7

1284 Words
Nişan başlayalı yarım saat olmuştu, her şey güzel giderken ben arkadaşımın yanında oturuyordum. Elinde bir peçeteyle alnını siliyordu, dans pistinden çıkmak bilmemişti. "Hiç oynamadın." dedi, aslında kurtlarımı dökmeyi istiyordum fakat dans pistine çıkarsam kendimden geçeceğimi de biliyordum. "Eğer oynarsam kendimden geçerim." dediğimdeyse gülmeye başladı. Kulaklarıma horon sesi geldiğinde kıkırdamaya başladım. "Aha başladı bizim mesai." dediğinde daha çok gülmeye başladım. "Kalk kız, oynayacağız." ayağa kalkıp bileğimden tuttu, benim bir şey dememe müsade etmeden piste götürdü ve beni horonun başına koydu. Şimdi geri çekilsem bana kızardı, bu yüzden horona adapte olarak oynamaya başladım. Müziğe iyice kaptırdığımda yüsra'da bana ayak uyduruyordu. "Aferin kız!" diye bağırdı gülerek. Herkesin horona katılmasıyla kalabalıklaştık, Yüsra ile aramıza giren genç erkek elimi sıkıca tutarak bana ayak uydurmaya başladı. "Bu kadar güzel oynadığına göre karadenizli olmalısın." kulağıma fısıldamasıyla gülerek başımı salladım. "Sende öyle olmalısın." o da aynı şekilde başını sallayarak cevap verdiğinde ben artık tamamen horona kaptırmıştım kendimi. Genlerimizde var canım. Genç, parmağımı fazlasıyla sıkı tutarken bakışlarım onu buldu, gözlerinin üzerimde olduğunu görüyordum. İstemsizce rahatsız oldum çünkü, bana uzun süreli bakılmasından fazla hoşlanmazdım. Hele ki bakan kişi yabancıysa. Elimi çekip Yüsra ile diğer genç kızın arasına girmek istiyordum ancak o kadar sıkıyordu ki parmağımı bir türlü çekemiyordum. "Bıraksam kaçacak gibisin." "Çünkü kaçacağım ancak bırakmıyorsun." hafif bir göz devirmeyle oynamaya devam ettim, birisi bileğimden tutup elimi çekip parmağıma parmağını koyduğunda başımı sola doğru çevirdim. O Ilgazdı. Bana ayak uyduruyor ancak yüzüme bakmıyordu, dalgın bakışlarımı ondan çekmek için epey emek sarfettim. Dakikalar sonra şarkının sesi kesildiğinde yerime oturmak için hamlede bulundum ancak Yüsra buna izin vermedi. "Göbek atalım kızım, nereye hemen?" gözlerim etrafta gezinirken az önce benimle beraber oynayan gencin bana baktığını gördüm. Saçlarımı geriye savurarak Yüsra'ya baktım, sıkıca bileğimi tutuyor ısrarla yerinde tepiniyordu. "Hadi ama!" "Ay tamam!" dedim pes ederek. "Bak şimdi roman havası çalsınlarda bir dökelim kurtlarımızı." hızla oturduğu yere giderek elinde kırmızı bir bezle geldi. "Bu ne?" dediğimde parladı gözleri. "Şakira kemeri." Bir anda gülmeye başladığımda tuhaf bakışlarla bana baktı. "Hiç böyle bir nişan beklemiyordum." dememle kaşlarını çattı. "Niyeymiş o?" "Daha sade, klasik müzikler çalar ve bitirirsiniz sandım. Horon, halay, roman havası, erik dalı maşallah her şey var." omuz silkti. Elindeki kemeri bana doğru uzattı. "Of çok sıkıcı olurdu öyle. Tabi bizimkiler sade istedi, ben öyle olmasını istemedim. Nişan dediğin böyle olur." elindeki kemeri alarak belime bağladım, roman havasında kimse elime su dökemezdi bu bir gerçekti. Roman havası çalmaya başladığında Yüsra karşıma geçerek kalçalarını sallamaya başladı. Ona ayak uydurarak bende aynı hareketleri yapmaya başladım, daha sonrasında kulağımı şarkıya verip kendimi kaptırdım. Bazen kalça hareketleri yapıyor, bazense sadece belimi oynatıp kıvrak hareketlerime devam ediyordum. Alnımdan süzülen ter damlacıkları yanaklarıma doğru ilerlerken sonunda şarkı bitmiş, bense oturmak için sandalyeye doğru yönelmiştim. Daha fazla oynayabileceğimi sanmıyordum çünkü ayaklarım ağrıyordu. Yüsra lavaboya gideceğini söyleyerek yanımdan ayrıldı, çantamdan çıkardığım telefonumla uğraşırken az önce benimle oynayan gencin sesini duydum. "Selam." ince sesiyle bana seslendiğinde başımı hafifçe kaldırıp yüzüne boş bakışlarımı yönelttim. "Karşılık vermeyecek misin?" "Sanada selam." diyip tekrar telefonumla ilgilenmeye devam ettim. "Nasıl söylesem bilmiyorum ancak dakikalardır bakışlarımı fark etmişsindir, seni beğendim. Acaba tanışma şansımız var mı?" ettiği teklifi duyar duymaz başımı kaldırdım. "Üzgünüm." verdiğim cevap her şeyi açıkça ortaya koyuyordu, tekrar telefonuma dönecekken bileğimi tuttu. "Hadi ama! i********: kullanıyor musun? Hatta nımaranı verebilirsin, senini daha fazla tanımama izin ver." ben bu çocuğa nasıl yüz vermiştim ya? Bileğimi sertçe çektim. "İstemiyorum." "Niye? İstemelisin bence, kusursuzum." yanaklarımı şişirerek çocukla dalga geçmeye karar verdim. Ne dersem diyeyim iflah olmayacaktı anlaşılan. "Beş çocuğuma bakabilecek misin?" bu cümleyi duyar duymaz gözleri fal taşı gibi açıldı, dudaklarıda epey aralanmıştı. "Ney?" diyiverdi. "Sen evli misin?" "Hayır dört kere boşandım, yani dulum. Kocalarımdan ikisini dövdüm , birinin parasını yedim, diğerinin ise ömrünü. " dudaklarımı sahte üzüntüyle büzdüm, hızla ayağa kalkıp sahte bir şekilde gülümsedi ancak gözlerindeki o korkuyu görünce kendimi gülmemek için zor tuttum. "İyi eğlenceler abla, kusura bakma rahsız ettim." arkasını dönüp koşar adımlarla yanımdan uzaklaşırken kahkahalara boğuldum. Söylediklerimi duyduğunda o surat ifadesi her şeyi açıklıyordu, çocuğa resmen inme inmişti. "Demek dulsun." Ilgaz'ın sesini duyduğumda irkilerek kahkahalarıma son vermiştim. Hayır, bunları duymuş olamazsın... Lanet gelsin. "Hepsini duydun mu?" dedim şaşkınlıkla. Gülmeye başladı, neden gülüyordu? "Evet duydum, yeğenimi çok iyi korkuttun." Yeğenim lafını duyunca asıl inme bana geldi. Yanaklarım yavaş yavaş yanmaya başlarken, sertçe yutkundum. "Yeğenin miydi?" dedim elimi alnıma koyarak. Bu hareketime güldüğünü gördüm, başını ağırca oynattı. "Abimin oğlu kerata, tam bir çapkın. Bak şimdi de başka bir kıza yanaşmış." İşaret parmağıyla gösterdiği yere baktım, gerçekten de başka bir kızla konuşuyordu. Hafifçe gülmeye başladım. "Yeğenimin yaptığı saygısızlık adına özür dilerim, kerataı uyaracağım. Yaptığı hiç hoş değildi, özellikle bileğinden tutması ve ısrar etmesi." "Sorun değil." dedim. "Şaka gibi! Beş çocuğum olduğunu da duydun o zaman?" "Duydum." sahtekarca dudaklarımı büzdüm. "Beş çocuklu halimi kabul etmedi." "Bence beş çocuğunla bile kabul edilebilecek bir kadınsın." aldığım iltifatla donup kaldım. "Teşekkür ederim." diyebildim sadece. • Nişanın geri kalan zamanında ara sıra Yüsra ile sohbet ediyor, nişandaki bazı insanların dedikodusunu yapıyorduk. Zaman su gibi akıp giderken nişanın sonuna gelmiş ve Yüsra ile vedalaşarak salonun çıkışına doğru ilerliyordum. Gözlerim etrafta Ilgaz'ı arıyordu ancak bir türlü bulamıyordum, erken gitmiş olabileceği aklıma gelincede surat asarak onu aramayı bırakmıştım. Salondan çıkıp kendimi dışarı attığımda sessizliğin verdiği huzurla ferahladım, içerideki gümbürtüden beynim şişmişti. Kulaklarımda hafiften sağır olmuştu. Gözlerim son kez karanlığın altındaki insanlara bakarken sonunda onu görmüştüm. Oradaydı. Arabasına yaslanmış hem sigarasını içiyor hemde telefonuyla ilgileniyordu. Aldığım ani kararla kendimden emin adımlarımı onun olduğu yere yönelttim. Topuklu ayakkabımın tiz sesi dikkatini dağıtmış olacak ki başını kaldırıp bana baktı. Beni gördüğü an derin bir nefes alarak dudaklarına gülümseme kondurdu. "İyi akşamlar." dedim. "İyi akşamlar küçük hanım, giderken dikkatli ol." verdiği tavsiyeyi başımla onayladım. "Görüşürüz." diyip yanından ayrıldığımda, "Daha çok görüşeceğiz." mırıltısını duydum. Sebepsizce gülümsemiş, kalbimin ritmi hızlanmıştı. Hızla arabama binip kendimi evin yollarına attım, bu sırada radyodan kısık sesli sakin bir müzik açarak yola daha çok dikkatimi verdim. Dakikalarım yolda geçerken boş otobanda normal hızda ilerlemeye devam ediyordum. Arkamdaki araç bir anda makas atıp önüme kırdığında, direksiyonu hızla sağ tarafa kırıp kendimi kurtardım. Aptal herif! Yaptığı hiç normal değildi, insanların canına zarar verebilirdi. Sakinleşmek için derin nefesler alıp verirken, bir kez daha arabasını önüme kırdı. Bu sefer asla sakin olamayacaktım. Direksiyonu sola kırıp arabamın camını açarak bağırdım. "Maganda mısın lan sen?! İkidir direksiyonu üzerime doğru kırıp önüme geçiyorsun bir şey demiyorum, ama gerizekalı mısın sen?!" bir kez daha arabasını önüme kırdığında frene bastım. Panikle nefes alıp vermeye başlarken arabanın kapısı açıldı ve içinden gür sakallı kel bir adam çıktı. Sakin adımlarla arabama doğru yanaşırken camları kapatıp arabanın kapılarını kilitledim. Şimdi sıçmıştım. Ulan Aslı, senin neyine yoldaki adama diklenmek?! Canına mı susadın kızım? Hızla telefonumu alıp ekranını açmak için uğraştım, uğraşlarımın boşuna olduğunu fark ettim. Şarjım bitmişti. Bu lanet telefonun şarjı hep olmadık zamanlarda bitiyordu, telefonumu değiştirmem lazımdı. Uzun süredir pil sağlığı düşüktü. Aslı! Kızım ne diyorsun sen?! Telefonunu düşünmenin sırası mı? Adam sana yaklaşıyor. Camıma tıkladığında sertçe yutkundum. "Camı aç." panikle telefonumu şarja taktım, hadi nolur açıl... "sana camı aç dedim!" bağırtısını duyduğumda parmaklarım yavaşça camı açmak için tuşa yöneldi. Çok az bir şekilde camı açtım. "İkide bir arabanı ne önüme kırıyorsun sen?!" sesimin yüksek çıkmasına yine engel olamadım. "Bana bak kadın, az önce artistlik taslıyordun hadi şimdide taslasana." arabama tekmeler atmaya başladığında korkuyla çığlık attım. Yan koltuğa kaymak için emniyet kemerimi açtım. Cama attığı yumrukla cam parçacıkları üzerime sıçradı, ben yan koltuğa kaymaya çalışırken saçlarımdan yakalayıp kendine doğru çekti. "Keserim kızım seni." dedi kulağıma. Korkudan sıçacaktım yemin ederim. Bacaklarım öylesine titriyordu ki, sakin kalmak elde değildi. "Yiyemeyeceğin yarrağın altına yatmayacaksın duydun mu?!" boğazıma dayadığı sivri uçlu bir şey canımı yakıyordu. Tenime batırarak hafifçe gezdirmeye başladı. Ben korkudan dilimi yutmuş halde, sesimi çıkaramazken gözlerimi sıkıca kapattım. Tam o anda boynumu bir anda bıraktı ve ben boşluğa kapılarak cam parçacıklarının üzerine düştüm. Camlar tenime batarken korkuyla arkama doğru baktım. "Ne dedin sen? Bir daha desene." Ilgaz'ı gördüm.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD