Cyrus’un bakışlarındaki hayal kırıklığını görünce hiddetle annesine baktı Maisie. Ne saçmaladığını kendisi de daha tam olarak bilemiyordu. En son yine kendisini evlendirmek istediği o zamanda annesi ile kavga ettiğinden beridir annesini görmemişti ve bir anda Cyrus ile tanıştığı gün ortaya çıkarak haberi olmadığı bir nişanlısının olduğunu söylüyordu. Cyrus’un gözündeki kırgın bakışlar kendisine gelmesini sağlamış ve üzerindeki şaşkınlığı tamamen bir kenara bırakmıştı. Öfke ile Cyrus’un önüne geçti ve mavi gözleri öfkesinin etkisi ile alevlendi
“Ne saçmalıyorsun?”
Maisie aynı anda Cyrus’a döndü. Hayal kırıklıkları ile parçalanan bakışlarına baktı ve onu sevdiğini haykıran bakışlarını anlamasını dileyerek annesinin yol açtığı bu yanlış anlamaları düzeltmeye çalıştı.
“Cyrus, annemin söylediklerine inanma lütfen. Benim nişanlım falan yok. Bende senin gibi bu hayatta sadece seni sevdiğimi hissediyorum, lütfen bu yanlış anlamayı düzeltmeme izin ver.”
Cyrus’un kalbine bir nebze olsun su serpmişti Maisie’nin sözleri çünkü ilk kez bir aşkın hayal kırıklığı ile bir ayna misali çatlayan kalbinin umuda bu kırıkları iyileştiren sözlere ihtiyacı vardı. Sessiz bir kabulleniş ile başını salladı ve Maisie’nin annesi ile olan konuşmasını sessizlik ve umutla dinlemeye devam etti.
Maisie’nin annesi kızının söylediklerini sanki duymuyor gibiydi, bakışlarındaki küçümseyici tavır hiç değişmeden kızının öfkesini, hiddetini büyük bir sakinlik ve sabırla dinliyordu. Maisie öfkesini kelimeler ile sürdürdü.
“Güçlerin ile beni takip ettiğini biliyorum, en son ki tartışmamızdan sonra uzun bir süre ortaya çıkmayıp sonunda bir adama aşık olduğumu hissettiğim gün ortaya çıkarak gerçek olmayan sözlerin ile aramızdaki bu güzel duyguları yıkmaya çalışman bir rastlantı olamaz. Seninle en son yaptığımız konuşma hala geçerli, ben ırkımı reddettim sizin geleneklerine boyun eğerek istemediğim, sevmediğim bir büyücü ile hayatımı birleştirerek kendimi cehenneme atmayacağım. Bir daha Cyrus ile aramıza girmeye, bizi kandırmaya çalışma anne!”
Cyrus, Maisie’nin yalan söylemediğini hem sözlerinde hem de beden dilindeki ifadeleri ile anlıyordu ama onun aksine annesi Maisie’nin sözleri üzerine tüm sakinliğini yitirmişti. Kahverengi sözlerinde kıvılcımlar oluşuyordu. Etrafın sakinliği Maisie’nin annesi Floren’in öfkesi ile dolmaya başladı. Floren çok yetenekli ve ırkında çok saygınlık gören bir cadıydı, kendisi çok iyi bir şifacı olmasının yanında ölüm takibi adı verilen çok güçlü sezgisel büyülere sahipti. İster ölüler diyarı, isterse canlılar arasında herkesin ruhuna erişim sağlayarak yerlerini belirleyebiliyordu. Cadılar çok güçlü bir ırk olmasına rağmen Floren gibi nadiren kendi ırklarının içerisinde bile özel seviye büyüler yapabilen kişiler doğardı. Floren, kızı Maisie’nin de kendisi gibi özel olduğunu biliyordu ama Maisie geleneklerini reddettiği için ona güçlerini uyandırmada yardım edemiyordu.
Kızı ırkının kurallarına boyun eğmesi gerektiğini artık öğrenmeli idi. Floren de ilk başta kural gereği yapılan evliliklere karşı çıkmıştı ama sonunda ırklarının safkanlığını korumak için yapılan evliliklerin kendi iyilikleri için yapıldığının farkına varmış ve kabullenmişti. Maisie de iyilikleri için konulan kuralları kabul etmeyi öğrenecekti ama ne yazık ki babasının inatçılığını miras almıştı ve bir türlü bu huyundan vazgeçmiyordu, onu yirmi altı yaşına gelene kadar kendi başına olgunlaşacağını düşünerek serbest bırakmıştı fakat işler umduğu gibi gitmiyordu.
Kızının, yanında bulunan soluk ve hastalıklı ten rengine sahip bu adam ile tanışana kadar bağlı olduğu ruhunda bir değişme olmamıştı fakat bu sabah Maisie, Cyrus’u gördüğünde ruhu çiçeklenmişti ve bu durumu annesi hissederek gelmişti. Göründüğünden daha yaşlıydı Floren ve hissettiği duyguların anlamını biliyordu kızı gerçekten aşık olmuş ve Cyrus’un çiçeklendirdiği ruhu ile bağlanmıştı onun ruhuna. O an Maisie’yi serbest bıraktığı için kendisine kızdı ve Maisie’yi daha fazla serbest bırakamayacağını anlayarak gelmişti.
Bir umut yanlış anladığını sanarak onu gözetlerken burukça kızının tamamen kendi ırkından kopuşunu seyrettiğini fark etmişti Floren bunu engellemeye çalışsa da sözleri kendisine öfkeyle bakan kızına ulaşamadığı çok açıktı. Arkasında bulunan ve insan ırkına ait olmayan kokusunu artık nadir bir kokuya sahip olan bu ırk için kendi ırkından sürgün edilmek mi istiyordu?
Buruk ve çaresiz gözler ile baktı Floren, karşısındaki kız hala bir çocuktu, gençliğin verdiği o toyluk ile doğru düşünemiyordu eğer Cyrus ile kalplerini ve bedenlerini mühürlerse safkanlığını yitirecek ve sonsuza kadar ırkından sürgün edilecekti ve o zaman kızı ile görüşmesi tamamen yasaklanacaktı. Yurtsuz, güçlerini uyandıramamış ve neslini devam ettiremeyen bir cadı olarak hayatına devam edecekti bunları ona önceden anlatmıştı ama Maisie’nin gözlerindeki bakış hiçbir şeyi umursamıyor gibiydi. Tüm bu anlattıklarını Cyrus ile değiştirmişti. Hemen vazgeçmeye niyeti yoktu kızı her şeyden önce onun kalbinin ruhunun bir parçacı olarak dünyaya getirdiği yegane varlığıydı ondan kopamazdı ve kan içen bir domuzcuk için kendisini ve ırkını ezip geçmesine bu kadar rahat kabul etmeyecekti. Maisie’nin hiddetle bakan gözlerine aynı bakışlarla cevap verdi. Cyrus’u işaret etti.
“Safkan bir ırkları bile bulunmayan, hiçbir gücü olmayan, duygularını yitirmiş sadece geçirdikleri lanetler sonucu hıza ve fiziksel güce sahip bu vahşi hayvan ve insan karışımı domuzcuk için mi ırkını reddedeceksin? Maisie! Buna izin vermiyorum ben senin annenim, kime karşı çıktığın önemli değil fakat bana karşı çıkamazsın. Unutma! Güçlerim ile istesem seni rahatça durdurabilirim faka bunu iyilikle çözmek istiyorum, benimle gel ve iyiliğin için kurallara uy kızım. Reddettiğin o kurallar antik çağdan beri ırkımızın güvenliği için gerekli olan bir sınır eğer bunu reddedersen ırkın tarafından lanetlenecek ve sürüleceksin; sence? Bu yanındaki o domuzcuk yaşayacağın bunca elzeme değecek mi? onu daha ne kadar tanıyorsun ki? Belki o seni kandırıyor, belki tüm iyi niyetini, saf duygularını ve bedenini kullanmak için içindeki kötülüğü gizleyerek sana yaklaşmadığını nereden biliyorsun?”
Cyrus, kendisine hakaret edilmesini umursamıyordu. Yüz yıl önce bir cadı daha aynısını söylemişti Cyrus’a. Lanetli bedeninin o da farkındaydı, bir hayvan gibi hızlı, güçlü ama bir insan olamayacak kadar duygusuzdu. Bunu ona söyleyen ilk cadı şu an aynı kelimeleri söyleyen Floren gibi haklıydı ama bir konuda yanılıyordu. Maisie’ye asla zarar vermezdi, Cyrus yalnız ve lanetli hayatının Maisie’nin altın sarısı saçları ile aydınlatmıştı, gözleri ilk kez gökyüzüne bakıyormuş gibi hissettiriyordu. Onu kullanmak şöyle dursun bakmaya bile kıyamadığı bedenine nasıl zarar verebilirdi ki. Ağlayamazdı çünkü gözyaşları yüz kırk yıl önce kurumuştu ama duygularını göstermeyi hiç bu kadar istememişti, ağlamak istiyordu Maisie’yi ne kadar sevdiğini gözyaşlarının dile gelip anlatmasını istiyordu.
Hakaretleri için söyleyeceği bir şeyi yoktu ama dudaklarını ruh eşine söylenen yalan duygular için araladığında Maisie ondan önce davrandı.
“Cyrus! Bir yalancı değil; haklısın onu çok uzun süredir tanıma şansım olmadı çünkü o bu dünyada beni tanımak için doğmamı ve karşılaşmamızı bekliyordu. Onu tanımak için bir ömür sürem var, senin hayvan ve insan melezi dediğin o hastalıklı tene dokunduğumda hiç bu kadar canlı ve duygu ile dolup taştığımı hatırlamıyorum, ses tonu beni hayata bağlayan bir melodi gibi, bakışları ondan sonra doğarak onu yüz yıl beklettiğim için kendime kızacak kadar güzel ve en önemlisi bana olan sevgisini dile getiren kelimelerinin hiçbiri gerçek dışı olamayacak kadar gerçek. O sadece ırkımı karşıma alacak kadar değil seni de karşıma alacak kadar değerli. Önümüzde bir engel olacağını en başından beri tahmin etmiştim ama az önce söylediğin gibi ben inatçıyım babamdan aldığım bu miras ile Cyrus’a olan sevgimi koruyacağım, senin ve saygın güçlerin ne kadar aramıza girmeye çalışsa da sevgim ile buna kalkan olup engelleyeceğim anlıyor musun şifacı Floren Issac.”