7- ~HUZUR~

1406 Words
Öyle güzel baktı ki, Gökyüzünü gözlerine sığdırmış gibi. ___________________? "Efsun, hey!" "Efsun uyansana, Efsuun!" Uyurken kolumdan dürtüldüğümü hissettim. Gözlerimi açtığımda Tuğçe başımda durmuş bana sesleniyordu. "Çok şükür uyanabildin. Hadi, kalk. Sen uyurken her şeyi ben yapmak zorunda kaldım. Kalk bari sen ikimize sofrayı kur. Geleceğim bende birazdan." Yatağımda doğrulup oturdum. "Kaç saat uyudum ki ben?" "Tamam, ben hazırlarım." "İyi." diyip arkasını döndü. Odamdan çıktı. Gözlerim saati bulduğunda 6 olmuştu. Dışarıya baktığımda hava kararmıştı. "Nasıl bu kadar uyuyabildim ben ya? Offf!" Yataktan kalkıp ayakkabılarımı giydim. Aynadan saçlarımı da düzeltip odadan çıktım. Merdivenlerden inerken Ali ve Yavuz yemek yiyordu. Yavuz'un bakışları kısa bi an beni bulmuş tekrar önüne dönmüştü ama ali'nin gözleri hala bendeydi. Öyle ki mutfağa giderken bile sırtımda bakışlarını hissedebiliyordum. Mutfağa girdiğimde önce bir etrafa göz atıp sofrayı kurmaya başladım. Tenceredeki yemekleri tabaklara koyup masaya bırakmıştım. Bardakları ve kaşıklarıda halledip oturmuştum. 'Tuğçe'yi beklesemiydim ya da başlasamıydım?' diye düşünürken Tuğçe gelmişti bile. Hiçbir şey söylemeden gelip karşıma oturdu. Bende kaşığımı alıp pilavdan bir kaşık yedim. Sessiz bir şekilde yemeğimizi yemiştik. Tuğçe'nin yemeği yapmasına karşın "Ellerine sağlık." dedim "Rica ederim. Lütfen bir daha bu saate kadar uyuma olur mu? Yoksa bozuşuruz." "Bir daha bu kadar uyumam. Dün gece çok geç uyumuştum. O yüzden olmalı. Özür dilerim." "Sorun değil. Neyse ben gidip içerdeki tabakları getireceğim. Sen de bulaşıkları makineye atar buraları toplarsın." Başımı sallayarak onayladım. Tuğçe mutfaktan çıkarken bende kalkıp masayı toplamıştım. Tuğçe tüm tabakları tezgaha bırakıp gitmişti. Bende tabakların çöplerini aldıktan sonra makinaya dizmiş, çalıştırmıştım. Etrafı temizledikten sonra mutfaktan çıkmıştım. Yapacak bir şeyim kalmamıştı. Bende ormanın muazzam güzelliğini izlemek için büyük boydan camın önünde durmuş? ağaçları izliyordum. Burası gerçekten harikaydı. Saatlerce burada durup izleyebilirdim. Bir süre camın önünde dikilmiş etrafı izlemiştim. Arkamdan adım sesleri duydum. Arkama baktığımda Ali'nin merdivenlerden elinde dosyalarla indiğini gördüm. "Efsun, bana bir kahve yapar mısın?" "Tabi, hemen getiriyorum." yönümü mutfağa ilerlettim. Ali ise salona gidip siyah koltuğa oturdu. Mutfağa girip hemen sabah çıkardığım yerleri hatırlayarak cezve ve kahveyi çıkardım. Kahveyi pişirip fincana doldurdum. Bu kez köpüklü olmasına dikkat etmiştim. Sabahki olayı bi de Ali'yle yaşamak istemedim. Elime kahveyi alıp mutfaktan çıkıyordum ki önümde Tuğçe belirdi. "Kime götürüyorsun bu kahveyi?" "Ali bey istemişti. Ona götürüyorum." "Ver ben götürürüm." "Ellerini uzatınca vermek istemedim. Benden istemişti. Neden ona vereyim ki" "Ali bey benden istemişti. Ben götürebilirim." "Uzatma Efsun, ver işte. Köpüğü gidecek. ver hadi. Sen yorulma, ver bana." Vermek zorunda kaldım. Biraz daha dursaydık köpük diye bi şey kalmayacaktı. "Neden bu kadar istedi ki?" Tuğçe kahveyi elimden almış Ali bey'e götürmüştü bile. Ben ise mutfak kapısından onları izliyordum.Tuğçe elindeki kahveyi masaya koyunca; "Ben kahveyi Efsun'dan istemiştim. Sen niye getirdin!" "Efsun'nun işi vardı. Ben getirmek zorunda kaldım efendim." Benim işim yoktu ki. O zorlayıp elimden almıştı. Neden ona yalan söylüyordu? Ali'nin bakışları bi anda kapıya yaslanan bana dönünce Tuğçe de bana dönmüştü. Yaslandığım yerden hemen doğrulup ellerimi önümde birbirine geçirerek durdum. "İşi olduğuna emin misin Tuğçe?" Ali'nin bunu sormasıyla bakışları tuğçe'ye dönmüştü. "Evet efendim. Ben yanındayken bulaşıklarla uğraşıyordu, Ali bey." "Hala yalan söylüyor ya!" "Tuğçe onun bulaşıklarla uğraşmadığını biliyorum. Bir daha senin görevin olmayan işlerle uğraşma. Bir kez daha uyarmak istemiyorum. Gidebilirsin!" "Peki efendim." Ali tuğçe'ye olan sinirli bakışlarını elindeki dosyalara çevirdi. Tuğçe ise bana doğru gelirken gerilmiş yüz kaslarından sinirlendiğini anlamıştım. Yanıma geldiğinde kolumu tutup beni sertçe mutfağa çekmişti. "Ne diye orada dikiliyorsun ha? Kalsaydın ya mutfakta. Niye beni zor durumda bırakmaya bu kadar heveslisin sen!" Sesinin yüksek çıkmaması için dibimde durup söylemişti. "Ama ben bi şey yapmadım ki sadece..." "Sus, daha fazla konuşma! Sen geldiğinden beri Ali'den azar işitiyorum. Yoluma taş koyup duruyorsun. Usluca yerinde dur!" "Ne taş koyması ya? Bana nasıl böyle ithamlarda bulunabilirdi." "Ne demeye çalışıyorsun Tuğçe? Ben hiçbir şey yapmıyorum!" "Kes! Seninle daha fazla muhattap olmak istemiyorum!" Kolumu sertçe geriye savurup dışarı çıkmıştı. Savurduğu koluma baktığımda hafif kırmızı parmak izleri oluşmuştu. Gözlerimden bir yaş yanağımdan süzülüp zeminde yer edinmişti. Bana neden böyle davranıyordu? Kötü bir şey yapmamıştım. Bunları haketmedim ki. "Efsun!" Mutfak kapısından gelen adamın seslenişiyle bakışlarım oraya dönmüştü. Yavuz kapıda durmuş endişeli bakışlarıyla bana bakıyordu. Hemen gözlerimde kalan gözyaşlarımı elimin tepsiyle sildim. "Neden ağlıyorsun sen?" Hızlı adımlarla yanıma geldiğinde yüzümü avuçları arasına almıştı. Uzun boyundan dolayı başımı yukarı kaldırmıştım. Ona söylemek istemiyordum. Geldiğim ilk günden sorun çıkmasını istemedim. Hem Tuğçe uzun zamandır burada çalışıyor olmalıydı. Söylesem bile bana inanmama ihtimali vardı. "İyiyim, ben. Yok bi şeyim." Ellerimi onun ellerinin üzerine koyup yüzümü büyük avuçlarının arasından kurtardım. "İyiysen neden ağlıyorsun?" Çareyi yalan söylemekte buldum. "Ölmüş babam aklıma girdi de o yüzden. Gerçekten bi şeyim yok." Gözlerimi endişeyle bakan gözlerine çevirdim. "Şey ben bugün erken odama çıkabilir miyim? Dinlenmek istiyorum da." "Tamam ama kendini daha fazla üzme." "Tamam." hafifçe başımı sallayıp arkamı dönecektim ki Yavuz kolumu tutup kendine çevirdi. Bedenimi kaslı göğüslerine yaslayıp bana sıkıca sarılmıştı. Çok şaşırmıştım. O kadar şaşırmıştım ki tepki bile veremiyor gözlerim fal taş gibi açılmıştı. Yavuz şuan bana sarılarak destek olmaya çalıyordu. Ama ben onu gözümde Uyuz herifin teki diye nitelendirmiştim. şimdi ise bu davranışı beni afallatmıştı. Böyle durmak istemeyip, bende onun bu desteğine karşılık kollarımı onun büyük bedenine sardım. Zar zor yetiştirebildiğim çenemi de omuzlarının üzerine koydum. Bu beni çok huzurlu ve güvendeymişim gibi hissettirmişti. Öyle ki onun tarafından kırılan kalbimin onarılmasını bile sağladı. Bi süre öyle kaldıktan sonra usulca bedenimi geri çektim. Kollarım bedenindeyken "Teşekkür ederim. Bu iyi geldi." Yüzüme hafif bir gülümseme ekleyip maviliklerine baktım. Hafifçe başını salladı. İkimizde kollarımızı birbirimizin bedenlerinden uzaklaştırdık. "İyi geceler, Efsun." "İyi geceler, Yavuz." Arkamı dönüp mutfaktan çıktım. Merdivenlerden çıkarken Ali'yi koltukta görmemiştim. Dosyaları hala masadaydı ama kendisi yoktu. Üstelemeyip merdivenlerden çıkıp odama girmiştim. Beyaz giyinme dolabıma ilerledim. Dolaptan dün gece giydiğim kırmızı geceliğimi tekrar giydim. Hemen uyumak istemedim zaten bugün yeterince uyumuştum. Yatağımdan bir yastık alıp boydan camlı olan pencereye ilerledim. Yastığımı yere koyup üzerine oturdum. Dizlerimi kendime çekerek kollarımı bacaklarıma sardım. Başımıda dizlerimin üzerine koyup güzel orman manzaramı izlemeye koyuldum. Saatlerce orada öylece oturarak yaşadıklarımı düşünürken, ne zaman öylece uyuyakaldığımı bile hatırlamamıştım. _*_ Üşüdüğümü hissediyordum. Gözlerim kapalı elimi, sert olan bir o kadar da soğuk yatağımda hafiçe ileri geri süründürdüm. Yatağım neden bu kadar soğuk, neden üşüyordum? Gözlerimi usulca açtığımda Yatağımda değil soğuk zeminde uzanıyorken buldum kendimi. Hemen doğrulup etrafımda göz gezdirdim. Oturduğum yerde uyuyakalmışım. Açık olan pencereden esen soğuk rüzgar üşümeme neden olmuştu. Oturduğum yerden kalkıp yatağıma yürüdüm ama susamıştım. Yatağıma girmekten vazgeçip odadan dışarı çıktım. Bir bardak su içmek için aşağı iniyordum. Koridarun siyah olan duvarları önümü görmemde beni zorluyordu. Neyse ki zemindeki hafif ışık saçan renkli ışıklar sayesinde yürüyebiliyordum. Merdivenlerden düşmemek adına trabzana tutunup dikkatlice indim. Salonun gece ışığının açık olması mutfağa gitmemi kolaylaştırmıştı. Mutfağa girip ışığı açtım. Tezgahın üzerindeki su dolu sürahiye ilerleyip dolaptan bir bardak çıkardım. Sürahiden bi bardak su doldurup içtim. Gece tekrar susarsam diye bir kez daha doldurdum. Bardağı alıp gidecekken ensemden boynuma ilerleyen sıcak bir esinti hissedip arkamı döndüm. Ali önümde durmuş maviliklerini gözlerime dikmişti. Yakınlığımızdan nefesimiz birbirine karışıyordu. "Ali bey." Konuşmadı. Bir adım daha yaklaşmıştı. Göğsü göğsüme değiyor, nefes alışverişlerini hissedebiliyordum. Kalbim göğsümden çıkacakmışcasına daha da hızlanmıştı. "Şeeyy...Bir şeye mi ihtiyacınız var? isterseniz verebilirim." "Bir bardak su istiyorum." Sıcak nefesi yakınlığımızdan hafif açık olan ağzımdan içeri girmişti. "Tabi, hemen veriyorum." Yana doğru geçecekken kolunu olduğum tezgaha koyarak engel oldu. "Senin bardağından istiyorum." Neden böyle davranıyordu? Bu yakınlık neden kalbimin hızla artmasına neden oluyor? Anlayamıyordum. Başımı sallayıp arkamı döndüm. Sürahiden kendi bardağıma suyu doldururken Ali'nin biraz daha yakınımda olduğunu hissettim. Bardağı doldurup arkamı dönmek istedim ama dönemedim. Ali göğsünü sırtıma daha fazla yaslamıştı. Başımı arkaya doğru çevirdiğimde beni izliyordu. Elimdeki bardağı elimden alıp gözlerini benden ayırmadan içiyordu. Gözlerim adem elmasında ve suyu içerken ki yutkunuşlarındaydı. Neler oluyor bana? Yeni tanıdığım birinden bu kadar etkilenmem normalmiydi? İlk kez böyle bir duygu karmaşası içerisindeydim. Ali suyu içip bardağı tezgaha bırakmıştı. Ben hala nefes alışverişlerini hissetiğim göğsünde maviliklerinin etkisindeydim. Hemen kendime gelip bu etkiden kurtulmak adına "Başka bir isteğiniz yoksa ben odama gidebilir miyim? "Gidebilirsin, Efsun." Adımı söylemesi bile beni etki altına alıyor. Delireceğim, sanırım. "İyi geceler, Ali Bey." "İyi geceler." Gözlerim tezgahtaki yolumu kapatan kolunu bulunca Ali yavaşça kolunu çekip gitmeme izin verdi. Mutfaktan çıkıp merdivenlere yöneldim. Yukarı çıkarken 'nasıl böyle hissedebilirim?' diye düşünüyordum. O benim patronum. Hem onun tanımıyodum bile ama kalbim neden böyle hissettiriyordu? Odama girip kapıyı kapattım. Kapıya yaslanmıştım. Böyle hissetmemeliydim ama kalbime engel olamıyordum. Napacaktım ben, bu duygularımla nasıl baş edecektim? Peki. Ali her defasında neden bu kadar yakınımda oluyordu? Düşünmek istemiyorum, düşündükçe aklımın daha fazla karışık olmasına neden oluyordum. Yatağıma ilerleyip örtünün altına girdim. yumuşak yatağım tüm yorgunluğumu alıp huzurlu olmamı sağlıyordu. Tekrar düşünceler denizimde boğulmamak adına gözlerimi yumdum. Huzurlu yatağım beni uykunun kollarına hapsetmişti bile. Ben Estella
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD