Yine o oda! Ah, tabi nasıl da düşünemedim. Bileğimi çekmeye çalıştım.
"Oraya girmek istemiyorum." diye söylendim.
"Sanki bu odada sana kötü bir şey yapmışım gibi konuşma." Kapıyı açıp beni içeriye ittirdi. Kendisi de girdikten sonra kapıyı kapadı. "Kilitlemiyorum." dedi gözlerime bakarak. "Evet, buraya girdin. Ne oldu?"
"Gitmek istiyorum."
"Önce bana yardım et." Üstündeki tişörtü çıkarıp yere fırlattı.
"Ne yapıyorsun sen?" diye sordum gözlerimi iri iri açarken. Konuşmadan banyoya girdi ve suyu açtı.
"Buraya gel."
"Asla."
"Bir şey yapmayacağım. Buraya gel."
Kapının eşiğinden ona baktığımda pantolonu hala üzerindeydi. "Şu dolaptan pamuk ve bant çıkarsana."
İçeriye girerek kapının arkasındaki dolabı açtım. Gerekli malzemeleri çıkardığımda suyu kapatmıştı.
"Arkana dönme." dedi uyarıcı bir ses tonuyla. Fermuar sesi duydum. Olduğum yerde kaldım. Ona hala yardım ediyordum. "Aptal." diye fısıldadım kendi kendime.
"Kendi kendine söylenmeyi bırak." Tekrar su sesi duydum. Küveti dolduruyordu. "Gel." Arkama dönerken beni kandırıyor olmamasını diledim. Üstü hala çıplaktı. Ama altında siyah bir şort vardı. Tabureye oturarak sol gözünü görebileceğim bir şekilde sağa döndü.
"Sen beni hemşire falan mı sandın?" diye söylendim. Ona bu kadar yakın olmak istemiyordum.
"Bir ara ödeşiriz demiştim. Unuttun mu?" Ah hayır! Yine o gece gelmişti gözümün önüne. Devam etti. "Ayrıca ben sana daha fazla yardım edeceğim." Yüzünde alaylı bir gülümseme oluştu.
"İstemez." dedim ve ona doğru eğildim. Yarayı yavaşça temizlerken gözlerine bakmamaya çalıştım. Ama o gözlerini benden ayırmıyordu. Üzerimde bu denli bir baskı kurmasına inanamıyordum. Temizleme işi bitikten sonra kaşının üzerine bant yapıştırdım. Biraz sonra eline uzandığımda geri çekti.
"Gerek yok."
"Sadece krem süreceğim." Eline tekrar uzandım. Bu sefer geri çekmedi. Kremi eline güzelce sürdükten sonra ayağa kalktım. Elimi yıkarken aynadan göz göze geldik. Neden hala bakıyordu ki? Küvetin yanına giderek suyu kapadı. Eliyle suyu yokladı. Yine mi duş alacaktı?
"Soyun hadi."
Şaşkın bir şekilde ona baktım. "Dalga mı geçiyorsun? Gidiyorum ben." deyip kapıya yöneldim. Anında önümde bitti ve beni durdurdu.
"Soyun dedim."
"Bir şey yapmayacağına söz vermiştin." dedim. Sesim titrek çıkmıştı.
"Hadi ama! Yine ağlayacak mısın? Bir şey yapmayacağım. Soyun."
"Hayır."
"Peki, sen istedin."
Üzerime yürümeye başladı. "Sakın böyle bir şey yapma!" diye bağırdım.
"İç çamaşırların kalabilir. Soyun."
"Amacın ne!"
"Sesini kes artık lanet olası!"
Bir anda tişörtümün dibini kavramış ve başımdan çıkarmıştı. Şaşkınca ona bakarken "Şortunu da çıkarmadan çıkar at şunu." dedi. Elimle göğsümü kapatmaya çalıştım. Karşısında sutyenim ve kısa şortumla kalmıştım ve bu bana pek de normal gelmiyordu.
"Ne yapacaksın bana?" diye sordum.
Üzerime yürüdüğünde sırtım duvara değmişti. "Peki, şort kalsın. Nasılsa çıkarmak zorunda kalacaksın." Dirseklerimden tutarak beni küvete sürükledi. Direnmeme fırsat vermeden içine soktu. Su ılıktı.
"Uzan."
Sinirle ona baktığımda küvete köpük boşaltmakla meşguldü. "Uzan hadi." Katladığı havluyu ensemin altına koydu ve yaslanmamı sağladı. Başka bir havlu alıp hafifçe ıslattı.
"Dizini ver."
"Gerek yok " dediğimde seslice oflayarak sağ dizimi sudan çıkardı ve kurumuş kanı temizlemeye başladı. "Diğerini uzat."
Bu sefer söylenmeden sol dizimi çıkardım. Su iyi gelmişti, rahatlamıştım. Bakışlarımı Giray'a çevirdiğimde havluyu bir kenara bırakmıştı.
"Konuşmak ister misin?" diye sordum neden sorduğumu bilmeyerek. Bakışları benimle buluştu. Kaşlarını kaldırdı.
"Seninle mi?"
"İstemiyorsan konuşmayalım." Başımı öne eğerek köpüklerle oynamaya başladım. Yerinde doğruldu ve küvete girdi.
"Ne yapıyorsun?" O çoktan bana doğru dönüp, bacaklarını iki yanımdan geçirmişti. Karşımda otururken ve koyu kahverengi gözleriyle beni süzerken ellerim bir anda göğsüme gitti. Yüzünde çarpık bir gülümseme oluştu.
"Seninle bir oyun oynayalım mı?" diye sordu.
"Nasıl bir oyun?"
"Soru-cevap."
"Nasıl yani?"
"Birimiz soracak, diğerimiz cevaplayacak. İstersen cevaplamayabilirsin. Ama sıra tekrar sana geldiğinde yine aynı soruyu cevaplamak zorundasın."
"Şişe çevirmece gibi mi?"
"Bir nevi. Şişemiz yok. Bu yüzden cesareti kaldırdık. Hadi başla."
"Ne sorayım?" Birden söyleyince heyecanlanmıştım.
"Bunu bir soru olarak kabul edeyim mi?"
"Hayır. Tamam başlıyorum."
Elime onunla ilgili merak ettiklerimi öğrenmek için bir fırsat geçmişti. Ve bunu değerlendirmeliydim.
"Bugün Yusuf'a yaptığın şey için pişman mısın?"
"Hem evet, hem hayır. Sıra bende."
"Ama kısa bir cevap oldu."
"Uzatma. Kaç kızla birlikte olduğumu merak ediyor musun?"
"Hem evet, hem hayır." dedim onu taklit ederek. Aslında deli gibi merak ediyordum. Muzip bir şekilde gülümsedi.
"Bundan sonra kısa cevap vermek yok. Sor bakalım."
"Bu zamana kadar kaç kızla birlikte oldun?"
Gülecek gibi oldu ama toparlayarak ciddi bir yüz ifadesi takındı. "Saymadım."
"O kadar çok yani?"
Sorumu es geçerek kendi sorusunu sordu. "Hiç seviştin mi?"
Sevişmek mi? Beni ne sanmıştı. Adi herif! "Hayır." dedim. Yüzünün aldığı ifadeyi göremiyordum. Başımı eğerek söylemiştim.
"Hiç âşık oldun mu?" diye sordum.
"Hayır." dedi net bir şekilde. "Hiç öpüştün mü?"
Bu adamın benimle derdi neydi? Sürekli utandıracak şeyler söylüyordu. "Hayır." diye mırıldandım. "Günlüğünün ilk sayfasında ne yazıyor?"
BİNGO! İşte onu kıstıracak bir soru. Bunu hep merak etmiştim.
"Geçiyorum."
"Bir dahakine cevaplamak zorundasın." diye uyardım.
"Erkek arkadaşın oldu ama hiç öpüşmedin öyle mi?"
"İki ay sürdü zaten. Yeterince özel değildi. Neden bu kadar kurcalıyorsun ki?" O gereksizi hatırlamak istemiyordum. "Şimdi soruma cevap ver." dedim.
"Daha sorumu sormadım ki?"
"Az önce neden öpüşmediğimi sordun ya?" Bir an yüzünden şaşırmış bir ifade geçti. Ama anında toparladı.
"Hayır." dedi net bir sesle.
"Nasıl?"
"Cevaplamayacağım."
"Ne demek cevaplamayacağım?"
Küvetten çıkarak bana bir havlu uzattı. "Bu haksızlık ama!" diyerek elindeki havluyu sertçe aldım.
"Sana temiz giysi çıkarayım." Muzipçe gülümsedi. " Ama sanırım iç çamaşırlarını çıkarman gerekecek."
"Çok beklersin!" Havluya sarınarak küvetten çıktım. Banyonun kapısının önüne geldiğimde durdum. "Giyiniksin değil mi?"
"Hayır." diye seslendi.
"Giyinince haber ver."
"İnanacak mısın?"
Kaşlarımı çattım. "Yalan mı söyleyeceksin?"
"Ben yalan söylemem."
"Bon yolon soylomom." diye onu taklit ettim.
"Giyindim." diye seslenince içeriye girdim. Üzeri giyinikti. Yatağın üzerindeki giysilere baktım.
"Çıkar mısın? Üzerimi giyineceğim."
"Çokmom."
Bir süre şaşırmış bir yüz ifadesiyle ona baktım. O az önce beni mi taklit etmişti? Bunu söylerken yüzünün aldığı komik ifade aklıma gelince kahkaha atmaya başladım. Hızlı adımlarla yanıma gelerek beni yavaşça duvara itti. Kahkahamı durdursam da yüzümde hala bir sırıtış olduğuna emindim.
"Gülmeyi kes."
Başımı iki yana sallayarak "Durduramıyorum." dedim.
"Gül diye söylemedim aptal. Banyoda benim taklidimi yaptığını biliyorum. Bir daha taklidimi yaparsan bir ilkini alacağım."
Gülmeyi çoktan kesmiştim. "Nasıl yani?"
"Daha önce sevişmediğine ve kimseyle öpüşmediğine göre sen düşün."
Yatakta hissettiğim hareketlilikle gözlerimi açtım. Hemen ardından ensemde kendini belli eden tatlı nefesi ile gülümsedim. Eliyle belimi sarmalamıştı. Üzerimde dün gece bana vermiş olduğu tişört ve eşofmanı vardı. Bir ilkimi alacağını söylemişti. Ondan sonra kıyafetleri alıp banyoda üzerimi değiştirmiştim. Ve bir daha da hiç konuşmadım. İç çamaşırlarımı çıkarmak zorunda kalmıştım. Şu anda belimdeki elinden rahatsız olmam gerekirken anlamsız bir şekilde hoşuma gidiyordu. Ona doğru dönmeye çalışırken belimdeki elini sıkılaştırdı.
"Kıpraşma."
"Sana dönecektim." diye fısıldadım. Bir süre hareketsiz kalsa da elini gevşetti. Yavaşça ona döndüm. Gözleri kapalıydı. İki hafta da ona ne çok alışmıştım. Gitmek benim için çok zor olacaktı.
"Beni izlemeyi kes."
Hafifçe gülümsedim. "Ben gidiyorum." sesim yine fısıltılı çıkmıştı. Gözlerini açmadan cevapladı.
"Beş dakika dur işte. Ben bırakırım seni."
"İstanbul'a gidiyorum."
Bir süre sessiz kaldı. Gözlerini açarak yerinde doğrulunca ondan uzaklaştım. Adlandıramadığım bir ifadeyle bana bakıyordu. Yutkundum.
"Asya gelecek mi?" diye sordu.
Başımı iki yana salladım. "Onun gelmeye niyeti yok."
"Gitmek istiyor musun peki?"
İşte bunu ben de bilmiyordum. Ailemi özlemiştim ancak asıl gitme nedenimin o olmadığına emindim. Burada daha fazla kalırsam ona daha çok bağlanmaktan korkuyordum. Cevap beklediğini görünce başımı bu sefer olumlu anlamda salladım. Ona baktığımda yüzü ifadesizdi. Ne söyleyeceğini o kadar merak ediyordum ki. 'Gitme' demezdi herhalde.
"Seni otele bırakayım." dedi bana bakmadan.
Bir şey söylemedim. Yataktan kalkıp lavaboya gitti. Ne bekliyordum ki? Giray gibi birinden böyle bir sözü ancak Yusuf ve Mert'e karşı duyabilirdim. O da 'gitme' değil, 'gitmeyeceksin' olurdu. Ondan hoşlanmak istemiyordum. Eğer ona bağlanırsam Gereksiz Hacimle olduğu gibi sonum hastane olurdu. Ve ben tekrar oraya gitmek istemiyordum. Giray eninde sonunda beni elde derdi ve ben buna katlanamazdım. Onu mutlu etmek için kendimi teslim eder miydim ki? Bora'nın yaptıkları aklıma gelince Giray daha katı biri gibi duruyordu. Banyonun kapısında dikilen Giray'a baktığımda sırıtıyordu. Bu kadar mı mutlu olmuştu? Kapının arkasında gizlediği sağ elini çıkardığında onu gördüm; sutyenim. Pislik herif!
"Ver onu bana!" diyerek hızla yanına gittim. Elini yukarıya kaldırdığında uzanamayacağını biliyordum. Zaten tişörtün altından iç çamaşırı giymediğimi göz önünde bulundurursak zıplamamam daha mantıklı duruyordu.
"Versene!" diyerek elimi uzattım.
"Verir misin diyeceksin."
Oflayarak "Verir misin?" dedim.
Gözlerini kıstı."Neyi?"
"Elindekini." Elini indirip arkasında sakladığında gülüyordu. "Komik mi?" diye sorduğumda başını yukarı aşağı salladı.
"Verir misin?" Yüzündeki gülümseme silindi.
"Gitmesen olmaz mı?" diye sordu. Ses tonu oldukça sakindi.
"Gitmemi istemiyor musun?" diye sordum umutla. Bir süre bana baktı. Sonra sırıttı.
"Sence? Tüm yaşananlardan sonra gitmen daha iyi olmaz mı?"
Gözlerimin dolduğunu biliyordum. "Haklısın. Böylesi daha iyi olacak."
"Biz arkadaş değiliz Seçil, biliyorsun değil mi?" diye sordu yüzündekigülümsemeyi silerek.
Arkadaş değilsek neyiz o zaman be adam! Dün gece birlikte uyuduk! "Neyiz o zaman? Arkadaşlar birlikte uyumaz." diye fısıldadım.
"Arkadaştan öte." diyerek sırıttı. İç çamaşırımı bana uzatınca yüzüme zorlu bir gülümseme yerleştirdim. Lavaboya girip kapıyı kapattığımda tişörtü sinirle çıkardım ve taburenin üzerine bıraktım. Arkadaştan öteymiş. Sen benim dostumsun demeye mi getirdi şimdi anlamadım ki. İkimizin arasında bir şey olamayacağını biliyordum zaten ama yüzüme karşı söylemesi sinirlerimi bozmuştu. Lanet kopça! Bir türlü takılmıyordu. "Of!" diyerek yere oturdum. O sırada kapı açıldı ve ellerim hızla göğsüme gitti.
"Ne var?" diye sordum sinirle.
"Asıl sana ne oldu? Yerde ne yapıyorsun?" diye sordu şaşkınlıkla.
"Sana ne?"
Yüzünde muzip bir gülümseme oluştu. Bu çocuk iyice dengesizleşti. Az önce ona bağırdım ama hala gülüyordu.
"Yardım edeyim mi?" Niye sırıttığı belli oldu. Çıkarcı pislik!
"Tabi. Tam takarken çekip al, çıplak kalayım değil mi? İstediğin de bu zaten."
Gülümsemesi kayboldu. Yanıma yaklaşarak dirseklerimden tuttu ve beni yerden kaldırdı. Ellerim hala iç çamaşırımın üzerindeydi. Ne olur ne olmaz.
"Evet, bu." diye fısıldadı. "Ama şimdi değil." Arkama geçerek kopçamı bağladı. Tenime değen elleriyle gerilmiştim. Umarım fark etmemiştir.
"Teşekkür ederim."
"Etme." Ona doğru döndüm ve gözlerine baktım. "Benden kurtulduğun için mutlusun değil mi?" Gözleri bir an dudaklarıma kaydı. Sonra o da gözlerime diktiği gözleriyle konuştu.
"Pek üzüldüğüm söylenemez."
Başımı sallayıp odaya girdim. "Tişörtüm nerede?"
"Ne bileyim nerede?"
Lavabo kapısının pervazına yaslanmış, beni izliyordu. Neredeydi bu lanet tişört? Sinirle ona döndüm. "En son sen çıkarmıştın üzerimden?"
"Ne yapayım yani? Bir tarafıma sokmadığıma göre çıkar bir yerden."
"Böyle mi dolaşacağım ben?" diyerek üzerimi gösterdim. Söyler söylemez pişman olmuştum. Çünkü gözleriyle beni süzmeye başlamıştı. Bakışları göğüslerimde durdu. Ellerim hızla oraya giderken kendimi yatağa attım. "Of!"
"Ne çok ofluyorsun."
Dirseklerimin üzerinde doğrulup ona baktığımda yatağın dibine kadar geldiğini gördüm. Yavaşça yatağa uzanıp üstüme çıkınca şaşkınca ona baktım. Onu itmeye çalışsam da çoktan bacaklarını iki yanımdan geçirmişti.
"Kalk üstümden."
"Bana emir verme." dedi alaylı bir ciddiyetle.
"Kalkar mısın?"
Sırıttı"Hayır."
Bu konuşmayı bir kere daha yaşamıştık. İstanbul'a gideceğim diğer gün. Elini bel boşluğuma koyup beni kaldırdı. Göğüslerimiz birbirine değiyordu. Nefesini dudaklarımda hissedince bilmediğim bir duygu bedenimi esir almıştı. Dudaklarını bana yaklaştırdığında nefesimi tuttum ve gözlerimi kapattım. Köprücük kemiğime bir öpücük kondururken, dudaklarının değdiği yer çoktan yanmaya başlamıştı.
"Tenin çok güzel." diye fısıldadı. Gözlerimi açıp ona baktığımda bana bakmıyordu. Bakışları göğüslerimdeydi. Kaşlarımı çattım.
"Giray sapık mısın?" Gözlerini bana çevirdi.
"Sana daha önce seni istediğimi söylemiş miydim?"
Aslında evet, daha önce dolaydı olarak bunu söylemişti. Ama şimdi açıkça söylüyordu. Yutkundum ve başımı salladım. Belimdeki elini sıkılaştırdı.
"Peki, neden durduğumu?"
Tekrar başımı salladım. Neden durduğunu da biliyordum. Çünkü ben Asya'nın arkadaşıydım. Ve çünkü Asya, Yusuf'un sevgilisiydi. Beni yatağa geri bıraktı. Ama eli hala belimdeydi.
"Çok safsın Seçil. Temiz ve masum."
Bir süre birbirimize baktık. Yüzünde gördüğüm ifade o kadar anlaşılmazdı ki; Arzu, hırs... Devam etti.
"Ama şu an sana sahip olsam bana karşı koymazsın. Bunu biliyorsun, değil mi?"
Tepkisiz kaldım. Gerçekten bir şey yapmaz mıydım? Nasıl bu kadar kendinden emin konuşuyordu ki?
"Peki, neden karşı koymazsın biliyor musun?"
Başımı iki yana salladım. Gerçekten ona göre nedenini merak ediyordum. Dudaklarını kulağıma yaklaştırarak fısıldadı. "Çünkü sen de beni istiyorsun." Üstümden kalkmadan önce kulağımın dibine bir öpücük kondurdu. Lavaboya girdikten on saniye sonra elinde tişörtümle geri geldi. Tişörtü yatağa bırakıp tekrar lavaboya girdi. Biraz sonra suyun sesi duyuldu.
Üstümde bıraktığı etkiden haberi var mıydı acaba? Nasıl bu kadar emin bir şekilde onu istediğimi söyleyebilirdi? Gerçekten onunla olmayı istiyor muydum? Daha ben bile kendime bunun cevabını verememişken, bu derece emin konuşması kendimi sorgulamama neden oluyordu. Beni öpünce bile vücudumun titremesine engel olamıyordum. Onunla uyuyunca sanki ona aitmişim gibi hissediyordum.
Evet, onu istiyordum. Ama sadece yanımda olmasını, bana sarılmasını, öpmesini... daha fazlasını değil. Çünkü eğer ona kendimi verirsem, onun gözünde bir değerim kalmazdı. Ve ben bunu istemiyordum. Hoş, bana değer verip vermediğinden bile emin değildim ama şu Batu denen adam aklımı iyice karıştırmıştı. Belki de Giray sadece beni elde etmek için beni sürekli dairesine ve evine getiriyordu. Ama beni öpmeye bile yeltenmemişti. Onu çözmek, gerçekten zordu.
Yusuf'a yaptıkları aklıma gelince ondan korkuyordum. Orada gördüğüm Giray, gerçek Giray'dı. Bundan emindim. Bana yardım eden Giray ise yalnızca Yusuf'un emanetine sahip çıkmıştı. Günlüğünün ilk sayfasında yazanları öyle merak ediyordum ki. Onu çözmek için bunu bilmem gerekiyordu. Belki de Giray'ın öfke problemi vardı. Bu yüzden bu kadar çabuk sinirleniyordu. Eğer öyleyse bu onu Bora'dan daha tehlikeli yapıyordu. Keşke hep sakin Giray olarak kalsa. Ailesiyle her ne yaşamışsa bunu bilmek istiyordum. Bana güvenmesini istiyordum. Ona teslim olmak değil, yanında olmak istiyordum. Bunun için bana güvenmesine ihtiyacım vardı.
*
Otele gidene kadar hiç konuşmadık. Beni aşağıda bekleyeceğini söyleyince biraz şaşırsam da belli etmemeye çalışarak hızla yukarıya çıkıp valizimi topladım. Lavabonun kapısı açılınca irkildim. Asya buradaymış. Suyun sesini duymadığım için Yusuf'la birlikte sanmıştım. Beni görünce gülümsedi. Ama ona İstanbul kararımı açıklayınca yüzü düştü. Beklemediği belliydi. Cevabını bilsem de yine de sordum.
"Benimle gelecek misin Asya?"
Biraz düşündükten sonra başını iki yana salladı. "Üzgünüm Seçil ama kalmam lazım. Yusuf'un durumunu biliyorsun. Onu böyle bırakamam."
"Peki, sen bilirsin. Seni gördüğüme göre kafeye uğramama gerek yok."
"Uğrasaydın sevinirlerdi."
"Zamanım yok. Bileti aldım bile."
"Sen dün gece neredeydin?"
Aklıma o an beni bekleyen Giray geldi. Şu an bana saydırdığını düşünürsem acele etmem gerekiyordu. "Giray'daydım." diye cevapladım. Yüzündeki ifade yerini sinire bıraktı.
"Ne işin vardı onun yanında?"
"Konuştuk sadece. O da pişman yaptıklarından."
"Eminim öyledir."
"Ciddiyim, sürekli Yusuf'u sordu."
"Gidip kendisi görseydi o zaman. Bak Seçil, o gün gerçek İzmirliyi ikimiz de gördük. Ve ben gördüğüm şeyden hiç hoşlanmadım. Sakın ona bağlanayım deme."
"Zaten bir daha görüşmeyeceğiz Asya. Ben gideyim artık. Giray beni bekliyor."
"Seninle otogara gelmemi ister misin?"
"Gerek yok. Ben varınca ararım seni."
"Tamam." Ben ayaklanınca o da kalktı ve ben sarılmadan bana sarıldı.
"Seni yalnız bıraktığım için üzgünüm. Ama fazla bile kaldık."
"Onu seviyorum." diye mırıldandı.
"Biliyorum. Bu yüzden sana kızamıyorum ya."
Yanaklarını öptükten sonra valizimi alıp dışarıya çıktım. Yanağımdan aşağıya süzülen gözyaşının nedenini bilmiyordum. Otelin kapısında beni bekleyen Giray'ı gördüğümde valizi bırakarak ona seslendim.
"İzmirli!"
Gözleri benimle buluştuğunda garip bir duygu bedenimi sardı. Yüzüne bakılırsa onu beklettiğim için sinirlenmemişti. "Yardım eder misin?"
Bir süre hareketsiz kalsa da yanıma gelip valizi aldı ve yürümeye başladı. Valizi taksiye koyduktan sonra bana döndü. "Bin hadi."
Kendimi arka koltuğa attığımda ön kapının açılıp kapanma sesini duydum. Baktığımda Giray arabaya binmemişti. Arka kapıyı açıp bana baktı. "Yana kay." dediğinde şaşkınlıkla ona baktım. Yana kayar kaymaz kendini içeri atıp kapıyı kapattı.
Taksiciye "Otogara sür." deyip bana döndü. Bakışlarımı hemen dışarıya çevirdim. Elini çenemde hissedince ister istemez ona döndüm.
"Ağladın mı?" Ses tonu sakin çıkmıştı. Her zaman ki gibi ifadesizdi. Gözümü kırpıştırdığımda bir gözyaşı daha yanağımdan süzüldü. Parmağıyla gözyaşımı sildikten sonra elini yanağıma koydu. Yapma Giray! Bu kadar yakın olma. Kendimi uzaklaştıramıyorum senden.
"Neden? Asya ile mi tartıştın?"
"Hayır."
"Gitmek istediğine emin misin?"
"Evet, böylesi daha iyi."
"Kim için daha iyi? Kendin için mi?"
Cevap vermedim. Başımı tutup göğsüne yasladığında Giray yine değişmişti. Artık anlamıştım. Giray'da kişilik bozukluğu vardı. İnsanlara sert yapısını gösterip kendinden uzaklaştırıyordu. Kötü olan İzmirliydi. Giray kötü birisi değildi. İzmirli bir psikopat kadar kötüydü. Ve ben bu psikopata çok alışmıştım. Gözyaşlarımın kimin için aktığı belliydi; Giray için. Benim özleyeceğim kişi Giray'dı. İzmirli değil.
Taksi durduğunda ilk inen Giray olmuştu. Ardından ben de indiğimde çoktan valizimi arabadan indirmişti. Otobüs yedi dakika sonra kalkacaktı. Valizi otobüse yerleştirdikten sonra ona döndüm.
"Sonunda kurtuluyorsun benden." Zorla da olsa gülümsemiştim. O yine tepkisiz kalmıştı.
"Çok konuşuyorsun."
Sırıttım. "Benim için yaptığın şeyler için teşekkür ederim."
"Etme. Teşekkür etme."
Bir süre birbirimize baktık. Gitmek istemiyordum. Ama daha fazla kalırsam İzmir'e yatay geçiş yapmaktan korkuyordum. "İstanbul' gelme ihtimalin yok mu?"
Başını iki yana salladı. "Yok."
"O zaman bir daha görüşemeyeceğiz."
"İzmir'e tekrar gelirsen yerimi biliyorsun."
"İzmir'e tekrar gelir miyim bilmiyorum."
Omuz silkti. "Sen bilirsin." Otobüsün kalkış anonsunu duyduğumda Giray'a doğru bir adım attım.
"Sana sarılabilir miyim?"
"Sana seni istediğimi söylüyorum. Sen hala sarılmak istiyorsun. Bence sen kaşınıyorsun."
Başımı eğdim "Özür dilerim."
Beni bir anda kendine çektiğinde ne yapacağımı bilemedim. Başımı kaldırıp ona baktığımda yüzünde alaylı bir gülüş vardı.
"Sorun yok. Sonuçta sen de beni istiyorsun."
Kollarımı boynuna doladığımda belime sardığı elleri sıkılaştı. Bir anons daha yapıldığında Giray'ın gözlerine baktım. "Hoşça kal."
Eğilip yanağımı öptü. Kulağıma fısıldadı. "İyi yolculuklar mızmız."
Otobüse biner binmez camdan ona baktım. Hala orada bekliyordu. Karşılık vermeyeceğini bilerek el salladım. Dudaklarının kenarı hafifçe kıvrıldı. Aramızın ben giderken bu kadar iyi olması canımı sıkmıştı. Keşke iki hafta da böyle geçseydi. Otobüs hareket ettiğinde telefon numarasının bende olmadığını hatırladım. İletişimimiz tamamen kopmuştu. İzmirliyle olan her şey yine İzmir'de kalmıştı.
***