Kalbim bin parçaya bölündü. Her bir parçası keskin bir hale gelip içimde dağıldı, canımı yaktı. Yutkunamaz hale geldim, dudaklarım bir anda titremeye başladı. Neden canım yanıyordu? Bana o kadar kötülük yapan adam, beni burada bırakıp gittiği için mi? Beni unuttuğu için mi?
Bunlar beklenilen davranışlardı ancak... Ancak hiç bir zaman böyle bir şeyi yapacağını düşünmemiştim.
Canım acıyordu çünkü kendi kızından çok ikinci ailesine değer veriyordu. İkinci ailesini önemsiyordu. Onun varı yoğu ikinci ailesiydi, ben hiç bir zaman onun önceliği olmadım.
Belki...
Belki bana biraz daha yakın davranabilseydi, bana sevgisini verseydi, beni önemseseydi onu çok severdim. Ama o, bunların hiç birini yapmak istemedi.
Düşen omuzlarımı kaldırmaya çalıştım, karşımdaki adam bana bakıyordu. Hatta defalarca ismimi sayıklıyordu, ben farkında değildim.
"Aslı... Aslı... Küçük hanım iyi misiniz?" oturduğum yerden kalktım.
"Ben, teşekkür ederim." dedim cümleleri toparlamaya çalışarak. "Bana haber vermeyi unuttu sanırım, ben gideyim en iyisi. İyi geceler size."
Beni binlerce yabancının arasında bırakıp, ailesiyle beraber evine gitti babam.
Ayağa kalktım uzun koridordan yürürken Ilgaz'ın seslenişiyle arkamı döndüm. "Küçük hanım eğer sorun olmazsa, sizi evinize kadar ben bırakabilirim. Bu saatler çok tehlikeli, başınıza bir şey gelmesini istemem."
"Teşekkür ederim Ilgaz bey. Bugün size defalarca teşekkür ettim, sorun etmeyin ben kendim gidebilirim. Bir taksi bulur hemen giderim."
"Emin misiniz küçük hanım?"
"Eminim Ilgaz bey, tekrardan iyi geceler."
Ağrıyan bileğim yürümemi zorlaştırıyor olsa dahi ben yürümeye devam ettim. Arkamdaki adamı bırakıp merdivenlerden bu sefer daha dikkatli indim, mekanın çıkışında kollarımı birbirine sararak nemli gözlerle yolda yürümeye başladım. Bir taksinin geçmesini umut ediyordum.
Tüm taksiler bugün çalışmamaya yemin etmiş olmalıydı, karşıma hiç bir şekilde taksi çıkmıyordu. Telefonumu elime alıp taksi çağırmak için uygulamalara girecektim, telefonumun kararan ekranıyla donakaldım. Telefonum kapanmıştı.
Bugün her şey tam takırında gidiyordu, başıma gelmeyen aksilik kalmadı. Tuvalet rezilliği, merdivendeki sakarlık, şimdiyse telefonumun kapanması. Tüm duygularım birbirine karışırken, bedenime düşen su damlacıklarıyla gökyüzüne baktım. Bugün en şanssız günlerimden biri olmalıydı.
Gözlerimden yaşlar süzülürken dudaklarımın arasından hıçkırıklar kaçtı. Annemin olmadığı yetmezmiş gibi babam beni unutmuştu. Babam, eski babam değildi. O, ikinci kez yuvasını kurduktan sonra çok değişti. Beni unuttu. İşte ona kırgınlığımın en büyük sebeplerinden biride buydu.
Bir zamanlar sadece ikimiz vardık. Birbirimizden başka kimse yoktu, babama beni unutturacak birileri yoktu. Ben vardım, babam vardı. Birde babamın bana olan sevgisi. Şimdi ne sevgisini görebiliyordum, ne ilgisini, ne de babalığını.
Gittikçe üşüyen cılız bedenime sardım kollarımı, gittikçe yağışını arttıran yağmur sayesinde artık sırılsıklamdım. Gözlerim bir taksi umuduyla yola dönük haldeydi. Az ileride bulunan otobüs durağına doğru adımlar attım, durağın altına sığınıp öylece beklemeye başladım. Neden kendi aracımla gelmemiştim ki zaten!
Kollarımı bedenime sararken sağanak yağmurun altında, zifiri karanlıkta öylece otobüs durağında bekliyordum. Benden başka kimse olmaması ise çok ürkütücü geliyordu. Saçlarımın uçlarından akan su damlacıkları, elbisemdeki ıslaklığa kavuşuyordu. Bedenim titrerken bacaklarımıda birbirine sarmıştım, yırtılan yerden çok fena hava alıyordum.
Saniyeler sonra önümde bir araba durdu, gözlerimi başka bir yöne çevirip ilgilenmiyormuş gibi yaparken aracın kapısından ses geldi. "Küçük hanım?" sesini duyar duymaz başımı sesin sahibine çevirdim.
"Ilgaz bey." dedim ayağa kalkarak. Arabasından çıkıp ellerini cebine sokarak hızlı adımlarla yanıma geldi.
"Napıyorsun burada? Üstelik bu saatte? Babanla konuştum, deli gibi seni aramış. Telefonunada ulaşamamış, çok korkmuş, karakola gitmek üzereymiş."
derin bir nefes aldım. Dudaklarım hüzünle kıvrıldı.
"Beni mi arıyormuş gerçekten?" dedim, sesim titriyordu. Sadece üşüdüğümden değil, üzüldüğümden.
"Evet seni arıyormuş küçük hanım. Şimdi seni sağ salim bulduğuma göre, eve götürmem gerekiyor. Baksana sırılsıklam olmuşsun, hasta olacağına eminim." sert attığı adımlarla yanıma geldi, üstündeki ceketi çıkartıp omuzlarıma attı. "Babanın yapacağı işi sikeyim." küfrünü duyar duymaz yüzüne baktım.
"Ben taksi ile gidebilirim." dedim çekingen tavırla. "Sizi tanımıyorum, tanımadığım bir adamın arabasına binme fikri pek cazip gelmiyor." her ne kadar babamın arkadaşı dahi olsa, nasıl hemen bilebilirdim ki arabasına?
"Tanıyıp tanımaman önemsiz şu haline bakar mısın? İzin ver sana yardım edeyim, gerçekten çok kötü görünüyorsun." parmak uçları bileklerimde gezindi. "Tenin buz gibi olmuş, hasta olursan yataktan kalkamazsın." son bir umutla ıssız yola göz attım, başka çarem olmadığından mecburen arabaya binmek zorunda kaldım.
♠️
Elimdeki sıcak kahveden bir kaç yudum aldım, sıcak kahve boğazımdan mideme geçtiği her an ısındığımı hissediyordum. Başımı çevirip Ilgaz'a baktım arabayı dikkatli bir şekilde sürüyor, arada bir göz ucuyla bana bakıyordu.
"Hasta olacaksın biliyorsun değil mi?" sonunda konuşmaya karar verdiğinde yüzüne baktım, gözlerini yoldan ayırmıyordu.
"Biliyorum." diye mırıldandım sakince.
"Baban seni son dakikalar göremeyince, eve gittiğini düşünmüş." histerikçe güldüm. "Babanla aranızda sorunlar mı var? Birbirinizden uzak gibisiniz." sustum, sorusunu cevaplamak istemedim. Kahvemden bir yudum daha aldım, gözlerim yollarda takılı kaldı.
"Ailesel meseleleri konuşmayı pek sevmem." yine de yanımda bulunan, beni evime bırakan adamı kırmak istemedim. Sorusunu, olabildiğince nazik bir şekilde cevap verdim. Başını ağırca aşağı yukarı salladı, lüks evim gözler önüne geldiğinde arabayı bahçenin içinde durdurdu.
Babam kapıdan göründüğünde kaşlarımı çattım, büyük adımlarla buraya geliyor olduğunu gördüğümde Ilgaz'ın sesini duydum.
"İyi geceler küçük hanım."
"İyi geceler. Bugün size çok fazla teşekkür ettim ancak, tekrardan teşekkür ederim." kapıyı açıp dışarı çıktım. Ilgaz'da aynı şekilde arabadan çıktığında babam önce benim yanıma geldi, yüzünde anlamlandıramadığım bir öfke kırıntısı vardı.
''Neredesin sen? Telefonuna ulaşamadım ortalıkta görünmediğin içinde eve geldiğini sandım!"
''Ortalıkta mı görünmedim?'' dedim gözlerimi kırpıştırarak. ''Sen karın ve diğer kızına ilgi göstermekten beni unuttuğunu söylemiyorsun da, benim ortalıkta görünmediğimi mi söylüyorsun?"
''Bunları evde konuşacağız Aslı, şimdi eve geç hadi.''
''Niye? Öz evladına gereken değeri veremediğinden utanç mı duyuyorsun?'' gülümsedim hafifçe. ''Gerçi senden değer isteyen yok,'' kulağına yaklaştım. ''Sen o gün benim için bittin.'' yutkunduğunu işitti kulaklarım.
Hiç bir şey demeden elbisemin eteklerini toplayıp eve doğru adımladım, omzumun üstünden geriye baktığımda babamı iş arkadaşı Ilgaz bey ile konuşurken gördüm. Derin bir nefes alıp açık kapıdan içeriye girdim, alt dudağımın titremesine engel olamazken topuklu ayakkabılarımı gelişi güzel fırlatıp merdivenlerden yukarı çıkmaya başladım.
Karşıma çıkan aralık oda kapısından gülüşmeler gelirken hafifçe yanaştım kapıya, aralık kapıdan içeriye göz attım. Babamın eşini ve üvey kızını gördüm odanın kapısından, kızının saçlarını tarıyor ufak öpücüklerini saç tellerine konduruyordu. Benden habersiz göz pınarlarımdan ufak damlacıklar aktı, yanaklarımdan çeneme doğru yol alıp kayboldular birer birer.
''İyi ki varsın anne.'' dediğini duydum üvey kardeşimin. Annesinin de ona, ''Sende iyi ki varsın canım kızım, bir tanem...'' deyişini.
Başımı yasladım soğuk duvara, gözlerimden akan yaşları önemsemeden bekledim öylece. Bir annenin evladına olan sevgisini, bir evladın annesine olan sevgisini imrenerek izledim. Şimdi annem olsaydı da yanımda, sarıp sarmalasaydı beni. Şifa olsaydı yaralarıma, derman olsaydı dertlerime, sevgisiyle boğsaydı beni hiç sıkılmaz öylece kalmaya devam ederdim dizinin dibinde.
Burada daha fazla beklemek istemedim, sessizce odama gittim. Kapıyı kapatıp kilidini çevirdim, emindim şu an babam gelecek ve gereksiz bir tartışma çıkacaktı. Bunu istemiyordum, daha fazla incinmek istemiyordum çünkü bugün yeterince incinmiştim. Daha fazlasına gerek yoktu.
Işıkları açıp penceremin tüllerini kapattım, yatağın üzerine yavaşça çökerken başımı ellerimin arasına aldım. Düşüncesizce yeri izlemeye başladım, gözlerim aynadaki benliğime kaydığında nasılda darmadağın olduğumu gördüm. Böyle olmak istemiyordum, dağılan bir kız olmak istemiyordum. Her ne olursa olsun kendime gelmem gerekiyordu, acilen toparlanmam lazımdı.
Ayağa kalkıp üzerimdeki ceketi yatağın üzerine bıraktım, adamın ceketi de bende kalmıştı. En kısa sürede babama verip, arkadaşına vermesini söylemem gerekiyordu. Üzerimdeki elbiseyi çıkarıp bedenimi rahatlığa kavuşturdum. Dolaptan pembe çizgili pijamalarımı giyip, yüzümdeki makyajı temizledim.
Yorgunluğum tüm vücuduma çökmüştü, bir an önce uyuyup dinlensem iyi olacaktı. Ayağa kalkıp odamın ışığını kapattım, tekrar yatağıma girip yorganımı üzerime örttüm. Gözlerim tavanda geziniyordu, bugün yaşanılan rezillik aklıma geldikçe utanç duyuyordum. Umarım bu rezilliğimi bir an önce unuturdu.