Cyrus, Maisie’nin üşüdüğünü çok geç anladı kendisi bu duyguyu kaybedeli tam 140 sene olmuştu aradan geçen zamanda biranda insanlığını yitirdiği için bir şok olmuş olsa da zamanla tüm benlik duygularından arınmıştı şu an Maisie’nin üşümesi ona unuttuğu ve umursamadığı duyguları tekrar önemsemesi gerektiğini hatırlatmıştı. Etkisi olmayan siyah kabanını üzerinden çıkararak hemen Maisie’ye uzattı. kasım ayındalardı ve günler daha da çabuk soğumaya başlarken aşık olduğu kadının kendisi yüzünden üşüdüğü düşüncesi sarstı Cyrus’u. Kendisine kızgın ama Maisie’ye mahcup dolu bakışlar ile baktı. Maisie, Cyrus’un bu ince düşünüşü için mutluluk ile dolmuştu içinde ona karşı en ufak bir kızgınlık bile yoktu tam tersine uzattığı kabana hayata tutunurmuşçasına tutundu ve üzerine geçirdi. Mahcubiyet hissetmiyordu Cyrus’a ait olan bir eşyanın sıcaklığı içerisinde olmaktan memnundu. Kabanı tamamen üzerine sararak Cyrus’a baktı şu an kendisi ısınıyordu ama Cyrus soğukta sadece siyah ince bir gömlek ile duruyordu. Vampir olduğunu unutarak üşüdüğünü düşündü Maisie. Üzerindeki kabanı tekrar ona vermeye yelteneceği sırada Cyrus’un soğuktan gram etkilenmeyen bakışlarını fark ettiğinde onun vampir olduğunu hatırladı.
Cyrus, kabanı vermek için Maisie’nin bıraktığı ellerini geri tuttu.
“Üşümek benim için artık geçmişte kalan hatıralarımdaki bir eylemden ibaret. Senin üşüdüğünü anlayamadığım için beni affet.”
Maisie, şaşırdı yaşadığı devirde bu kadar ince düşünen bir adamın ah! Pardon bir vampirin olduğunu asla tahmin etmemişti. Üşüdüğü için ona kızmamıştı tam tersine bu sabah tanıştığını sandığı Cyrus’un varlığı ile kalbi harlanan ve artık ömrünün sonuna kadar sönmeyecek bir ateş sarmıştı. Kendisine hayranlıkla bakmasına bir anlam veremedi Cyrus. 170 yıl boyunca bir sürü kadınla tanışmıştı, yakışıklı olduğu için kendisi ile ilgilenen yüzlerce kadın. Hiçbirine bir his besleyememiş ve ölümsüz hayatında da besleyebileceğini düşünmemişti bu yüzden sadece üşümek değil tüm insani duygularını insanken de vampirken de geride bırakmıştı. Şu an ise kendisine hayranlıkla bakan ve karanlığı yırtarcasına parıldayan mavilerin sebebini anlamakta zorluk çekiyordu. Her zaman çevresinde zekası ile tanınan Cyrus bir kadının bakışlarını anlayamayacak kadar toy olduğunu o saniyede anlamıştı.
Maisie, geceleri parıldayan yıldızları anımsatan o gülümsemesi ile baktı Cyrus’a. 25 yıl Cyrus için çok küçük bir zaman dilimi idi ama kendisi bu hayatta geçirdiği kendisi için yeterli gördüğü bu zaman diliminde çevresinde aşık çiftleri gördüğünde her zaman garipseyerek bakardı. Ailesi ve ırkı olan cadılar konseyi her genç cadının yirmi altıncı doğum gününde kendi istekleri doğrultusundaki cadı ve büyücü ırkındaki genç erkekler ile evlendirirlerdi. Maisie aşkı hiçbir zaman bulamayacağı için yalnızlığından şikayet etmiyordu ama en çokta isteklerini umursamadan konseyin belirlediği kişiler ile evlendirilmesi geleneği yüzünden kendi ırkını reddediyordu. Şu an ise tüm tabuları yıkılmıştı. Cyrus’a aşıktı ve bu aşkın bir heves, geçici bir duygu olmadığına emindi. Hayranlık dolu bakışlarının ardında gizli bir korku vardı. Cyrus ile yaşamak istediği aşkı cadılar konseyinin bozmasından endişeleniyordu. Şu ana kadar gayet güzel idare etmişti Maisie çünkü henüz evlenmek için bir yıl daha süresi vardı ve kendi ırkına yaptığı bu karşıtlık genç ve bir yıl sonra evleneceği mecburiyeti yüzünden göz ardı ediliyordu ama zaman tükeniyordu ve Maisie artık eskisi kadar rahat olamayacaktı yine de asla bu durumu Cyrus’a belli etmeden gülümsemesi ve hayranlığını sürdürdü.
“Asla sana kızmadım, beni bu kadar düşünen ince davranışına karşı etkilenmemek mümkün değil.”
Cyrus, Maisie’nin söylediği cümle ile afalladı ama içinde bir sevinçte vardı Maisie’ye onu düşündüğünü göstermek onu mutlu ediyordu ve kendisine hayranlıkla bakması gerekenin asıl kendisi olduğunu söylemek istiyordu bu yaşına kadar anlayamadığı varlıkların en güzeline sahip olup onu anlamaya başlamak Cyrus için bir zaferdi. Onu sonsuz yaşamında her zaman mutlu etmek için çaba gösterecekti.
“Seni ölümsüz hayatımda ölene kadar mutlu edeceğime söz veriyorum.”
O an aklına gelen bir diğer soru ile durdu Cyrus. Neredeyse baştan sona her özelliğini öğrendiği bu yaratığın ismini bilmiyordu ve bunu unuttuğu için şu an kendisine küfretmek istiyordu.
“Kabalığımı affet lütfen, ilk başta ismini sormam gerekirken direk olarak başımı döndüren kokunun sebebini sordum. Bana ismini bahşeder misin? Bahşet ki sensiz geçirdiğim tüm bu yıllara bedel olarak tozlanan kulaklarım isminle şenlenerek canlansın.”
“Maisie, asıl sen benim kabalığımı affet. Direk olarak sormam gerekirken benimde yakışıklılığın karşısında etkilenip direk ırkını sorduğum için ismini unuttum. Senin ismin nedir?”
Cyrus, dudaklarını aralarken Maisie’nin anlamını düşündü. Parıldayan demekti ve Tanrı bu ismi doğacak olan bu aşkı için yaratmış olmalıydı diye düşünüyordu. Maisie’nin kendisinden etkilenmesinden ötürü mutlu olmuştu, erkeksi gülümsemesi ile baktı.
“Cyrus. Tanıştığımıza memnun oldum leydim.”
“Cyrus, güneş demek değil mi? Vampir olup güneşe hassasiyetin olmasına karşın isminin anlamının güneş olması ne kadar hayret verici ya da değil çünkü sen zıtlıklar ile bütünleşip onları daha da güzelleştiren bir yapıya sahip olmalısın.”
Cyrus, yüzlerce kadından aldığı iltifatlardan etkilenmek bir yana dursun onların kendisine gülen gözlerinin altındaki sahtelikten her zaman tiksinmişti şu an Maisie’nin isminin anlamanı söyleyerek gerçekten kendisini bu kadar güzel tarif etmesi karşısında bir sahtelik hissetmiyordu. Aşk diye düşündü, her zaman kitaplarda okuduğu, çevresinde bolca şahit olduğu aşkın böyle güçlü bir duygu olmasına tanık oluyordu. kendisini yüz kırk yıl boyunca bedenindeki değişimlerden ötürü artık insanoğlundan daha güçlü görüyordu ve onları güçsüz kılan, zaafları haline getiren bu duygunun binlerce kişinin kendisini nasıl tükettiğine bizzat tanık olmuştu şu an ise o tanık olduğu o kişilerden hiçbir farkının olmadığını düşünüyordu. Cyrus bu duygunun güzelliği karşısında kendisini tüketmenin önemsiz olduğunu fark etti, bu dünyada milyonlarca kişi gerçek aşkı tatmanın hazzını alamadan hayatlarına veda ediyordu ve şu an yarım kalan hislerin ağırlığının kendisini tüketmekten daha zor bir yük olduğunu düşünüyordu. Maisie’ye baktı, siyah kabanının içerisinde minicik kalan bedenine, kendisine yakışan mavi elbisesine, diz kapağından aşağısındaki açıkta kalan bacaklarına, minik siyah babetlerine, altın sarısı saçlarına ve sanki her duygusuna hitap edilecek şekilde yaratılan bedenindeki kusursuz güzel yüzüne. İşte diye düşündü Cyrus eğer kader beni bu güzel aşk ile mükafatlandırmak için yüz kırk boyunca yalnız ve soğuk bir kalp ile yaşatarak tüm duygularımı benden almışsa buna değer.
Maisie’ye bakarken onsuz nasıl nefes aldığını izah edemiyordu, varlığı olmadan nasıl bu dünyada zamanı akıp gitmişti? Zihnindeki soruların cevabını kendisi de veremiyordu ama artık bir önemi yok dedi Cyrus içinden çünkü artık nefesini Maisie’nin yaşamına bağlamıştı eğer bir gün ölümsüz bedeni ona sunulan bu aşkın ölümüne tanıklık ederse o saniyede tereddüt etmeden tahta kazığı kalbine saplayarak bu yaşamı sonlandıracaktı. Eskiden anlamsız olsa da cesaret edemedi her şeye şu an gözü kapalı yapabileceğini hissediyordu. Maisie’yi daha fazla bu soğukta tutmak istemedi ve onu sıcak bir yere götürmek için dudaklarını araladı.
“Soğukta, narin bedeninin üşümesini istemiyorum. Kabul edersen bir sokak ötemizdeki evime davet etmek istiyorum seni. Çok lüks olmasa da ısınman için şöminem ve sana sunabileceğim güzel bir akşam yemeğim var.”
Atlanta kasabası küçük ve dedikoduların oldukça yoğun olduğu bir yerdi ve Maisie akşamın bu karanlığında Cyrus’un evine gittiğini görmelerinden endişeleniyordu. Korkusu normal kasaba halkının çıkaracağı bir söylentiden daha fazlası olan ailesi ve cadı konseyinin duymasındandı. İçinde baş gösteren bu duyguyu nasıl izah edeceğini bir türlü bilemiyordu, Cyrus’un yaptığı teklifi kabul etmek istese de mantıklı düşünmesi gerekiyordu. Şu an yapması gereken en öncelikli durum aralarındaki bu duygusal ilişkinin önüne bir taş yığını olabilecek engellerden kurtulması idi. Ailesi ve konsey ile konuşması gerekiyordu. Cyrus’a baktı. Soluk tenindeki beklenti dolu bakışlarına karşılık verdi.
“Tabii ki olur, çok teşekkür ederim.”
Beraber Cyrus’un evine doğru yol alırlarken az önce mantıklı düşünen tarafı Cyrus’un bakışlarına yenilmişti. Ailesi ile konuşmak için ondan izin isteyeceğini söyleyecek olan dudaklarındaki kelimeler kalbinin atışları arasında kaybolarak bambaşka kelimelere dönüşmüştü. Ellerini tutan ve heyecandan hızlı hızlı nefes alıp veren Cyrus’a baktı ve bir kez daha mantığı devre dışı kalarak ailesi ile bu gece konuşmak yerine bu durumu yarına erteledi.
Cyrus, parmaklarına doladığı genç kız ile hala evine gittiğine inanamıyordu bu eve daha önce hiçbir kızı getirmemişti ve yalnızlığı ile yaşadığı evine ilk kez gerçek bir nefes alan yaratık girecekti. Sanki artık hissedemediği o soğukluk heyecanının etkisi ile bedenini ele geçirmiş ve kesik kesik nefes almasına sebep oluyordu. tek katlı evinin ahşap kapısını açarken Maisie’nin elini bırakmadı. Heyecandan titreyen elini kontrol altına alarak evinin kapısını araladı.
Cyrus nezaketle öncelikle Maisie’nin girebilmesi için kenara çekildi Maisie içeriye adım attığında direk olarak gözüne çarpan sade ce gereksiz eşyalardan arındırılmış bir oturma odası ile karşılaştı. Ahşap zeminde attığı adımlar ile çıkan sesi karşısında yanan şöminedeki alevlerin cızırtısına karışıyordu. Karşılıklı yerleştirilmiş iki ahşap koltuk ve üzerlerine dikilmiş minderler vardı. Ortalarında ahşap bir masa bulunuyordu. Zemindeki nakışlı ve kaliteli olduğu her halinden belli olan iki halı serilmişti. Koltukların yanında içeriyi ısıtan bir şömine ve şöminenin üzerinde ise bulunduğu yerden tam seçemediği ama orta boylarda bir çerçeve asılmıştı. Duvarlara işlenmiş ahşap raflarda bir sürü kitap vardı ve içerisinin aydınlatılması için kullanılan mumla dolu şamdanlar ve gaz lambaları bulunuyordu ve son olarak kapının karşısındaki duvara ahşam orta boy bir masa yerleştirilmişti. Üzerinde sayfaları açık birkaç kitap bulunuyordu bu kadardı oturma odasında başka hiçbir şey yoktu. Koltukların iki arka kısmında da nereye açıldığını bilmediği üç ahşap kapı daha vardı ama Maisie onlara şu an bakmanın Cyrus’a saygısızlık olacağını düşünerek şöminenin karşısındaki ahşap tekli koltuğa oturdu. Cyrus, Maisie evini incelerken evini temiz ve düzenli tuttuğu için kendisi ile gurur duyuyordu. Maisie’nin acıkmış olduğunu biliyordu önceden hazırladığı yemekleri getirmek amacıyla Maisie’nin oturduğu koltuğun arkasındaki kapıya doğru yöneldi hala etrafı inceleyen Maisie’ye kendi evindeymiş gibi rahat ettirmek istiyordu belki Maisie kendisine hissettiği bu duyguları kaybetmez ise kısa bir süre sonra yalnız yaşadığı bu evde artık Maisie ile yaşayabilirdi.
Bu ihtimal karşısında tekrar heyecana ve umuda kapıldı. Şöminenin üzerindeki içerisinde seyahatlerinde topladığı değerli taşlardan oluşturduğu koleksiyonu izleyen Maisie’ye baktı. Resmen bir tablo gibiydi zarifliği karşısında onu izlemekten bir türlü kopamıyordu.
“Beğendin mi?”
Maisie, Cyrus’un seslenmesi ile ona döndü, temiz ve düzenli evini gerçekten beğenmişti ve küçük karelerin içine yerleştirilmiş taşlar ilgisini çekmişti. Elmacık kemiklerini ortaya çıkaran bir gülümseme ile baktı.
“Evet, evin çok sade ve düzenli peki bu küçük renkli taşlar nedir?”
Cyrus, mutfağa gitmek yerine şömineye doğru ilerledi. Maisie’nin baktığı çerçeveye baktı, vampir olarak geçirdiği uzun zamandan başta bu durumu kabullenememişti ve kendisini vampir yapan o kişiyi bulabilmek için kent kent dolaşarak onu aramıştı bu arayış zamanla bir seyahate dönüşmüştü. Durumunu kabul ettiği zamanda ise seyahatlerindeki kentlerden, sahillerden hatıra olarak bulduğu bazen ise satın aldığı bu taşlardan bir koleksiyon yapmıştı toplamda elli tane taş vardı çerçevesinde. Buruk ve o zamanlarda hissettiği duygularını hatırlayan bir gülümseme sardı dudaklarını.
“Geçmişimde kendimi bulmak için çıktığım yolculukta bana eşlik eden hatıra taşları ama artık bu taşlara bir yenisi eklenmeyecek çünkü ben sonunda ait olduğum yeri buldum. Senin kalbin hiçbir renk, hiçbir şekil senin bana sunduğun bu güzel anların yerini dolduramaz artık farklı kasabalara , kentlere gitmeme gerek yok benim ruhum, bedenim bir tek sizin yanınızda mutlu olacak.”
Maisie, Cyrus’un sözleri ile bedeninde oluşan hazzı ve ruhunda oluşan mutluluk ile sarmalanmışken pencereden kendilerini izleyen kişinin ikisi de farkında değillerdi.