bc

İtalyan İşi (Türkçe)

book_age12+
1.0K
FOLLOW
3.2K
READ
revenge
contract marriage
goodgirl
comedy
sweet
humorous
lighthearted
lies
self discover
twink
like
intro-logo
Blurb

"Avrupalı erkekler kibardır,kadına değer verirler.Mesela İtalyan erkekleri...Ah Tanrım,Cindy,o kavruk tenlerini şimdiden hissediyorum ! "

Bunlar April Bale'in İtalya tatilinden önceki sözleri.Milano çıkarmasından sonra başına geleceklerden bihaber kadın,çoğu Amerikalı kadın gibi kibar Avrupa erkeklerine hayrandır.Modayı takip eden,rahat görünümlü,temiz ve eğitimli erkeklerle bezenmiş Avrupa'da kendine uygun birini bulacağından hiçbir şüphesi olmayan April,gerçekten yakışıklı bir İtalyan erkeği bulur.Ne var ki,öfkeli İnter taraftarları kucağında sunulduğu Andy Vicatto,İtalya'nın sayılı mafyalarından biri çıkar.Bu gerçek ile yüzleştikten sonra adamdan koşar adım kaçmaya çalışsa da,Andy Vicatto'nun hayatından çıkmak o kadar da kolay olmayacaktır onun için.Milano'da,bir villanın içine esir edilen April'in hayatı artık baştan aşağı değişmiştir,hem de geri dönüşü olmayan bir şekilde.

* * *

"Manyak ! Manyak herif ne yaptın ?! "

"Sana kapıyı açmanı söylemiştim."

"Evi havaya uçursaydın gerizekalı ! "

"Bu şekilde konuşmaya devam edersen havaya uçan sen olacaksın."

Büyük bir şok ve korku içinde karşısındaki adama bakıyorken omzunda bir kısmın sanki ateş değimiş gibi yandığını hissetti April.En başta bunu önemsememişti fakat o an çevirdi kafasını.Sıfır kol elbisesinin kısmen açık bıraktığı omzundan gelen kanı,kısmen parçalanmış deriyi görünce asıl deliye dönmüştü kadın.Olduğu yerde adeta zıplayarak ayağa kalktı.

"Beni vurdun ! Tanrım,Andy bunu yaptığına inanamıyorum beni vurdun !"

"Abartma,buradan görüyorum,sıyırmış kurşun."

"İnsan kapıyı açmıyor diye karısını vurur mu ! "

"Karısı erkek kardeşi ile mutfakta oynaşırsa vurabiliyormuş demek ki."

chap-preview
Free preview
Bölüm 1 - "Americano Bride"
İtalyan İşi Bölüm 1 - "Americano Bride !" Americano Bride = Amerikan Gelin Hayatım boyunca mantıklı bir insan olmadım. İlkokuldaki sınıfımda okumayı en geç söken bendim, bunu yazı yazmak takip etmişti.Parlak bir öğrenci olmadığım gerçeğine odaklanıp kalan ailem,harfleri inatla karıştırıp,beşinci sınıfa geldiğim halde ayları,günleri ezberleyemediğimi,sayılarla inatla aramın bozuk olduğunu gördüklerinde tutmuşlardı pedagogun yolunu.Ve geciken bir gerçeği öğrenmiştik,küçük April Bale,bendeniz disleksi hastasıydım. Dislektikler tam bir moron gibi gözükseler de aslında gizli zeki insanlardır. Einstein, Leonardo Da Vinci,Bill Gates gibi çocukluğunda geri zekalı damgası yemiş dehaların çoğu disleksi muzdaripidir.Hastalığımı öğrendiğimizde,beni kucağına oturtan babam bunları anlatıp aslında nasıl zeki bir çocuğu söylemişti uzun uzun.Yıllar boyu tutunmuştum bu avuntuya.Fakat gelin görün ki bendeki salaklık bakiydi.Disleksi embesillik kariyerimin üzerindeki çikolata sosuydu sadece,belki de onu koruyan bir ambalaj. Kendime çok acımasız davrandığımı düşünebilirsiniz. Aslında kibar bile olduğum söylenebilir. Ölen amcamın cenazesine günleri karıştırıp bir gün geç gittikten sonra tüm ailemle birlikte nasıl iflah olmaz bir aptal olduğumu görmüştüm. Bu yüzleşme, kendime duyduğum o küçük saygıyı da yok etmişti. Evet, aptaldım ve bunu kabullenmiştim. Fakat benim aklımda, aptallık sınırlarım sayılar, günler, isimler ve aylardan ibaretti. Mantık hataları,küçük hayat hesaplarında saçmalıklar yaptığım da olurdu.Fakat İtalya'da olanlar,yaptıklarım...Düşündükçe bunların benim için bile fazla olduğunu fark ediyordum.Tanımadığım bir adamla sadece yakışıklı olduğu için bir ay boyunca flört ettikten sonra mafya babası olduğunu öğrenip,deyim yerindeyse topuklarım kaba etlerime çarpa çarpa koşar adım kaçmak benden başka kimseye yakışmazdı. Büyük kaçışım, tıpkı eğlenceli birlikteliğimiz gibi bir ay sürmüştü. Aramalara dönmemiş, e-postalarına cevap yazmamıştım. Bu, Andy Vicatto'nun kişilik olarak kötü bir adam olduğunu düşündüğümden değildi. İtalya'da tanıştığım adam baş döndüren cinstendi. Aslında aptallığım tam da burada başlıyordu.Gür siyah saçları,okyanus mavisi gözleri,uzun boyu,geniş omuzları ile yürüyen fizik mükemmeliyeti,aynı zamanda Stanford'da Ekonomi okumuş bu adamın dönüp bana takılmış olmasında vardı bir gariplik.Hayatta durup dururken bir güzelliğin sizi bulacağı yoktur.Böylesi birinin beni bulmasında da bir bit yeniği vardı tabi ki. Telefonlarına inatla cevap vermediğimi fark eden Andy, beni çalıştığım dişçinin ofis hattında yakalamıştı. Açtığım telefonda Andy'nin düzgün, gür sesini duyduğumda içmeye başladığım suyu olduğu gibi karşımdaki bilgisayar ekranına püskürtmüştüm ki bu hatta beni dinleyen Andy'nin hafifçe kıkırdamasına sebep olmuştu. Amerika'da, Oklahoma City'deki küçük apartman dairemde beni beklediğini söylediğinde korkudan boşalmıştı dizlerim. Andy geçirdiğimiz zaman boyunca bana en ufak bir zarar vermemiş olabilirdi. Fakat insanı da patates soyarken mafya babası yapmazlardı. Ve ben onlardan birini Milano'nun ortasında hiçbir şey söylemeden terk edip kendimi eski sevgilimin kollarına atmıştım. Bunların sonucunda Andy'nin elinde bir buket çiçek ile ev ziyaretine gelmediği belliydi. Korku dolu eve dönüş yolu sonunda Andy ile yüzleştiğimde, her şey beklediğimden farklı olmuştu. Sürekli rahat kıyafetlerle gördüğüm Andy'i yol boyunca siyahlar içinde hayal etmiştim. Ne var ki adam beni hem şaşırtmış hem de şaşırtmamıştı.Dağınık,uzun saçları,beyaz gömleği ve kot pantolonu ile tam bir Akdeniz erkeği görüntüsüne sahip olan Andy İtalya'dan farklı değildi.Sinirli,öfke püsküren bir adam beklerken,neler olduğunu,neden onu bıraktığımı ve iletişimsizliğe geçtiğimi anlattığım süre boyunca başını hafifçe sallayarak dinlemişti beni.Sanki o terk edilip boynuzlanmış eski sevgili ben de kötü kız değildim de,psikolog ve hasta gibiydik. Hayrete düşüresi bir sakinlikle biten konuşmamız – daha doğrusu benim monologum – sonunda başını birkaç kez daha yavaşça sallamıştı Andy.Laciverte çalan koyu mavi gözleri,küçük salondaki konsolun üzerinde duran resme takılı kalmıştı bir süre.Sevgilim Dean ile bana ait olan fotoğraf kıştan kalmaydı.Hoşuma giden resmi bir çerçeve sığdırıp konsola koyduğumdan beri hoşuma giderdi,ta ki Andy'nin tehdit dolu bakışlarına maruz kalana kadar. "Bu o mu? Sevgilin Dean? " Soru karşısında bir anlığına tutulmuştu nutkum. Andy'nin bana karşı olan ilgisi bariz bir şekilde, hala belliyken,nispet yaparcasına "Evet,o benim sevgilim.Ne kadar mutlu gözüküyoruz değil mi ? " diyemezdim. Ve şanssızlıktır ki, vereceğim cevap ne olursa olsun, sonuç oraya çıkacaktı. "Evet, o Dean." Ve Andy bir kez daha yavaşça başını sallamıştı. Dudağımı ısırmak zorunda kaldım. Olay nereye gidiyordu? İtalya tatilimin beni aldatan üç senelik sevgilim Dean'i unutma temalı olduğunu, hatta onunla olan kısa münasebetimin de bu doğrultu da gittiğini söylemiş, bir mafya babası olduğunu gerçeğini öğrenip kaçtığımı söylemeye cesaretim olmadığından, Dean'i unutamadığımı fark edip pılımı pırtımı toplayarak Amerika'ya erken döndüğüm yalanını uydurmuştum.Ki bence bu adamın kalbini daha çok kırmıştı.Resmen eski sevgilimi unutmak için onunla vakit geçirdiğimi sonra da onu unutmadığımı fark edip yüzüstü bıraktığımı söylemiştim.Ve karşımda oturan adam bunlara sadece kafa sallayarak cevap vermişti.Kötü adamın kim olduğunu karıştırmaya başlayacaktım yakında. "Sonuç olarak, İtalya'da beni kullandığına mı varıyoruz? " "Andy, böyle algılamanı istemem. Sen sadece zor bir zamanımda imdadıma yetiştin." Ve baş tekrar sallanmıştı. Ayağa kalkan Andy derin bir nefes aldı, ensesini ovaladı usul usul. Olacaklardan bihaber olan ben, iri kahverengi gözlerimle adamı izlerken hala ne kadar sakin olduğunu düşünüyordum. Fakat tüm bunlar fırtınadan önceki sessizlikti. Andy Vicatto kesinlikle patates soyarken mafya babasına dönüşmemişti. Ve bunu bana göstermek için doğru anı kolluyordu. "Evet. Yalanların bittiyse artık gerçeklere başlayabiliriz sanıyorum." "An-anlamadım. Ne yalanından bahsediyorsun Andy? " "April, ikimizde Milano'dan apar topar kaçma sebebinin şu süzük sevgiline duyduğun hasret olmadığını biliyoruz." Gözlerindeki dingin bakış bir anda tehdide dönüşmüştü, ya da hissettiğim korku böyle farz etmemi sağlamıştı, bilmiyordum. Yutkunup derin bir nefes aldım. Dik duruşumu korumak zorunda olduğum başka bir gerçekti.Korkumu belli etmek,yalanımı ortaya çıkarırdı.Hafifçe gülümsemeye çalıştım. "Be-ben neyden bahsettiğini anlamıyorum." "Bak, korkuyorsun, anlıyorum. Bu doğal bir şey. Fakat yaptığın şey durumu değiştirmiyor. Yalan söyleyip beni aptal yerine koyman kimseyi yatıştırmaz." Gözlerine daha fazla bakamayacağımı anladığımda yere çevirdim bakışlarımı. Titreyen diz kapaklarımda o an girmişti görüş alanıma. Korkuyor muydum? Hem de dibine kadar! Ne yapacaktım şimdi? Onu kullanmıştım, terk etmiştim. Ve şimdi de bir mafya babası olduğunu bildiğimi biliyordu. Kaçışım var mıydı? Ya da kurtuluşum? Andy Vicatto İtalya'daki hoş günler hatırına affeder miydi beni? Tüm soruların cevaplarını saklayan adam, karşı karşıya olan tek kişilik koltuklardan kendine ait olan ı ittirerek benimkine yaklaştırmıştı. Oturdu yavaşça, bana doğru eğildi. Eli çenemi bulmuş,yerde olan bakışlarımı kendine çekmişti. "April, korkma güzelim. Benden korkmana gerek yok." "Bana kızgınsın değil mi? " "Evet, kızgınım, hem de çok. Fakat buraya bunun için geldim zaten. Sorunlarımız var ve biz bunları halledip birlikte döneceğiz İtalya'ya." Sanıyorum ki disleksi hastalığımdan ötürü, cümleyi anlamam zaman almıştı. Biz ? Birlikte? İtalya? Dönmek? Kelimeleri tek tek analiz ettikten sonra irileşmişti gözlerim. Çenemdeki elini uzaklaştırıp dikleştirmiştim duruşumu. "Sen ne dediğinin farkında mısın? " "Birlikte İtalya'ya döneceğiz." "Andy, ben anlaştığımızı zannediyordum." "Ben anlaştığımıza dair hiçbir şey söylemedim. Sen kendi kendine konuştun." Ve tekrar başa dönmüştüm. Onu sevmediğimi, hala Dean'e bağlı olduğumu,ayrıca bir mafya babası olduğu için hiçbir geleceğimiz olmayacağını tekrar anlatmak bir dağ gibi birikmişti gözümün önünde.Ki bir kabadayıya onu sevmediğinizi söylemek sanıldığı kadar kolay da değildi. "Andy, ben seni sev-" "O cümleyi devam ettirmek istemezsin, inan bana. Hala kredin varken aynı hatayı iki kere yapma." "Ama ben istemiyorum." "April, İtalya'ya gidiyoruz." Sıkışmaya başladığımı daha o andan itibaren hissetmeye başlamıştım, odanın duvarları hareketlenip üzerime gelmeye başlamıştı sanki. Böyle bir belayı başıma sarmak için gerçekten çok uğraşmış mıydım? Bir kapatma düğmem olmalıydı benim. Aptallığım uluslar arası çalışmaya başlamıştı. Ayağa kalkıp dağınık olan saçlarımı geriye doğru topladım sakin kalmaya çalışarak. İçimdeki korku yerini derin bir endişeye bırakmıştı. Koltuğunda geriye yaslanmış olan Andy, ikna olmayı bekliyor gibi değildi. "Ben Amerika'da yaşıyorum. İtalya'ya tatil için geldim.Evet,hatalar yapmış olabilirim ve bunun için özür diliyorum senden.Fakat sana karşı hiçbir şey hisset-" "Devamını duymak istemiyorum, senin iyiliğin için." "Ama sen sürekli beni durdurursan anlaşamayız ki! " Bir anda ağzımdan çıkan sitemli cümleden, kulaklarım duyduğu an pişman olmuştum. Andy'nin gözleri üzerime dikilmişti tekrar. Geriye adım atma isteği duydum, minimalistik konsola belimi dayadığımda ayağa kalkmıştı Andy. O üzerime doğru gelirken ben de kendimi sakinleştirmeye uğraşıyordum. "Biz gayet güzel anlaşacağız, şüphen olmasın. Şimdi sen benimle İtalya'ya geliyor musun gelmiyor musun ? " Hileli soru? Cevabın gözünde taşıdığı anlamı bilmemek korkutuyordu. Ya da karşılığında alacağım tepki. Belime koyduğum ellerimi arkaya çektim yavaşça. Dik duruşumu korumaya çalışırken,sesim özgüvensizliğimi haykırıyordu adeta. "Özür dilerim, Amerika'da kalıyorum." "Düzgün konuşmak işe yaramıyor diyorsun yani.Peki,tedbirli gelmiştim zaten.Marco ! " Ellerini birleştirmiş,gayet normal şeyler konuşuyormuşuz gibi duran Andy'nin bağırmasının ardından koridorda bir hareketlenme olmuştu.Ne olduğunu merak etsem de kaldım olduğum yerde.Birkaç itişme ve sert ayak sesleri sonunda iri,esmer bir adam eşliğinde,gözleri siyah bir kuşak işe bağlanmış,ağzı bantlı Dean girmişti odaya.Ki bu olduğum yerde saplanmama neden olmuştu. Zorlanarak derin bir nefes aldım.Daha dün akşam tek düzeliğinden sıkıldığımı söylediğim evimde bir mafya ile birlikte,gözleri bağlanmış sevgilim önünde dikiliyordum.Yakınmamalı diye geçirdim aklımdan.Tanrı'ya evinizden sıkıldığınızı söylediğinizde,hareketlenmesi için eli silahlı adamlar gönderiyordu. "Bu bir şaka,değil mi ? " "Sanmıyorum." "Andy,ne halt dönüyor burada ? " "Dean Krakow.İtiraf etmeliyim,endamlı herifmiş.Yalnız bu adamda resmen çapkın bakışı var,seni aldatmasına hiç şaşmamalı." "Andy." "Efendim ? " "Bu işin Dean ile bir alakası yok.Seni terk eden bendim.Adamın senden haberi bile yok." "Öyle mi ? Benim de kötü bir maksadım yok zaten canım.Yeni damat adayımıza güzel bir kravat hediye etmek istedim,İtalyan İşi." Hafifçe gülümseyerek sözlerini bitiren Andy,oturduğu koltuğun yanında duran çantaya yönelmişti.Gerçekten bir kravat çıkartıp hediye etmesini beklemiyordum elbette.Fakat ne yapacağı konusunda da bir fikrim yoktu. Çanta açılıp,kısa bir yağlı urgan göründüğünde aklımın başımdan gittiğini hissetmiştim sanki.Elimde olmadan saçma bir inleme çıkmıştı ağzımdan,ellerimin ikisi de kafama doğru kalkmıştı.İradem dışında Andy'e doğru dengesiz birkaç adım atmıştım. "Hayır ! Andy bunu yapmayacaksın ! " "Benim için sorun olmadığını biliyorsun." "Andy ! Saçmalama,şehrin ortasında adam asamazsın ! " "Ben asmayacağım ki. Marco onu boğacak,nazikçe." Konuşmama fırsat verilmeden ip Marco'ya atılmıştı.Dehşete kapılmış bir şekilde onlara bakıyordum.Olanları duyan Dean'nin çırpınışları,benim şoka girmiş halime rağmen,hiçbir şey olmamış gibi davranıyorlardı.Bu adamlar her gün birini asıyorlarmış gibi rahattılar ! Her şey kontrolüm dışında,hızla gelişiyordu.Marco,beline tekme atarak diz çökmesini sağlamıştı Dean'nin.Acıyla inleyen sevgilim,geçen her dakika Ortadoğu ülkelerinde şeriat kurbanlarına dönüyordu.Boğazına geçirilen ipi iliklerime kadar hissediyordum sanki.Marco nefesini kesmek için urganı geriye çektikçe,boğazımda bir yanma oluyordu,daha fazla katlanamazdım. "Andy kes şunu ! Özür dilerim,binlerce kez ! Tanrım öldüreceksiniz onu ! " "İşe bak,bizim de planımız tam olarak buydu." "Tanrım,rengi mora dönüyor ! Lanet olsun,lanet olsun ! " "Keşke gözlerini de görebilsen,patlayacak gibi oluyor,en çok o kısmı seviyorum.Ah sahiden,görmek ister misin April ? Göz bağını açabilirim,sorun olmaz." "Seni adi psikopat ! Tamam ! Ne istiyorsan yapacağım,pes ! Yeter ki bırak adamı ! " "Bilemiyorum April,Milano'daki gibi aklın karışmış olmasın ? " "Söz veriyorum adi herif ! Ne istersen yapacağıma söz veriyorum ! " Korku içindeki yüzüme bakıp uzun uzun gülümseyen Andy parmağını şıklatarak durmasını işaret etmişti Marco'ya.Öldürme işini yarım bırakmış olan adamın yüzündeki huysuz ifade,işini bitirmemiş olmaktan duyduğu rahatsızlığı açıkça gösteriyordu.Kolundan tuttu Dean'nin.Havasızlıktan bayılacak hale gelmişken ona destek oluyordu.Tutamadım kendimi.Ona doğru hareketlenmiştim ki Andy kolumu kavramıştı. "Hey,dur bakalım.Şu saatten sonra ona tekrar dokunabileceğini mi zannediyorsun ? " "Sen..sen tam bir psikopatsın ! " "Bana başka şans bırakmadın güzelim.Şimdi,tekrar söyle bakalım,İtalya'ya gidiyor muyuz ? " Korkudan hızlanan kalbim kesik kesik nefes almama neden oluyordu.Göz ucuyla,ayakta zor duran Dean'e baktım.Andy blöf yapıyor olabilir miydi ? Belki de.Fakat yine de güvenemezdim.Adam öldürmekten uzak olmadığını verdiği tepkilerle belli ederken Dean'nin hayatını şansa bırakmam olmazdı. "Ge-geliyorum adi herif.Seninle İtalya'ya geliyorum." Bariz bir şekilde sevinen Andy ellerini birbirine çarparak yaklaşıp sarılmıştı bana.Saçlarımı karıştırdığı eli başımı omzuna yaslamam için zorlarken,beynimin içinde beş bin maymun "Burada ne haltlar dönüyor !! " çığlık atıyorlardı.Özür dilemek geldi içimden.Evimin ortasında,kabadayının tekine sarılmış,havasızlıktan yüzü hala kıpkırmızı olan sevgilime bakarken ne halt yediğimi ben de bilmiyordum. "Affedersin sevgilim,küçük bir şeyi daha halletmemiz gerek." Gülümseyerek benden uzaklaşan Andy,Dean'ni almıştı karşısına.Elini pantolonun arkasına götürürken hiçbir şey yokmuş gibi göz kırpmıştı bana.Bu hareketin nereye gittiğini biliyordum.Ki tahmin ettiğim gibi de olmuştu.Korkunun birinden yeni kurtulmuşken,belinden çıkardığı tabanca ile diğerine sürükleyen Andy,bir şey söylememe fırsat vermeden susturucu takılı olan silahi Dean'nin bacağına yöneltip ateşlemişti.Yere yığılan Dean,sıçrayan kan ve yayılan barut kokusu ile kontrolumü kaybetmişken elimde olmadan bağırmıştım. "Lanet olsun,buna gerçekten gerek var mıydı Andy ?! " "Aklında olsun istedim.Şu andan sonra sana dokunan her erkeğin sonu budur." * * * Ertesi Akşam "Hala neden surat asıyorsun ? " Büyük bir azimle,rüzgara karşı saçlarımı toplamamın ardından iki dakika geçmiş geçmemişti ki sert esen akım her şeyi yerle bir etmişti tekrar.Yüzüme yapışan saçların sinir kat sayımı yükseltmesi ile dönmüştüm Andy'ye.Üzeri açık gri Ferrari'sini kullanırken gayet rahat gözüken adamın yüzündeki saçma gülümseme beni daha fazla çileden çıkarıyordu. "Neden mi surat asıyorum ? Dur bakalım,evimi basıp sevgilimi bacağından vurduğun için olabilir mi ? Haddim değil ama tehditlerle beni Milano'ya sürüdüğün için de olabilir.Hah,gördün mü,karar veremedim şimdi." "Abartıyorsun April,o kadar kötü değil,itiraf et." "Yarın işe gitmediğim için büyük ihtimalle kovulacağım Andy.Ve bu benim için yeterince kötü." "Patronunu arayıp işi bıraktığını söyledim bile." İçime gömüldüğüm araba koltuğunda yan dönmüşken,Andy'nin sözleri ile kısa süreli bir şok yaşamıştım.Vurulan Dean'i gördükten sonra Andy ve çıkışlarına bir parça daha alışkın olan akıl sağlığım bunu kolay atlatmıştı. "Ne dedin sen ? " "Bu gün,sen banyo yaparken aradım onu.İşi bıraktığını,artık çalışmayacağını söyledim.Açıkçası sesi pek üzülmüş gibi gelmiyordu." "Amerika'ya döndüğümüzde ne halt yiyeceğimi sorabilir miyim müsaadenle ? " "Kaçırdım sanırım.Amerika'ya dönen kim ? " Cevap vermek için ağzımı açtığımda rüzgarın şiddeti ile savrulan saçlarımın bir kısmı ağzıma gelmişti.İki günde olanların fazla geldiğini artık tüm hücrelerimde hissediyordum.Saçlarımı toplamaya çalışırken,tahminen bütün ömrüm boyunca Doktor Kent'in muayenehanesinde köle gibi çalışsam da asla alamayacağım Ferrari'nin zeminine tekmemi geçirirken isyanım nefes buluyordu. "Senden nefret ediyorum,İtalya'dan nefret ediyorum,bu üstü açık Ferrari'nden nefret ediyorum ! " Yeterince bağırıp öfkemi kustuktan sonra sessiz bir yolculuk geçirmiştik.Serin Milano akşamında,şık caddelerden tek tek geçtikten sonra şehrin dışında,lüks malikanelere sahip bir semte girmiştik.Andy'nin evine yaklaştığımıza dair tahminler yürütürken,yüzü gayet ciddi bir ifade almış olan adam şaka yapmadığını belli eden tonda konuşmuştu. "Eve yaklaşıyoruz.O yüzüne düzgün bir gülümseme koy.Jiletle seni dişi Joker yapmak istemem." "Çok komiksin Andy." "Şaka yapmadım." Sahte gülümsememi Andy'e göstererek yüzümü dışarı çevirmiştim.Etraftaki birbirinden güzel çiçeklerin kokuları etrafı kaplamışken,büyük bir villaya doğru yönelmiştik.Evin demir kapısı Andy'nin arabasını fark ettiği an açılmaya başlamıştı.Işıkları,henüz ufak bir kısmını gördüğüm bahçesi ile villa masaldan fırlamış gibi duruyordu.Ben hayranlıkla izlerken,bahçede,nereye gittiğini kestiremediğim yolun bir kısmında arabayı durdurmuştu Andy.Ve o an,takım elbiseli bir adamın bize doğru yaklaştığını fark etmiştim. "Bay Vicatto,hoş geldiniz." "Merhaba Enzo,bizimkiler içeride mi ? " "Herkes sizi bekliyor efendim." "Peki,teşekkürler." Konuşmanın hoş geldiniz,merhaba,teşekkürler kısmını anlamıştım ve bu bön bön Enzo isimli adamla Andy arasında bakmama neden oluyordu.İtalyanca belası başıma tekrar sarılmıştı. Elimi tutarak ilerleyen Andy'e bir tepki vermemiştim.Uçakta muhabbet ettiği yaşlı kadına beni sevgilisi olarak tanıttıktan sonra buna sesimi çıkaramıyordum.Binanın büyük kapısına geldiğimizde anahtarı ile açtı Andy.Ki bu beni şaşırtmıştı,birilerinin açmasını bekliyordum,kısa süreli zenginlik aklımı bir anda bulandırmıştı. Ki içeri girdiğimiz an çarpmıştı yüzüme asıl zenginlik.Evin sadece holü bile öylesine döşenmişti ki ilerideki kısımları düşünmek istemiyordum. Bizi karşılayan bir hizmetçi ile gülerek konuşan Andy'nin neler söylediğini anlamamıştım fakat kadının yüzündeki geniş gülümseme kötü bir şeyi ifade ediyor olamazdı.Bana bakarak başıyla küçük bir selam vermişti,ben de gülümseyerek karşılamıştım. Andy'nin kolunun yanına kedi misali sokulmuştum.Birlikte salona geldiğimizde,kalabalık bir insan topluluğunun arasına girmiştik.Evde birilerinin olmasını bekliyordum.Andy ailesi ile yaşadığını daha önceden söylemişti.Fakat ailesinin bu kadar geniş olabileceği gelmemişti aklıma. Gülümseyen insanlara şaşkınlık ve utançla süslenmiş iri gözlerimle bakarken,on yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim bir erkek çocuğu fırlamıştı öne.Çarpık ve aksanlı İngilizcesi ile bağırmıştı öne çıkarak. "Hello Americano Bride ! " Duyduğum kelimeler,yüzümdeki irkilmiş sırıtmayla birlikte olduğum yerde donakalmama neden olmuştu.Gelin ? Ben ? Andy'nin ailesine ne anlattığı konusunda habersizdim.Fakat görünene göre gizli ve hızlı hesapları vardı. Tüm aileye gösterdiğim dişlerimin arasından fısıldadım Andy'e.Kendi sesimden ilk defa korkmuştum. "Andy bu çocuk ne diyor böyle ? " "İngilizceyi ne zaman öğrendi bu velet ? " "Andy." "Ne ? Seni Amerika'dan kaçak işçi ol diye getirmedim herhalde." Yüzüme yapışıp kalmış sırıtışla,ne yapacağımı bilemeden kalakalmıştım olduğum yerde.İçimdeki o korkuya kapılmış ses,bu gülen insanları arkamda bırakarak çığlık çığlığa koşmamı söylüyordu.Ki o anlığına gayet mantıklı gelen plan,yüzümdeki irkilmiş ifadeyi yanlış anlayan erkek çocuğunun koşarak bacağıma sarılmasıyla uçmuştu bir anda.Çaresizce onun siyah saçlarını okşarken,beni gelinleri olarak gören insanlara bakıyordum dehşete kapılmış yüz ifademle. April Bale olarak hayatımı bir kasırgaya çevirecek Vicatto fırtınasına ilk adımımı atmıştım.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Zor Ajanlar

read
1K
bc

PRENSİN KORUMASI

read
8.7K
bc

KIRIK ANILAR MAHZENİ

read
1.7K
bc

GECE GÜNEŞİ

read
2.1K
bc

O KIZA ŞİMDİ BAK

read
4.0K
bc

KARANLIĞIN GÖLGESİ

read
2.5K
bc

GİZ

read
6.8K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook