1.BÖLÜM
NARİSSA
Kulağıma doğan uğultular ısrarlarla gözümü açmak istememem...Sabah yardımcımın kapımı tıklatması ile uyandım. Gözlerimi açtım. Her sabah bu işkenceye maruz kalmaktan sıkılmıştım. Neden bu düzen içinde hergün aynı saatte kalkmak zorundaydım ki. Bir prensesken istediğim her kararı alabilirken istediğim saatte kalkamıyordum. İstemsizce.
"Girebilirsin."
"Günaydın leydim babanız aşağıda sizi bekliyor."
Her sabah olduğu gibi. Kafa salladım. Ailece kahvaltımızı yapmak üzere hazırlanmam gerekiyordu.
"Monica ve Cecilia uyandı mı?"
"Az önce uyandılar onlarda hazırlanıyordu."
Ah benim tatlı ikizlerim onlar her daim kural ve kaide bilir olsunlar zaten. Babamın akıllı ve uyumlu kızları.
"Tamam"
Dolaptan kıyafetimi çıkardı. Her gün yaptığı gibi günlük sarayda olan gelişmelerden bahsediyordu. Kuş uçsa bilirdim.
"Babanız bugün oldukça gergin."
"Yine ne olmuş ki?"
İstemsizce yataktan kalktım. Babam bu aralar hep gergindi. Geceliğimi çıkardım. Yardımcı bana doğru geldi ve elbiseyi giymeme yardım etti korseli elbisenin arkasını bağlarken devam etti.
"Önemli mevzular olduğunu söylüyordu Kraliçeye toprak kaybından bahsetti. Sizlerle konuşması gerekiyormuş."
Giyinmiştim. Aynada kendime baktım koyu kahverengi saçlarımı topladım. Gülümsedim.
"Anladım tamam. Çekilebilirsin."
İskoçya'nın imparatoruydu babam. Bizlerse İskoçya Prensesleri. Erkek kardeşimiz olmadığı için vadedilen bir kralımız yoktu ama geleceğin İskoçya'nın Kraliçesi olmaya hazır üç prenses vardı. Babam bizi her daim buna göre büyüttü. Bir ülkeyi yönetebilecek kapasitede, güçte ve donanımda. Yaşamım boyunca bir kraliyet ailesine yakışır şekilde büyütüldük ben ve kardeşlerim. Birçok toprağa hükmediyorduk emrimizde binlerce asker ve hizmetli vardı tüm bunların tam ortasında olmak kimi zaman mutlu etse de zaman zaman zor yönleri olmuyor da değildi. Su sıralar saldırılar oluyordu ama birçoğu askerler tarafından bastırıldı. Saraya hanemize inecek kadar cesaretli olan da olamadı. Kimse kral Ares’i ve İskoçya’yı karşısına alacak kadar deli değildi. Geniş kabarık elbisemi toplayıp odadan çıktım. Aşağı indim. Herkes büyük salondaydı. Masanın başında toplanmıştı hepsi. Reverans yaparak içeri girdim. Babam sert bir ses tonuyla
"Günaydın Narissa"
Bem beyaz gözüken o güzel parlak suratında yine kahvaltıya geç kaldığım için kızgınlık ifadesi vardı. Onun bu tavrına aldırış etmeden babama kocaman gülümsedim
"Günaydın babacığım."
Masaya geçtim. Monica kulağıma eğildi. Biricik kız kardeşim Cecilia'nın ikizi. Benim tatlı küçük kız kardeşlerim. Beni eleştirmeye bayılırlardı zaten.
"Her zaman geç kalıyorsun. Babamın hiç hoşuna gitmiyor."
"Farkındayım sanırım ben uykucu birazda tembel bir prensesim" dedim ve gülümsedim
Cecilia bizi duyduğu halde konuya dahil olmak yerine sarı saçlarını kulağının arkasına götürdükten sonra tatlı bir tonla
"Bugün William'ın yanına gitmek istiyorum baba"
Babam bugün bir hayli gergin olduğu için onay vermedi. Sahi neden böyleydi şimdi?
"Düğününüze az kaldı Cecilia bu kadar çok görüşmeniz uygun değil. Biliyorsun kraliyet kurallarını.”
"O benim nişanlım ama"
"Cecilia bugÜn sarayda kalın! Tehlikeli şu sıralar biliyorsun isyanlar ve saldırılar heran artabilir.”
Babam biraz kızmış gibiydi. Cecilia aslında benden küçüktü kraliyet kurallarına göre büyük kardeşler evlilik için adım atardı ama Cecilia öylesine asiydi ki öyle ele avuca sığmıyordu ki bir prensesten çok gözü kara bir prens gibi davrandığı zamanlar oluyordu. Gizli gizli saraydan kaçıp at binip ok atıyordu. Savaşmak istiyor kurallara baş kaldırıyor ve her defasında kaçıp ortadan kayboluyordu. Canını tehlikeye atıyordu, ormanda geziyordu. Köylülerle ahbaplık ediyordu. Babam bunun önüne geçebilmek adına onu evlendirmeye karar vermişti. Evlenip ve giderse durulurdu sakinleşir ve kendi sarayındaki işlerle meşgul olurdu. Ben Cecilia’yı bunun bile durduracağına inanmıyordum ama. Başta delirsede William'a olan aşkı şuan ortadaydı. Dikkatle babamı izliyordum. Monica sessizliğini tekrar bozdu
"Neden? Neden saraydan dışarı çıkmamız yasak?"
Babam öksürdü. Boğazını temizledi. Annemle göz göze geldiler. Güzeller güzeli annem. Kızlar arasında ona tek benzeyen bendim. Kahverengi gözlerim kahverengi saçlarım annem hep onun gençliğini anımsattığımı söyler. Annem bana gülümsedi babamın sesi ile dikkatim o yöne kaydı.
"Sizinle konuşmam gerekenler var."
Sessizliğimi hala koruyordum merakla soru soran ise Monica'ydı
"Ne hakkında?"
"Bu toprakların kralıyım ben yüce imparatorluğun tek yöneticisiyim. Tanrım yardım etsin bu aralar her şey sallantıda şuanda bile korku içindeyiz. Ayaklanmalar büyüyebilir. Dün bir kalemiz yıkıldı. Topraklarımızı elde etmek istiyorlar. Saraya kadar gelip gözdağı vermek bu hükümdarlığa sahip olmak. Savaş alenen olmasa da gizli bir savaş içindeyiz.”
Bu kez sessizliğimi bozup babama dönerek
"Sen Kralsın baba izin vermezsin. Yanımızda olacak onlarca kraliyet var onların destekleri.”
"Artık ayaklandırmaları bastıramaz hale geldik bitanem. Askerlerimiz haftalardır bastırmaya çalışıyor fakat sayıca da azaldılar ve gün geçtikçe her şey zor hale geliyor. Fransa'nın çok güçlü imparatorlukları var onların karşısında gün geçtikçe güç kaybediyoruz. Kimse Fransa’yı karşısına almak istemiyor.
Cecilia korkmuşa benziyordu. Endişeli bir tonla.
"Ne yapmamız gerek baba?"
Kahvaltının başından beri hiç konuşmayan annem sessizliği bozdu
"Sadece bekliyoruz kızlar sizler üçünüz de bizim kıymetlilerimizsiniz ve size zarar gelse biz ölürüz mahvoluruz şu zor günde saraydan çıkmamak en iyisi. Sizler geleceksiniz. Soyu devam ettirecek olanda kraliyete sahip çıkacak olanda.”
Tam o anda büyük bir bağırış koptu. Korkmuştum.
"Baba neler oluyor?"
Cecilia ve Monica ayağa kalktılar. Babamda bizi arkasına aldı annem bize sarılıyordu. Neler oluyor anlamıyorum. O esnada askerlerden biri salona geldi.
"Kralım geldiler."
Babamın gözleri kocaman oldu bize doğru yaklaştı
"Kızlar saklanın hemen saklanın. Narissa odandaki yerden kaçın hemen."
Babam kılıcını çıkardı. Bir anda büyük salona daldı barbarlar. Korkunçtu. Babam kılıcı ile savaşıyor bir yandan kaçmamızı emrediyordu. Elbisemi toparlayıp koşacaktım ki biri Cecilia'nın belinden tuttu. Cecilia çığlık atıyordu
"Hayır bırak beni. Bırak!"
Monica ona yardıma gidiyordu bende ama bizide tuttular. Arkadan biri kılıcını babama sapladı. O an korku içinde kaldım. Babam yerde kanlar içinde kaldı
"Babaaaaaaa! Hayır olamaz" diye çığlık attım. Babam yere yığıldı.
Adamın elinden kurtuldum babamın başına gittim. Ağzından kan akıyordu
"Hayır baba ölme lütfennn! Babaa"
Babam acı içinde can çekişiyordu
"Kardeşlerine iyi bak Narissa. Sana emanetler."
Babamın gözleri kapandı. Adamlardan biri gelip kolumdan tutarak çekiştirmeye başladı.
"Bırakınn! Bırakk."
Cecilia'nın çığlığını duydum
"Babaaaaaaa! Bırakınnn"
Annem'in ağzını kapadılar tam o anda biri anneme kılıcı sapladı. Koşmak istedim ama tuttular
"Hayır olamazz Annee. Anneee..."
Monica ağlıyordu. Biranda büyük bir sinirle
"Biz Prensesiz. Yaptıklarınızın cezanızın ölüm olduğunu bilmiyorsunuz galiba."
"Artık prenses değilsiniz. Kesin sesinizi!"
Cecilia adamların kolundan kurtulup babamın önüne gitti...
"Baba ölme yalvarırım ölmeee. Babacımm sana ihtiyacımız var."
Babam çoktan ölmüştü. Cecilia anneme doğru gitti
"Pes etmeyin Cecilia."
Cecilia çığlık içinde ağlıyordu bende kurtulmaya çalışıyordum Cecilia'yı tuttular. Her yerde gürültü kaos kol geziyordu. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Gözyaşlarıma engel olamıyordum saniyeler içinde nasıl oldu tüm bunlar. Annem ve babam gözlerimin önünde nasıl ölebildi? Bizi arabaya bindirdiler.Bir sürü insanla aynı yerdeydik. Kölelerde vardı. Tanrım bizim burada ne işimiz var. Burnuma dolan kötü koku daha kötü bir hale getirmişti beni; kötü bir kabus olmalı tüm bunlar yoksa dayanılacak gibi değil. Cecilia hala bağırıyordu
"Barbar pislikler size bunu ödeteceğim. Ben Cecilia Katchin'im. İskoçya prensesiyim ben hepinize ödeteceğim bunu."
Monica'ya baktım. Sarı saçları darma dağın olmuş mavi gözlerinin içi kızarıktı. Sessizce ağlıyordu. At arabası sakin ve dingin şekilde yola devam ederken hangi cehenneme götürüldüğümüzü bile bilmiyorduk. Yolcuğun kaç gün süreceğinden habersiz bir halde sonumuzu bekledik. Üç belki de dört günün sonunda araba durdu. Sonrasında gemi ile devam ettik. Hiçbir şey yiyip içmiyor ve sürekli bağırıyorduk her bağrışımızda bir tokat yiyorduk. Perişan bir haldeydik. Günlerdir yıkanmamış üstümüzü bile değiştirememiştik. Gemi durdu ve hepimizi alıp beş dakika kadar yürüttüler. Ben kafamda bu içinde bulunduğumuz saçma durumdan nasıl kurtuluruz diye düşünürken Cecilia gün geçtikçe hırçınlaşıyordu. Sürekli bağırıp etrafa öfke dolu sözler saçıyordur. Hepimiz durduk. Kalbimdeki ritim değişikliğinin nedeni korkuydu. Buz gibi olmuştum. Kafamızı kaldırıp o koca saraya baktık.
"Burası neresi?"
Askerlerden biri yüzüme bakmadan cevap verdi.
"Stanley Sarayı. Fransa İmparaorluğu. Artık eviniz burası."
Yine hırpalayarak saraya soktular bizi. Sinirden ağlıyordum. Bizim zaten sarayımız vardı neden buraya getirdiler neden anne ve babamızı öldürdüler. Böyle olmak zorunda değildi anlaşma yapılabilirdi belli toprak karşılığında devam edebilirdik.
"Evet burada kalacaksınız."
Burası geniş bir alandı ama bir sürü kız vardı. Monica sessizliğini bozarak.
"Neredeyse 50 kişi var nasıl kalırız hepimiz?"
"Ahh sevgili prensesim sizin için ayrı oda açalım isterseniz?"
Monica minik bir gülümseme ile.
"Teşekkür ederim öylesi daha iyi olacak."
Ah Monica nedne bu kadar safsın sen. Adam biranda sinirlendi ve Monica'nın kolundan tutarak onu sarstı.
"Sen benimle dalga mı geçiyorsun kadın burada kalacaksınız hepiniz. Birazdan herkes yıkanacak temizlenecek ve yarın akşamki büyük eğlenceye hazırlanacak."
Burası neresi neden geldik ne eğlencesi? Tüm bunları düşünürken konuşmaya korkuyordum. Cecilia atladı.
"Ne eğlencesi? Annem ve babam öldü ben eğlenceye katılamam bizi derhal bırakacaksınız. Bedelini çok ağır ödeyeceksiniz. İskoçya'nın kral ve kraliçesini öldürdünüz hain köpekler. Sizin hepinizin kellesini ben alacağım.”
Adam Cecilia'nın yüzünü avuçları arasına alıp sıktı müdahale edecekken bizi de tuttular.
"Siz ne çok konuşuyorsunuz. Çok konuşan ölür burada. Sus ve denilenleri yap."
Cecilia işaret parmağını sallayarak adamın üstüne öfkeyle yürüdü.
"Ben prensesim! Koca İmparatorluğa hükmeden Kral Ares'in kızıyım. Siz babamı öldürdünüz ve cezasını ödeyeceksiniz."
Asker Cecilia'nın yüzünü koca eliyle tekrar kavrayıp sıktı.
"Artık kral baban yok. Kapa çeneni..."
Cecilia'yı geriye doğru ittirdi. Cecilia'nın yanına gittim. Koluna sarıldım. İçimdeki korkunun tarifi yoktu. Annem ve babam gözümün önünde öldü bilmediğimiz bir toprakta bir saraya getirilmiştik.
"Cecilia çok korkuyorum bu insanlar acımasız bizi de öldürecekler."
Monica geldi. Gözlerinden yaş akarken sessizce bize fısıldadı.
"Kaçmanın yolunu bulmamız gerek. Burada kalacak halimiz yok. Bizi kurtaracak biri elbet vardır onca dost İmparatorluğu var."
"Nasıl kaçarız ki görmüyor musun adam demin Cecilia'ya ne dedi ölürsünüz dedi."
Cecilia fısıltı ile
"Babam pes etmeyin dedi anne ve babamızın katilleri bedelini ödeyecek. Ölümden korkan kim? Onlardan korkmuyorum ki."
Cecilia korkmazdı onu kolay kolay hiçbir şey korkutmazdı ama ben korkuyordum. Annem ve babam olmadan savunmasızdım. Korkaktım. Çok kötü bir yerdi burası. Hayatımda hiç görmediğim kötü muamele uygulanıyordu. Kalmamız için verdikleri yatak iğrençti. Yarım saat sonra yıkanmak için bizi hamama götürdüler. Olayın şokunu atlatmaya çalışıyordum ki Cecilia yeniden konuştu:
"Bir küvet göremiyorum. Nasıl yıkanacağız?"
"Bak burada herkes ile birlikte."
"Ölürümde yıkanmam! Bunca kişi ile yıkanmam ben."
Cecilia'nın omzunu sıktılar. Hırpalayacaklardı ki birden
"Bırak onu. Cecilia! Kardeşime dokunma."
"Yeter! Eğer sizlerden biri bir kez daha çenesini açarsa ölürsünüz."
Bütün insanların olduğu yerde yıkandık. İğrençti bu tek kelime ile iğrenç. Su sıcak bile değildi. Yıkandıktan sonra tekrardan geldiler. Üzerimizden çıkardığımız elbiselerin yerine kötü normalde yüzüne bakmayacağımız kumaşlardan dikilmiş pespaye bir elbise tutuşturdular elimize. Neden getirildik buraya bizi neden annem ve babamla öldürmediler. Tanrım yardım et!
"Şimdi yatın zıbarın. Yarın büyük gün."
Yer yatağı ha muhteşem. Yattık, Cecilia ağlıyordu Monica'da, ablaları olarak destek olmak istiyordum ama söyleyecek tek bir şey bulamıyordum kapana sıkışmıştık. Bir saraydan kaçmak kolay değildi ki. Cecilia'nın yanına gittim. Omzuna öpücük kondurdum.
"Cecilia ağlama."
"Babamı neden öldürdüler Narissa o kimseye bir şey yapmadı? Ellerine ne geçecek. Biz Fransa’ya kötülük yapmadık, yağmalamadık, vergi almadık onlardan bir talebimiz olmadı."
Monica'da bize doğru döndü. Gözünden akan yaşları sildi.
"Bu Stanley Sarayı denilen lanet yerden kurtulmalıyız. İstemiyorum burayı. Katchin Sarayına İskoçya'ya dönmek istiyorum."
"Bizi öldürürler"
Cecilia atladı
"Şuanda ölüden farkımız yok zaten. Onlardan korkmuyorum ben. Hepsini böcek gibi ezeceğim hepsini. Bedelini ağır ödeyecekler.”
Yüzüne dokundum Cecilia'nın
"Hayatta kalan son Katchin biziz biz ölürsek intikamımızı kim alacak?"
Cecilia nefret dolu bakışları ile göz göze geldik. Ailemin ölümüne sebep olan herkesin cehennemi olacağım. Birbirimize sarıldık. Biz üç kız kardeş elimizden alınan her şeyi fazlası ile alacağız. İntikamımızı, hakkettiğimizi ve bizden çalınanları alacağız. Gün gelince karşımıza çıkan kimseye acımayacağız.
"Ablanız olarak hep yanınızda olup size koruyacağım. Annemle babamın intikamını alacağız."
Yastığa başımızı koyduk. Bu saraydan kurtulacaktık er ya da geç bu cehennemden çıkışımız muhteşem olacaktı.
CECİLİA
Sabah gürültüyle açtım gözlerimi. Bir günde neler değişti oysa daha dün sabah tam da bir prenses gibi uyanmıştım. Kahvaltı masasında sevgili ailemle sohbet ediyorduk. Narissa uyuyordu. Yavaş bir tonla.
"Narissa. Narissa uyan!"
Narissa gözlerini açtı
"Rüya gördüm değil mi? Kendi sarayımızdayız."
Ben cevap veremeden Monica
"Hayır. Bizim sarayımıza benziyor mu burası ya da senin odana Stanley Sarayındayız bu lanet olası saraydayız ve çıkış yok tüm gece bunu düşündüm."
"Bize yardım edecek birileri elbet olmalı."
O sıra kahvaltı verilmeye başlandı. Bize kahvaltı verdiklerini söylüyorlardı ama kuru ekmekti bu. Nasıl insanlardı bunlar. Hiçbirinden yemedik.
"Evet içinizden 10 şanslı kız bugün 3 yiğit prensimizin karşısına çıkacak. Onları karşılama komitesine katılacak. Eğlendirecek.”
"Şanslı mı? Bu cehennem mi şanslı?"
Kadın bana doğru geldi. Saçımdan tuttu
"Bak siz üçünüz prensestiniz. Şımarıktınız ama bitti burada prensesliğiniz sökmez Stanley Sarayı'nın zaten prensesleri var herkes gibi haddinizi bilin ayrıcalık beklemeyin" dedi ve beni diğer tarafa iterek. "Bunu gece için alın"
"Bırakın beni istemiyorum bırak!"
Monica ve Narissa'a geldi. Bizi bir odaya götürdüler. Bu oda kaldığımız odadan daha güzeldi. Bir sürü kumaş vardı. Takılar. Kendi sarayımızdaki gibi. O görkemli ve güzel zamanlarımızdaki gibiydi.
"Gece için burada hazırlanacaksınız."
"Ne gecesi bu? Bakın bu hatadan hemen dönün İskoçya Prensesleriyiz biz. Başınız belaya girecek."
"Prenslerimizi eğlendireceksiniz."
"Asla! Kimsenin eğlencesi olmam ben kimseyi eğlendirmem Stanley Prenslerinin canı cehenneme. Anne ve babamın katilleri onlar."
O an tokat yedim yüzüme. Bana tokat atlınca Monica hemen onlara doğru gelerek
"Ona dokunma. Çek ellerini. Bunun bedelini ödeteceğim. Kardeşime dokunamazsın!"
"Arsızlığa devam edersen geceyi göremeden öleceksin."
Gözümden bir damla yaş aktı
"Burada gürültü yapmak, dedikodu yapmak, yasak emre itaatsizlik yasak, erkek yasak, fuhuş zaten yasak son olarak Prens ve Prensesler geçtiğinde reverans yapmayan ölür.”
Hepsinin canı cehenneme işte. Kurtulacaktım buradan kardeşlerimizde alıp defolacağız buradan. Annemi özledim ben. Babamı...Bu pis barbarlar bizi lanet bir eğlence için süslüyorlar. Hazırladılar bizi. Güzelce giydirdiler süslediler.
"Hadi şimdi düşün peşime."
Hepimiz onu takip ettik. Muhteşem görkemli bir salona girdik tıpkı bizimki gibi. Babamda böyle partiler düzenlerdi tüm salon kalabalık olurdu gelen herkes saygıyla önümüzde eğilirdi. Peşimde yardımcılarım olurdu. Lanet olsun.
"Bakın orada oturuyorlar. Tek bir saygısızlık yapmayın onlara dans edeceksiniz. İskoçya'nın dansları meşhurdur zaten zorlanmazsınız."
"Yanlarındaki kadın kim?""
"Prenses Maria. Onun da bir sahibi var fakat şuan burada değil. Çok değerlidir Prenses Maria gözdedir. Hırslıdır. Hepinizin canını okur. Sakın gözüne batacak bir hamle yapmayın."
"Kral ve Kraliçe?"
"Kral ve Kraliçe Prens Leonardo ile Roma İmparatorluğunda. Sorgu sualiniz bittiyse denileni yapın."
Maria dedikleri kadına baktım. Güzeldi. Sarışın, beyaz tenli bir prensesti; yeşil gözleri vardı. Saçlarını muhteşem bir dokunuşla toplamış ve bedenine yakışan kırmızı bir elbise giymişti. O anda Narissa
"Orada iki prens var."
"Prens Norman'da gelir birazdan. Şimdi susun ve başlayın."
Ben sessizce onları izliyordum prensleri. Gözüme çarpan ilk prens uzun boylu kahverengi saçlı mavi gözlüydü etrafındaki insanlara salak salak gülümsüyordu ismi Darly'mış diğer prens ise biraz daha kendi kabuğuna çekilmiş gibi duruyordu sarı kıvrık saçları vardı mavi gözleri. Henry, acaba benimle Monica gibi ikiz miydi onlarda. Neyse ne hepsinin ölümü elimden olacak ama. Hepsinin intikamını olacağım. İskoçya’nın laneti üzerlerinde olacak. Yaşadığımız her acının fazlasını yaşatacağım ve gün gelecek ayaklarıma kapanıp özür dileyecekler. Stanley'lerin sonu olacağım. Mahvedeceğim onları. Tüm bunları düşünürken sesle irkildim.
"Hadi dans etsene sende neye bakıyorsun?"
Cecilia Katchin Yüce Kral Ares'in kızı bir köle olup başka bir prense meze mi olacaktı. İğrenç. Ben prens metresi değilim, dansöz hiç değilim. Bizimde eğlencelerimiz olurdu ve oralarda oynayan insanları eğlendiren elbette ben ve kardeşlerim değildi. Biz o baloların gözdesi olurduk. Diğer prenslerin dansa kaldırmak için sıraya girdikleri kişilerdik. Gerçekten İğrençti. Nişanlım vardı benim William tüm bunları görse hepsinin sonunu getirirdi. O gelip kurtarırdı beni. Alırdı intikamımızı.
"Etmem."
Beni sarsakladı. Kaşlarını çatarak öfkeyle.
"Edeceksin."
"Annem ve babam dün öldürüldü buradakiler yüzünden şimdi onları mı eğlendireceğim?"
"Cecilia önce kardeşlerini sonra seni öldürürüz. Dans et."
Lanet Stanleyler. Barbarlar. Kardeşlerimide kaybedemem. Dedikleriniz olsun nasıl olsa gün gelecek hepiniz benim deidklerimi yapacaksınız. Onlar geriye kalan her şeyimdi. Dans etmeye başladık. Öylece aptal Stanley'leri eğlendirmek için dans ediyorduk. Müzik bitti. Saygıyla önlerinde eğildik! Tam gidecektik ki elbiseme takıldım ve düştüm. Monica telaşla eğildi
"Cecilia iyi misin?
O an biri kolumdan tuttu ayağa kaldırdı ve kendine çekti. Bir erkekti bu yakışıklı bir erkek. Siyah saçlı koyu kahverengi gözleri olan biriydi. Giyinişiyle bir prense benziyordu fakat az önceki prenslere benzemiyordu. Belki bu sarayın prensi değildi kim bilir? Beni kendine doğru iyice çekti. Gözlerimin içine bakıyordu. Yüzüme dokundu.
"İyi misin?"
İtekledim. Bana dokunmasına tahammül edemedim. İçimdeki öfke ve nefretle hamle yaptım işte.
"Çek ellerini üzerimden"
O sırada yardımcı kadınlardan biri
"O Prens Norman aptal. Reverans yap hemen."
"Bende Prenses Cecilia'yım. Barbar zalim Stanleyler babamı ve annemi öldürdü sonra prensleri eğlendirmemiz için bizi buraya getirdiler. Bu lanet saraya gelmek istemedik. Yalvarırım bızı bırakın Prens Norman. Çok büyük bir yanlış yapıyorsunuz lütfen buna son verin."
Arkadan bayan sesi geldi
"Seni hadsiz pislik."
Arkamı döndüm. Demin bahsettikleri Prenses'ti bu. Maria. Hadsiz ve pislik olan onlardı. Bizimle ilgilenen kadın geldi yanıma
"Hemen af dile yoksa öldürürler seni."
"Dilemeyeceğim. Bıraksınlar bizi buraya ait değiliz! Bakın sonunuzun acı dolu olmasını istemiyorsanız hemen bırakın bizi."
Az önce iteklediğim Prens öfke ile yüzüme bakıyordu salondaki herkes aptal cesaretime öylece bakıyordu. Korkak değildim ben bir köle asla değildim. Prensestim İskoçya Prensesi Cecilia Katchin'im. Narissa bana doğru geldi.
"Cecilia af dile lütfen."
Maria dedikleri prenses geldi. Saçımdan tuttu
"Şimdi hemen af dileyeceksin Prens Norman'dan. Hemen."
Öfke kusuyordum resmen gözlerim nefret doluydu. Karşılarında acı çeken, intikam isteyen bir kız vardı. Küçüktüm ama korkusuzdum. Ben ölmekten korkmuyordum ben boyun eğmekten korkuyordum. Ben o sindirdikleri kölelerden olmayacağım. Beni prensin önüne doğru fırlattı yere düştüm. Onun dizlerinin önüne! Kafamı kaldırdım. Gözlerime bakıyordu.
"Prensim bizi evimize geri gönderin lütfen biz buraya ait değiliz... Sonunun kendi ölümünüz olmasını istemiyorsanız bizi hemen gönderin. İnanın elime fırsat geçtiğinde bende kim olduğuna bakmadan bütün Stanleyleri öldüreceğim.
"Atın bunu zindana"
"Hayır. Hayır lütfen atmayın. Ben Prenses Cecilia'yım. Bırakın beni. Bıraaaaaaaaaak. Hainler hainsiniz hepiniz."