımı kesti. "Fesat." diyerek yanımdan geçti arka masadaki çekmeceleri karıştırdı. Kabul, mahcup olmuştum. "Neren ağrıyor?" "Bilmiyorum. Sanırım karnım. Biraz da başım." Bana doğru geldi ve elini alnıma koydu. "Ateş'in yok. Eğer ilaç içince de geçmezse hastaneye gideriz. Migrenin falan mı var?" "Yok." "Aklın nerede senin?" diye çıkıştığında ıslak saçlarıma baktığını gördüm. "Tamam bağırma bana. Geçer zaten birazdan." Odadan çıktıktan beş dakika sonra elinde su ve hap ile geri geldi. "İç hadi." Hapı yuttuktan sonra bardağı elimden aldı. Başımı öne doğru eğdim. "Geç yat. Uyu biraz." "Sen ne yapacaksın?" "Şuraya gelip yatacak mısın?" Yavaşça yatağa uzanarak ona sırtımı döndüm ve cenin pozisyonu aldım. Böyle rahatlıyordum. Biraz sonra yatakta bir hareketlilik hissettim. Hemen ardından üzerime ince bir battaniye ve yorgan örttü. Giray bu gece beni gerçekten şaşırtıyordu. "Üşüyor musun?" "Biraz." diye fısıldadım. Kısa bir sessizlik oldu. Battaniye ve yorgana daha fazla sarıldm. Biraz sonra tekrar konuştu. "Sana sarılmamı ister misin?" Ani bir hareketle ona doğru döndüm. "Yanında bir kız olmadan uyuyamıyor musun?" Yüzü anında sinirli bir hal aldı. Bir anda ağzımdan çıkmıştı ama pişman olduğum söylenemezdi. Bir hışımla yataktan kalktı. Koyulaşmış kahve gözlerini bana dikerek konuştu. "Senin için yaptıklarımdan sonra bana bunları mı söylüyorsun? Benim uyumak için bir kıza ihtiyacım yok. Duymak istediğin buysa evet, bir gece hayatım var. Tahmin edemeyeceğin kadar kızla birlikte oldum." Yerimde doğruldum. Bu sefer bağırma sırası bendeydi. "Söylediklerin yalan mıydı?" "Sana yalan söylemedim. Hatta üzerine basa basa olmadığını söylemiş olmam, olmadığı anlamına gelmez dedim. Daha bu akşam seni neredeyse becerecek olan adamların elinden kurtardım. Karşılığında gördüğüm muamele bu mu?" Son cümlesini bağırarak söylemişti ve irkilmeme neden olmuştu. Bu kadar abartacak ne vardı? "Üşümemen için sarılmayı teklif etmemde nasıl bir art niyet arıyorsun?" O kadar sinirliydi ki konuşurken çenesi kasılıyordu ve bir eli sürekli yumruk halinde sağ yanında duruyordu. Ellerini saçlarına geçirerek devam etti. "Senin için yaptıklarımı hayatım boyunca hiçbir kız için yapmadım." "Benim için yaptıklarını inkâr edemem. Teşekkür ederim. Çok iyisin ama..." "Sakın bana iyi birisin deme." diyerek sözümü kesti. "Bana güvenme. Benim için diğer kızlardan tek farkın benimle yatmamış ve asla da yatmayacak olman. Ama eğer sana dokunmuyorsam bu Asya'nın arkadaşı olduğun için değil. Asya'nın Yusuf'un sevgilisi olduğu için." "Ne yani?" diye tısladım. "Ben yoldan geçen ve yatağına giren herhangi bir orospu olsaydım şu anda bana ne yapıyor olurdun?" Yüzünü buruşturdu. "O kelimeyi kullanma. Sana yakışmıyor." "Cevap ver. " diye direttim. "Bana emir verme. Sana sadece bana emanetsin diye yardım etmiştim. Ama değmezmişsin. Bir an önce İzmir'den git Seçil." Son sözünü söyledikten sonra kapıya yöneldi. Bir anda duraksayıp bana bakmadan konuştu. "Bu arada. Eğer öyle olsaydı, o yatakta o kadar rahat ve üstelik de giyinik bir şekilde duramazdın. Sen Yusuf'a dua et. Yoksa seni şu ana kadar çoktan elden geçirmiştim." Kapıyı çarpıp çıkmasının ardından tuttuğum gözyaşlarımı serbest bıraktım. Elden geçirmek? Bana bu gözle mi bakıyordu? Önüne gelen her kızla yatıyor muydu? Pişmanlığımdan mı, korktuğumdan mı ağladığımı bilmiyordum. Tamam ona haksızlık etmiştim. Ama söyledikleri fazlaydı. Burada daha fazla kalmak istemiyordum. Ama gecenin ikisinde bir yere gidemezdim. Karın ağrım hafiflemişti. Ne olursa olsun tekrar yanına gitmeyecektim. Artık bitsin şu gece! ***
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD