4 ▪️

2813 Words
Giray'ın evinde geçen tartışmadan sonra bir araya hiç gelmedik. Tam bir hafta olmuştu. Asya'ya bir şey anlatmamıştım. Çünkü haksız olduğumu söyleyecekti. Ne yapıp edip Giray'la konuşmalıydım. Ona haksızlık etmiştim. Gerçi her ne kadar dolaylı da olsa benimle birlikte olmak istediğini söylemişti. Neden böyle bir adam ki? O gece her şey çok güzeldi. Keşke hep öyle biri olsa. Ama bu ineğe süt içirip puding beklemek gibi bir şeydi. Beklemekten başka çarem yoktu. İstanbul'a ne zaman döneceğimizi bilmiyorum. Eğer Asya daha fazla uzatacak olursa kendim gideceğim. İstenmediğim bir yerde daha fazla durmak istemiyordum. Bugün Yusuf kafeden çıktıktan sonra, Asya ile birlikte sinemaya gittiler. Beni de davet ettiler ama baş başa kalmak istediklerini bildiğim için gitmedim. Yarın LYS sonuçları açıklanacak. Ailemin yanında öğrenmek isterdim. Buraya geldiğimizden beri Asya ile oturup konuşma fırsatımız olmadı. Ama artık gitmek istiyordum. "Görüşürüz Mert!" diyerek kafeden çıktım. Mert çok tatlı birisiydi. Siyah saçları kıvırcıktı ve ona çok yakışıyordu. Zor zamanlar geçirdiğini biliyorum ama her şeye rağmen güler yüzlü olmayı başarıyordu. Kavgalardan da olabildiğince uzak durmaya çalışıyordu. Fırsat buldukça oturup sohbet ediyorduk. Ve ben hiç sıkılmadan onu dinliyordum. Yusuf ve Giray'la ilkokuldan beri arkadaşlarmış. Onlardan bahsederken yüzünde oluşan gülümsemeyi kıskanıyordum. Asya ile lisede tanışmıştık. Hemen hemen her şeyimi bilirdi. Güvenebileceğim tek arkadaşım diyebilirim. Ama onların hikâyelerini dinledikçe bizdeki eksikliği aramaya başlıyordum. Mesela ben Asya'ya gereksiz hacimle ayrılışımızın asıl nedenini anlatmamıştım. Abim kadar biliyordu o da. Kafeden çıktığımda karşıdan gelen motosikletliyi hemen tanıdım. Bence konuşmanın tam sırasıydı. Motosikletini kafenin önüne park edip kaskını çıkardı. Beni hiç görmemiş gibi yanımdan geçip kafeye ilerledi. Tam kapıdan girecekken önüne geçerek onu durdurdum. "Ben yokmuşum gibi davranmayı kes." Ses tonumu olabildiğince sakin tutmaya çalışmıştım. Bana bakmadan konuşmaya başladı. Günler sonra belki de benimle ilk konuşmasıydı. "Bana, emir, verme." dedi her bir kelimesine vurgu yaparak. "Yüzüme bakarak konuş!" sesimin yükseldiğinin farkındaydım. "Buna layık olduğunu düşündüm." Beni kendi sözlerimle vurmaya çalışıyordu. İşin garibi ben neden etkileniyordum? "Bir haftadır seninle konuşmaya çalışıyorum. Haksızım, kabul ediyorum. Benim için yaptıkların için sana minnettarım." Sözümü keserek "Sakın teşekkür etme." dedi. Gözlerime bakarak? Beni kenara iterek içeri girdi. Dış camdan bir süre onları izledim. Hayır, Giray kötü biri olamazdı. Ama iyi de denemezdi. Sadece en yakınlarına karşı böyleydi. Mert'i ve Yusuf'u bazen kıskanıyordum. Oflayarak bir taksiye atladım. Araba yine Asya'daydı. Otele gider gitmez duşa girdim. Kolay kolay pes etmeyi düşünmüyordum. Ne yapıp edip onunla konuşacaktım. İstanbul Teknik Üniversitesi! Hayallerimdeki üniversiteyi kazanmıştım. Öğrenir öğrenmez annemleri aradım. Asya'nın da aynı yeri kazandığını söyleyince daha çok sevindiler. Onları çok özlemiştim. Annem, abimin de benimle konuşmak istediğini söylemişti ama aramız biraz bozuktu. Bu yüzden her ne kadar konuşmak istesem de kabul etmedim. Asya ile kafeye gittiğimizde Yusuf her zamanki gibi bizi çok sıcak karşıladı. Asya'yı gerçekten seviyordu. Gözlerinden belliydi. Yusuf'un bir hareketiyle ikisi de dışarıya çıktı. Bu sırada Mert de bana her zaman ki gibi vişne suyu getirmişti. "Naber?" diyerek karşıma oturdu. "İyi işte, ne olsun? Hala senin o inatçı arkadaşınla konuşmaya çalışıyorum." Mert'e o geceyi detaylı olmasa da anlatmıştım. Ama fikirlerini alamadan masalarla ilgilenmeye başlamıştı. Şimdi tam vaktiydi. "Sabırlı ol. Eğer anlattıkların doğruysa ki sana inanıyorum, o geceki adamı İzmirliye pek benzetemedim. Daha önce hiçbir kızı evinde uyutmadı. Zaten o eve bir iki kız getirdi diye biliyorum." Yüzümün düştüğünü o da anlamış olacak ki sırıtmaya başladı. "Yani merak etme. Konuşur seninle." "Umarım." diye mırıldandım. "Ondan hoşlanıyorsun, değil mi?" Gözlerimi irice açarak ona baktım. "Nereden çıktı şimdi bu?" "Gözler duyguyu yüzden daha iyi yansıtır. Yüzünü toparlamaya çalışsan da gözlerin buruk bakıyor. Onu kıskanıyorsun?" Başımı eğdim. "Psikoloji mi okuyorsun?" Sırıtınca başımı kaldırıp ona baktım. "Hayır. İşletme okuyacağım. Bu arada nereyi kazandın?" Gülümsedim. "İTÜ." "Vay! Gerçekten sevindin ha?" "Nereden anladın?" İşaret parmağını yüzüme doğrulttu. "Gözler." Gülümsedim. "Doğru. Hep oraya gitmek istemiştim. Peki ya siz?" "Bilmiyorum. Yusuf bakacaktı ama göremedim onu." "Asya ile dışarıda konuşuyorlar." Hatırlayarak başımı cama çevirdim. Asya gülümseyerek Yusuf'a sarılıyordu. "Bu çok güzel bir haber." dediğini duydum. Merak etmiştim. Asya zaten söylerdi diye düşünerek önüme döndüm. O sırada bir motosiklet sesi tüm sokağı doldurdu. Başımı çevirip bakınca onu gördüm. Giray gelmişti. Daha motosiklet durmadan üstünden atlamış ve kaskını bir kenara fırlatmıştı. Gözü dönmüş gibiydi. Mert'in ardından ben de ayaklandım. Yusufların olduğu yere doğru ilerlerken yumruğunu sıkıyordu. "Sakın İzmirli." Mert'in mırıldanışına bir anlam veremeden Asya'nın çığlığını duydum. Giray yumruğunu Yusuf'un çenesine indirmişti. Ne yapacağımı bilmez bir halde Mert'in peşinden dışarıya çıktım. O an aklıma o gece geldi. Beni taciz eden adamları da böyle dövmüştü. Ama Yusuf ne yapmıştı? Üstüne binmiş ve yumruklarını ardı ardına yüzüne indiriyordu. "Giray dur artık! Ne yapıyorsun?" diye bağıran Mert, Giray'ın koluna yapışmıştı. Giray onu bir hışımla itti. Mert sendelese de de düşmedi. Tekrar Giray'ı durdurmaya çalıştı. "Mert bırak!" Giray öyle bir bağırmıştı ki Mert ile irkilmişti. Gözlerim Asya'ya kaydığında Yusuf'un yanına çömelmiş ağladığını gördüm. "Ne yaptı sana?" diye sordu. Bu sefer o da sesini yükseltmişti. Giray cevap vermek yerine yerden kalktı ve Yusuf'u da yakalarından tutarak kaldırdı. Kaşı patlamıştı. Burnundan akan kanlar boğazına doğru inerken Asya, Giray'ın kolunu tuttu. "Lütfen bırak onu." Giray Asya'ya bakmadı bile. Yusuf'u sertçe duvara iterken hala yakalarını tutuyordu. "Ne yaptın sen? Tercihlerde oynama mı yaptın?" Yusuf cevap vermeyince bir kez daha duvara itti. "Konuşsana lan! Sana sorduğumda bana yalan söyledin!" "Giray... Sakin ol." Yusuf'un zorlukla söylediği bu üç kelimeyle Giray'ın yüzü daha sert bir hal aldı. "Ne sakin olması? İstanbul lan İstanbul! Ne yapacağız biz orada?" "Ben de orayı kazandım. Daha iyi bir hayatımız olabilir." Ne yani? İstanbul'u mu kazanmışlardı? Mert'e baktığımda yüz ifadesi hiçbir şeyi bilmediğini açıklıyordu. "Ne İstanbul'u?" Giray ona cevap vermek yerine Yusuf'un yakalarına daha sert bir şekilde asılarak inlemesini sağladı. Bu da Asya'nın ağzından bir hıçkırık çıkmasını sağlamıştı. Sanki onun da canı yanıyordu. Sevmek böyle miydi? "Giray, pişman olacaksın." Yusuf'un sesiyle tekrar onlara döndüm. "Ne pişmanlığı lan? Seni dövdüğüm için mi pişman olacağım?" Dizini kırıp Yusuf'un karnına tekme attığında boğazından çıkan iniltiyle ne kadar acı çektiğini anlamaya çalıştım. Çevremizde toplanmaya başlayan insanlar sinirimi bozmaya başlamıştı. "Bu çocuk burada tek başına ne yapacak? Onu da düşündün mü? Daha iyi bir hayatmış? Birimiz olmadan mutlu mu olacaksın?" "Mert, İzmir'i mi kazandı?" Sesinden şaşırdığı belliydi. "Evet, geri zekâlı. Daha iki aydır tanıdığın bir kıza bizi tercih ettin ya... Adam değilsin lan sen." Mert'in gözlerinin dolduğunu gördüm. Hayal kırıklığına uğramış bir şekilde Yusuf'a bakıyordu. Giray devam etti. "Sakın, sakinleşene kadar yanıma yaklaşma. Çünkü şu an sana yaptıklarım, yapmak istediklerimin yanında bir hiçti." "Ne yapabilirsin ki daha fazla? Bana ilk defa vurdun Giray. Ne için? Koyduğumun tercihleri için. Öldürmek istiyorsan da fark etmez. İstanbul'u kazandın diye dünyanın sonu gelmiş gibi davranıyorsun." "Kes sesini!" "Neden? Sence de abartmadın mı? Kendini hapsettiğin yetmiyormuş gibi kalbini de İzmir'e hapsettin. Önüne gelen her kızla yatmak yerine birini sevmeyi denesen ne olur?" Giray son yumruğunu Yusuf'un yüzüne indirdikten sonra bir elini arkasına sabitleyerek yüzünü duvara çevirdi. "Hayatıma karışma hakkını sana kim verdi? Kendini ne sanıyorsun?" "Kardeşin olduğumu sanıyordum." "Ben de öyle sanıyordum." "Giray canım acıyor." Sesi çatallaşmış çıkmıştı. Yüzünü acıyla buruşturdu. Giray elini çekti. Hızla arkasına döndüğünde göz göze geldik. Onu hiç bu kadar sinirli görmemiştim. Yanımdan hızla geçerken kolunu tuttu. Ama beni sertçe yere itince yere kapaklandım. Tarafıma bile bakmadan uzaklaştı. Asya hızla yere düşen Yusuf'un yanına gittiğinde hala ağlıyordu. Yusuf, Mert'e 'Beni affet' der gibi baktı. Ama Mert başını iki yana sallayarak kafeye girdi. Yavaşça ayağa kalkarken dizlerimin kanadığını görmezden gelerek yanlarına gittim. Bir kolunu omzuma atarak Asya'ya, Yusuf'u taşıması için yardım ettim. Yakından bakınca yüzünün hali daha kötü görünüyordu. Hayvan! Kardeşim dediği adamı ne hale getirmişti? Kesinlikle artık Giray'ın iyi birisi olduğunu düşünmüyordum. Yakınlarına da aynıydı. Herkese gösterdiği kötü yanını onlara da hiç düşünmeden gösterebiliyordu. Yusuf'u mutfağa soktuğumuzda Mert pansuman için gerekli malzemeleri getirmişti. Yüzünde belirsiz bir ifade vardı. Ama her şeye rağmen ona kıyamadığı belliydi. Eğilerek Yusuf'un yüzündeki kanları temizlemeye başladı. "Canın çok acıyor mu?" diye sordu. Yusuf hafifçe gülümsedi. "Başkası yapmış olsaydı bu kadar acımazdı." "Ondan nefret etme." dedi yanağına yara bandı yapıştırırken. "O baş belasından istesem de nefret edemem. Sen de benden nefret etme." Mert yeni bir pamuk alarak tentürdiyot damlatarak yaralarına sürmeye başladı. "Bunu neden yaptın Yusuf? En azından söyleyemez miydin?" Yusuf cevap vermedi. Asya'ya baktığında ben de ona baktım. Yere çömelmiş elini tutuyordu. "Senden nefret etmiyorum." Mert'in gözleri bana kaydı. "Dizlerin için pansuman gerekli mi?" Bakışlarımı dizlerime indirdim. Tamamen unutmuştum. "Hayır, sağ ol." "Emin misin? Temizlenmesi gerek gibi." "Gerek yok. Sen Yusuf'la ilgilen." Yusuf'un mırıldandığını duydum. "Gerizekâlı İzmirli. Senden ne istedi ki?" Bunu ben de bilmiyordum. Çantamı bile almadan kafeden çıktım. Asya'nın arkamdan adımı seslendiğini duydum. Ama bir şey söylemeden yürümeye devam ettim. O ukala serseriyi bulacak ve yaptıklarının hesabını soracaktım. Giray'dan... Bardan yaka paça dışarı atıldığımda sırıtıyordum. Ben, Giray Doğan dayak yedi. Aslında kendimi dövdürttüm. Ne sikimse işte. Yusuf'a o kadar çok kızgındım ki, bir an elimde kalacak sandım. Ben sorunları konuşarak çözmeyi sevmem. Bunu o da bilir. Belki biraz abartmıştım ama yaptığı şey çok saçmaydı. Bana yalan söylemişti. Aptal! Sanki ortaya çıkmayacaktı yalanı. Çıktı işte. Aldı boyunun ölçüsünü. İstanbul Teknikmiş. İzmir de üniversite yoktu sanki. Hep o Asya yüzünden. Bir kız için yaptıklarına bak. Onu döverken "Canım acıyor." demişti. Bıraktım hemen. Zaten daha fazla vuramazdım ki. Biz birbirimizin canı yanmasın diye uğraşırken onun canını yakmıştım. Kendimden zaten nefret ediyordum. Şimdi bir neden daha verdi elime. Acaba nasıldı? Benden nefret etmesini istemiyordum. O ikisi için her şeyi yapmaya hazırdım. Hayatıma aldığım iki erkek vardı her zaman. İlk başarımı dokuz yaşındayken almıştım. Mert'e karşı. Mert'e ilkokul üçteyken fakir olduğu için dışlanıp yere atıldığında uzatmıştım ilk kez elimi. "Sen de onlar gibisin." demişti. Sonra kantinden aldığım tostumu onunla paylaşmıştım. Sırf 'Onlardan farklısın' demesi için değil. Herkesten farklı bir arkadaş edinebilmek için. Başarmıştım da. O piç babasına inat hiç bırakmadım elini. Yusuf ise... Her zaman bir baş belasıydı. Onunla Mert'le tanıştıktan bir yıl sonra tanışmıştım. Bizim şubemize gelmişti. Sürekli pastel boyalarımızı kırardı. Bazen ben bilerek verirdim. Zaten aptal boyaları hiç sevmezdim. Ben kırmasam bile kendileri kırılırdı. Ben boyalarımı sürekli ona verince mutlu olduğunu görmüştüm. Ondan sonra sırf onu mutlu görmek için tüm sınıfın boyalarını toplayıp ona vermiştim. O ikisi benim için sanki birer hediyeydi. Annemi doğduğum gün kaybetmiştim. İlk evladını eline alamadan erken doğum ve kanamadan ölmüştü. Biraz daha kalamamıştım içeride. Bu yüzden kendimden hep nefret ettim. Al sana bir neden daha, demekten bıktım artık. Kendimden nefret emekten bıktım. Sürekli giden bir babadan bıktım. Koyduğumun pisliği beni her zaman bir gereksiz olarak görmüştü. Olmaması gereken bir bebek. Çünkü eğer ben olmasaydım, çok sevdiği karısı hayatta olacaktı. Anne sevgisini hiç yaşayamamışken, bir de babasız bıraktı beni pislik. Hayatıma hiçbir zaman kız almadım. Hepsi tek gecelikti benim için. Eğer alırsam annem gibi bırakıp gideceklerinden korktum hep. Bu yüzden kadınlara güvenmiyordum. Eninde sonunda gidiyorlardı. Yusuf'un iki ayda deli gibi sevdiği Asya'sı olmasaydı şu an bunları anlatır mıydım acaba? Eğer Yusuf'u üzdüğünü görürsem o kızın üzerinde tüm teknik becerilerimi kullanacağım. Aklıma yine İstanbul Teknik geldi. Ne halt edeceğim lan ben şimdi? Ya Yusuf giderse? Bu kadarını yapar mı lan? Eskiden olsa yapmaz derdim. Ama şimdi şu kız vardı. Nereden çıktı ki? f******k'u icat eden lavuğun ebesine ben... ne güzel hiç tanışmamış olacaklardı. Bir de şu çakma İzmirli var. Parayla mı gönderiyorlar anlamıyorum ki. Seçil... Beni sinir etmek için seçilmiş kişi. Aptal kız, sürekli özür dileyip teşekkür ediyor. Sinirimi bozmaya devam ederse ortada bakireliği kalmayacak haberi yok. Sırf Asya Yusuf'un sevgilisi diye tutuyorum kendimi. Yoksa çoktan elde etmiştim. Fazla masum. Ve bu beni sinir ediyor. Karşımda ağlayan kişilerden nefret ediyorum ve bu kız sürekli ağlıyordu. Daha önce bir erkek arkadaşı olduğunu bilmesem hiç öpüşmedi diyeceğim. Çünkü sevişmek deyince kızarıyordu. Saçları çilek gibi kokuyordu. Aptal bakire! Onu ısıtmak için sarılmayı teklif ettiğimde "Yanında bir kız olmadan uyuyamıyor musun?" demişti. Aslında ben kimseyle uyuyamazdım. Zaten uyku problemim vardı. O aptalla uyuyabiliyordum. Ama o beni yanlış anlayıp yine saçmalamıştı. Ağzına geleni hemen söylemesine sinir oluyordum. Ve sonra gelip özür dilemesine. Sahi? Ben o gece neden sarılmayı teklif etmiştim ki? Bırak donsun küçük mızmız. Her ne kadar gitmesini istesem de onun yanında kendimi rahat hissediyordum. Benden yana bir sıkıntı yoktu ama umarım o aptal bir aptallık yapıp da beni sevmeye kalkmazdı. Sürekli etrafımda dolaşmasının başka bir açıklaması olduğunu düşünmüyordum. Zaten bugün bir de onu yere itmiştim. Ama suç onundu. Ne diye tutuyorsun ki sen beni? Daha önce hiçbir kıza vurmamıştım ama o ilkleri başarmayı seviyordu anlaşılan. İlk defa onunla uyumuştum. Normalde hiçbir kızla evimde uyumazdım. Daha doğrusu kızlarla işim bitince çekip giderdim. Evime üç kız getirmiştim. Hepsini işim bittikten sonra göndermiştim. Ama onu yatağımda bile uyuttum. Hala sevişmediğimiz için şükretmeli. Ben ise kendime şaşıyorum. Çünkü neredeyse üç haftadır hiçbir kızla birlikte olmadım. Umarım şu Seçil bir yerlerde karşıma çıkmaz. Daha fazla onunla aynı yerde sadece uyuyarak durmak istemiyordum. Bakire olduğu için acıyacak değildim. Daha önce hiç bakire bir kızla birlikte olmamıştım ama diğerlerinden bir farkı olduğunu sanmıyordum. Sadece daha önce seks yapmamış kızlara deniyordu. Ya da daha fazlasıydı, bilmiyordum. Canlarının acıyacağından neden korkuyorlarsa. Korkarlar tabi aptal! Sarhoşluk başına vurdu herhalde. Saçlarımı karıştırarak önümdeki tabelaya baktım, 'Küçük park'. Şimdi eve gidemezdim. İşin yoksa kendi daireni bul. Sokakta yürürken duyduğum hıçkırık sesiyle durarak sesin nereden geldiğini saptamaya çalıştım. Sağ tarafa yönelerek kaldırımda oturan bizim bakireyi gördüm. Bu kız gerçekten seçilmiş kişiydi. Bir parmaklık şortuyla ara sokakta oturuyordu. Geçen hafta yaşadığı tacizi unutmuştu herhalde. Bir de o adamlardan onu kurtarmak için kavga etmiştim. Yusuf'a bir şey olmuş olamazdı değil mi? Mırıldandığını duyunca kulak kesildim. "Senden nefret ediyorum İzmirli." İzmirli mi? Seni aptal. Sanki ben sana bayılıyordum. Elini dizlerinden çekince kurumuş kanları gördüm. Kız haklı. Ben olsam ben de kendimden nefret ederdim. Bir dakika? Zaten ediyordum değil mi? Tam bir piçsin Giray. Zaten baban da yok. "Senden nefret ediyorum." Tekrar mırıldanınca dayanamadım. "Hayır etmiyorsun." En azından ben öyle olduğunu umuyordum. * Seçil'den... Evinde yoktu! Nereye gitmişti? Bir taksiye atlayarak Küçük park'taki dairesine gittim. Kapıyı defalarca çaldım ama açan olmadı. "Merhaba." Arkama döndüğümde beni tanıdık bir yüz karşıladı; Marketteki adam. "Giray'ı gördün mü?" diye sordum hemen. "Buraya ikinci gelişin değil mi?" "Soruma cevap ver." "İkinci aşamadasın." diye sırıttı. "Ne aşaması? Neyden bahsediyorsun?" Bu adam her defasında böyle saçmalamak zorunda mıydı? "Giray'ın takıldığı kızlar genelde iki kereden sonra gelmeyi keserler. İlk gelişlerinde kendilerini, ikincisinde de itibarlarını verirler. Yani boşuna gelmişsin. İzmirli tek seferi sever." Bir hışımla ayağa kalktım. "Ne diyorsun sen ya! Beni ne zannettin?" "Bence bunu ikimiz de biliyoruz." Bana doğru bir adım attı. "Doğruyu söyle. Giray o günden sonra seni hiç aramadı, değil mi?" "Bu seni hiç ilgilendirmez." diye tıslayarak yanından geçmeye yeltendim. Anında önümde bitti. "Sonucunun ne olacağını artık ezberledim. Tüyo ister misin?" "Giray'ın canı cehenneme!" diye bağırarak ilerlemeye başladım. Hızlı adımlarla ilerlerken içimden Giray'a etmediğim küfür kalmamıştı. Bir an dizlerim aklıma gelince durdum ve eğilerek dizlerime baktım. Sızlıyorlardı ve kan kurumuştu. "Senden nefret ediyorum İzmirli. Beni düşürdüğün durum için senden nefret ediyorum." Yine ağlamaya başlamıştım. Kaldırıma oturarak başımı dizlerime dayadım. Tekrar "Senden nefret ediyorum." diye mırıldandım. "Hayır etmiyorsun." * Seçil'den... Başımı kaldırıp ona baktığımda yüzüme şaşkınlık yayıldı. Gözleri kan çanağına dönmüştü. Saçları darmadağındı. Elinin üzerinde Yusuf'la olan kavgasından izler vardı. "İçtin mi?" diye sordum sakin tutmaya çalıştığım sesimle. "Sana ne?" Kaşlarımı çattım. "Şunu söylemeyi kes!" "Sen de bana emir vermeyi kes. Yusuf nasıl?" "Çok mu umurunda? Acımasızca döverken pek öyle görünmüyordu da." "Soruma cevap ver." "Kavga mı ettin?" "Sana ne kızım? Yusuf nasıl." "Fiziksel olarak soruyorsan berbat. Ruh halini soruyorsan ölmeyi yeğlerdi" Yüzünü buruşturdu. "Öyle deme. Ölmekten bahsetme." Gözleriyle beni süzünce bakışları dizlerimde durdu. Yanıma yaklaşarak önümde diz çöktü. Ve beni şaşırtarak başını dizlerime koydu. "Benim yüzümden mi oldu?" Sesinde herhangi bir duygu ifadesi yoktu. Cevap vermeyince tekrar sordu. "Benim yüzümden mi?" "Evet kahrolası! Senin yüzünden. Her şey senin yüzünden. Sadece kendini düşünen ahmağın tekisin. Yusuf'a yaptıklarını hala aklım almıyor." "Ne biliyorsun ki?" Başını kaldırıp bir süre bana baktı. Sonra hızla ayağa kalktı. "Neyi biliyorsun ki?" Bu sefer bağırmıştı ve irkilmeme neden olmuştu. "Yusuf'la Mert'i ne kadar çok sevdiğimi nereden bilebilirsin? Beni sadece İki haftadır tanıyorsun. Hakkımda ne biliyorsun? Koca bir hiç!" Bir hışımla ayağa kalktım ve karşısına dikildim. Onu tüm gücümle ittim. Sarhoş olduğu için sendeledi ama düşmedi. Yüzü daha sinirli bir hal aldı. "Seni yeterince tanıdım İzmirli. Sen takıntılı, ukala, çapkın, psikopatın tekisin! Kimseyi düşünmüyorsun. Bu zamana kadar kaç kızla yattın? Kaçı daha önce de biriyle birlikte olmuştu?" "Kısacası kaçının bekâretini aldın diye sorsana! Hayır küçükhanım. Bu sefer haksızsın. Bakire hiçbir kızla birlikte olmadım." Nasıl bu kadar rahat davranabiliyordu? "Onları kullanıp bir kenara atınca mutlu mu oluyorsun?" İkimizde bağırıyorduk. Etrafımızdakilerin bizi izlediğinin farkındaydım. "Merak ediyorsan söyleyeyim. Kullandıktan sonra, kullanırkenki kadar zevk vermiyor." Yüzümü buruşturdum. "İğrençsin. Bu yüzden senden nefret ediyorum." "Neden benim için ağlıyorsun o zaman? Neden bir haftadır benden özür dilemeye çalışıyorsun?" "Sana haksızlık yaptığımı sanmıştım. Ama yanılmışım." Yüzü ciddi bir hal aldı. "Buradan hemen git bakire." "Yusuf'tan özür dile." Kolumu sertçe kendine çekip gözlerini gözlerime dikti. "Sabrımı zorlama." "İçki kokuyorsun." dedim. Ama yine de uzaklaşmak için bir çaba göstermedim. "Çünkü içki içtim." "Neden böylesin?" diye sordum birden. "Nasılım?" "Düşüncesiz?" "Beni de düşünen kimse olmadı." "Yusuf ve Mert-" "Yusuf ve Mert..." diye sözümü kesti. "Sadece kendilerini düşünüyorlar. Yusuf'un bizden habersiz yaptığına bak. Beni takan yok!" Kolumu çekmeye çalıştım ama izin vermedi. "Şu haline bak. Berbat görünüyorsun." Kolumu bırakmadan yürümeye başladığında beni de peşine sürükledi. Sabır dilercesine bir nefes aldım ve onun hızlı adımlarına ayak uydurmaya çalıştım. ***
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD